26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

ÖYKÜDENLİK… Fantastik edebiyatın pirizması Yazınsal üretimde düş, hayal, sanrı, çağrışım, anımsayış, sıçrayış vb. öğeler yazarın olmazsa olmazı. Ama bunları ille hünerli bir işçilikle sergilemek zorunda yazar. Bütün yapıp etmelerinde olduğu gibi. Yoksa “fantezi” de bir anda orta malına dönüşebilir. N azlı Eray’ın, yazın kamuoyunu şaşırtıp etkileyen öykü demeti ilk kitabı Ah Bayım Ah’ın (Bilgi, 1975) yayımlanışı üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçti. Daha o zaman fantastik edebiyat yolunda ilerleyeceğini göstermişti yazar. Aradan geçen on yıllar içinde bu yolu alabildiğine genişletip katmerlendirerek kendine derin bir kanal açtığı gibi bu bağlamda özgünlüğünü hep korudu o. Fantastik Edebiyatın Nazlı Eray’ı… Nazlı Eray, öykü, roman evrenlerinde zaman, yer, karakter bağlamında sergilediği kıvrak kaydırmayla, bu üçlüyü birbirine giriştirerek kurup geliştirdi edebiyatındaki işleyişi. Böylece kendine özgü fantastik, ebruli bir anlatının temelini attı. Tüm dağarı göz önüne alındığında yazarın iki yoldan bu kuruluma ulaştığı kestirilebilir. Çalışma yöntemi bunu ele veriyor onun. Yazar, 1. Ara vermeksizin çalışıp metni bir an önce tamamlıyor, 2. Bunun için deftere yazarak, hemen her ortamda çalışarak metni bütünlüyor. Böylece kendini yazı odasına kilitlemekten, hayallerini, düş gücünü baskılamaktan da kurtarıyor kuşkusuz. (Bu konuda bak.: Süreyya Köle; Nazlı Eray’la Söyleşi, Dünya Kitap, Aralık 2018) Böylelikle zengin sıçrayışlar eşliğinde alabildiğine uçuşan, gönderdiği süreğen ısıyla beklentisini kışkırttığı okurda âdeta topaç çevrintisi oluşturan bir yazım kavrayışıyla yapılandırıyor anlatısını yazar. Onun bu tutumunu, yayımladığı son romanında bir kez daha görüp tartma fırsatı yakalıyoruz: Sinek Valesi Nizamettin (Everest, 2018). “Sinek Valesi Nizamettin”… Nazlı’nın yukarıda özetçe olarak aktardığım fantastik edebiyatı, Sinek Valesi Nizamettin’de somut biçimde önümüze geliyor. Nitekim kaydırmalar, sisler içinde ama belirgin bir yansıtımla, ancak büyü kuşanmış halde anlatıya yerleştiriliyor bu. Örneğin romanda önemli konumdaki Mahmut Hüdayi Efendi Türbesi, daha başlangıçta, bir Beşiktaş bir Üsküdar tarafına geçirilerek Boğaz’ın her iki yanından görüntü ver dirilip etkileyici bir atmosfer oluşturuluyor. Ötesinde türbe, ikisi “arasına sıkışıp” (72) bir bakıma birleştiriyor da buraları. ANKARAİSTANBUL YAZARI Bu çerçevede anlatı yerlemleri, fantastik yazının gereksinirlikleri doğrultusunda birbirini tetikleyip bütünleyen ardışık zincirlemeyle ama somut bütünlükle romana dönüşerek önümüze geliyor. Zaten anlatı yerlemleri, anlatıcının, “bir rüyaya girer gibi” (51) yaşadığı uğraklar halinde hep. “Herkesin rüyası birbirine karışı(yo)r” (110) çünkü. “Yanlış yerlerde yanlış insanlar” da olabiliyor tabii. Bu yanıyla hayat, “karabasan”a dönüşürken ortaya “gene de bir sihir, bir büyü” (96) çıkıyor ki, anlatı kişilerini roman evreni içinde gözbağıyla gezindirmeye yetiyor bu durum. Ağzını, okurun kulağına vermiş de yaşadıklarını heyecanlı bir koşu içinde ötekine aktarmaya çalışan bir anlatıcı var romanda, satırlar arasında. Peki kim bu anlatıcı? Dünyanın keşmekeşi içinde, bu kaotik, sancılı ortamda, elinden kaçtığını düşündüğü rüyalar, yerler, kişiler arasında koşuşturan, sonuçta hep arayan ama yine de önyüzündeki çocuksu yanları, nahif kişiliğiyle dikkati çeken bir kadın karakter. Ülkedeki oluntular kadar dünyadan kimi ayrıntıları da öne çıkarıp bunlara farklı işlevsellik getiren, böylece anlatısına çokseslilik yükleyen yazar, fantastik anlatısıyla okuru da bir biçimde bü yüyle kuşatmayı başarıyor sonunda. Bu nedenle roman, zaman zaman kadın kadına sürdürülen bir söyleşimden ipuçları da taşımıyor değil doğrusu. Öte yandan yazar, kimi tek sözcüklü kısa tümcelerle bir yandan gerilimi, heyecanı yükseltirken buna tartım da kazandırıyor. Diyelim baş döndürücü bir labirentin içinde okuru, bir anda kendi kurduğu rüya üstüvanesinden içeri çekiveriyor. Bunların yanında yazar, derinleşmese de kimi sorunların kapısını aralamaya çabalıyor. Sözgelimi doğumla ölüm arasındaki geçirgenlik üzerinden muska vb. büyülü gereçlerle geniş aralıklı bir yelpazeyi süpürüp sonuçta insanın her doğan varlık gibi ölmekte olduğu gerçeğiyle okurun çarpıcı biçimde yüzleşmesine önayak olabiliyor. Bu bağlamda özellikle on yedisinden doksanına görecelik sorunsalı da alttan alta sezdiriliyor enikonu. Öte yandan Nazlı’nın, yazar olarak bir tutumuna vurgu getirmeyi gerekli görüyorum. Metinde apaçık uhrevi örüntülemeye kayabilecek nice gerece karşın anlatıcının, bunu yalnızca serüven bağlamında alması, ibadethaneyi âdeta salt bir anlatı düzlemi olarak çerçeve halinde kullanması belirgin öne çıkıyor. Nazlı Eray, gezindiği coğrafyalar kadar bir Ankaraİstanbul yazarı olarak da dikkati çekiyor. Kitabı alıyorsunuz elinize, iki kentin sokaklarında dolaşıyor, dolaşırken dünyayı harmanlıyor, sonra da bakakalıyorsunuz: “Aa bitmiş…” n Işıltılar İmgeler N azlı Eray’ın fantastik dünyasına benzer bir evreni Muzaffer Oruçoğlu da getiriyor. “Ressamın Minör Dünyası” alt başlığıyla Işıltılar İmgeler (NotaBene, 2018), bir şairressam elinden çıktığını daha ilk satırlarında ele veren bir kitap. Kimi okur öykü bağlamında almayabilir metinleri. Ama türlerdeki sınır açılımları, geçişler, anlatı neliği üzerine ufkumuzu alabildiğine genişletmiş durumda bugün. Bu doğrultuda Muzaffer’in anlatısı da türlerin birbirine girip aktığı katmerli bir ormana dalmışçasına etki bırakıyor insanda. İmgeler bir yana sözcük, renk, biçim imbiğinden geçirerek okuru ressamlar, tablolar, gerçekler, düşler dehlizine götürüp buralarda gezdiren, gözü bağlı dünya turuna çıkaran, sonra da kurduğu bu hayalhanede ziyafete çağıran bir yazarın fantazya demeti diyelim metinlere. Bu çerçevede yapıtı yer yer şiir, film, resim, öykü vb. olarak okuduğumu söyleyebilirim kendi payıma. Ama siz yine de sanatçıyla sanatın, renklerle seslerin, sözcüklerin öyküsü veya bir şair ressamın, müzisyen yazarın, kargışlanan isyancı akılla sanatı arayış yolunda sürdürdüğü ışıltılı bir serüven dizisi olarak alabilirsiniz yapıtı. Bütün bunları anlatının apaçık yaşattığı söylenebilir çünkü. İnsanın okuma dünyasını zenginleştiren başlı başına kışkırtıcı bir anlatı gövdesi olan kitabın, ustalıklı alaysama, zengin sıçrayış, kıpırdanış kopuş, apansız buluşuveriş eşliğinde köpürtülü okuma tadı yaydığını da söyleyeyim ayrıca. Şu satırlar, Muzaffer’den: “Bana öyle geliyor ki, her kaçık ressamın gizil dünyasında, hayatın doğmakta olan can alıcı biçimini, derin ‘niçin’ini yakalama ve onu, boşluğa meyleden resim dilinin, incelikli, değişken, cevval haddesinden geçirerek evrensel ruha doğru biçimlendirme gibi bir hırsı var.” (21) Kitabı bıraktığınızda, iyi ki gezindim deyip, yeniden uzanıyorsunuz bu evrene. Her kesime seslenirliğiyle gerçekten şenlikli bir yapıt Işıltılar İmgeler. n www.sadikaslankara.com her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. 14 4 Nisan 2019
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear