Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 OCAK 1 • • *
Paris'te
yaz
modası
Paris'te dün
başlayan 1990
ilkbabar modası
defilesinde
özellikle şifon bir
etek ve strapless
bir bluzdan oluşan
dans giysisi ilgi
cekti. (Fotoğraf:
Reuter)
ABD'de
enflasyon
VVASHINGTON (AA) —
ABD'de tuketici fiyatları ar-
tış hızı, son 8 yılın en yuksek
düzeyine çıkarak yüzde 4.6
olarak gerçekleşti.
ABD Çalışma Bakanlığı'n-
dan yapılan açıklamada, ara-
lık ayı enflasyon artışının da
yüzde 0.4 olduğu, 1989 yılın-
daki fıyat artışlanıun özellikle
soğuk hava koşullan nedeniy-
le petrol fıyatlanrun artmasın-
dan kaynaklandığı belirtildi.
ABD'de 1987 ve 1988 yılı enf-
lasyon yüzde 4.4 olarak ger-
çekleşmişti. Bu oran 1981 yı-
hnda ise yüzde 8.9 olmuştu.
CUMHURİYET/17
V i i r i l V O r Biatlon dalında Çekoslovak bayan sporcu Jirina Adamickova Dun-
^ V U l H J V F i ^ K u p a s l I l d a ö n d e gjdiyor. Hem dayanıklılık hem de iyi atıcılık
gerektiren Biatlon Şarapiyonası ltal>a'da yapılıyor. (Fotoğraf: Reuter)
HABERLERİN DEVAMI
Memura Din Dersi (2)
(Baştarafı 1. Sayfada)
lum düzenine yönelik zararlı dini propagan-
da ve akımlann önlenmesi..."
Bu iki hükmün de laik devlet ve toplum dü-
zenine tümüyle ters düştüğü çok açıktır.
Din ve mezheplerin üstünde, hatta dışın-
da olması gereken laik devletin, kendi me-
murlarına din eğitimi vermesi... Temelinde
din ve vicdan özgürlüğünün yattığı laik top-
lum düzeninde, zararlı dinsel propaganda ve
akımlarla mücadele etmek... Bu hedeflerin
ne laiklikle ilgisi vardır, ne de demokrasiy-
le.
Değinmek istediğimiz bir başka nokta da,
Milli Eğitim Bakanı Avnı Akyol'un dün yaptı-
ğı açıklamayla ilgilidir. Sayın Bakan açıkla-
masında, devlet memuruna yönelik "din der-
si"ne karşı olduğunu belirtirken, din ve vic-
dan özgürlüğünün de altını çizıyor.
Olumludur bu tutum.
Ancak aynı açıklamada paylaşmadığımız
bir başka nokta var:
"Yasa teklifinin maddelerinde devlet me-
murlanna dini konularda bilgi verilmesi hük-
mü yer almamaktzdır. Ancak gerekçede böy-
le bir cümlenin bulunması hukuki yönden
bağlayıcı değildir. Bu cûmle, teklif sahipleri-
nin düşüncesidir."
Sayın Milli Eğitim Bakanı, yasa önerisine
eğer böyle bir gerekçeyle olumlu görüş bil-
dirmişse, yanılmaktadır. Önerinin ardında
yatan bu zihniyetin görmezlikten gelinmesi,
özellikle eğitimden sorumlu bir bakan açısın-
dan büyük bir talıhsizliktir. Laiklik karşıtı
akımlann gelişmesine, devlet eliyle -dolaylı
ya da dolaysız- yatırım yapmaktan kaçınmak
gerekiyor.
Dinlerle ilgili bilimsel araştırma için ensti-
tü kurulabilir üniversiteterde. Bunda yadır-
ganacak bir şey yoktur.
Ama burada hedef bilim olmalıdır; yoksa,
devlet olanaklanyla laiklik düşmanlığmı
amaçlayan yeni bir odak değil.
22 ANAP'lının yasa önerisini "uygun
bulan" YÖK'le, "olumlugörüş" bM\ren Milli
Eğitim Bakanlığı'nın, konuyu bu açılardan bir
daha gözden geçirmeleri yerinde olacaktır.
Bush'tan iki mesaj
Memura din dersi şoku(Baştarafı 1. Sayfada)
lnönü ise konuyu "din istismarı"
olarak niteledi.
ANAP Konya Mületvekili Meb-
met Şiraşek tarafından hazırlanan
ve 22 ANAP'lının imzaladığı,
YÖK ve Milli Eğitim Bakanı Av-
ni Akyol'un da olumlu görüş bil-
dirdiği, din bilimleri araştırma
enstitüsü kurulmasına ilişkin ya-
sa önerisi, muhalefetin ve bilim
adamlannın sert tepkilerine yol
açtı. SHP Genel Başkanı Erdal
lnönü, siyasal amaçla bir üniver-
sitenin din istisman yapamayaca-
ğını belirtti. öğretim Üveleri Der-
neği Genel Başkanı Prof. Dr. Ta-
hir Hatipoglu da enstitüyle amaç-
lanarun "dinsel gösteri" olduğu-
na işaret ederek devlet memurla-
nna din dersi verilmesine karşı
cıktı.
ANAFlüar habersiz
Tasanya milletvekilliği döne-
minde im7a atan Devlet Bakanı
Keçecüer, din büimleri araştırma
enstitüsü kurulmasından amaçla-
nanın, Diyanet görevlilerinin eği-
tilmesi olduğunu söyledi. Keçeci-
ler'e yöneltilen sorular ve yanıtla-
rı şöyle:
— Yasa önerisinde devlet me-
murianna din eğitimi verilmesinin
amaçlandığı kaydediliyor. Siz bu-
na katılıyor musunuz?
KEÇECtLER — Benim imza-
ladığım tasan din görevlilerine 2
yülık yüksekokul eğitimi verilme-
siyle ilgili bir projeydi. Siz tasarı-
yı hazırlayan arkadaşa sorun, ba-
na o imzalattı.
— Amaçlar arasında zarariı di-
ni akımlan önleme var. Zararlı
akımlar nasıl tespit edilecek? Bu
din ve vicdan özgiirlüğüne aykın
değil mi?
KEÇECİLER — Yanlış arüama
vardır. 633 sayılı kanuna göre Di-
yanet Işleri'ne verilen görevdir o.
Başka bir görev değildir.
— Diyanet tşleri ile enstitünün
ilişkisi nedir?
KEÇECtLER — Din adamla-
rı, imam, vaizleri eğitecek. Orta
dereceli okul mezunu olan din gö-
revlilerini yüksekokul mezunu ha-
line getirecek. Hem de aydın din
adamı yetiştirecek.
— Devlet memurlanna din der-
si verilmesine karşı mısınız?
KEÇECİLER — Tamamına ve-
rilemez. Diyanet İşleri'ne verilir.
Devlet memurları reşit, ne yapa-
caklarını bilen insanlardır.
— Yasa önerisinde ifade yanlış-
lıgı mı var diyorsunuz? O zaman
bu haliyle benimsemiyorsunuz?
KEÇECtLER — Benimsemiyo-
rum ne demek, benimsiyorum.
Altına imza atmışım. O ifadeler-
de yanlışlık var. Benim imza attı-
ğım tasarı, benim soylediğim ta-
sarıdır. Boyle olması lazım, böy-
le biliyorum.
Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler
ise imza attığı yasa önerisini ken-
disi hazırlamadığı için bir yorunı-
da bulunmaktan kaçınarak "Ha-
zırlayanlarla görüşsünler" diye
konuştu.
TBMM Milli Eğitim Komisyo-
nu'nda yasa teklifini olumlu kar-
şıladığını bir yaayla bildiren Milli
Eğitim Bakanı Akyol ise basın
muşavirliği aracılığıyla yaptığı
açıklamada, "Söz konusu teklif,
YÖK'ün de olumlu gorüş bildir-
diği enstitünün din bilimleri ko-
nnsunda bilimsel araştırmalar
yapmak bakımından yararlı ola-
cağı göriışüyle bakanlığımızca
olumlu karşılanmıştır" göruşune
yer verdi.
Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ya-
pılan açıklamada şöyle denildi:
"Sayın bakanımız devlet me-
murlanna özel olarak dini konu-
laçda bilgi verilmesi gerektiği gö-
rüşınde değildir. Bakanımız her
insanın anayasamız çerçevesinde
dini inancında ve kanaatlannda
serbest, vicdan, düşünce ve kanaat
bürriyetine sahip oldugu, bu ko-
nuda hiçbir zoıiama yapılmama-
sı gerektiği göriişündedir.
Kaldı ki yasa teklifinin madde-
lerinde devlet memurlanna dini
konularda bilgi verilmesi hükmü
yer almamaktadır. Ancak gerek-
çede boyle bir cümlenin bulunma-
sı hukuki yönden bağlayıcı değil-
dir. Bu cümle teklif sahiplerinin
düsüncedir."
İmza atanlar
anımsayamadılar
Yasa önerine imza atan bazı
ANAP'lı milletvekilleri yasa öne-
risini ve ne zaman imza attıkları-
nı anımsayamadıklannı kaydetti-
ler. Bu miUetvekillerinin yaptıklar;
açıklamalar şöyle:
İsmet Oktay (Eskişehir): Ben
öyle bir şey imzaladım. Hatırlamı-
yorum. Belki bir arkadaş (Meh-
met Şimşek) gelmiş, üniversiteli
bir arkadaş, biz de güvenip imza-
lamışızdır. tşin mahiyetini bilmi-
yorum. Biz birbirimize uzman ol-
duğumuz konularda hazırladığı-
nuz tasarıları imzalattınyoruz. Za-
ten o taslağı okumamışımdır. Ya-
sa önerisinde yer alan devlet me-
murlanna dini eğitim verilmesi
göruşune katılmıyorum. Zararlı
akımlardan herhalde Diyanet Iş-
leri'nin dışındaki kuruluşlar kas-
tediliyor. Herkes inandığını söyle-
yebilmeli. Turkiye'nin yüzde 9O'ı
Müslüman olduğuna gore ben
böyle akımlann büyüyeceğine
inanmıyorum.
Muslafa Namlı (Çorum): Tah-
min ederim o teklif din görevlile-
rinin meslek içi eğitim şeklindey-
di. Zaten Diyanet imam-hatip me-
zunlanny 2 yılhk yükseköğretime
tabi tutmak için imtihan yapmış-
tı. Orada bazı aksaklıklar çıkmış-
tı, bu tasarı onun için hazırlandı.
Devlet memurlarına dini eğitim
verilmesine gelince imam da dev-
let memurudur. Tahminim başka
bir yerdeki burokrat kasledilmi-
yor. Ama bu durumun tasarıda
belirtilmesi gerekirdi. Ben imza
atarken, imam hatiplilerin yüksek
eğitime tabi tutulması için attım.
Bu enstitü, zararlı dini akımlan
Diyanet tşleri'yle işbirliği içinde
belirleyecektir. Türkün düşüncele-
rine, duygularına zararlı olan
akımlann tespit edilmesinde fay-
da var. Bu zararlı akımların neler
olduğunu Diyanet belirler. Bu ka-
nun iyi niyetle getirildiği için im-
za atmışızdır. Yeniden inceleyelim.
Sabri Aras (Kars): Bu teklifi ve
ne zaman imzaladığımı anımsaya-
madım. Devlet memurlanna dini
eğitim verilmesi diye bir şey ola-
maz. Eğer arzu ediyorsa bu bilgi-
leri alabilir. Zorla olmaz. Teklife
katılmıyorum. Zararlı dini akım-
dan herhalde ufürükçüleri, mus-
kacıları kastetmişler. Yoksa fark-
lı inançlann zararh olarak kabul
edilmesi düşünülemez. İnanç coğ-
rafyası hazırlanması da sakıncalı
olabilir. Benim seçim bolgemde
mezhep farkhlıklan var.
SHP Genel Başkanı Erdal tnö-
nü de dun konuyla ilgili olarak
Cumhuriyet muhabirine yaptığı
açıklamada, "Bu haber bana An-
kara Üniversitesi'nde kurulmuş
olan inkılap tarihi konusunda
yüksek lisans ve doktora vermi'j
olan bir enstitüyü hatırlattı. De-
mek istiyorum ki siyasal istismar
veya çıkar peşinde koşarak ensti-
tü kurulması son derece yanlış bir
şey" dedi. Inönu, soz konusu ens-
tituden "dini konulann istismar
edilerek. siyasi çıkar peşinde
koşulması" açısından kaygı duy-
duğuna işaret ederek şöyle
konuştu:
"O universite mensuplarının
yapması gereken şey, böyle olma-
dığını, buuda bilimsel bir amaç
olduğuna göstermektir. Eğer öy-
Icjse durum. Bugünkıi havası o»-
le değildir. Boyle üniversitelerde
siyasal amaçlara. bilimsel esasla-
nn alet olmasına izin verilmeme-
sidir. Esas sorumluluk burada
üniversitenindir. Amaç bilimsel ise
onu ortaya koymaları gerekir. Bu
anlatılış şekliyle o intiba ortaya
çıkmıyor. Edinilen intiba, siyasal
maksatla din istisman. Bir üniver-
sitenin jupmaması gereken şey-
dir."
Ankara Üniversitesi tlahiyat Fa-
kültesi Dekan Yardımcısı Prof.
Münir Koştaş da memurlara
"bilimsel" din bilgisi verilmesi ge-
rektiğini, tasanyı olumlu karşıla-
dıklannı söyledi. Koştaş, yasa ha-
zırlanmadan önce ilahiyat fakül-
telerinden görüş alınmamasını
kınadı.
Tasanya büyuk tepki gosteren
Eğit-Der Genel Başkan Yardıması
Elvan Türkmen, bu girişimi "La-
ikliğe aykırı, teokratik bir yapı
kurma hazırlığı" diye niteledi.
(Bajtarafı 1. Sayfada)
lara götürebileceği" konusunda
Beyaz Sarayı uyardı. Ancak Be-
yaz Saray'ın görüşmeye ilişkin
olarak yaptığı üç paragraflık açık-
lamada, cumhurbaşkanının uya-
rılarının algılandığı yonünde hiç-
bir belirti bulunmuyor. Beyaz Sa-
ray'ın açıklamasında Ermeni ka-
rar tasarısına ne doğrudan ne de
ima yoluyla değiniliyor.
İki ülkenin cumhurbaşkanı ye-
mekten önce Beyaz Saray'ın ün-
lii oval ofisinde gazetecilere poz
verdiler. Bu arada ABD Başkanı
Bush'a "soykırım" sözcüğünü
içermeyecek bir Ermeni karar ta-
sarısını nasıl karşılayacağı sorul-
du. ABD Başkanı Busb, "Bu has-
sas konuda Cumhurbaşkanı Özal
ile konuşacağım. Bu konudaki
görüşlerini oğrenmek istiyorum.
diğer konularla biriikte göriişece-
ğim bir konudur" diye yanıt ver-
di. Bush, Kıbrıs konusunda ne
düşünduğünun sorulması uzerine
de "Genel Sekreter üzerinde ça-
lışıyor, gayret gösteriyor" dedi.
Fotoğraf çekiminin tamamlanma-
sından sonra yemeğe geçildi. Ye-
mekte ABD kanadından Başkan
Yardımcısı Quayle, Dışişleri Ba-
kanı James Baker, Savunma Ba-
kanı Richard Cheney, Ticaret Ba-
kanı Mosbacher, başkanın Ulusal
Güvenlik danışmanı Scowcroft,
ABD ticaret temsilcis Carla Hills,
ABD'nin Ankara Büyukelçisi Ab-
ramovvitz bulundu. Yemeğe Tüık
tarafından ise Devlet Bakanı Gü-
neş Taner, Washington Büyukel-
çisi Nüzhet Kanderair, Cumhur-
başkanhğı Sözcüsü Kaya Toperi
ve Cumhurbaşkanının Dışişleri
Danışmanı Nabi Sensoy katıldı.
Cumhurbaşkanı özal yemekten
sonra otelinde düzenlediği basın
toplantısına şu açıklama ile baş-
ladı.
"Doğu Bloku ve Sovyetler'de-
ki gelişmelerle ilgili görüşlerimi-
ze büyük değer verdiklerini ve gö-
riişlerimizde önemli paralellikler
olduğunu mûşahade ettim. Doğu
Bloku'nda girişimci olmamasının
büyük eksiklik olduğunu. bu yön-
de teknik yardım yapılmazsa ak-
si halde hayal kınklıklan olabile-
ceğini ifade ettim."
Cumhurbaşkanı Özal Ermeni
karar tasansı konusunda da şun-
ları söyledi:
"Ermeni tasansı işin bir kısmı
olarak geldi. Ben sabahleyin Se-
nator Dole'a, Ermeni karar tasa-
rısını hazırlayan üyeye de anlat-
tığım gibi, demokrasilerde birçok
konularda fikir aynlıklan olabi-
lecegini, ama çok ender konular-
da fikir birliği olduğunu, bunlar-
dan birisinin de Ermeni karar ta-
sansı olduğunu ifade ettim. Mi-
sal olarak da Johnson mektubu-
nun yarattığı zaran soyledim ve
bu hadisenın Johnson mektubun-
dan daha ciddi bir hadise olduğu-
nu soyledim. Ve tabiatıyla Türk-
iye hiçbir zaman Sovyetler Birli-
ği'nin içişlerine kanşmak niyetin-
de değildir. Bizimle aynı dili ko-
nuşan insanlar olmasına rağmen.
biz Atalürk'ün bize ifade ettiği
'Yurtta Sulh Cihanda Sulh'un
kıymetini çok iyi bilen insanlanz.
Başkasının işine müdahale elmek
katiyen islemiyoruz. Bizi başka-
larının bu işe sokmasını da her-
hangi bir şekilde uygun gormüyo-
ruz. Ama şu sırada sizin böyle bir
karar tasansı ortaya koymuş ol-
manızın bu meseleyi ister istemez
daha büyük komplikasyonlara
götürme ihtimali vardır.Bunu da
düşününüz dedim. Bunlan Presi-
dant Bush'a, 'Dole'a böyle boyle
soyledim' diye anlattım. Zanne-
diyorum tesirli olmuştur. Tabii
netice ne olacak diye bir tahmin-
de bulunamam. Ama hakikaten
çok iyi olan münasebetleriıtıizin
herhangi bir sıkınüya düşmeme-
si gerektiğini, bunun da çok
önemli bir konu olduğunu bu şe-
kilde beiirtmiş bulunuyorum. Be-
nim anladığım kadanyla Bush işin
önemini anlamış gibi geliyor.
Ama tabii bileraiyorum neticesi-
ni de."
Cumhurbaşkam Özal Kıbns
konusunda da şunlan söyledi:
WASHINGTON'DAN
Doları veren
AHMET TAN
tışmıştı. Bu yüzden istim üzerin- belki bir rasüantı. Ama, bu beş
de sayılırdı. ülke arasında Yunanistan'ın ol-
VVASHINGTON — Beyaz Sa- Dole'un tasansı kesinleşirse maması rastlantı değil.
ray'da kabul edilmek, Başkan ile Türk-ABD ilişkilerınde onarıl- Ermeniler adına mücadele ve-
konuşmak, aynı masada yemek maz sakatlıklar ortaya çıkacağı-
yemek, dünyadaki birçok cum- nı, kökü tarihin derinliklerinde-
hurbaşkanımn özlemi olmalı.
Özal, dün bunu gerçekleştirdi.
Ortada gündem yoktu. Sade-
ce önemli ve ivedi sorunlar var-
dı. Ancak iki liderin kafasında-
ki öncelikler farklıydı.
Kıbrıs konusunu Özal açmadı.
Bu işi Bush yaptı. Sözu, dolaştır-
madan Özal'ın pazartesi günü
Nevv York'ta baş başa yemek yi-
>eceği BM Genel Sekreteri Perez
de Cuellar'ın son çağnsma getir-
di:
— Bu bir fırsattı. Kıbrıs Türk
lideri Denktaş'ın Vasiliu ile gö-
ruşmelere genel sekreterin belirt-
tiği biçimde oturması herkesin
yararınaydı. Özal dinledi. Bu ko-
nuda ABD Başkanı'nı ikna etme-
nin kolay olmadığını biliyordu.
Bir gün önce Ankara'da Dışişle-
ri Bakanlığı'nın yaptığı çağrı
Özal'a bir peşin destekti.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı,
"Cçünciı tarafların müzakerele-
re karışma yetkileri yoktur.
Lçüncu ülkeleri müzakere sure-
cinden el çekmeye davet
ediyoruz" diyordu.
Ûçuncü ülkeler kimlerdi?
Bush, Kıbrıs konusunda ko-
nuşmakla kendisini üçüncü ülke
ki bir konunun kaşınmasının ya-
rardan çok zarar getireceğini tatlı
sert biçimde dile getirdi.
Tatlılık, üslubunda; sertlik,
sozcuklerinin arkasında idi. Sa-
vunma işbirliği anlaşmasımn yü-
rüyemeyeceğini bir gün önce ga-
zetecilere soylediği biçimde ima
ediyordu.
Özal, Bush'a Ermeni konusun-
da neler söylediğini belirtirken
şöyle dedi:
— Başkan Bush'a, Senatör
Dole'a, sabah ne söylediysem, ay-
nısını naklettim. Türkiye çok en-
der konuda tek vücut hale gelir.
Ermeni konusu da bu konular-
dan birisidir.
Özal, doğrudan Bush'a verdi-
ği mesajdan söz etmedi. Yalnız-
ca Dole'a neler söylediğini Bush'a
anlattı. Bu bir anlamda dolaylı
bir mesajdı. Oysa ki, Ermeni ko-
nusunda Turkiye'nin Amerikan
yönetiminin başına vereceği doğ-
rudan ve kesin mesajlar vardı.
Anlaşıldığı kadanyla bu konu-
da Özal, Bush'a kesin bir tavır
koymamıştı. Eğer koysaydı
Bush'tan bir yanıt aldığını ifade
ederdi.
Başkan Bush ise, yönetimin ta-saymadığmı ortaya koydu. Ya da
bir başka olasüık vardı. Türkiye- sarıyı engellemek değilse bile yu-
yi de kendisi gibi uçüncü ulke muşatmak için her çabayı goste-
saydığı için böyle rahat konuşa- receğini yineledi. Ama başkan
olarak anayasal yetikisı olan ve-
to sözcuğunu ağzından çıkartma-
dı. Bu Türkiye'nin hâlâ orta ka-
rar bir formüle ikna edileceğine
olan Amerikan inancınm sürdü-
ğünü ortaya koyuyordu.
Tasarının önumüzdeki ayın ilk
yarısında gundeme geleceği bili-
niyor. Türkiye'nin önünde fazla
vakit vok. Bütün kozlarını kul-
lanmak, kararlılığını göstermek
konumuna surukleniyor.
Türkiye bunu yapabilir mi?
Washington'daki Türk dışişleri
çevrelerinden edindiğimiz izleni-
me göre bu konuda henüz bir ka-
rarlılık noktasma ulaşılmadı. Bir
Türk diplomat, Ermeni tasansı
konusunda zaman kaybetmeden
hükümetin "radikal" bir eylem
sergilemesi gerektiğini belirtiyor.
Yoksa, önumüzdeki kısa döne-
min beklentiyle geçmesi halinde
dönüşsüz bir sürecin başlayaca-
biliyordu.
Bu ikinci yorum bir Amerika-
lı diplomatındı.
Bush'un rahatlığı nereden ge-
liyordu?
"Süper güç" olmanın dışında
elbette. Bu rahatlık her yıl Türk-
iye'ye milyonlarca dolar yardım
akıtmasından kaynaklanıyordu.
Beyaz Saray'daki buluşmadan
sonra otelde Özal açıklamalarda
bulundu. Cumhurbaşkanına sor-
dum:
— Dışişleri Bakanlığı dün (ön-
ceki gün) bir açıklama yaptı,
üçüncü ülkelerin Kıbns konusun-
dan el çekmelerini istedi. Üçün-
cü ülke kim? Amerika deniyor.
Özal yanılladı:
— Dışişleri'nin açıklamasını
görmedim. Bilemiyorum.
Dışişleri sözcusünun açıklama-
sı acaba Türkiye'nin Washington
Büyükelçiliği'ne ve Cumhurbaş-
kanına niye ulaştırılma,dı?
* * *
Özal ise Ermeni konusunu aç-
tı. Daha iki saat once kaldığı Ma-
dison Oteli'nde 24 nisanı Erme-
ni yas günü ilan etmeye çalışan
Senaıör Dole ile görüşmüş, tar-
ğını anlatıyor.
Ermeni soykınm yasası için sa-
vaş veren Senator Dole, Özal'ın
ABD'ye ayak bastığının ertesin-
de Turkiye'nin de içinde bulun-
duğu beş ulkeye Amerikan yar-
dımının kısıtlanmasını istemesi
ren Dole, Türkiye'ye yardımın,
yuzde 5 de olsa kesilmesıni
öneriyor.
Türkiye'nin aldığı yardım sena-
töre göre 610 mihon dolar.
Bu yardım, ABD'yi, Türkiye
ile ilgili sorunlarda "üçüncü
ülke" olmaktan çıkarıyor. Taraf
yapıyor.
Cumhurbaşkanı Özal'ın Beyaz
Saray'daki buluşmada Türkiye
adına sergilediği tutum ozünde
şu:
— Hem yardıma devam edin,
hem de bizim ulusal sorunlanmı-
za kanşmayın.
Kaçakçılık vaptığını öne sürdü-
ğü devlet başkanını yakalamak
bahanesiyle bağımsız ulkelere
tankla, topla girmeyi hak sayan
bir devlete bunu kabul ettirmek
ne ölçüde mümkün?
Özal, Bush'la görüşmesinden
sonra basından gizli olarak
Kongre binasında Senato Başkan
V'ekili Bryd ile görüştü. Senato
Başkanı gorüşmenin gizli kaJma-
sını istedi. Muhaliflerine ve azın-
lık lideri Senator Dole'a, "poli-
tik malzeme" vermek iste-
miyordu.
Âynı şekilde Özal, ABD eski
Dışişleri Bakanlarından Dr.
Henry Kissinger'le de yarın bir
görüşme yapacak. Nevv York'ta-
ki bu goruşme de basından giz-
leniyor. Kissinger konusundaki
gizhliğin gerekçesi farklı. Bir go-
ruşe göre gizliliğin nedenı, "gu-
venlik". Bir başka goruşe göre de
Kissinger'in Vasiliu ile bir sure
once göruşmüş olması. Kissin-
ger'm Kıbns konusunda
"aracılık" vapabileceği spekulas-
yonu doğurabilir endişesinden
kaynaklanıyor.
Özal'ın gezisinin \Vashington
ayağı üç unsardan oluşuyor:
1- Yurtiçinde desteği azalmış
Özal'a ABD yönetimi, çok az ul-
kenin cumhurbaşkanına goster-
diği bir itibarı gostererek, onun
guçlenmesi için ağırlık koyuyor.
2- Ancak bu ağırlık görsel
planda (De\letin 2. numarası da-
hil en yüksek düzeydeki yetkili-
leriyle ağırlanıyor) gerçekleşiyor.
Ermeni ve Kıbrıs konularında
gerçek bir desteği ise Türkiye'ye
sağlamıyor.
3- Özal'ın Bush'tan istediği
"daha çok ticaret" dileğjne biîe
Amerika'nın fazla kulak verme-
diği anlaşılıyor. Bu Türkiye'ye
dolar vermenin Amerikan çıkar-
lanna daha uygun olduğunu ser-
giliyor. ABD biliyor ki. Turkıye
yardımı almayı surdürdükçe, se-
sıni fazla yukseltemeyecek.
"Konuşmalanmız üzerinde çok
büyük bir yekûn işgai etmedi.
Doğu-Batı münasebetleri daha
uzun bir zaman aldı. Orada da fi-
kirlerimizi şöyle ifade ettik.
KKTC bir federasyona razıdır
ama, bunun şartlan vardır. İki
bölgeli iki toplumlu eşil bir statu-
de federal bir devletin yammlayu.
Ve Türkiye'nin efektif garantisi
ülma mecburiyeti var. Niye böy-
leyiz? Çunkü Beriin Duvan yıkıl-
dıysa, Kıbns meselesinin bunun-
la hiçbir alakası yok. Beriin Du-
van'nın iki tarafı da Alman, av-
nı lisan, aynı dine sahip. Kıbns'-
ta ne aynı dile sahip ne dine, üs-
telik de birbirlerine itimatsızlık
besliyoriar. Özellikle Türk tarafı.
bu nedenle Türkiye'nin etkin ga-
rantisini istiyor. Şimdi söyleyebilir
miyiz, biz bu iki topluma eşit mu-
amele ediyoruz. Yani bir tarafı
tum adanın yönetimine sahip bir
loplum olarak gönişüyonu. Obur
tarafta tabii Sayın Denktaş bu
muameleden rahatsızlık duyuyor.
Ve herhangi bir mesele ortaya
konduğu zaman BM'de bu konu-
larda Denktaş ile iyi bir danışma
vapılmıvor. Bir tarafı itip istedi-
ğiniz solusyonu almaya çalışmak
mümkün değildir. Kaldı ki, Kıb-
ns meselesini çok hızlı çözeyim
derken yanlış yaparsamz dahi> bü-
yük problemler mevdana getire-
biliriz. Bunlan açık bir suretle
kendilerine ifade ettik. Buraya
gelmeden once bunlan gerek Baş-
bakan gerek Dışişleri Bakanı ile
iki üç saat kadar konuşmuşuzdur.
Tabiatıyla ben avrı tel çalıyorum.
onlar ayrı tel çalıyor gibi yanlış
mesajlar veriliyor. Böyle bir şey
hiçbir zaman bahis konusu ola-
maz. Gayet tabii ki ben devletin
başı olarak Türkiye'nin politika-
sının ne olduğunu çok iyi anlata-
bilirim. Göruşmede konuju Bush
açtı. Öyle çok büyük bir konu gi-
bi açmadı. 'Öyle bir arava gelse-
ler de bu konuları göriişseler' de-
di. Onun uzerine ber fırsatı bulup
bu görüşleri kendisine ifade et-
tim."
Cumhurbaşkanı Özal, ABD'-
nin genel olarak Batılı ülkeler ara-
sında sorun çıkmasını istemediği-
ni kaydettikten sonra "Politika-
sı genelde budur. Ama Kıbns me-
selesini halledelim derken, bizimle
Yunanistan arasında daha büyük
bir mesele çıkmamasına dikkat et-
mek lazım" diye konuştu. Özal,
aynca Bush'a KKTC'nin giderek
bir millet haline gelmesi nedeniy-
le Türkiye'nin Kıbns konusu üze-
rindeki etkisinin eskisi gibi olma-
dığını Bush'a ifade ettiğini
açıkladı.
AP ajansı adı açıklanmayan bir
Beyaz Saray yetkilisine atfen \er-
diği haberinde, ABD Başkanı
Bush'un 24 nisanın sözde Erme-
ni soykırımının
7
5. yıldönümü
olarak anılmasını öngören karar
tasarısına "cansiperane" bir şekil-
de karşı çıkacağı konusunda
Cumhurbaşkanı Özal'a güvence
verdiğini bildirdi.
Özal onceki akşam IMF İcra
Direktörü ve eski Dışişleri Bakd-
nı Ale.\ander Haig'i kabul ettik-
ten sonra International Clup Of
Washington'da konuştu. Türki-
ye'nin 21'inci yüzyılın "flaş" ül-
kesi olduğunu soyleyen Özal,
Turkiye'nin .Azeri-Ermer.i çatış-
masının içine çekilip çekilmeyece-
ğinin, Azeriler bdğımsızlık talep
ederse Türkiye'nin reaksiyonunun
ne olacağı gibi sorularla karşılaştı.
"Aslında Azerbaycanlılar. İran-
Azerbaycanına, Anadolu Türkle-
rine oldugundan daha yakındır.
Benzeri bir dili farklı lebçelerle
konuşuruz. Fakat bir fark vardır.
Bizim tarikalımız Sünni. onların
ki Şiidir. Bizi ayıran budur. Sov-
yetler'de olanlara gelince, biz
bunlara kanşmak istemeyiz"
dedi.
Türk imparatorluğu
Özal, "Orta Asya ve Sovyetler-
deki Türklere ilişkin gelişmelerin
Türkiye'ye etkisi" ile ilgili bir so-
ru uzerine de "Bir Türk İmpara-
torluğu peşinde değiliz" dıyerek.
Türkiye'nin yolunu Ataturk'un
"Yurtta sulh, cihanda sulh" ilke-
siyle çizdiğini vurguladı. Özal,
"Dünyanın neresinde olursa ol-
sun, Türkçe konuşan insanlann
kültürel kimliklerini korumalan-
nı ve ezilmemelerini istiyoruz. Ve-
terli toprağımız, yeterli nufusu-
muz var. Kendi kavnaklanmızla
kalkınacağız. Türk kökenli kişile-
rin de bulundukları yerde refah
içinde yaşamalannı diieriz" dedi.
Ozal, dün gece Nevv York'a
geçti.
GOZLEM
UGUR MUMCU
(Baftarafı 1. Sayfada)
dini konularda gerekli bilgilerte donatılması...
Anayasa, devletin laik olduğunu yazıyor. Devlet memur-
ları da görevlerini yaparlarken bu ilkeye uymak zorundadırlar.
Bir memurun, bir şube müdürü ya daire başkanının "dini
konularda gerekli bikjilerie donatılması" nasıl sağlanacaktır?
Anayasa, devlet memuriuğuna girişte görevin gerektirdi-
ği nitelikler dışında başka koşul aranmamasını öngörüyor.
Bu yasa önerisi TBMM'den geçerse, devlet memurluğun-
da görevin gerektirdiği koşullar dışında "dini bütün olmak"
gibi bir özellik de aranacak demektir.
Anayasa ne diyor?
— Devletin temel düzenini kısmen de olsa din kurallanna
uyduramazsın...
Peki uydurulursa ne olur?
Bunun yanıtını da Ceza Yasası veriyor:
— Ceza veririm...
Laiklik, devletin din kurallanna göre yönetilmemesi de-
mektir. Bu birinci koşuldur. Bu tanımdan şu anlam çıkar:
Devlet. çeşitli din ve mezhepler arasında yan tutamaz. Tut-
tuğu anda laik düzen zedelenmiş olur.
İmam hatip okullarını bitirenlerin sayısı her yıl katlanarak
artıyor. İmam hatip liselerini bitirenler, imam ya da hatip ol-
muyorlar.
Peki ne oluyorlar?
Universite ve yüksekokullara gidip savcı oluyorlar; yargıç
oluyorlar; kaymakam oluyorlar! "Tevhid-i Tedrisat Kanunu"-
nun 4. maddesi "din adamı" yetiştırilmek üzere din eğitimi
yapan okullar kurulmasım öngörmüştür. Din eğitimi gören
öğrencilerin imam-hatip ya da müftü olmayıp başka alanla-
ra kaymalan yasanın amacıyla bağdaşmıyor.
işin bir de şu yönü var:
1983 yılında yapılan bir inceleme, o tarihte 46 bin dola-
yında olduğu belirlenen Diyanet İşleri Başkanlığı persone-
linin yarısmın ilkokul dıplomalı olduğunu ortaya koymuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nda görevli 96 müftü, 128 vaiz,
805 kuran kursu öğreticisi ve 22 bin 30 imam-hatip, ilkokul
mezunuydu.
Devlet bir yandan din hizmetlerini ilkokulu bitiren imam-
ların, müftülerin ellerine teslim ederken öte yandan da imam
hatip okullarını bitirenlere universite ve yüksek okullann ka-
pılarını açarak okumuş yazmış din adamlannın başka alan-
İarda görevlendirilmelerini sağlıyor!
Bu açıkça bir "kadrolaşma hareketi"û\r.
2000 yılına doğru bir de bakacağız ki savcı, imam hatip
çıkışlı, valı ve kaymakam ilahiyatlı; yargıç da İslam Enstitü-
sü mezunu!
Gıdış o yöne doğrudur.
Bütün meslek okullarını bitirenlerin yıllara göre dökümü-
nü yapın; göreceksiniz ki bunlar arasında yalnızca imam ha-
tip okullarını bitirenlerin sayılarındaki artış dikkat çekicıdir.
imam hatip okullarını bitirenler, imam ve hatip olmuyor-
larsa konu çok daha derindir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın denetımındeki 2700 Kuran
kursu yanında "Süleymancılar" adı verilen kesimin elinde-
kı 1900 Kuran kursunda her yıl 100 bin dolayında öğrenci
yetiştiriliyor. Bunlar da devletin çeşitli bürokratik kurumla-
rında görev alıyorlar. 12 Eylül, zorunlu din dersleri ile laik
devlet ilkesini yaralamıştı; kapıyı 12 Eylül generalleri arala-
dılar; generallerin araladıkları kapıdan şimdi "devlet memur-
larını dini konularda bilgilerle donatmak" isteyen ANAP'lılar
geçiyor.
Marmaris'te evini akreplere karşı efsunlandıran bir "Ata-
türkçü Paşa'ya bu yasr. önerisini armağan edivoruz!
;
Ben Çavıışesku değiliırf
Istanbul Universitesı İnşaal
Fakultesi'nden aldığını
1989-90 yıllarına aıt pasomu,
öğrenci kımlığımi ve nufus
cuzdanımı kaybellım.
Hukumsüzdür.
YEŞtU GULER
WASHINGTON (Cumhuriyet)
— Cumhurbaşkanı lurgut Özal,
önceki gece Washington'daki
Türkiye Büyükelçiliği'nde onuru-
na verilen resepsiyonda gazeteci-
lerle konuşurken "Ben Çavuşesku
değilim. Demokrasilerde tek adam
olmaz" dedi. Özal, "Türk basını-
na yabancı sermayenin geleceğini"
de söyledi.
Özal, resepsiyon sırasında gaze-
tecilerle Cumhurbaşkanı olarak
gunlük yaşamından anayasanın
öngördüğü yetkilere kadar bir di-
zi konuda sohbet etti. özal ile ga-
zeteciler arasmdaki diyalog esprili
bir ortam içinde şöyle gelişti:
— Özel bir ziyaret sırasında üst
düzey görüşme talebinde bulun-
duğunuz için karşı tarafa karşı do-
ğacak minnet borcunuzun sizi
diplomatik pazarlık masasında
daha kolay ödün vermeye itebile-
cegi yönunde bazı eleştiriler oldu.
ÖZAL — Sen bunlan Altan
Öymen'e sor.
— Muhalefetin de bu yönde
eleştirileri var.
OZAL — Bunlar saçmalık.
— Beyaz Saray'daki göruşmede
Bush. Kıbns konusunu masaya
getirdiğinde kendinizi bu yönde
bir şey söylemeye yelkili buluyor
musunuz?
ÖZAL (kızarak) — Ben bir
Devlet Başkanı'yım.
— Cumhurbaşkam olarak gün-
lük programınız nasıl, gazeteleri
okuyabiliyor musunuz?
ÖZAL — Türk gazetelerini 15
dakikada okuyorum. Sayfamn ço-
ğu fotoğraf ve başlık. Kahvaltıda
getiriyorlar. Başlıklar gazetenin
havasını veriyor. Bir de üç yabancı
gazete geliyor. Wall Street Jour-
nal, Financial Times ve Herald
Tribune Bunlar ekonomik ağırlık-
lıdır, ama çok iyi araştırmalar ya-
yımlarlar ve hepsi de doğru yazar.
Gece 1,; saat kadar bunlan oku-
yorum. Bizde de 10 yıl içinde böy-
le gazeteler olacak. Hatta Asil Na-
dir Kıbns'ta bir tesis kuruyor, ora-
da basacakmış. Basına da yaban-
cı sermaye gelecek.
SEMR.\ ÖZAL — Geçenlerde
Sabah Gazetesi'nde benim mua-
yeneye gittiğim çıktı. Ben değil,
Semra Edes muayene olmuştu. Ya-
zın kardeşim yazın, ama doğrusu-
nu j-azm.
OZAL — İngiliz gazete sahip-
leri ilgi duyuyor. Maxwell değil,
biri daha var, kimdi o? Geçen te-
lefonda konuştuk, ilgi duyuyorlar.
— Her şey özelleştiriliyor, ama
TV'ye yanaşnuyorsunuz?
ÖZAL — Göreceksiniz bakın,
önumüzdeki 10 yıl için yayıncılık
tekniğine Amerikan yayıncıları
hâkim olacaklar. CNN çok iyi ya-
yın yapıyor ye ilgi topluyor.
SEMRA ÖZAL — Çok ilgi çe-
kici, kısa ve sıkmadan veriyorlaı.
ÖZAL — Amerikahlar biliyor
bu işi.
— Yani biz bilmiyor muyuz?
ÖZAL — Biz ötekileri de sey-
rediyoruz, en iyilerinden birisi
BBC. Ama CNN daha iyi. Reka-
bet olmayan ycrde iyi yayıncılık
olmaz.
— Yelki elinizde?
ÖZAL (gülerek) — Hani diyor-
dunuz va, ben Cumhurbaşkanı-
yım. Tarafsiz olmalıyım. (Kahka-
ha atıyor.)
— Siz serbest piyasaya inanı-
yordunuz. Bn arada slztn bu
inanclannız yönunde Doğu Avnı-
pa'da bazı gelişmeler oldu. Bir ki-
tap yazıp deneyiminizi anlatmayı
düşünmeı misiniz?
OZAL — Bu olup bitenleT için-
de en enteresanı Almanya. 45 yıl
önce Alraanya ikiye bölündü. Do-
ğu Almanya ortada. Telefon sis-
temleri bizden daha geride. tnsaıı-
ları kötü yaşayan bir yer. Ben git-
tikçe şaşırıyordum. Bir taraf dev-
letçiliği seçmiş, öteki tarafın neyi
seçtiği belli. Batı Almanya Fran-
sa'yı sollamış, Ingiltere'yi soilamış.
— Soruya cevap vermediniz,
anılannızı yazacak mısınız?
ÖZAL — Ben kitap yazarsam
kendimi savunurum. Mesela siz
gazeteciler bunu yapabilirsiniz.
Tarafsız bilim adamlarına bir in-
celeme yaptırın. Türkiye'nin son
10 yılını incelesinler.
— Son on yılın Turkiyesi'nin
tek adamıydınız, önumüzdeki on
yıl da tek adamlığınız sürecek mi?
Yoksa çok yonlü bir yönetim bi-
çimi mi olacak?
ÖZAL — Ben Çavuşesku deği-
lim. Yanlış çağnşım olur. Demok-
rasilerde tek adam olmaz. Sevilen,
karizması olan lider olur. Ben her
makamda üzerime düşen gorevi
yaptım. Cumhurbaşkanlığında da
tam olarak ve layıkıyla yapanm.
— Cumhurbaşkanlığı'na yeni
bir anıayış geüriyorsunuz.
ÖZAL — Evet, eski alışkanlık-
ları bırakmamız lazım.
— Dışişleri Bakam'nı neden ge-
tirmediniz? Y'anhş yorumlanıyor.
ÖZAL — Resmi bir gezi olsay-
dı, bakaru ya da genel sekreteri ge-
tirirdim. Ben 6 sene başbakanlık
yaptım. Tecrubem var. Türk dış
politikasının enini boyunu bilirim.
Hata yapmam. Bu tecrübe ve
avantajdır. Bir ara anayasalar ha-
zırlıyorlardı. Cumhurbaşkanının
dort yıl hiçbir siyasi partiyle ilgi-
si olmamalı falan gibi. Bir ara bir
anayasa taslağı dolaşıyordu orta-
larda, sizde var mı ondan?
ÖZAL — Kim hazırldmıştı
onu?
— Coşkun Kırca, Adnan Başer
Kafaoglu.
ÖZAL— Asker daha ileri bir
anayasa yaptı. 82 Anayasası daha
ileri ondan.
— Bush ile görüşme..
ÖZAL — Kafalarından yazı-
yorlar. Halbuki beni geçenlerde
telefonla aradığında, "Ne zaman
geliyorsun?" dedi. Ben de sağlık
kontrolüne gehyorum, görüşürsek
memnun olurum, dedim.
SEMRA ÖZAL — Ben de Bar-
bara Bush ile görüşüyorum. Ken-
disi çok yakın arkadaşımdır.
— Öyle mi?
SEMRA ÖZAL — tnanmıyor
musunuz? Sağlık nedenleriyle
VV'ashington dışındaydı. Ama gel-
diğimi öğrenince gezisini yarıda
kesip döndü.
— Neden daha önce açıklama-
dınız?
SEMRA ÖZAL — Benimki ta-
mamen ozel olduğu için açıklama-
vı uygun görmedim.