25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 OCAK 1 • • * Paris'te yaz modası Paris'te dün başlayan 1990 ilkbabar modası defilesinde özellikle şifon bir etek ve strapless bir bluzdan oluşan dans giysisi ilgi cekti. (Fotoğraf: Reuter) ABD'de enflasyon VVASHINGTON (AA) — ABD'de tuketici fiyatları ar- tış hızı, son 8 yılın en yuksek düzeyine çıkarak yüzde 4.6 olarak gerçekleşti. ABD Çalışma Bakanlığı'n- dan yapılan açıklamada, ara- lık ayı enflasyon artışının da yüzde 0.4 olduğu, 1989 yılın- daki fıyat artışlanıun özellikle soğuk hava koşullan nedeniy- le petrol fıyatlanrun artmasın- dan kaynaklandığı belirtildi. ABD'de 1987 ve 1988 yılı enf- lasyon yüzde 4.4 olarak ger- çekleşmişti. Bu oran 1981 yı- hnda ise yüzde 8.9 olmuştu. CUMHURİYET/17 V i i r i l V O r Biatlon dalında Çekoslovak bayan sporcu Jirina Adamickova Dun- ^ V U l H J V F i ^ K u p a s l I l d a ö n d e gjdiyor. Hem dayanıklılık hem de iyi atıcılık gerektiren Biatlon Şarapiyonası ltal>a'da yapılıyor. (Fotoğraf: Reuter) HABERLERİN DEVAMI Memura Din Dersi (2) (Baştarafı 1. Sayfada) lum düzenine yönelik zararlı dini propagan- da ve akımlann önlenmesi..." Bu iki hükmün de laik devlet ve toplum dü- zenine tümüyle ters düştüğü çok açıktır. Din ve mezheplerin üstünde, hatta dışın- da olması gereken laik devletin, kendi me- murlarına din eğitimi vermesi... Temelinde din ve vicdan özgürlüğünün yattığı laik top- lum düzeninde, zararlı dinsel propaganda ve akımlarla mücadele etmek... Bu hedeflerin ne laiklikle ilgisi vardır, ne de demokrasiy- le. Değinmek istediğimiz bir başka nokta da, Milli Eğitim Bakanı Avnı Akyol'un dün yaptı- ğı açıklamayla ilgilidir. Sayın Bakan açıkla- masında, devlet memuruna yönelik "din der- si"ne karşı olduğunu belirtirken, din ve vic- dan özgürlüğünün de altını çizıyor. Olumludur bu tutum. Ancak aynı açıklamada paylaşmadığımız bir başka nokta var: "Yasa teklifinin maddelerinde devlet me- murlanna dini konularda bilgi verilmesi hük- mü yer almamaktzdır. Ancak gerekçede böy- le bir cümlenin bulunması hukuki yönden bağlayıcı değildir. Bu cûmle, teklif sahipleri- nin düşüncesidir." Sayın Milli Eğitim Bakanı, yasa önerisine eğer böyle bir gerekçeyle olumlu görüş bil- dirmişse, yanılmaktadır. Önerinin ardında yatan bu zihniyetin görmezlikten gelinmesi, özellikle eğitimden sorumlu bir bakan açısın- dan büyük bir talıhsizliktir. Laiklik karşıtı akımlann gelişmesine, devlet eliyle -dolaylı ya da dolaysız- yatırım yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Dinlerle ilgili bilimsel araştırma için ensti- tü kurulabilir üniversiteterde. Bunda yadır- ganacak bir şey yoktur. Ama burada hedef bilim olmalıdır; yoksa, devlet olanaklanyla laiklik düşmanlığmı amaçlayan yeni bir odak değil. 22 ANAP'lının yasa önerisini "uygun bulan" YÖK'le, "olumlugörüş" bM\ren Milli Eğitim Bakanlığı'nın, konuyu bu açılardan bir daha gözden geçirmeleri yerinde olacaktır. Bush'tan iki mesaj Memura din dersi şoku(Baştarafı 1. Sayfada) lnönü ise konuyu "din istismarı" olarak niteledi. ANAP Konya Mületvekili Meb- met Şiraşek tarafından hazırlanan ve 22 ANAP'lının imzaladığı, YÖK ve Milli Eğitim Bakanı Av- ni Akyol'un da olumlu görüş bil- dirdiği, din bilimleri araştırma enstitüsü kurulmasına ilişkin ya- sa önerisi, muhalefetin ve bilim adamlannın sert tepkilerine yol açtı. SHP Genel Başkanı Erdal lnönü, siyasal amaçla bir üniver- sitenin din istisman yapamayaca- ğını belirtti. öğretim Üveleri Der- neği Genel Başkanı Prof. Dr. Ta- hir Hatipoglu da enstitüyle amaç- lanarun "dinsel gösteri" olduğu- na işaret ederek devlet memurla- nna din dersi verilmesine karşı cıktı. ANAFlüar habersiz Tasanya milletvekilliği döne- minde im7a atan Devlet Bakanı Keçecüer, din büimleri araştırma enstitüsü kurulmasından amaçla- nanın, Diyanet görevlilerinin eği- tilmesi olduğunu söyledi. Keçeci- ler'e yöneltilen sorular ve yanıtla- rı şöyle: — Yasa önerisinde devlet me- murianna din eğitimi verilmesinin amaçlandığı kaydediliyor. Siz bu- na katılıyor musunuz? KEÇECtLER — Benim imza- ladığım tasan din görevlilerine 2 yülık yüksekokul eğitimi verilme- siyle ilgili bir projeydi. Siz tasarı- yı hazırlayan arkadaşa sorun, ba- na o imzalattı. — Amaçlar arasında zarariı di- ni akımlan önleme var. Zararlı akımlar nasıl tespit edilecek? Bu din ve vicdan özgiirlüğüne aykın değil mi? KEÇECİLER — Yanlış arüama vardır. 633 sayılı kanuna göre Di- yanet Işleri'ne verilen görevdir o. Başka bir görev değildir. — Diyanet tşleri ile enstitünün ilişkisi nedir? KEÇECtLER — Din adamla- rı, imam, vaizleri eğitecek. Orta dereceli okul mezunu olan din gö- revlilerini yüksekokul mezunu ha- line getirecek. Hem de aydın din adamı yetiştirecek. — Devlet memurlanna din der- si verilmesine karşı mısınız? KEÇECİLER — Tamamına ve- rilemez. Diyanet İşleri'ne verilir. Devlet memurları reşit, ne yapa- caklarını bilen insanlardır. — Yasa önerisinde ifade yanlış- lıgı mı var diyorsunuz? O zaman bu haliyle benimsemiyorsunuz? KEÇECtLER — Benimsemiyo- rum ne demek, benimsiyorum. Altına imza atmışım. O ifadeler- de yanlışlık var. Benim imza attı- ğım tasarı, benim soylediğim ta- sarıdır. Boyle olması lazım, böy- le biliyorum. Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler ise imza attığı yasa önerisini ken- disi hazırlamadığı için bir yorunı- da bulunmaktan kaçınarak "Ha- zırlayanlarla görüşsünler" diye konuştu. TBMM Milli Eğitim Komisyo- nu'nda yasa teklifini olumlu kar- şıladığını bir yaayla bildiren Milli Eğitim Bakanı Akyol ise basın muşavirliği aracılığıyla yaptığı açıklamada, "Söz konusu teklif, YÖK'ün de olumlu gorüş bildir- diği enstitünün din bilimleri ko- nnsunda bilimsel araştırmalar yapmak bakımından yararlı ola- cağı göriışüyle bakanlığımızca olumlu karşılanmıştır" göruşune yer verdi. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ya- pılan açıklamada şöyle denildi: "Sayın bakanımız devlet me- murlanna özel olarak dini konu- laçda bilgi verilmesi gerektiği gö- rüşınde değildir. Bakanımız her insanın anayasamız çerçevesinde dini inancında ve kanaatlannda serbest, vicdan, düşünce ve kanaat bürriyetine sahip oldugu, bu ko- nuda hiçbir zoıiama yapılmama- sı gerektiği göriişündedir. Kaldı ki yasa teklifinin madde- lerinde devlet memurlanna dini konularda bilgi verilmesi hükmü yer almamaktadır. Ancak gerek- çede boyle bir cümlenin bulunma- sı hukuki yönden bağlayıcı değil- dir. Bu cümle teklif sahiplerinin düsüncedir." İmza atanlar anımsayamadılar Yasa önerine imza atan bazı ANAP'lı milletvekilleri yasa öne- risini ve ne zaman imza attıkları- nı anımsayamadıklannı kaydetti- ler. Bu miUetvekillerinin yaptıklar; açıklamalar şöyle: İsmet Oktay (Eskişehir): Ben öyle bir şey imzaladım. Hatırlamı- yorum. Belki bir arkadaş (Meh- met Şimşek) gelmiş, üniversiteli bir arkadaş, biz de güvenip imza- lamışızdır. tşin mahiyetini bilmi- yorum. Biz birbirimize uzman ol- duğumuz konularda hazırladığı- nuz tasarıları imzalattınyoruz. Za- ten o taslağı okumamışımdır. Ya- sa önerisinde yer alan devlet me- murlanna dini eğitim verilmesi göruşune katılmıyorum. Zararlı akımlardan herhalde Diyanet Iş- leri'nin dışındaki kuruluşlar kas- tediliyor. Herkes inandığını söyle- yebilmeli. Turkiye'nin yüzde 9O'ı Müslüman olduğuna gore ben böyle akımlann büyüyeceğine inanmıyorum. Muslafa Namlı (Çorum): Tah- min ederim o teklif din görevlile- rinin meslek içi eğitim şeklindey- di. Zaten Diyanet imam-hatip me- zunlanny 2 yılhk yükseköğretime tabi tutmak için imtihan yapmış- tı. Orada bazı aksaklıklar çıkmış- tı, bu tasarı onun için hazırlandı. Devlet memurlarına dini eğitim verilmesine gelince imam da dev- let memurudur. Tahminim başka bir yerdeki burokrat kasledilmi- yor. Ama bu durumun tasarıda belirtilmesi gerekirdi. Ben imza atarken, imam hatiplilerin yüksek eğitime tabi tutulması için attım. Bu enstitü, zararlı dini akımlan Diyanet tşleri'yle işbirliği içinde belirleyecektir. Türkün düşüncele- rine, duygularına zararlı olan akımlann tespit edilmesinde fay- da var. Bu zararlı akımların neler olduğunu Diyanet belirler. Bu ka- nun iyi niyetle getirildiği için im- za atmışızdır. Yeniden inceleyelim. Sabri Aras (Kars): Bu teklifi ve ne zaman imzaladığımı anımsaya- madım. Devlet memurlanna dini eğitim verilmesi diye bir şey ola- maz. Eğer arzu ediyorsa bu bilgi- leri alabilir. Zorla olmaz. Teklife katılmıyorum. Zararlı dini akım- dan herhalde ufürükçüleri, mus- kacıları kastetmişler. Yoksa fark- lı inançlann zararh olarak kabul edilmesi düşünülemez. İnanç coğ- rafyası hazırlanması da sakıncalı olabilir. Benim seçim bolgemde mezhep farkhlıklan var. SHP Genel Başkanı Erdal tnö- nü de dun konuyla ilgili olarak Cumhuriyet muhabirine yaptığı açıklamada, "Bu haber bana An- kara Üniversitesi'nde kurulmuş olan inkılap tarihi konusunda yüksek lisans ve doktora vermi'j olan bir enstitüyü hatırlattı. De- mek istiyorum ki siyasal istismar veya çıkar peşinde koşarak ensti- tü kurulması son derece yanlış bir şey" dedi. Inönu, soz konusu ens- tituden "dini konulann istismar edilerek. siyasi çıkar peşinde koşulması" açısından kaygı duy- duğuna işaret ederek şöyle konuştu: "O universite mensuplarının yapması gereken şey, böyle olma- dığını, buuda bilimsel bir amaç olduğuna göstermektir. Eğer öy- Icjse durum. Bugünkıi havası o»- le değildir. Boyle üniversitelerde siyasal amaçlara. bilimsel esasla- nn alet olmasına izin verilmeme- sidir. Esas sorumluluk burada üniversitenindir. Amaç bilimsel ise onu ortaya koymaları gerekir. Bu anlatılış şekliyle o intiba ortaya çıkmıyor. Edinilen intiba, siyasal maksatla din istisman. Bir üniver- sitenin jupmaması gereken şey- dir." Ankara Üniversitesi tlahiyat Fa- kültesi Dekan Yardımcısı Prof. Münir Koştaş da memurlara "bilimsel" din bilgisi verilmesi ge- rektiğini, tasanyı olumlu karşıla- dıklannı söyledi. Koştaş, yasa ha- zırlanmadan önce ilahiyat fakül- telerinden görüş alınmamasını kınadı. Tasanya büyuk tepki gosteren Eğit-Der Genel Başkan Yardıması Elvan Türkmen, bu girişimi "La- ikliğe aykırı, teokratik bir yapı kurma hazırlığı" diye niteledi. (Bajtarafı 1. Sayfada) lara götürebileceği" konusunda Beyaz Sarayı uyardı. Ancak Be- yaz Saray'ın görüşmeye ilişkin olarak yaptığı üç paragraflık açık- lamada, cumhurbaşkanının uya- rılarının algılandığı yonünde hiç- bir belirti bulunmuyor. Beyaz Sa- ray'ın açıklamasında Ermeni ka- rar tasarısına ne doğrudan ne de ima yoluyla değiniliyor. İki ülkenin cumhurbaşkanı ye- mekten önce Beyaz Saray'ın ün- lii oval ofisinde gazetecilere poz verdiler. Bu arada ABD Başkanı Bush'a "soykırım" sözcüğünü içermeyecek bir Ermeni karar ta- sarısını nasıl karşılayacağı sorul- du. ABD Başkanı Busb, "Bu has- sas konuda Cumhurbaşkanı Özal ile konuşacağım. Bu konudaki görüşlerini oğrenmek istiyorum. diğer konularla biriikte göriişece- ğim bir konudur" diye yanıt ver- di. Bush, Kıbrıs konusunda ne düşünduğünun sorulması uzerine de "Genel Sekreter üzerinde ça- lışıyor, gayret gösteriyor" dedi. Fotoğraf çekiminin tamamlanma- sından sonra yemeğe geçildi. Ye- mekte ABD kanadından Başkan Yardımcısı Quayle, Dışişleri Ba- kanı James Baker, Savunma Ba- kanı Richard Cheney, Ticaret Ba- kanı Mosbacher, başkanın Ulusal Güvenlik danışmanı Scowcroft, ABD ticaret temsilcis Carla Hills, ABD'nin Ankara Büyukelçisi Ab- ramovvitz bulundu. Yemeğe Tüık tarafından ise Devlet Bakanı Gü- neş Taner, Washington Büyukel- çisi Nüzhet Kanderair, Cumhur- başkanhğı Sözcüsü Kaya Toperi ve Cumhurbaşkanının Dışişleri Danışmanı Nabi Sensoy katıldı. Cumhurbaşkanı özal yemekten sonra otelinde düzenlediği basın toplantısına şu açıklama ile baş- ladı. "Doğu Bloku ve Sovyetler'de- ki gelişmelerle ilgili görüşlerimi- ze büyük değer verdiklerini ve gö- riişlerimizde önemli paralellikler olduğunu mûşahade ettim. Doğu Bloku'nda girişimci olmamasının büyük eksiklik olduğunu. bu yön- de teknik yardım yapılmazsa ak- si halde hayal kınklıklan olabile- ceğini ifade ettim." Cumhurbaşkanı Özal Ermeni karar tasansı konusunda da şun- ları söyledi: "Ermeni tasansı işin bir kısmı olarak geldi. Ben sabahleyin Se- nator Dole'a, Ermeni karar tasa- rısını hazırlayan üyeye de anlat- tığım gibi, demokrasilerde birçok konularda fikir aynlıklan olabi- lecegini, ama çok ender konular- da fikir birliği olduğunu, bunlar- dan birisinin de Ermeni karar ta- sansı olduğunu ifade ettim. Mi- sal olarak da Johnson mektubu- nun yarattığı zaran soyledim ve bu hadisenın Johnson mektubun- dan daha ciddi bir hadise olduğu- nu soyledim. Ve tabiatıyla Türk- iye hiçbir zaman Sovyetler Birli- ği'nin içişlerine kanşmak niyetin- de değildir. Bizimle aynı dili ko- nuşan insanlar olmasına rağmen. biz Atalürk'ün bize ifade ettiği 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh'un kıymetini çok iyi bilen insanlanz. Başkasının işine müdahale elmek katiyen islemiyoruz. Bizi başka- larının bu işe sokmasını da her- hangi bir şekilde uygun gormüyo- ruz. Ama şu sırada sizin böyle bir karar tasansı ortaya koymuş ol- manızın bu meseleyi ister istemez daha büyük komplikasyonlara götürme ihtimali vardır.Bunu da düşününüz dedim. Bunlan Presi- dant Bush'a, 'Dole'a böyle boyle soyledim' diye anlattım. Zanne- diyorum tesirli olmuştur. Tabii netice ne olacak diye bir tahmin- de bulunamam. Ama hakikaten çok iyi olan münasebetleriıtıizin herhangi bir sıkınüya düşmeme- si gerektiğini, bunun da çok önemli bir konu olduğunu bu şe- kilde beiirtmiş bulunuyorum. Be- nim anladığım kadanyla Bush işin önemini anlamış gibi geliyor. Ama tabii bileraiyorum neticesi- ni de." Cumhurbaşkam Özal Kıbns konusunda da şunlan söyledi: WASHINGTON'DAN Doları veren AHMET TAN tışmıştı. Bu yüzden istim üzerin- belki bir rasüantı. Ama, bu beş de sayılırdı. ülke arasında Yunanistan'ın ol- VVASHINGTON — Beyaz Sa- Dole'un tasansı kesinleşirse maması rastlantı değil. ray'da kabul edilmek, Başkan ile Türk-ABD ilişkilerınde onarıl- Ermeniler adına mücadele ve- konuşmak, aynı masada yemek maz sakatlıklar ortaya çıkacağı- yemek, dünyadaki birçok cum- nı, kökü tarihin derinliklerinde- hurbaşkanımn özlemi olmalı. Özal, dün bunu gerçekleştirdi. Ortada gündem yoktu. Sade- ce önemli ve ivedi sorunlar var- dı. Ancak iki liderin kafasında- ki öncelikler farklıydı. Kıbrıs konusunu Özal açmadı. Bu işi Bush yaptı. Sözu, dolaştır- madan Özal'ın pazartesi günü Nevv York'ta baş başa yemek yi- >eceği BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın son çağnsma getir- di: — Bu bir fırsattı. Kıbrıs Türk lideri Denktaş'ın Vasiliu ile gö- ruşmelere genel sekreterin belirt- tiği biçimde oturması herkesin yararınaydı. Özal dinledi. Bu ko- nuda ABD Başkanı'nı ikna etme- nin kolay olmadığını biliyordu. Bir gün önce Ankara'da Dışişle- ri Bakanlığı'nın yaptığı çağrı Özal'a bir peşin destekti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, "Cçünciı tarafların müzakerele- re karışma yetkileri yoktur. Lçüncu ülkeleri müzakere sure- cinden el çekmeye davet ediyoruz" diyordu. Ûçuncü ülkeler kimlerdi? Bush, Kıbrıs konusunda ko- nuşmakla kendisini üçüncü ülke ki bir konunun kaşınmasının ya- rardan çok zarar getireceğini tatlı sert biçimde dile getirdi. Tatlılık, üslubunda; sertlik, sozcuklerinin arkasında idi. Sa- vunma işbirliği anlaşmasımn yü- rüyemeyeceğini bir gün önce ga- zetecilere soylediği biçimde ima ediyordu. Özal, Bush'a Ermeni konusun- da neler söylediğini belirtirken şöyle dedi: — Başkan Bush'a, Senatör Dole'a, sabah ne söylediysem, ay- nısını naklettim. Türkiye çok en- der konuda tek vücut hale gelir. Ermeni konusu da bu konular- dan birisidir. Özal, doğrudan Bush'a verdi- ği mesajdan söz etmedi. Yalnız- ca Dole'a neler söylediğini Bush'a anlattı. Bu bir anlamda dolaylı bir mesajdı. Oysa ki, Ermeni ko- nusunda Turkiye'nin Amerikan yönetiminin başına vereceği doğ- rudan ve kesin mesajlar vardı. Anlaşıldığı kadanyla bu konu- da Özal, Bush'a kesin bir tavır koymamıştı. Eğer koysaydı Bush'tan bir yanıt aldığını ifade ederdi. Başkan Bush ise, yönetimin ta-saymadığmı ortaya koydu. Ya da bir başka olasüık vardı. Türkiye- sarıyı engellemek değilse bile yu- yi de kendisi gibi uçüncü ulke muşatmak için her çabayı goste- saydığı için böyle rahat konuşa- receğini yineledi. Ama başkan olarak anayasal yetikisı olan ve- to sözcuğunu ağzından çıkartma- dı. Bu Türkiye'nin hâlâ orta ka- rar bir formüle ikna edileceğine olan Amerikan inancınm sürdü- ğünü ortaya koyuyordu. Tasarının önumüzdeki ayın ilk yarısında gundeme geleceği bili- niyor. Türkiye'nin önünde fazla vakit vok. Bütün kozlarını kul- lanmak, kararlılığını göstermek konumuna surukleniyor. Türkiye bunu yapabilir mi? Washington'daki Türk dışişleri çevrelerinden edindiğimiz izleni- me göre bu konuda henüz bir ka- rarlılık noktasma ulaşılmadı. Bir Türk diplomat, Ermeni tasansı konusunda zaman kaybetmeden hükümetin "radikal" bir eylem sergilemesi gerektiğini belirtiyor. Yoksa, önumüzdeki kısa döne- min beklentiyle geçmesi halinde dönüşsüz bir sürecin başlayaca- biliyordu. Bu ikinci yorum bir Amerika- lı diplomatındı. Bush'un rahatlığı nereden ge- liyordu? "Süper güç" olmanın dışında elbette. Bu rahatlık her yıl Türk- iye'ye milyonlarca dolar yardım akıtmasından kaynaklanıyordu. Beyaz Saray'daki buluşmadan sonra otelde Özal açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanına sor- dum: — Dışişleri Bakanlığı dün (ön- ceki gün) bir açıklama yaptı, üçüncü ülkelerin Kıbns konusun- dan el çekmelerini istedi. Üçün- cü ülke kim? Amerika deniyor. Özal yanılladı: — Dışişleri'nin açıklamasını görmedim. Bilemiyorum. Dışişleri sözcusünun açıklama- sı acaba Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'ne ve Cumhurbaş- kanına niye ulaştırılma,dı? * * * Özal ise Ermeni konusunu aç- tı. Daha iki saat once kaldığı Ma- dison Oteli'nde 24 nisanı Erme- ni yas günü ilan etmeye çalışan Senaıör Dole ile görüşmüş, tar- ğını anlatıyor. Ermeni soykınm yasası için sa- vaş veren Senator Dole, Özal'ın ABD'ye ayak bastığının ertesin- de Turkiye'nin de içinde bulun- duğu beş ulkeye Amerikan yar- dımının kısıtlanmasını istemesi ren Dole, Türkiye'ye yardımın, yuzde 5 de olsa kesilmesıni öneriyor. Türkiye'nin aldığı yardım sena- töre göre 610 mihon dolar. Bu yardım, ABD'yi, Türkiye ile ilgili sorunlarda "üçüncü ülke" olmaktan çıkarıyor. Taraf yapıyor. Cumhurbaşkanı Özal'ın Beyaz Saray'daki buluşmada Türkiye adına sergilediği tutum ozünde şu: — Hem yardıma devam edin, hem de bizim ulusal sorunlanmı- za kanşmayın. Kaçakçılık vaptığını öne sürdü- ğü devlet başkanını yakalamak bahanesiyle bağımsız ulkelere tankla, topla girmeyi hak sayan bir devlete bunu kabul ettirmek ne ölçüde mümkün? Özal, Bush'la görüşmesinden sonra basından gizli olarak Kongre binasında Senato Başkan V'ekili Bryd ile görüştü. Senato Başkanı gorüşmenin gizli kaJma- sını istedi. Muhaliflerine ve azın- lık lideri Senator Dole'a, "poli- tik malzeme" vermek iste- miyordu. Âynı şekilde Özal, ABD eski Dışişleri Bakanlarından Dr. Henry Kissinger'le de yarın bir görüşme yapacak. Nevv York'ta- ki bu goruşme de basından giz- leniyor. Kissinger konusundaki gizhliğin gerekçesi farklı. Bir go- ruşe göre gizliliğin nedenı, "gu- venlik". Bir başka goruşe göre de Kissinger'in Vasiliu ile bir sure once göruşmüş olması. Kissin- ger'm Kıbns konusunda "aracılık" vapabileceği spekulas- yonu doğurabilir endişesinden kaynaklanıyor. Özal'ın gezisinin \Vashington ayağı üç unsardan oluşuyor: 1- Yurtiçinde desteği azalmış Özal'a ABD yönetimi, çok az ul- kenin cumhurbaşkanına goster- diği bir itibarı gostererek, onun guçlenmesi için ağırlık koyuyor. 2- Ancak bu ağırlık görsel planda (De\letin 2. numarası da- hil en yüksek düzeydeki yetkili- leriyle ağırlanıyor) gerçekleşiyor. Ermeni ve Kıbrıs konularında gerçek bir desteği ise Türkiye'ye sağlamıyor. 3- Özal'ın Bush'tan istediği "daha çok ticaret" dileğjne biîe Amerika'nın fazla kulak verme- diği anlaşılıyor. Bu Türkiye'ye dolar vermenin Amerikan çıkar- lanna daha uygun olduğunu ser- giliyor. ABD biliyor ki. Turkıye yardımı almayı surdürdükçe, se- sıni fazla yukseltemeyecek. "Konuşmalanmız üzerinde çok büyük bir yekûn işgai etmedi. Doğu-Batı münasebetleri daha uzun bir zaman aldı. Orada da fi- kirlerimizi şöyle ifade ettik. KKTC bir federasyona razıdır ama, bunun şartlan vardır. İki bölgeli iki toplumlu eşil bir statu- de federal bir devletin yammlayu. Ve Türkiye'nin efektif garantisi ülma mecburiyeti var. Niye böy- leyiz? Çunkü Beriin Duvan yıkıl- dıysa, Kıbns meselesinin bunun- la hiçbir alakası yok. Beriin Du- van'nın iki tarafı da Alman, av- nı lisan, aynı dine sahip. Kıbns'- ta ne aynı dile sahip ne dine, üs- telik de birbirlerine itimatsızlık besliyoriar. Özellikle Türk tarafı. bu nedenle Türkiye'nin etkin ga- rantisini istiyor. Şimdi söyleyebilir miyiz, biz bu iki topluma eşit mu- amele ediyoruz. Yani bir tarafı tum adanın yönetimine sahip bir loplum olarak gönişüyonu. Obur tarafta tabii Sayın Denktaş bu muameleden rahatsızlık duyuyor. Ve herhangi bir mesele ortaya konduğu zaman BM'de bu konu- larda Denktaş ile iyi bir danışma vapılmıvor. Bir tarafı itip istedi- ğiniz solusyonu almaya çalışmak mümkün değildir. Kaldı ki, Kıb- ns meselesini çok hızlı çözeyim derken yanlış yaparsamz dahi> bü- yük problemler mevdana getire- biliriz. Bunlan açık bir suretle kendilerine ifade ettik. Buraya gelmeden once bunlan gerek Baş- bakan gerek Dışişleri Bakanı ile iki üç saat kadar konuşmuşuzdur. Tabiatıyla ben avrı tel çalıyorum. onlar ayrı tel çalıyor gibi yanlış mesajlar veriliyor. Böyle bir şey hiçbir zaman bahis konusu ola- maz. Gayet tabii ki ben devletin başı olarak Türkiye'nin politika- sının ne olduğunu çok iyi anlata- bilirim. Göruşmede konuju Bush açtı. Öyle çok büyük bir konu gi- bi açmadı. 'Öyle bir arava gelse- ler de bu konuları göriişseler' de- di. Onun uzerine ber fırsatı bulup bu görüşleri kendisine ifade et- tim." Cumhurbaşkanı Özal, ABD'- nin genel olarak Batılı ülkeler ara- sında sorun çıkmasını istemediği- ni kaydettikten sonra "Politika- sı genelde budur. Ama Kıbns me- selesini halledelim derken, bizimle Yunanistan arasında daha büyük bir mesele çıkmamasına dikkat et- mek lazım" diye konuştu. Özal, aynca Bush'a KKTC'nin giderek bir millet haline gelmesi nedeniy- le Türkiye'nin Kıbns konusu üze- rindeki etkisinin eskisi gibi olma- dığını Bush'a ifade ettiğini açıkladı. AP ajansı adı açıklanmayan bir Beyaz Saray yetkilisine atfen \er- diği haberinde, ABD Başkanı Bush'un 24 nisanın sözde Erme- ni soykırımının 7 5. yıldönümü olarak anılmasını öngören karar tasarısına "cansiperane" bir şekil- de karşı çıkacağı konusunda Cumhurbaşkanı Özal'a güvence verdiğini bildirdi. Özal onceki akşam IMF İcra Direktörü ve eski Dışişleri Bakd- nı Ale.\ander Haig'i kabul ettik- ten sonra International Clup Of Washington'da konuştu. Türki- ye'nin 21'inci yüzyılın "flaş" ül- kesi olduğunu soyleyen Özal, Turkiye'nin .Azeri-Ermer.i çatış- masının içine çekilip çekilmeyece- ğinin, Azeriler bdğımsızlık talep ederse Türkiye'nin reaksiyonunun ne olacağı gibi sorularla karşılaştı. "Aslında Azerbaycanlılar. İran- Azerbaycanına, Anadolu Türkle- rine oldugundan daha yakındır. Benzeri bir dili farklı lebçelerle konuşuruz. Fakat bir fark vardır. Bizim tarikalımız Sünni. onların ki Şiidir. Bizi ayıran budur. Sov- yetler'de olanlara gelince, biz bunlara kanşmak istemeyiz" dedi. Türk imparatorluğu Özal, "Orta Asya ve Sovyetler- deki Türklere ilişkin gelişmelerin Türkiye'ye etkisi" ile ilgili bir so- ru uzerine de "Bir Türk İmpara- torluğu peşinde değiliz" dıyerek. Türkiye'nin yolunu Ataturk'un "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilke- siyle çizdiğini vurguladı. Özal, "Dünyanın neresinde olursa ol- sun, Türkçe konuşan insanlann kültürel kimliklerini korumalan- nı ve ezilmemelerini istiyoruz. Ve- terli toprağımız, yeterli nufusu- muz var. Kendi kavnaklanmızla kalkınacağız. Türk kökenli kişile- rin de bulundukları yerde refah içinde yaşamalannı diieriz" dedi. Ozal, dün gece Nevv York'a geçti. GOZLEM UGUR MUMCU (Baftarafı 1. Sayfada) dini konularda gerekli bilgilerte donatılması... Anayasa, devletin laik olduğunu yazıyor. Devlet memur- ları da görevlerini yaparlarken bu ilkeye uymak zorundadırlar. Bir memurun, bir şube müdürü ya daire başkanının "dini konularda gerekli bikjilerie donatılması" nasıl sağlanacaktır? Anayasa, devlet memuriuğuna girişte görevin gerektirdi- ği nitelikler dışında başka koşul aranmamasını öngörüyor. Bu yasa önerisi TBMM'den geçerse, devlet memurluğun- da görevin gerektirdiği koşullar dışında "dini bütün olmak" gibi bir özellik de aranacak demektir. Anayasa ne diyor? — Devletin temel düzenini kısmen de olsa din kurallanna uyduramazsın... Peki uydurulursa ne olur? Bunun yanıtını da Ceza Yasası veriyor: — Ceza veririm... Laiklik, devletin din kurallanna göre yönetilmemesi de- mektir. Bu birinci koşuldur. Bu tanımdan şu anlam çıkar: Devlet. çeşitli din ve mezhepler arasında yan tutamaz. Tut- tuğu anda laik düzen zedelenmiş olur. İmam hatip okullarını bitirenlerin sayısı her yıl katlanarak artıyor. İmam hatip liselerini bitirenler, imam ya da hatip ol- muyorlar. Peki ne oluyorlar? Universite ve yüksekokullara gidip savcı oluyorlar; yargıç oluyorlar; kaymakam oluyorlar! "Tevhid-i Tedrisat Kanunu"- nun 4. maddesi "din adamı" yetiştırilmek üzere din eğitimi yapan okullar kurulmasım öngörmüştür. Din eğitimi gören öğrencilerin imam-hatip ya da müftü olmayıp başka alanla- ra kaymalan yasanın amacıyla bağdaşmıyor. işin bir de şu yönü var: 1983 yılında yapılan bir inceleme, o tarihte 46 bin dola- yında olduğu belirlenen Diyanet İşleri Başkanlığı persone- linin yarısmın ilkokul dıplomalı olduğunu ortaya koymuştu. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda görevli 96 müftü, 128 vaiz, 805 kuran kursu öğreticisi ve 22 bin 30 imam-hatip, ilkokul mezunuydu. Devlet bir yandan din hizmetlerini ilkokulu bitiren imam- ların, müftülerin ellerine teslim ederken öte yandan da imam hatip okullarını bitirenlere universite ve yüksek okullann ka- pılarını açarak okumuş yazmış din adamlannın başka alan- İarda görevlendirilmelerini sağlıyor! Bu açıkça bir "kadrolaşma hareketi"û\r. 2000 yılına doğru bir de bakacağız ki savcı, imam hatip çıkışlı, valı ve kaymakam ilahiyatlı; yargıç da İslam Enstitü- sü mezunu! Gıdış o yöne doğrudur. Bütün meslek okullarını bitirenlerin yıllara göre dökümü- nü yapın; göreceksiniz ki bunlar arasında yalnızca imam ha- tip okullarını bitirenlerin sayılarındaki artış dikkat çekicıdir. imam hatip okullarını bitirenler, imam ve hatip olmuyor- larsa konu çok daha derindir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın denetımındeki 2700 Kuran kursu yanında "Süleymancılar" adı verilen kesimin elinde- kı 1900 Kuran kursunda her yıl 100 bin dolayında öğrenci yetiştiriliyor. Bunlar da devletin çeşitli bürokratik kurumla- rında görev alıyorlar. 12 Eylül, zorunlu din dersleri ile laik devlet ilkesini yaralamıştı; kapıyı 12 Eylül generalleri arala- dılar; generallerin araladıkları kapıdan şimdi "devlet memur- larını dini konularda bilgilerle donatmak" isteyen ANAP'lılar geçiyor. Marmaris'te evini akreplere karşı efsunlandıran bir "Ata- türkçü Paşa'ya bu yasr. önerisini armağan edivoruz! ; Ben Çavıışesku değiliırf Istanbul Universitesı İnşaal Fakultesi'nden aldığını 1989-90 yıllarına aıt pasomu, öğrenci kımlığımi ve nufus cuzdanımı kaybellım. Hukumsüzdür. YEŞtU GULER WASHINGTON (Cumhuriyet) — Cumhurbaşkanı lurgut Özal, önceki gece Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği'nde onuru- na verilen resepsiyonda gazeteci- lerle konuşurken "Ben Çavuşesku değilim. Demokrasilerde tek adam olmaz" dedi. Özal, "Türk basını- na yabancı sermayenin geleceğini" de söyledi. Özal, resepsiyon sırasında gaze- tecilerle Cumhurbaşkanı olarak gunlük yaşamından anayasanın öngördüğü yetkilere kadar bir di- zi konuda sohbet etti. özal ile ga- zeteciler arasmdaki diyalog esprili bir ortam içinde şöyle gelişti: — Özel bir ziyaret sırasında üst düzey görüşme talebinde bulun- duğunuz için karşı tarafa karşı do- ğacak minnet borcunuzun sizi diplomatik pazarlık masasında daha kolay ödün vermeye itebile- cegi yönunde bazı eleştiriler oldu. ÖZAL — Sen bunlan Altan Öymen'e sor. — Muhalefetin de bu yönde eleştirileri var. OZAL — Bunlar saçmalık. — Beyaz Saray'daki göruşmede Bush. Kıbns konusunu masaya getirdiğinde kendinizi bu yönde bir şey söylemeye yelkili buluyor musunuz? ÖZAL (kızarak) — Ben bir Devlet Başkanı'yım. — Cumhurbaşkam olarak gün- lük programınız nasıl, gazeteleri okuyabiliyor musunuz? ÖZAL — Türk gazetelerini 15 dakikada okuyorum. Sayfamn ço- ğu fotoğraf ve başlık. Kahvaltıda getiriyorlar. Başlıklar gazetenin havasını veriyor. Bir de üç yabancı gazete geliyor. Wall Street Jour- nal, Financial Times ve Herald Tribune Bunlar ekonomik ağırlık- lıdır, ama çok iyi araştırmalar ya- yımlarlar ve hepsi de doğru yazar. Gece 1,; saat kadar bunlan oku- yorum. Bizde de 10 yıl içinde böy- le gazeteler olacak. Hatta Asil Na- dir Kıbns'ta bir tesis kuruyor, ora- da basacakmış. Basına da yaban- cı sermaye gelecek. SEMR.\ ÖZAL — Geçenlerde Sabah Gazetesi'nde benim mua- yeneye gittiğim çıktı. Ben değil, Semra Edes muayene olmuştu. Ya- zın kardeşim yazın, ama doğrusu- nu j-azm. OZAL — İngiliz gazete sahip- leri ilgi duyuyor. Maxwell değil, biri daha var, kimdi o? Geçen te- lefonda konuştuk, ilgi duyuyorlar. — Her şey özelleştiriliyor, ama TV'ye yanaşnuyorsunuz? ÖZAL — Göreceksiniz bakın, önumüzdeki 10 yıl için yayıncılık tekniğine Amerikan yayıncıları hâkim olacaklar. CNN çok iyi ya- yın yapıyor ye ilgi topluyor. SEMRA ÖZAL — Çok ilgi çe- kici, kısa ve sıkmadan veriyorlaı. ÖZAL — Amerikahlar biliyor bu işi. — Yani biz bilmiyor muyuz? ÖZAL — Biz ötekileri de sey- rediyoruz, en iyilerinden birisi BBC. Ama CNN daha iyi. Reka- bet olmayan ycrde iyi yayıncılık olmaz. — Yelki elinizde? ÖZAL (gülerek) — Hani diyor- dunuz va, ben Cumhurbaşkanı- yım. Tarafsiz olmalıyım. (Kahka- ha atıyor.) — Siz serbest piyasaya inanı- yordunuz. Bn arada slztn bu inanclannız yönunde Doğu Avnı- pa'da bazı gelişmeler oldu. Bir ki- tap yazıp deneyiminizi anlatmayı düşünmeı misiniz? OZAL — Bu olup bitenleT için- de en enteresanı Almanya. 45 yıl önce Alraanya ikiye bölündü. Do- ğu Almanya ortada. Telefon sis- temleri bizden daha geride. tnsaıı- ları kötü yaşayan bir yer. Ben git- tikçe şaşırıyordum. Bir taraf dev- letçiliği seçmiş, öteki tarafın neyi seçtiği belli. Batı Almanya Fran- sa'yı sollamış, Ingiltere'yi soilamış. — Soruya cevap vermediniz, anılannızı yazacak mısınız? ÖZAL — Ben kitap yazarsam kendimi savunurum. Mesela siz gazeteciler bunu yapabilirsiniz. Tarafsız bilim adamlarına bir in- celeme yaptırın. Türkiye'nin son 10 yılını incelesinler. — Son on yılın Turkiyesi'nin tek adamıydınız, önumüzdeki on yıl da tek adamlığınız sürecek mi? Yoksa çok yonlü bir yönetim bi- çimi mi olacak? ÖZAL — Ben Çavuşesku deği- lim. Yanlış çağnşım olur. Demok- rasilerde tek adam olmaz. Sevilen, karizması olan lider olur. Ben her makamda üzerime düşen gorevi yaptım. Cumhurbaşkanlığında da tam olarak ve layıkıyla yapanm. — Cumhurbaşkanlığı'na yeni bir anıayış geüriyorsunuz. ÖZAL — Evet, eski alışkanlık- ları bırakmamız lazım. — Dışişleri Bakam'nı neden ge- tirmediniz? Y'anhş yorumlanıyor. ÖZAL — Resmi bir gezi olsay- dı, bakaru ya da genel sekreteri ge- tirirdim. Ben 6 sene başbakanlık yaptım. Tecrubem var. Türk dış politikasının enini boyunu bilirim. Hata yapmam. Bu tecrübe ve avantajdır. Bir ara anayasalar ha- zırlıyorlardı. Cumhurbaşkanının dort yıl hiçbir siyasi partiyle ilgi- si olmamalı falan gibi. Bir ara bir anayasa taslağı dolaşıyordu orta- larda, sizde var mı ondan? ÖZAL — Kim hazırldmıştı onu? — Coşkun Kırca, Adnan Başer Kafaoglu. ÖZAL— Asker daha ileri bir anayasa yaptı. 82 Anayasası daha ileri ondan. — Bush ile görüşme.. ÖZAL — Kafalarından yazı- yorlar. Halbuki beni geçenlerde telefonla aradığında, "Ne zaman geliyorsun?" dedi. Ben de sağlık kontrolüne gehyorum, görüşürsek memnun olurum, dedim. SEMRA ÖZAL — Ben de Bar- bara Bush ile görüşüyorum. Ken- disi çok yakın arkadaşımdır. — Öyle mi? SEMRA ÖZAL — tnanmıyor musunuz? Sağlık nedenleriyle VV'ashington dışındaydı. Ama gel- diğimi öğrenince gezisini yarıda kesip döndü. — Neden daha önce açıklama- dınız? SEMRA ÖZAL — Benimki ta- mamen ozel olduğu için açıklama- vı uygun görmedim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle