26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

KEMAL ÖZMEN’DEN ‘MODERN TÜRK ŞİİRİNDE FRANSIZ ETKİLERİ’ Modern edebiyatımızın çıkış noktası “Modern Türk şiirinde Fransız Etkileri”, Tevfik Fikret, Ahmet Hâşim, Yahya Kemal, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, İlhan Berk’in şiirlerinin dış kaynaklarına yönelik bir çözümleme çabasıdır. TURGAY FİŞEKÇİ M odern Türk Şiirinde Fransız Etkileri başlıklı kitabınız büyük bir emek ürünü. Neredeyse bir ömrün çalışması bir araya gelmiş denebilir. Kitabın oluşum sürecini biraz anlatır mısınız? Kitap, metodolojik planda bir “kaynak araştırması” özelliği taşımaktadır. Fransız şiirinden gelen etkilerin dönemin yazınsal ve düşünsel koşulları, yazarın biyografisi gibi metin dışı olgularla ilişkilendirilmesini de bu çerçevede görmek gerekir. Fransız karşılaştırmacı MariusFrançois Guyard, “Hiçbir edebiyatın, gücünü yitirmeden kendi içine kapanabildiği görülmemiştir. Ulusal edebiyatlarda gerçekleşen en parlak başarılar her zaman yabancı katkılara dayanmıştır” der. Gerçekten de, “yabancı katkılar”la somutlaşan etkilenme dinamiği kültürel, yazınsal, düşünsel gelişmenin mayasıdır, itici gücüdür. André Gide’in, “Etki bir şey yaratmaz, uyandırır” sözü, etkilenmenin yaratıcılığı teşvik edici gücü yanında, edebiyat ve sanatta mutlak bir “zihinsel mülkiyet”ten söz edilemeyeceğine dikkat çeker. Ülkemizde, edebiyatta etki araştırmalarında, yazarın metinlerinin kaynakları ve yaratım koşullarıyla ilgili çalışmalar yok denecek kadar azdır. Eserin, yazarın “zihinsel laboratuvar”ında uzun yıllar içinde oluştuğu gerçeğini temel alırsak, yaratı ve yazma süreçleriyle ilgili kaynaklara yönelik çalışmaların metin bilgisine önemli katkılar sağlayacağı açıktır. n Tanzimat’tan günümüze dek Türk edebiyatının Fransız edebiyatından etkilenmediği dönem neredeyse hiç olmamış. Bu süreç sizce Türk Edebiyatının gelişim ve yenileşme süreçlerinde ne ölçüde etkili olmuştur? Tanzimat’la başlayan “Osmanlı/Türk modernizmi”, içinde yaşadığımız düşünce geleneğinin ve kültür mirasının dogmatik/skolastik yapısı nedeniyle, kendi dışındaki bir kültür evrenine açılarak gerçekleşme yolunu tutmuştur. Bu nedenle, modern edebiyatımız Batı edebiyatlarında görüldüğü biçimde, “süreklilik” içinde bir gelişme çizgisi izlememiştir. Bu çerçevede, düşünce hayatımızdaki kısırlığın yazarlarımızı/şairlerimizi entelektüel ve yazınsal formasyonlarına büyük katkı sağlayan “dış kaynaklar”a, özellikle de Fransız edebiyatına yöneltmiş olması edebiyatımızın/şiirimizin çerçevesini genişleterek zihinsel bir modernizme kapı aralamıştır. Proust’un, “sonunda kendi özgünlüğümüzü bulabilmek için bir yazarı isteyerek taklit etmek, tüm yazarlık hayatımız boyunca farkında olmadan başkalarını taklit etmekten kurtarır bizi” sözünün, bu kitapta konu edilen modern şiirimizin temsilcilerinin, kendi özgünlüklerini bulmak amacıyla, “dış kaynak”ı “uyarıcı” boyutuyla yeni bir bağlam içinde dönüştürerek değerlendirmelerine temel bir gerekçe oluşturduğu söylenebilir. Bu açıdan, modern edebiyatımıza/şiirimize çok boyutlu bir açılım yanında, kendi kültür, edebiyat ve düşünce geleneğimizle yüzleşme olanağı da sunan “frankofon bağlam”ın modern edebiyatımız/şiirimiz için temel bir çıkış noktası oluşturduğuna kuşku yok. BAUDELAIRE’DEN ARAGON’A n 1950 Sonrası, İkinci Yeni akımı içinde nitelenebilecek şairler kuşağının da Fransız edebiyatından geniş ölçüde etkilendiğini biliyoruz. Kitabınızda bu dönem şairleri yalnızca İlhan Berk’le sınırlı tutulmuş. Dönemin öteki şairlerine ilişkin neler söylemek istersiniz? Kuşkusuz, Cumhuriyet döneminde Fransız şiirinin modern şiirimiz üzerindeki etkileri sadece bu kitapta yer alan şairlerimizle sınırlı değildir. Ancak, bu etkilerin daha çok şiir tekniği, dize, tema, kavram düze yinde kaldığını; şairlerin poetikalarını belirleyecek düzeyde olmadığını belirtelim. İlk planda, 1950 öncesinde, Türk şiirinde Fransız sembolist şiirinin etkisinde (Baudelaire, Verlaine) bir yenileşme amaçlayan “Yedi Meşaleciler” grubunu; Baudelaire’den tematik düzeyde kavramlar ve fikirler süzen Necip Fazıl’ı; Aragon’un lirik aşk söylemlerinden; Eluard’ın “direniş şiirleri”nden esinlenen Nâzım Hikmet’i sayabiliriz. “Birinci Yeni” (Garip Kuşağı) ve “İkinci Yeni” kuşağı ile, bu yönelişlerin dışında kalan şairler arasında; sırasıyla, Fransız gerçeküstücü şiirinden (Eluard, Soupault, Supervielle, Aragon, Prévert) yöntem, teknik, vizyon, tema, konu bağlamında yararlanan Oktay Rifat, Melih Cevdet’i; Apollinaire ve Eluard’ın “sensuel” imgelerinden beslenen Cemal Süreya’yı; Apollinaire’in imge kurgusunu şiirine sokan Attilâ İlhan’ı ve nispeten daha genç kuşaktan Özdemir İnce’yi, Sait Maden’i, Hilmi Yavuz’u, Ataol Behramoğlu’nu, İsmet Özel’i, Enis Batur’u, Tuğrul Tanyol’u, Eray Canberk’i bu çerçevede anabiliriz. n Kitabınızın son yazısı Ataol Behramoğlu’nun “Hayata Uzun Veda” kitabı üstüne. Bildiğim kadarıyla, bu kitap üstüne başka bir eleştiri yazısı yayımlanmadı. Şiir eleştirimizin ortadan kalktığı bir dönemde yaşadığımızı söyleyebilir miyiz? Ataol Behramoğlu’nun Hayata Uzun Veda’sı ya da “Modern Theseus’un İzinde” (2008) adlı yazı, Behramoğlu’nun bir “vasiyetname” gibi kaleme aldığı şiir kitabıyla André Gide’in “manevi vasiyetnamem” dediği Thésée (1949) adlı oyun arasındaki ilginç koşutluğu ele almaktadır. Arkasında miras olarak kurucusu olduğu Atina kentini bırakan ve, “Benden sonra, insanların benim sayemde daha mutlu, daha iyi ve hür olacaklarını düşünmek ne güzel. Eserimi, gelecekteki insanın iyiliği için yarattım. Yaşadım” diyen Theseus’a (André Gide), kendi “yazgı”sını topluluğun, insan kardeşlerinin “kolektif yazgısı”ndan ayrı tutmayan bir şairin dostça, kardeşçe, içten bir söylemle, arkasında bir “kent” değil, ama “sözcüklerden / Bir dünya bırakarak” yaşadığına, yeryüzünde bir “iz” bıraktığına tanıklık eden Behramoğlu’nun sesi karşılık veriyor. Behramoğlu’nun kitabının yayımlanmasından bu yana on bir yıl geçmiş; sizin 2009’da “Cumhuriyet” gazetesindeki kısa yazınızın dışında ne yazık ki bu lirik ve destansı şiirler fark edilmemiş. Bana öyle geliyor ki, sorun “şiir eleştirimiz”in de ötesinde, edebiyat çevremizde daha derinde bir krizin göstergesi: fark edilmemek. İNGILIZCE ETKISI n Günümüz yazarları Fransızca’dan çok İngilizce biliyorlar. Bu olgu günümüz edebiyatının Fransız edebiyatıyla olan bağlarının koptuğu ya da zayıfladığı anlamına gelir mi? Haksızlık etmeyeyim, ama “günümüz yazarları”nın çoğunun yüzleştikleri temel sorun, “dil tercihi”nden çok, salt iletişime odaklı yabancı dil bilgilerinin sanatsal/yazınsal ya da düşünsel metinleri yazıldıkları dilden okuyamamaları. Ülkemizde zengin bir çeviri edebiyatı var. Ancak, konu şiir çevirisi olunca sorun aşılmaz gibi görünüyor. Cocteau, “şiir öyle bir dildir ki, başka hiçbir dile çevrilemez. Hatta yazılmış göründüğü dile bile” der. Türkçeye en çok çevrilen Fransız şairi Baudelaire’dir. İsmail Hakkı Alişanzade’nin eski Türkçeyle çevirdiği “Elem Çiçekleri”ni (1927), sonraki yıllarda “Elem Çiçekleri”, “Şer Çiçekleri”, “Kötülük Çiçekleri” adlarıyla Vasfi Mahir, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Necdet, Sait Maden ve Erdoğan Alkan da çevirdi. Abartmadan söyleyeyim: Türkiye’de tam altı farklı Baudelaire var! Hangisini Fransız şair Baudelaire sayacağız? Sorun burada. 1950’li yıllara kadar, Türkiye’de Fransızca bilmeyen yazar, sanatçı, entelektüel neredeyse yokken, bugün küreselleşmenin “iletişim dili” olarak İngilizceyi öncelemesi nedeniyle, Fransızca bilenlerin sayısı yok denecek kadar azaldı. Sorun galiba, “bu “iletişim çağı”nda biraz da Fransızcanın hâlâ “kültür dili” niteliğini sürdürüyor olmasında. n Modern Türk şiirinde Fransız Etkileri / Kemal Özmen / Sel Yayınları / 390 s. / Aralık 2016 20 4 Nisan 2019
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear