Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Çiğdem ERMAN TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası K üreselleşme, sadece sermaye yapılarını değiştirmemiş, çalışma hayatının tümüne nüfuz ederek sendikal hareketleri de etkilemiştir. Sendikal hareketin uluslararası alanda var olması, 1. Enternasyonalin kurulduğu 1864 yılına dayanır. Bu tarihte henüz hiçbir Avrupa ülkesinde ulusal sendika merkezi mevcut değildi. Bu nedenle ulusal yapılanma tamamlanmadan uluslararası yapılanmanın hızlı bir biçimde oluşması ilginç bir gelişmedir. Soğuk Savaş döneminde dünya sendikalarını aynı çatı altında toplamak amacı ile Milletlerarası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) kuruldu. Sosyal demokrasi ile liberal kapitalizmin ortak noktada uzlaştırılması ana hedefti. Çok uluslu şirketlerin uluslararası düzenlemelere tabi tutulması yönündeki ilk çağrı da anti komünist politika üzerine kurulan ICFTU’dan geldi. Bu çağrı küreselleşme sürecinde düşük maliyetli üretim için ucuz işgücünün sömürü haline getirilmesine karşı, tüm dünyada uygulanacak çalışma şekli ve şartlarının belirlenmesi amacını taşır. Küreselleşme sermayenin yapısı ile birlikte istihdam yapısını ve koşullarını da değiştirdi C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 18 Ağustos 2008 / 216 grevler, Güney Afrika’da son on yılda grev sayısının en yüksek seviyeye ulaşması gibi gelişmeler karşısında uluslararası sendikacılığın yeniden canlanmaya başladığı söylenebilir. ‘Sendikacılık canlanmaya başladı’ UZLAŞMACI SENDİKACILIK KÜRESEL ADALET ICFTU’nun 2000 yılında yaptığı Genel Kurul Toplantısı ‘Sosyal Adaleti Küreselleştirmek’ başlıklıdır. Burada belirlenenlerden biri de küreselleştirmeye insani bir boyut kazandırılmasıdır. Başlı başına bu belirleme bile küreselleşme sürecinde sosyal adalet, sosyal ve ekonomik hak, eşitlik temellerinden sapma gösteren bir politika izlendiği gerçeğinin tescili olmaktadır. Son yıllarda sendikal hareketi etkisiz kılan etmenlerin başında küreselleşme ve liberal ekonomi politikaları gelmektedir. Küreselleşme, sermayenin yapısını değiştirdiği gibi istihdam yapısını ve şartlarını da değiştirmiştir. Çok uluslu şirketler, çok uluslu sermayelerle büyüdükçe rekabet etme güçlerini de hızla artırmışlardır. ‘Daha düşük maliyet için daha ucuz iş gücü’ politikası zamanla emek sömürüsü haline dönüşmüştür. Bu sömürü az gelişmiş ülkelere uygulanmış, Avrupa Sosyal Şartı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi tüm dünyada kabul edilen uluslararası sözleşmelerin işçi haklarını içeren hükümleri bu ülkelerin çalışanlarına hiç uygulanmamıştır. ICFTU, ILO gibi uluslararası kuruluşlar, küreselleşmenin getirdiği işsizlik, yoksulluk, sosyal dışlanma şeklindeki sorunları bazı sosyal politikalarla gidermeyi amaçlayan liberal reformist görüşü savunmaktadırlar. İstihdam konusunda cinsiyet ayrımı yapmama, insan onuru koşullarında uygun iş, insanca yaşam seviyesini sağlayacak ücret ödenmesi gibi düzenlemeler çok uluslu şirketlerin sözleşmelerine konmadığı veya denetimsiz bırakıldığı takdirde kağıt üzerinde kalan, uygulanmayan hükümler olarak kalacaklardır. Bu kurallar zaman içerisinde sadece bu ülkeler açısından değil, neredeyse tüm dünyada etkin bir şekilde uygulanma özelliğini kaybetti. Çok uluslu büyük işletmelerin ucuz işgücü uğruna üretimlerini az gelişmiş ülkelere kaydırmaları, gelişmiş Batı ülkelerinde işsizliğin artmasına neden oldu. İstihdam edilmiş olan çalışan kesimin İstihdam edilmiş olan çalışan kesimin kolektif yapılanma yerine bireyselliği tercih etmesi, uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlerin uygulanması yönünde ısrarcı olmamalarına neden oluyor. Bu sayede kolektif yapılanmanın güç kaybetmesi ile Batı’da sendikacılık gerileme sürecine girdi. Tüm bu gelişmelere rağmen son yıllarda dünyada yaşanan grev dalgası sendikacılık alanında ciddi bir kıpırdanma olarak görülüyor. Türkiye’deki üç işçi konfederasyonundan biri olan HAKİŞ ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), 11 Eylül 2007 günü yapılan "İş Kanunu’nun Etkin Uygulanmasında İkili Sosyal Diyalog Modeli Oluşturma Projesi"nin kapanış toplantısında, AB destekli "İkili Sosyal Diyalog Modeli Anlaşması"nı imzaladılar. Toplantıda ideolojik sendikacılığın bittiği ve ortak doğrularda uzlaşmak amacıyla uzlaşmacı sendikacılığın başladığı vurgusu yapıldı. Türkiye’de sendikal hak Anayasa’da sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükler kısmında yer almaktadır. Sosyal hak olma özelliği, özgürce sendika kurma ve kurulan sendikalara üye olma, üyelikten çıkma haklarının tanınmasını ifade eder. Ekonomik hak olma özelliği ise ücret karşılığı, bağımlı çalışanların, yaptıkları işin karşılığı olan ücret veya kıdem tazminatı gibi maddi bedelin; çalışma sürelerinin düzenlenmesi, yıllık izin haklarının sağlanması gibi manevi bedelin alınamaması halinde işçilerin kurmuş oldukları sendikalar vasıtasıyla sözkonusu hakların yasada belirtilen mücadele araçlarıyla temin edilmesini ifade eder. Bu anlatılanlar ve Türk hukuk sisteminde siyasi amaçlı grevlerin yasak olması, Türkiye’de 1980’den sonra yürütülen sendikacılığın, ideolojik sendikacılık olmadığının bir kanıtıdır. Hangi siyasi görüşe yakın olursa olsun işçi sendikaları, sonunda üyelerinin haklarını savunmak bakımından hükümetle de işverenle de karşı karşıya kalırlar. Elbette bunun tersi durumlar da yaşanabilmektedir. İşvereni, üyelerinin hakları açısından zorlamayarak, işverenle yakın ilişki içinde olan işçi sendikaları mevcuttur. Bu duruma sarı sendikacılık denmektedir. Türkiye’de de kolektif yapılanma yerine bireyselliği tercih özellikle 80’den sonra sarı sendikacılık, her hükümet etmesi, uluslararası sözleşmelerde yer alan döneminde, her türlü ekonomik şartlar altında var hükümlerin uygulanması yönünde ısrarcı olmuştur. Esnek çalışmayı veya başkaca bir takım olmamalarına neden olmuş, bu sayede kolektif durumları kabul etmeyen sendikal bakış açısını yapılanmanın güç kaybetmesi ile Batı’da sendikacılık ideolojik sendikacılık olarak nitelendirmek doğru bir gerileme sürecine girmiştir. yaklaşım değildir. Haklar, ister sosyal nitelikli isterse Tüm bu gelişmelere rağmen son yıllarda dünyada ekonomik nitelikli olsun her ideolojide mevcuttur ve yaşanan grev dalgası sendikacılık alanında ciddi bir çoğu zaman elde edilebilmeleri bir takım yasal kıpırdanmadır. Zira sendikaların gücünü ve etkisini mücadeleleri gerekli kılabilir. İddia edildiği gibi kanıtlayan en önemli faaliyet grevdir. 2006 yılında özellikle de son yıllarda işçi sendikaları ile işverenler doğuda Çin’de başlayıp ses getiren grev dalgası, veya işveren sendikalarının ciddi bir uzlaşmazlık geçtiğimiz aylarda da batıda, gelişmiş Avrupa içinde oldukları söylenemez. Zira böyle bir durum devletlerinde, ciddi anlamda etki göstermeyi başardı. söz konusu olsaydı, Türkiye’de son yıllarda grevlerin İngiltere ve Fransa’da uygulanan büyük ve etkili ardı arkasının kesilmemiş olması gerekirdi. Toplu sözleşmeler Bireyselleşme, kollektif bağıtlanabiliyorsa taraflar arasında tavrın önüne geçmiş uzlaşmazlık olduğundan bahsetmek durumda... mümkün olmaz. Taraflar arasında uyuşmazlık, toplu sözleşmelerin kanunda belirtilen süre içerisinde imzalanamaması durumunda ortaya çıkar. Ortaya çıkan bu uyuşmazlık, resmi listeden atanacak arabulucu vasıtasıyla da giderilemediği takdirde grev kararı alınır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 2000 yılında kamu ve özel sektörde toplam 52 grev uygulanmışken, 2007 yılında uygulanan toplam grev sayısı 15’e düşmüştür. Bu durum her geçen yıl taraflar arasında uyumun arttığının bir göstergesi olsa gerek.