26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

AHMET BÜKE’DEN ‘NEŞELI GÜNLER’ ‘Neşeli Günler’ geri dönüyor! Edebiyatta hikâyenin çok şey olduğunu düşünüyorum. Yani elinizde anlatmaya değer ve baştan sona kendini okutacak bir hikâyeniz olmalı. Bir derdiniz, kafa yorduğunuz, çözülecek ya da çözülemeyecek bir sorununuz olmalı. Okurlarınız, ezber yaptırdığınız mahalle mektebi öğrencileri değil; en az sizin kadar akıllı, bilgili, öngörülü ve görgülüler. HALIL TÜRKDEN [email protected] O ğuz Atay Öykü Ödülü ve Sait Faik Hikâye Armağanı sahibi, edebiyatımızın her yaşa seslenebilen öykücülerinden Ahmet Büke, minik okurları için yeni bir hikâye anlatıyor. Sedat Girgin’in desenleriyle renklenen “Neşeli Günler”i ve hayatın içinden edebiyata akan zor konuları Ahmet Büke’yle konuştuk. n Sevgili Ahmet, en son 2015’te ON8’den yayımlanan öykü kitabın “İnsan Kendine de İyi Gelir” için söyleşmiştik. Öykülerinde ve romanlarında bugüne kadar gençlerin ve yetişkinlerin kaygılarını, travmalarını, umutlarını ve hikâyelerini biriktirdin. 2017’de bir şey oldu. Çocuklar için de yazmaya başladın. “Zeyno Kitapları” girdi hayatımıza. Sonra da “Gökçe’nin Yolu”. Şimdi de “Neşeli Günler” geldi. Çocuklar için yazmanın kalemine ve yazarlık duyguna neler kattığını, zihninde ve dilinde nelere yol açtığını merak ediyorum. Hikâye anlatıcısı bir ailenin tırnak içinde son modern bireyi olarak, hikâyeci sayıyorum kendimi. Büyüklerim bir olayı hikâye etmede ya da hayatı, ölümü, bireyi, toplumu hikâyeler üzerinden anlatmakta mahir insanlardı. Bu gelenek bana iyi bir dinleyici olma özelliği de kazandırdı. Konuşmaktan çok susmayı, dolayısıyla olanı izlemeyi; anlatılanı ya da anlatılmayanı dinlemeyi severim. İçine düştüğüm hayat bana sesler, sözler, ağlamalar, gülmeler, mimikler, jestler, edalar olarak geri dönüyor; ben de bütün bunları şaşkın şaşkın – çoğu zaman istemsizce – kaydediyorum. 2013’ten beri çocuğun, çocukların, çocukla ilgili ayrıntıların bol olduğu bir hayatım oldu. Onları evde, sokakta, parkta, kreşte, okulda, iyi ve zor zamanlarında bol bol izleme, dinleme fırsatım oldu. Bütün bunları yaşarken, bir yandan da belleğim bir zaman makinesi gibi çalışarak, kendi çocukluğuma dair ayrıntıları geri çağır dı durdu. Hem kendi zamanımla hem de cari zamanla daha dolaysız, daha yalın bir bağ kurdum sanırım. Teknolojinin ve acımasızca değişen yaşamın ince örtüsü kaldırıldığında, kuşaklar ve insanlar arasındaki bağı yine bu doğrudan birbirimize akan hislerle ördüğümüzü gördüm. ‘KONUYU FAZLA UZATMA BABACIM’ n Peki, dil ve anlatım olanaklarında nasıl kapılar açıldı? Aslında, edebiyat için düşündüğüm birçok meselenin sağlaması gibi oldu çocuklara yazmak. Edebiyatta hikâyenin çok şey olduğunu düşünüyorum. Yani elinizde anlatmaya değer ve baştan sona kendini okutacak bir hikâyeniz olmalı. Bir derdiniz, kafa yorduğunuz, çözülecek ya da çözülemeyecek bir sorununuz olmalı. Okurlarınız, ezber yaptırdığınız mahalle mektebi öğrencileri değil; en az sizin kadar akıllı, bilgili, öngörülü ve görgülüler. Dediğim gibi, çocuklara yazarken bütün bunlar benim için deyim yerindeyse bir yol haritası gibi oldu ve işe yaradı. Tabii başka şeyler de kazandırdı. Mesela bizim kız (Zeyno) hep şöyle söylüyor bana: “Konuyu fazla uzatma babacım!” n “Neşeli Günler”e geçiyorum. Sinemamızın yıldızlar topluluğunun rol aldığı, Orhan Aksoy’un fenomenleşen filminde, müthiş bir aile hikâyesi anlatılır. Senin “Neşeli Günler”indeki ailenin duygu olarak bir arada, yan yana duruşunu nasıl tarif edersin? Neşeli Günler aslında öyküdeki Zeyno’nun Neşe isimli arkadaşıyla geçirdiği günlere bir atıftı. Öyle bulmuştum o ismi, ama yazdığım anda da film aklıma geldi ve istemsizce gülümsedim. O ismi, filmi, karakterleri hatırlamak bile mutlu etti beni. Neden durduk yere böyle sevindim diye de düşündüm. Galiba bizi o filme bağlayan en önemli his, iyi ve kötü günde bir arada olmak, birlikte ağlamak, birlikte gülmekti. Zihnim beni oradan bu öyküye bağlamıştı yine. n Henüz okumayanlar için hikâyedeki Neşe faktörünü çok açmak istemem ama Neşe ve Zeyno arkadaşlığı, yıllar süren sıkı arkadaşlıkların yoksunluklardan nasıl beslendiğine çok iyi bir örnek. Zeyno’nun çevresinde hiç Neşe var mı? Bizim Zeyno biraz benim çocukluğuma benziyor. Rahmetli babam, “Karne olmasa bizim oğlanın okula gittiğini hatırlamayacağım,” derdi. Sır bir çocuktum. Olanı biteni – büyük bir maraza patlamadıysa – pek anlatmazdım. Zeyno da öyle. Ama sabah servisteki seslerden anlıyorum ki, birkaç Neşe’si var en azından. IŞÇI COCUKLAR Kitapta bir arkadaşlık hikâyesi daha saklı. Neşeli Günler’de Selçuk Amca, dayanışma duygusunun kanlı canlı, yürüyen bir timsali olarak karşımızda. Nereden geliyor bu Selçuk Amca(lar)? Yetişkinlere yazdığım öykülerde de sık sık var bu Selçuk Amcalar ya da Selçuk Amcalar’a duyulan özlem. Ben bir 88 kuşağı bireyi olarak tam arada derede kalanlardanım. 78’lilerin yeri geldiğinde birbiri için hayatını feda eden arkadaşlıklarını ucundan yakaladım. Yetiştiğim kuşak ise ortalığa savrulan bir avuç pirinç gibi dağılıp gitti neredeyse. Bir de elli yaşına yaklaştım. Galiba bu yaşlar, gençliğinizden gelen arkadaşlarınızın seyrekleştiği, yeni dostluklar kurmakta da pek başarılı olamadığınız bir dönem. Eski arkadaşlar toplaşınca, aman bir tatsızlık olmasın da kopmayalım diye milli sporumuz olan siyaset konuşmalarını bile kaldırdık aramızda. Biraz da bu zayıflıklarımı ya da tuhaf hallerimi yazarak tamir etmeye çalışıyorum galiba. n “Neşeli Günler” zorlu bir atmosferde başlıyor. Çocuklarla paylaşırken çoğu yetişkinin zorlandığı konular: Ekonomi, işsizlik, tasarruf, taşınma… Her yetişkinin her çocu ğun yürüyemeyeceği çetin bir yol. Sen nasıl yorumlarsın bu yolu? DİSK’in raporlarına göre, Türkiye’de çalışan çocuk sayısı 2 milyona yaklaşmış. Neredeyse her 5 çocuktan 1’i işçi. Ayrıca çalışan her 10 çocuğun 8’i kayıt dışı. 20132018 arasında 319 çocuk iş cinayetinden ölmüş. Bu çocukların 100’ü 14 yaş ve altında. Yine yüz binlerce mülteci çocuk çalışmak zorunda. Türkiye’de ezici bir nüfus dar gelirli, yoksulluk sınırında ya da sınırın altında. Biz bu insanların arasındayız ve çocuklarımız var. Bu çocuklar her gün beslenme, barınma ve eğitim dertleriyle boğuşmak zorunda kalıyorlar. İşini ve gelirini kaybetme, iş bulma neredeyse hepimizin başındaki dertler. Bütün bunlar olurken edebiyatın olanlara sırtını dönmesi beklenemez. Çocuk edebiyatı da bu sorunları konu edinebilir, edinmeli hatta. Elbette çocuklar için yazdığımızı unutmadan... n “Neşeli Günler”de direnişin ve dayanışmanın hakikaten mutlu kıldığı bir tabloya bakıyoruz. Öyle ki, bugün bu ülkenin pek çok hanesinde maddi ve manevi anlamda bir direniş var. Zor zamanlardan, gerçek bir keçiyolundan yürüyoruz. Nereye doğru yürüyoruz peki? Aslında hamaset ve süslü laflar dışında elimizde kalan çıplak bir gerçek var: Gemiler yandı! Orta sınıflar diye bir şey kalmadı. Hemen hepimiz yoksulluk sınırının altında ya da oradayız. Dünya da benzer bir durumda. Yeni bir dünya; özgür, eşit, demokratik, laik bir cumhuriyet kuramazsak bundan sonra yaşamak yaşamak olmaz. n Neşeli Günler / Ahmet Büke / Günışığı Yayıncılık / 68 s. / Nisan 2019 34 4 Nisan 2019
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear