Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
durum sonucunda Türkiye, böyle bir sürecin içine girmiş ve sonuçlarını göremeyecek kadar hatalı bir tutum sergilemeye başlamıştır. Son zamanlarda yetkililerce, Irak’ın kuzeyindeki yönetim ile görüşmeler yapıldığına ve bunun devam edeceğine dair açıklamalar, devlet politikalarından sapmalar olduğunu göstermektedir. C S TRATEJİ 7 bürünmelerinin, varlıklarını fazla hissettirmemelerinin ve Türkiye’nin yeni politikasına uyum sağlamalarının istendiği değerlendirilmektedir. İşte kaygı verici bir gelişme de bu yönde yaşanmaktadır. Kerkük’te yapılması planlanan referandumun ertelenmesi memnuniyet vericidir. Ancak bu geçici bir tedbir olup, bütün tarafların kabul edebileceği bir çözüm için çalışmalar sürdürülmektedir. Birkaç çözüm tarzı üzerinde durulmaktadır. Bunlardan birincisi, İsveç usulü kantonel bölge uygulamasıdır. Kerkük vilayeti kantonlara ayrılacak, kantonların birer meclis ve yönetimi olacak, merkezi Kerkük yönetiminin de nüfus oranında bir meclisi olacak, petrol geliri merkezi Irak hükümetinin kontrolünde, ancak bölgelerin de hak alacağı bir yöntemle idare edilecek, Kerkük bütün olarak özerk yapıda merkezi idareye bağlanacaktır. Ancak Kürtler bu çözüme fazla direnirse, Kerkük’ün bölge olarak Irak’ın kuzeyi içinde mütalaa edilmesi de mümkün olabilecektir. Kerkük merkezinde uluslararası gözlemci uygulaması da düşünceler arasındadır. İkinci modelde, Kerkük’ün bütün olarak merkezi Irak hükümetine bağlı olması, bir meclisinin bulunması, nüfus oranın da temsili öngören bir yapının özerk kapsamda mütalaa edilmesi söz konusudur. Üçüncü modelde ise sadece şehrin idaresinin yukarıdakine benzer şekilde oluşturulması öngörülmektedir. Bütün modellerde Kürt ve Türkmenler itiraz etmesin diye Arap çoğunluklu, Türkmenler ve Kürtlerin mecliste eşit paylaşımlı bir yapının olması da düşünceler arasında yer almaktadır. Ayrıca Türkmen, Arap, ve Kürtlere yüzde 32 gibi eşit, Asurilere de yüzde 6 gibi temsil oranlarını içeren bir model de gündemdedir. Ancak bunların hem uluslararası, hem bölgesel, hem de içyapı itibariyle, özellikle Türkiye açısından nasıl bir durum yaratacağı ve karşılanacağı bilinmemektedir. Ancak neticede Kerkük’ün bir Türkmen şehri ve vilayeti olması keyfiyeti sona erdirilecektir. Arzumuz bu yönde de bir siyasi hata yapılmamasıdır. Türkiye’nin hem kendinin, hem de Türkmenlerin çıkarlarını koruyabilecek, tehditleri önleyebilecek jeopolitik, siyasi ve askeri gücü vardır. Önemli olan bu gücün kontrolü, ihtiyaca ve şartlara göre sergilenmesi, kullanılması, diplomasinin de çok yönlü olarak etkili bir şekilde yürütülmesidir. Gücü kullanamamak, kolaya kaçmak, ülke menfaatlerini koruyamamak, geleceği iyi görememek ve bütün bunlara bilerek veya bilmeyerek sebep olmaktan kaçınmak için, sadece siyasi iktidarın değil, devletin ilgili bütün unsurlarının konuya gereken önemi vermesi ve hassasiyet göstermesi gerekmektedir. Uygulamaya geçirilen yeni politikanın Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmadığı değerlendirilmektedir. Medyanın ve sivil toplum örgütlerinin konuyu gündeme taşıması, devletin bütün unsurlarının bu konuyu düzeltmek için harekete geçmesi ülke çıkarları açısından elzem görülmektedir. TÜRKİYE’NİN YANLIŞI Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki yönetimi muhatap olarak kabul edip, işbirliği içine girmesinin sebepleri incelendiğinde, bunun Milli Güvenlik Kurulu başlıca sebebinin PKK terör örgütü ile mücadele faktörü olduğu görülmektedir. Bu konunun dönüm noktası da 5 Kasım 2007’de Washington’da yapılan görüşmelerdir. ABD’de yapılan görüşmelerde Türk tarafının, artan ve büyük zayiat verdiren terör olayları neticesinde Türkiye’deki kamuoyu tepkisinin çok yükseldiği, Türkiye’nin sınır ötesi operasyon yapma mecburiyetinde olduğu, kendi kararı ve inisiyatifi ile yapmak zorunda olacağı bu harekâttan ötürü zaten bozuk olan ilişkilerin daha da bozulacağı, bu nedenle operasyonun sağlanacak mutabakat çerçevesinde yapılmasının her iki ülkenin de menfaatlerine uygun olacağını dile getirdiği değerlendirilmiştir. ABD’nin de Türkiye’nin kendi inisiyatifi ile vereceği kararla operasyon yapmasının kendisini de zor durumda bırakacağını düşünerek konuyu, siyasi ortama taşıyabilecek bir imkân ve Türkiye’de gittikçe bozulan ABD imajını düzeltmek için bir fırsat olarak kullanılabileceği kanaatine vardığı değerlendirilmiştir. Ancak PKK ile yapılacak mücadeleye yardımcı olmak, bu kapsamda sınır ötesi harekâta imkân sağlamak karşılığında ABD’nin de bazı isteklerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Bu isteklerin başında da, inkâr edilmesine rağmen, "Irak Kürdistan’ı" olarak nitelendirilen yönetimin geldiği ve Türkiye tarafından bu konuda yukarıda belirtilen ABD politikasına uyum sağlanmasının öngörüldüğü ortaya çıkmıştır. Artık bu durum açık bir şekilde ifade edilmekte olup, uygulamaya da geçilmiştir. ABD bir noktada terörü, kendi siyasi emellerinin gerçekleşmesine yardımcı olmak üzere Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmıştır. Görüşmelerin, MGK açıklamasında yer aldığı şekli ile Irak merkezi hükümetinin duruma tam olarak hâkim olamamasından dolayı, PKK ile mücadele, yeni yapılanma ve diğer konularda Türkiye’nin Irak’taki çeşitli gruplar olan Sünniler, Şiiler, hatta bunların çeşitli alt grupları ve Türkmenler gibi Kürt gruplarla da yapacağı görüşmeler kapsamında olması gerekirken, Irak’ın kuzeyindeki yönetim maalesef doğrudan muhatap olarak alınmıştır. Bu açılım yanlıştır. Bugüne kadar kuzeydeki yönetimin muhatap olarak kabul edilmeyeceğini inkârdır. Türkiye’nin güvenirliğini ve itibarını olumsuz yönde etkileyecek gelişmedir. Onun devletleşme sürecine ve kendi eliyle tehdit oluşturmasına hizmettir. Terör örgütü ile yapılmakta olan mücadele karşılığında böyle bir açılımda bulunmanın mahsurları çok iyi bilinmekle beraber, bunun göz ardı edilerek terör örgütü PKK ile mücadeleye yardımcı olmanın İran karşısında çok parçalı bir yapı yerine Kürt ve Arap bölgesi gündemde. Kerkük konusunda gündeme getirilen modeller ise Kürt ve Türkmen isteklerini sınırlama, Arapları ön plana çıkarma yönünde. Yanlış yönelimde ısrar edilmemeli, siyasi karar vericiler ve devlet kurumları Türkiye’nin gücünü kullanmalı… karşılığında tavizkar bir politika içine girmekten elbette siyasiler sorumludur. TSK’nin terörle yaptığı kararlı mücadelenin sonucunda bu acının kısa süre içinde sona ermesi elbette arzu edilir. Bu konu zaten Türkiye’nin meşru müdafaa hakkıdır. Ancak bu hakkın kullanılmasının karşılığında ABD’nin Türkiye’nin aleyhine olan politikasına uyum sağlamak ve böylece gelecekte oluşacak tehdide ortam yaratmak yanlıştır. Terör siyasallaştırılmaya çalışılmaktadır. Terör siyaseti, siyaset terörü desteklemektedir. Bunu iç siyasi gelişmelerde de görmek mümkün olup, belirli siyasetçiler bu konuda açıktan siyaset yapmaktadır. Hedef ulus devlet anlayışını yok etmek, üniter yapıyı zayıflatmak, bölünmenin önünü açmaktır. Bu konudan siyasilerin sorumlu olması, Türkiye’nin karşılaşacağı tehdidin ortadan kalkmasını sağlamayacak ve devleti sorumlu olmaktan kurtaramayacak, zararını ülke, devlet ve millet görecektir. KERKÜK KAYGISI Diğer taraftan Türkmenlerin durumu ve Kerkük konusundaki gelişmeler de kaygı vericidir. Türkmenler, dil, din, ırk, tarih ve kültürleri itibariyle Türkiye’nin bir parçasıdır. Bu nedenle Türkmenlerin, Irak’ta, iyi bir Irak vatandaşı olarak Türkiye ile gönül bağı olan, can ve mal güvenlikleri sağlanmış, yönetimde hak ettikleri yeri almış olarak bulunmaları gerekmektedir. Ayrıca onların Irak’taki güçlü varlıkları, Türkiye için güvenlik konusudur. Bu nedenle geç kalınmış olsa da son 15 yıldır Türkmenlerin bu şekilde imkânlara kavuşması için çalışma yapılmaktadır. Türkmenler de, çalışmalarını sekteye uğratacak bazı iç hareketlere rağmen, olanakları ölçüsünde bu yönde gayret göstermektedir. Bunun önderliğini de Irak Türkmen Cephesi (ITC) yapmaktadır. Ancak son zamanlarda, ITC’nin milliyetçi tutumunun, Türkiye’nin Irak ve Irak’ın kuzeyindeki yönetim kapsamında uygulamaya başladığı yeni politikasına uyum sağlamadığı, hatta engel olduğu düşüncesi oluşmaya başlamış, bu nedenle ITC’de bir yönetim değişikliği konusu gündeme gelmiştir. Siyaset yapıcılar tarafından Türkmenlerden, problem çıkarmamalarının, uysal bir kimliğe