25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 Prof. Dr. Nadim MACİT TUSAM/Danışman Gerçekler ve uygulamalar ışığında… C S TRATEJİ konumlamanın ürettiği bu zihniyet; dini, sömürgeci kültürün aracı yapmak peşindedir. Hâlbuki kapitalist kültürün ürettiği bir model hangi kelimelerle açıklanırsa açıklansın özgürlüğü değil esareti üretir. İnsanı ücrete ve araca esir eder. Çünkü kapitalist mantık yukarıdan aşağıya doğru toplumu sınıflara ayırır ve biçimlendirir. Bunun en somut görüntüsü ülkemizde uygulanan eğitim sistemidir. Çocuğun eğitim ve öğretimi ekonomik gücün sınırı, insanın bulunduğu konumu ve bağlı bulunduğu cemaatin etkinliğiyle doğrudan alakalıdır. Dünyayı ve dünya siyasetini ÇUŞ’lere devreden ve her şeyi bunların belirlemesine terk eden liberal kapitalist sistemin bireyden, özgürlükten bahsetmesi ne anlama gelir? Eğer bu özgürlükse, bu durumda özgürlük gücü elinde tutanların ürettikleri dengeler içinde olmak ve buna uygun hareket etmek anlamına gelir. Bu tanıma göre sivil toplum düşüncesi; ideolojik hegemonya ve politik oyunun kurulduğu mekânı ifade eder. Çünkü kapitalist kültürel mantığa göre siyaseti para belirler. Zaten seçme ve seçilme işi; para babalarının, mafyaların, önemli ve etkin şirketlerin desteğiyle gerçekleşir. S ivil toplum düşüncesinin belirleyici esasları ile ülkemizde etkin olan cemaatlerin yapısal özellikleri ve işleyiş biçimleri arasında yapılacak bir karşılaştırma STK masalını anlamamız için yeterli olacaktır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken ilk husus şudur: Sivil toplum kuruluşları batıda toplumsal bilincin uyanmasına ve gelişmesine katkı sağladıkları halde, batı egemenliği altında varlığını sürdüren ülkelerde devlet karşıtı kuruluşlar olarak ortaya çıkarlar. Bunun en somut göstergesi; dinietnik cemaatlerin belirgin özellikleri ile STK olmanın felsefi gerekçeleri arasında görülen çelişkidir. Türkiye’de STK masalı ORYANTALİST KIYASLAMA VE SEÇKİNCİLİK Her şeyden önce belirtmemiz gerekir ki sivil toplum düşüncesi oryantalist kıyaslamanın önemli bir kısmını teşkil eder. Eğer bu gerçeği zihnimizin bir tarafında tutarsak oryantalist kıyaslamanın sömürgeci eğilimlerle bağlantılı olduğunu anlarız. "Kendi bilinçaltını doğuda görmek isteyen batı ele avuca gelmez bir kültürel egonun ve ırkçılığın ittiği bir tavırla doğuyu tanımlar ve tedris eder. Kendi bilinçaltını ötekinde oluşturmak için bilim ağzıyla bazı sonuçlar sunar ve zihinleri çıkardığı sonuçlara şartlandırmak için bütün araçları kullanır. Jeopolitik bilincin estetik, akademik, iktisadi, sosyolojik, tarihi ve filolojik metinlere dağılımını ifade eden bu yaklaşım"(1) ötekinde kendini görmek ister. Ötekinde kendini görmenin göstergesi ötekine yüklediği sözde bilimsel tanım ve sonuçların öteki tarafından dile getirilmesidir. Ülkemizde birçok STK kelimenin tam anlamıyla bunu yapar. Batı’nın kültürel kalıpları üzerine oturmuş, yani kültürel emperyalizmle yapı sökümüne uğramış cemaatlerin kurduğu STK’lar kendi kültürünü ve insanını aşağılar. Onların üzerinde egemenlik kurmak isteyen batıyı kutsar. Doğuyu, daha doğrusu doğu kültürünü konuşturmak, tasvir etmek ve sırlarını deşifre etmek kendi içindir. Kendi içindir, çünkü doğu kültürüne yönelik bütün tanımlar, doğunun gelişme gücünden ve yeteneğinden yoksun olduğunu kanıtlamaya yöneliktir. Gelişme gücüne ve yeteneğine sahip olmayan bir toplumu baskı altına almak, ekonomik potansiyellerini harekete geçirmek için işgal etmek kendi lehinedir. Tanımlamak, üstün kültüre ve hayat anlayışına sahip beyaz, mavi gözlü, uzun boylu ve cesur batılının hakkıdır. Kendilerini temsil edemeyenleri temsil etme hakkı, gücün kendilerine bahşettiği haktır. Ülkemizde gerek siyasi gerekse felsefi alanda etkin olan zevatın kendi kendini oryantalize etmesinin sebebi zihniyet değişimidir. Son zamanlarda böyle bir anlayışın din adına yapılması ise oldukça düşündürücüdür. Kelimenin tam anlamıyla bu; ruhunu ve bedenini politik çıkar uğruna satmaktır. STK’lar özü itibariyle liberal olguculuğa dayanır. Bu nedenle gücü ve seçkinciliği kutsar. Böyle bir anlayışın üzerine kurulmuş sivil toplum düşüncesinin çarpıtılmış emsalleri ülkemizde ekonomik gücün ve politik seçkinciliğin uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde politikekonomik alanda etkin olan kuruluşlar çoğu kere siyasi iktidarı dahi tehdit eder ve üst dil kullanır. Bu kaçınılmazdır, çünkü liberal düşünce seçkincidir, her seçkinci düşünce gücü kutsar. Seçkinci düşüncenin tabii uzantısı şudur: Özgürlük; ekonomik ilişkilerle gücü elde eden ve bir araya gelerek devlete karşı haklarını koruyan seçkinlerin hakkıdır. Bugün pratik olarak yaşanan gerçek de budur. Bir insan hem liberal hem özgürlükçü olamaz. Yine bir insan hem liberal Sivil toplum kuruluşları, Batıda, toplumsal bilincin uyanmasına ve gelişmesine katkı sağlarken, Batı egemenliği altındaki ülkelerde devlet karşıtı kurum olarak ortaya çıkıyorlar. Bu yaklaşım, Batı’nın STK’LERİN KONUMLARI VE ‘kendini ötekinde görme’ TUTUMLARI Ülkemizde faaliyet gösteren etkin STK’lar halkın düşüncesinden yanında değil, siyasi iktidarın yanındadır. Bir arada yaşamanın gereği olan adaleti sağlamak kaynaklanıyor. için üretilen STK’ların amacı, sosyal alanda düşünceden hem sosyal adaletten yana olamaz. Çünkü liberal mantığa göre adalet ekonomik gücü elinde tutanların, diğer bir deyişle serbest piyasanın ürettiği olgular ve etkenlerin oluşturduğu düzendir. Ne kadar ilginç ki ülkemizde etkin olan dini cemaatler dindar görüntüsü altında kapitalist kültürel mantığın savunuculuğunu yapmakta ve ülkenin bu yörüngeye dâhil olması durumunda kalkınacağını düşünmektedirler. Batı bilinci içinde kendini Soros etkili olan görüşlerden birisinin devletin güç perspektifini elde ederek diğer anlayışları baskı altına almasını önlemektir. Bu hangi bağlamda ve ne kadar geçerlidir? Siyasi iktidar ve sermayenin özel çıkarlarına karşı halkın sesi, hatta vicdanı olarak takdim edilen kuruluşların başında medya gelir. Medyaya biçilen rol, halkın bilmeyi istediği ya da bilmesi gereken her şey hakkında nesnel ve bağımsız görüş hazırlayarak siyasi iktidarın eylemleri üzerinde yeni bir denetim ve denge aracı olmasıdır. Oysa uzun zamandan beri biliniyor ki medya genelde ne devletten ne sermayeden bağımsızdır.(2) Medyanın ülkemizde üstlendiği role bakılınca durum daha vahimdir. Çeşitli cemaatlerin eline terk edilen medya dini cemaatlerden daha özel bir dile ve yapıya sahiptir. İktidarın halk üzerindeki baskısına karşı denge olmayı bir yana bırakın iktidarın aleyhine olan hiçbir habere yer vermemektedir. Yer verenleri ve konuşanları da baskı altına almakta, eğer olmazsa dışlamaktadır. Ülkemizde kendilerini sivil toplum olarak tanımlayan dini, etnik cemaatlerden bazıları cumhuriyeti tasfiye etme peşindedirler. Dini ve etnik etiketli cemaatlerin sivil toplum bağlamında sıkça gündeme getirdikleri devletin müdahalesi meselesi yukarıda anılan bilincin uzantısıdır. Devlet müdahalesinin anlamını ve buna karşı kendini savunmanın içeriğini belirlemeden, neyin müdahale olup neyin müdahale olmadığını
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear