26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

‘ANKARA’DA OKUL ÇAĞINDA EV GEÇINDIREN ÇOCUKLAR’ (1935) Çalışan çocukların dünyasına uzanan el Recep Cengizkan’ın kitabı, Cumhuriyet’in ilk yıllarına çocuk gözünden bir pencere açıyor… ÜMİT SARIASLAN Ö ğretmenler öğretmeni Recep Cengizkan, 2 Temmuz 1935’te Gazi Terbiye Enstitüsü “İşResim Şubesi”nden mezun olacaktı. Bitirme tezi olarak hazırlayıp yazacağı Ankara’da Okul Çağında Ev Geçindiren Çocuklar çalışması, lisansüstü etkinlik ve titizliğiyle derlenip değerlendirilecekti. Kendi küçüklük yaşamı, tarihsel ders ve deneyim birikimiyle, Ankara’da yaşayıp çalışan çocuklarla kuracağı eğitsel kültürel birlikteliği yazıya dökecekti. Babasının savaş öyküsü, annesinin yaşam desteği, küçüklük evreninde başladığı satıcılık hayatı, sonra acı ve deneyimini erteleyip eğitim ortamına katılacaktı. Kendi notlarında, “Orta mektebe ilave edilen pedagoji sınıflarına geçmekle artık satıcılığa ve bu gelişigüzel iş hayatına da veda etmiş bulunu yordum” diye yazacaktı. Koç Üniversitesiyle VEKAM, Vehbi Koç Araştırmalarınca yayımlanan bu tarihsel yapıta iki değerli akademisyen yazı ve yorumlarıyla katkıda bulundu. Sosyal Hizmet Uzmanı, Akademisyen Hakan Acar “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Çocuklar ve Çocuk Koruma Anlayışı” başlıklı önsözünde şu ifadelere yer veriyor: CUMHURİYET ÖĞRETMENİ “Cengizkan çalışmasında, 1930’ların gündelik yaşamına çocuklar açısından geniş bir pencere açmadan önce, kendi çocukluğuna dönerek savaşı, savaş sonrası dönemin koşullarını, aile parçalanmalarını ve yıkımını, 810 yaşın gözünden, içinde yaşanmışlığın verdiği bir sadelik ve doğallıkla anlatıyor.” Nasıl olmasın ki, Atatürk’ün yazıları, yaşamlarıyla çocukların korunup kollanmaları, kurumsal kültürel açıdan kurulacak örgüte yerleştirilmeleri istek ve önerisi cumhuriyetin başında kayıtlıdır. 1921’de onun önerisiyle Dr. M. Faik Umay’ın çabasıyla kurulan Himayei Etfâl Cemiyeti’ni anımsamamak olanaksızdır. Yoksul ve kimsesiz, savaş yetimi çocuklara sahip çıkılarak, Cumhuriyetin kurulup kurgulanmasında güven altına alınmaları yeni devletin ana ilkesi olacaktı. Recep Cengizkan da on beş yıl sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Resimİş Bölümü son sınıf öğrencesi olmak tezi ve temasıyla, aynı kültürel eğilim ve sorumluluğa katılacaktı. Yıllar sonra, daha gelişkin ve değerli desteğiyle yayımlanan “Recep Cengizkan’ın kitabı, Cumhuriyet’in ilk yıllarına çocuk gözünden bir pencere açıyor… Bununla da kalmayıp 1930’ların sokakta çalışan çocuklarının yaşamlarını tanımamızı sağlıyor. Olgunun arka planını aile, fiziksel çevre ve okulu dâhil ederek tartışıyor.” Hakan Acar’ın saptamasıyla yaşana giden süreçle ilgilenecek, süregiden çocuk derdi ve sıkıntısıyla uğraşıp sorumluluk alacak herkes için “eşsiz bir kaynak” bu kitap. Yeni kitabın değerli editörü, şair yazar, akademisyen Ali Cengizkan’ın “En Yakın Arkadaşım Babam” başlıklı yazısındaki şu sözlerine bakmalı şimdi: “Bir Anadolu ve Cumhuriyet çocuğu ola rak Recep Cengizkan’ın yetişmesinde rol sahibi olan ortamı kuran kişiler, gerçekten de Cumhuriyet ve bağımsızlık ışığıyla yanan, birinci kuşak Cumhuriyet Kurucularıdır.” Gazi Terbiye Enstitüsü Resimİş Bölümünün kurucu eğitimci kadrosunun, ufkunu açıp yüreğini kanatlandıracağı 1932’de okula kayıt olur. Kitabına konu bitirme tezini hazırlayacağı 1935 yılında yetkin ve yetişkin öğretmen olarak mezun olur. 1939’da mezun olduğu okuluna unutulmaz öğretmen olarak dönecektir. Bu süreçte yazıp yayımlayacağı, tasarım ve baskılarıyla vereceği esin ve katkı, dersi ve dersliğine destek ışığı olacaktır hep. 1975’te 43 yıllık çalışma yaşamını noktalayacak, emekli olacaktır. Elli yıl önce, bizleri kucaklayıp yetiştiren cumhuriyet öğretmenimizin değerli kitabıyla, adına ve anısına saygı selamla yeniden…n Ankara’da Okul Çağında Ev Geçindiren Çocuklar / Recep Cengizkan / 192 s. / 2019 MURAT GÜLSOY’DAN ‘VE ATEŞ BİZİ TÜKETİYOR’ Tekinsizliğin hassas dengesi BURCU ALKAN B aharatlı tuhaf bir çay karışımıyla dolu poşeti beyaz porselen bardağa özenle yerleştirmiş… Kapı çalıyor. Karşısında yaşlı bir kadın. Komşusu. Yardım istiyor. Kocası kaybolmuş. Tezgâhın üzerinde çay, adamın cebinde kaybolan yaşlı komşusunun yıpranmış kimliği. Akşamın diriltici serinliğine, sokağın hayat dolu kalabalığına karışıyor. Çakıp sönen bir ateşböceğinin uçuşunu izlercesine. İlerledikçe değişen, dönüşen, gerçekle fantastiği iç içe dokuyan anlatı; genişleyen ve daralan an, zaman, mekân. 78 Nova, ambulans sirenleri, galoş hışırtısı, kapı çıngırağı, radyodan yükselen melodiler, kokinalı kadın, sokak çalgıcıları, terzi dükkânı, derme çatma açık hava sineması, üniversitenin karanlık koridorları, karanlıkta temas, delilik halleri, rüya lar, büyülü orman, mezarlık, vapur... Murat Gülsoy’un son romanı, Ve Ateş Bizi Tüketiyor anlatıcının kaybolmuş yaşlı komşusunu aramaya çıkmasıyla başlıyor ve renkli, devingen, tekinsiz bir yolculuğa açılıyor. Okuma deneyiminin anlatının akıntısına kapıldığı hikâyelerden. Kaybolan yaşlı adamın neye benzediğini bilmeden sokaklarda dolaşırken anlatıcıyla beraber tahminler yürütüyor, anlatıcının gecenin içine doğru yürürken keşfettiği parçalardan yaşlı adamın hayatını inşa etmeye çalışıyorsunuz. Halbuki yola çıkılan arayışın zemini daha en başından kaygan. Anlatıcı gecenin karanlığında dolanırken aslında pek de tanımadığı yaşlı adamın hayatını kendince kurguluyor ve onun bu yarı kör yürüyüşü okuru da güvenilirliği şüpheli bir dünya ya taşıyor. Ve Ateş Bizi Tüketiyor yolu tekinsiz, yönü belirsiz, yolculuğu pusulasız bir labirent anlatı. Nereye giderdim? Hiçbir şey düşünmeksizin yürümüş de olabilirdim. Anlatıcı kendini yaşlı adamın yerine koyup yönünü tayin etmeye çalışırken okuru da peşinden sürüklüyor. Okur ise anlatıcıdan da kör çıktığı keşif yolculuğunda yaşlı adamın izinde sürüklenirken aslında hangisinin ardına düştüğünün belirsizliğini yaşıyor. Bu belirsizliğin yarattığı huzursuzluk metnin beklenti ve gerilim noktasını oluşturuyor ve hikâye ilerledikçe okuru yoğunlaşan bir imgeler girdabına çekiyor. Romanın ilerledikçe birbirine eklemlenen sahnelerden oluşan, yer yer içe doğru kıvrılan, yer yer dışa doğru genişleyen dinamik anlatı yapısı olay örgüsünün okunabilir liğini okuma arzusuna dönüştüren temel unsur. Hikâye okuru incelikle dokunmuş karmaşanın içine çekip farklı katmanlarında dolandırdıktan sonra afallamış bir şekilde ucu açık bir sona taşıyıp bırakıyor. Romanın olay örgüsü polisiye bir hikâyeyi andırıyor ve kaybolmuş yaşlı adam hikâyenin merkezindeki düğüm olarak değişen anlatı parçalarını bir arada tutuyor. Fakat aslında anlatıcının yaşlı komşusunu ararken kendi içinde yaşadığı çalkantılar metni hayata dair sorgulamalara açıyor. Yaşama deneyiminin devinimselliği, bu devinimlerin zamanmekân düzleminde yarattığı savrulmalar ve hayatın an’ların ve sürüklenişlerin birleşiminden oluşan devamlılığı baş döndürücü bir anlatıyla sorgulanıyor. Yine de yazar tüm bu çalkantıların ve sürüklenişlerin karmaşasında okuru anlatının akış yönüne doğru çekmeyi başarıyor. Bu tür kaybolma ve bulunma gelgitleri hikâyenin, yürüyüşün ve yolun aslında ne kadar ustalıkla örüldüğünü gösteriyor. Ve Ateş Bizi Tüketiyor’un tekinsizliğinin bu hassas dengesi romanı Gülsoy’un en iyi metinlerinden biri kılıyor. n Ve Ateş Bizi Tüketiyor / Murat Gülsoy / Can Yayınları / 2019 / 280 s. 12 4 Nisan 2019
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear