25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 Ali TURGUT turgutk@gmail.com Güdülen değil, kendi geleceğine hükmetmek için… C S TRATEJİ yıkılmış, hemen hemen bütün varlıklarını kaybetmiş olarak çıkan Almanlar, yaygın bilgi temelinin varlığından ötürü, yirmi yıl içinde dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve Avrupa’nın söz sahibi üç ülkesinden birisi oluverdi. 20. yüzyıl başında Türkiye bağımsızlık savaşını, yokluğun kol gezdiği, varlıksız, sanayisiz, ticaretsiz, ancak yüzde 9’u okuma bilen, çoğu yazma bile bilmeyen bir toplum olmasına rağmen, başarmıştı. 21. yüzyılın şartlarında ise böyle bir mucize mümkün olamaz. Çağ bilim çağıdır. Çağ kılıç gücüyle yürüyen değil, ekonomik güçle mücadele ve rekabet isteyen bir çağdır. Askeri güç milletlere bu ortamı yaratabilir. Fakat arkasında çağdaş bilgili bir toplum olmazsa, kalıcı bir yere varmak olanaksızdır. O zaman kalıcılık ancak askerin varlığıyla sağlanabilir. Çağdaşlığın yerleşmediği, bilginin olmadığı yerde, eskiye dönmek çok daha olasıdır. Türkiye’nin içine düşmüş olduğu bu günkü durum, istiklal savaşından sonra yapılan devrimlerin aynı güç ve hızla devam etmemiş olması ve bize gelişme fırsatı vermek istemeyenlerin başarılı olmalarındandır. Son altmış yılda devrimimizin sanayi alanında çok mesafeler kat etmiş olmasına rağmen, eğitimdeki başarısızlığımız kendini göstermektedir. Belirli duraklama, 1953’de Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla başladı. Onların yerini "imamhatip" yetiştirecekken, daha çok dinci anneler yetiştiren okullar aldı. Bu okullar liselerin yerini almaya başladı ve 1967’de üniversiteye girebilmelerinin önü açıldı. Bu değişimler günümüzde beyni yıkanmaya hazır bir toplumun oluşmasının başlangıcı olmuştur. İmamhatip okulları yaygınlaştıkça, sorun büyümektedir. O smanlı son yüzyılında dış güçler tarafından ‘yaşatılan’ bir ülke olmuştu. Parçalanma sırasında, yüzyıllarca ihmal edilmiş Anadolu halkı Atatürk’ün dehasıyla istiklal savaşını kazanmakla kalmadı, yeni Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Bu sayede varlık kazanan Türk ulusu, 1923 ile 1946 yılları arasında özerk ‘yaşamak’ yeteneğini elde etti. FELAKETİN SEYİRCİSİ Batı, yapıcı Türk milletinin ‘yaşamak’ gücünde gelişmesini istemedi. 1946’dan bugüne kadar uygulanan yöntemlerle Türkiye yeniden ‘yaşatılan’ duruma sürüklendi. Bir zamanlar kaderini kendisi belirlemiş olan hür toplum, elde ettiği nimetin değerini çabuk unuttu. Kişisel çıkarlarını milli çıkarların önüne koyan, dış güçlere bağımlı politikacıların elinde özerkliğinin yozlaştırılmasına suskun kaldı. Türkiye kendi felaketinin seyircisi oldu. Bugün Türkiye, ABD ve AB’nin çıkarları doğrultusunda yönlendirilmiş, tamamen onlar tarafından ‘yaşatılan’ bir toplum olmak üzeredir. Batı’nın uyguladığı ‘yaşatma’ stratejisi başarılı olmuştur. Bir avuç aydının yıllardır anlatmaya çalışmasına rağmen, hala Türkiye’nin dincilerine (dindarına değil) karşı olanların içinde bile durumun ciddiyetini anlamamış, bilgisizlikten kabul etmek istemeyen, veya kabul etmemeyi işine daha uygun bulan, çok kişi var. Onların suskun kalması sorunlarımızın temelinde yatıyor. ? Örgütü, ABD’den aldığı maddi manevi destekle dünya çapında güce erişen bir tarikat, efendisinin propagandasını başarı ile uygularken, halkımız da olumsuz etkileniyor, ? ABD 1950’lerden beri uyguladığı ve Türk yönetimlerine uygulattığı yöntemlerle, tarımımızı ve sanayimizi hiçe indirmek üzere, ? IMF baskıları ile zorlanan özelleştirme çarpıtılarak, gelir getiren milli servetlerimizin, stratejik önemi olan kurumlarımızın, yabancılara devrine dönüştü, ? Laiklik çürütülerek, demokrasiyi korumak yalanıyla, ılımlı İslam adlı Amerikan yapımı softalık cübbesi halka giydiriliyor, ? Böylece halk ikiye bölündü, ? Etnik ayrılıklar yaratılarak, parçalanmaya doğru yol alınıyor, ? Türkiye bütün dünyanın sağdığı, yükü halkın cebinde olan faiz ineğine döndü, ? Yabancı güçlerin arzusuna uygun olarak şekillendirilen ekonomimizin kırılganlığı, bütün girişimlerimize karşı tehdid olarak kullanılırken, bağımlılığımız artıyor. Olagelenler uzun yılların ve çok planlı çalışmaların meyvasıdır. Batı kendi çıkarlarını elde etmeye çalışıyor. Fırsatçı tarikat, eline verilen imkanları kullanıyor. İçteki boşluk başarıyla dolduruluyor. Hiçbirini suçlamak doğru değil. Suçlanacak, onların istediklerini yapmalarına fırsat veren, meydanı boş bırakan bizleriz. Sorunlar bu boyutlara eriştikten sonra da, bir avuç aydının bu kadar derinlere işlemiş sinsi bir düşmanla başa çıkabilmesi mümkün görülmüyor. Geriye kalan yegane dayanak, TSK. Beş on yıl sonra o da ikiye bölünürse, halimiz duman. Bunun dışında yegane çağdaş seçeneğimiz, halkın bilgisini arttırmak. Bilgisizlik ile geldiğimiz yer belli. Bilgi ile gidebileceğimiz yer ise bizim gayretimize bağlı. Diğer bir deyişle, bugüne kadar göstermediğimiz gayreti göstermezsek batmakta devam ederiz. TSK’nin yakın zamanda ne yapacağını bizim bilmemiz mümkün değil. Fakat biz ne yapmamız gerektiğini biliyoruz: ? Basının ve televizyonun tekele dönüştürüldüğü bir Yaşama stratejisi ortamdayız. ? Halktan saklanan, halkın duyması istenmeyen, dış güçlerin bilinmesini istemediği gerçekler, ? Türk milletini çağdaşlıktan çıkaracak ve esarete götürebilecek hileli yollar açıklanmalı. ? Açıklamalar gazete sütunlarında kalmamalı, ? Herkese iletilmeli. Bizim yaşamak stratejimiz bununla başlayabilir. Bunu yapabiliriz. Yapmalıyız. Politikayla, zorbalıkla, parayla, kandırmayla yapmak bizim etkinliğimiz değil. Gerekeni ancak bilgiyi yerleştirerek, içten, kökten fikir değişimi sağlayarak başarabiliriz. Bilgi ile karar vermeyi başarabilen bilinçli ve uyanık insan sayısını arttırmalıyız. Ancak o zaman yanıltılmış olanları doğru yola döndürmeyi başarabiliriz. O zaman onlar da özgür yolu, özerkliği seçmek yeteneğine erişebilirler. Güney Kore, harp sona erince öncelikle halkın eğitimine ağırlık verdi. Zorunlu öğretimi 10 yıla çıkararak bilgiyi arttırmayı hedefledi. Erişilen başarı, dünyada eşi görülmemiş bir kalkınmanın temelini attı. 2. Dünya savaşından, yanmış Kurtuluş Savaşı ile kaderini belirleme özgürlüğünü kazanan Türk toplumu, uzun süredir başkaları tarafından yönlendirilmesi nedeniyle güdülen konuma döndürüldü. Yaşatılmak değil yaşama stratejisi için bireyin çabasının toplumsal nitelik kazanması gerekiyor. KISIR DÖNGÜDEN ÇIKMAK Türkiye, toplumunun geleceğini tayin etmek yeteneğinde olanlarının yardımıyla, bu kısır döngüden çıkmak zorundadır. Nasıl istiklal savaşında başka çıkar yol yok idiyse, bugün de özgürlüğe ve özerkliğe geri dönmek için başka çıkar yol kalmamıştır. ? Atatürk ilkelerine bağlı, laik ve tamamen göbek bağsız bir muhalefet partisinin yeniden canlandırılması, ? Bir bilgi dağıtım ağının kurulması, ? İnanç, mezhep, ırk ve parti ayrımı olmaksızın, milyonlara gerçekleri yaymak, ? Ekonomik bağımlılıkların her ne pahasına olursa olsun yok etmek yolunda yürünmesi, ? Faiz ineğinin kesilmesi, ? Tarımımızın tekrar kendimizi besleyecek boyuta döndürülmesi, gerekmektedir. Bunlar bireyin çabası olmadan başarılamaz. Başkalarının isteklerine uygun olarak ‘yaşatılmak’tan kurtulmak, evvela özgürlüğümüzün elden gittiğini anlamak, sonra da ancak özgürlük istemi ile başlayabilir. Başkaları tarafından yaşatılmaya razı olan, boyun eğen acizler ise esir olmaya mahkumdurlar. Türk milleti tarihinde hiçbir zaman esarette yaşamamıştır ve şayet bu toplum isterse, gene de yaşamayacaktır. Kararın yukarıdan gelmeyeceğini ve sadece bireyden başlayacağını, başarıya varmanın bireyin elinde olduğunu unutmamalıdır. Bu çaba bireyden başlar. Birey çabası toplum çabasına dönüşür. İki yol var: Yaşatılmak veya yaşamak! Batı bizi istediği şekilde yaşatarak, sömürmeye çalışıyor. Bu onların yaşatmak stratejisi ve çıkarları… Biz kendi yaşamak staratejimizi seçmek ve uygulamak zorundayız, bu da bizim çıkarımız. İştiklal savaşını başlatan birey, Mustafa Kemal Atatürk, şöyle demişti: "Asıl önemli olan, memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur".
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear