22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 18 Ağustos 2008 / 216 Dr. Hicran KAZANCI TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası BD önderliğindeki koalisyon güçlerinin 9 Nisan 2003’te Bağdat’ta adım atmasını izleyen günlerde, Irak’ın kuzey bölgelerindeki Süleymaniye, Erbil ve Kerkük’e binlerce peşmerge girdi. Kerkük’e giren peşmergeler, Saddam rejiminin düşmesinden sonra kentte ortaya çıkan otorite boşluğundan ve güvensiz ortamdan faydalanarak kargaşa yaratma yoluyla kentte bulunan nüfus ve tapu dairelerini yağmaladılar. Elektrik veya su dairelerinin değil de nüfus ve tapu dairelerinin yağmalanması dikkat çekici olduğu kadar demografik yapının sistemli biçimde değiştirileceğini de gösteriyordu. Şehrin tarihi ve demografik yapısını gösteren belgeler imha edilerek yerlerine daha önceleri Erbil, Duhok, Zaho ve Süleymaniye kentlerinde düzenlenen sahte tapu ve nüfus belgeleri yerleştirildi. Böylece, yetmişli ve seksenli yıllarda Kerkük’e yönelik uygulanan Araplaştırma politikasının yerini Kürtleştirme politikası almaya başladı. Muazzam miktardaki petrolü ile jeostratejik ve jeoekonomik önemini arttıran Kerkük, İngiliz işgalinden bugüne dek hep tartışma odağı olmuştur. Batı destekli ayrılıkçı Kürt hareketinin Kerkük’e yoğunlaşmasının ardında da yine "petrol" yatıyor. Kürtlerin Kerkük petrolünden pay isteme hakkını sorgulayan bir İngiliz gazeteciyi "Arapların Endülüs kentinde sadece ağlama hakkı olduğu gibi, Iraklı ayrılıkçı grupların da Kerkük petrolünde sadece ağlama hakları var" diye cevaplayan Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz, Irak içi dengeler bakımından meselenin özetini yapmıştı. İşte Irak’ta Türkmenlerin getirildiği son nokta C S TRATEJİ 15 karşı da benzer tür eylemlerde bulunan bu iki Iraklı Kürt partisi, 2005 yılında Irak’ta gerçekleşen parlamento seçimlerin arifesinde de hâkim oldukları bölgede yer alan Kürdistan İslami Partisi’nin bürolarına yönelik şiddet eylemlerine girişmişti. Dolayısıyla, yeni Irak’ta kendi görüşlerine karşı olan görüş sahiplerine yönelik olmak üzere şiddet uygulayan veya hedeflerine ulaşmada hukuki engeller çıktığında dahi kaba kuvvet kullanarak sindirme politikası güden Iraklı iki Kürt partisinin demokratik sisteme ayak uydurmadığı veya uyduramadığına dünya kamuoyu şahit olmuştur. A ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ ‘Türkmenlerin öğrenilmiş çaresizlik ve TÜRKMENLER VE YENİ SÜREÇ bağımsızlığına kavuşmasından şartlı refleks içine tutsak edilerek pasif Irak’ın Saddam rejiminin düşmesine dek, ülke başına gelen tüm Iraklı ve itaatkâr toplum olmasında Türkmen yönetiminin iktidarlar, Türkiye'nin Türkmenlerin kaderiyle müdahaleci bir tavırla ilgilendiği lider ve siyasetçilerin büyük payı algılaması geliştirerek Irak Türkmenlerine baskı ve asimilasyon uygulamıştır. Saddam bulunuyor. Bireyler ve toplumlar sonrası süreçte de, aynı bahane ileri Türkmenlere yönelik baskı ve korkutularak, sindirilerek, kandırılarak; sürülerek yıldırma politikası farklı yöntemlerle ve aktörlerce uygulanmaya devam adeta kendi korkularıyla yönlendirilerek farklı ediliyor. Bu durum, sürekli aksiliklerle ve çıkamadığı sorunlarla karşılaş(tırıl)an yanlışdoğru kavramlarını dahi unutur başa Türkmenler’de umutsuzluğa yol açtı ve gelişmeler bireyleri eylemsizliğe sevk etti. hale getirilebilirler.’ Yani Türkmenler, bilimsel adıyla Ancak, Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgeyi işgal eden İngiltere'nin, kentin ezeli ateşi olan "Gürgür Baba" altında gizlenen muazzam petrol kuyularının varlığını keşfetmesiyle, Kerkük şehri bir barut fıçısına dönüştü. Kerkük şehrinin bir barut fıçısına benzetilmesi, son dönemde kente patlak veren olaylar nedeniyle son derece yerindedir. Kerkük sorunun çözümlenmesi için Irak’ın daimi anayasasına sonradan eklenen 140. madde, yine Irak’ın daimi anayasası hükümlerine göre zaman aşımına uğradığından hukuki meşruiyetini yitirdi. Irak parlamentosu, geçerliliğini yitiren 140. madde yerine Kerkük için ortak idareyi öngören düzenlemeyi salt çoğunlukla kabul etti. Yeni düzenlemeyi kabule yanaşmayan iki Kürt partisi ise, Kerkük’te gerginliği tırmandıran yeni bir takım olaylar gerçekleştirdiler. 1990’lı yılların ortasında Irak’ın kuzey bölgesinde faaliyet gösteren Türkmen kurum ve kuruluşlarına "öğrenilmiş çaresizliği ve şartlı refleksi" benimsediler. Böylesi planlı politikalara karşı kendi stratejilerini geliştirmesi gereken Iraklı Türkmen lider ve siyasetçiler birbirleriyle uğraşmayı tercih ederek bindikleri dalı kestiler. Açık bir ifadeyle, Türkmenlerin öğrenilmiş çaresizlik ve şartlı refleks içine tutsak edilerek pasif ve itaatkâr toplum olmasında Türkmen lider ve siyasetçilerin büyük payı bulunuyor. Bireyler ve toplumlar korkutularak, sindirilerek, kandırılarak; adeta kendi korkularıyla yönlendirilerek yanlışdoğru kavramlarını dahi unutur hale getirilebilirler. Değer yargısı kaybettirilen, kavram anarşisi içine itilen toplumlar sürekli olarak değişen düşman hedefler, art arda verilen sloganlarla şaşırtılır ve sonuçta pasif, aldırmaz, tepki vermez bireylere ulaşılır. Bu bireylerden oluşan toplumlar içine itildikleri kaosta, neyin doğru neyin yanlış olduğunu algılayamayacak ve sebepsonuç ilişkilerini irdeleyemez konumuna gelirler. 1980 yılında Türkmen lider kadrosunun idam edilmesi, o tarihten bugüne dek olan süre içerisinde, Türkmen toplumuna yönelik yıldırma politikasına karşı strateji üreten ve uygulayan bir Türkmen liderinin çıkmaması durumu daha da vahimleştirdi. Bu durumdan kurtulmanın yolu, yeni bir Türkmen siyasi elit kadronun yetiştirilmeden geçer. Öte yandan, Kerkük merkezli Irak sorununa bölgenin en önemli ülkesi olan Türkiye’ye rağmen yani Türkiyesiz bir çözüm bulunması imkansız görünüyor. Türkiye’yi, rantsız bırakacak her hangi bir çözüm söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla Iraklı Türkmenler açısından, bu iki konuyu iyi değerlendirerek yeni süreçte, teslimiyet temelinden uzak bir Irak merkezli politika izlenmesi kaçınılmaz bir durumdur. IRAKLI İKİ KÜRT PARTİSİNİN TUTUMU Kerkük petrolü üzerindeki hak iddiaları, sonraki dönemlerde, Iraklı iki Kürt partisi tarafından "Kerkük Kürdistan’ın Kudüsüdür" sloganına dönüştürüldü. Halbuki, dinlerarası diyalogu ve barışı simgeleyen Kudüs, 1940’lı yıllardan buyana cereyan eden şiddet olaylarından dolayı tüm güzelliğini kan ve gözyaşına terk etmiş durumda. Dolayısıyla, Orta Doğu bölgesinde kan ve gözyaşı anlamına gelecek ikinci bir Kudüs’ün oluşması rasyonel Türkmenler, Kerkük’te kürtlerin yoğun baskısı altında... görülmeyecektir. Öte yandan Kudüs’te Arap ve Yahudi olmak üzere iki etnik ve dinsel grup yaşarken Kerkük’te ise uzun yıllardan beri Türkmen, Kürt, Arap, Kildanı ve Asurîler olmak üzere dörtten fazla farklı etnik ve dinsel grup bir arada bulunuyor. Bu da kavganın boyutunun Kudüs’e göre çok daha geniş olacağını gösterir. Uzun yıllar boyunca Osmanlı denetimi altında olan Musul vilayetine bağlı olan Kerkük etnikmezhep ayrımına dayalı olarak sınıflandırmaya hiç kimse kalkışmamıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear