Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Baudrillard, zorunlu gösterge döneminin sonuna gelindiğini ve rekabete dayalı demokrasinin, herkesin uymak zorunda olduğu göstergeler döneminin yerini aldığını söyler. ¥ lebilir. Bu özelliği, modanın Baudrillard için “boşlukta yüzen göstergeler bütünü” (s. 161) oluşunu değiştirmez, modanın bu kimliğini daha belirgin kılar. Baudrillard, modanın insana sağladığı güven duygusunu ortaya koymak adına Oscar Wilde’a başvurur ve onun şu sözünü okuyucuya aktarır: “Moda ve koleksiyonculuk insana, dinin bile asla sağlayamadığı bir güvence verir” (s. 163). Moda bir yandan insana bu tür bir güvence sağlarken öte taraftan “göstergelerin elinden, sahip oldukları her türlü değer ve duyguyu çekip alır. Bir diğer ifadeyle moda, “bir tutkuya yüzeysellik tutkusuna dönüşür” (s. 164). Baudrillard, göstergeler dünyası ve simgesel değiştokuş bağlamında modayı incelerken, sözü bir yerde insan vücuduna da getirir. Vücut ona göre, modanın iletişim aracıdır. Modayla beraber vücut, “cinsel açıdan sahip olduğu büyüleyiciliği yitirerek bir manken konumuna gelir” (s. 172). Beri yandan fetişleştirilmeye de başlanan vücut ile ekonomi politik arasında bağ kuran Baudrillard, özellikle kadın vücudunun, vücuda özgü ekonomi politiğin temel taşı yapıldığına da dikkat çeker. ÖLÜM Simgesel değiştokuşa ilişkin belirlemelerini sıralayan Baudrillard, ölümün canlılar ve ölüler arasındaki sınır çizgisi olduğunu imler. Ona göre “hayatta kalma düzeninin baskı altına aldığı ölüm karşısında yaşam, o malum düşünsel döngü sayesinde ölümün belirlediği bir ölüm kalım mücadelesine dönüşecektir” (s. 223). Dünyayı kuşatan kapitalist sistem, insanı ölüm karşısında da tek başına bırakır. Baudrillard için “bu bir rastlantı değildir; çünkü ölüm, her şeyin eşdeğerlisi olmuştur” (s. 259). Sonuçta yaşam ve ölüm birbirinden kopmuş, “bunların birbirinden ayrılmasıyla oluşan boşluk da arzu ile doldurulmuştur” (s. 261). Baudrillard, ölüm kavrayışının ya da kavramlaştırmasının farklılaştığına değinir ve bunun gelişimi ile aldığı biçimi şöyle özetler: “Herkes kendi doğal ‘sermayesinden’ sonuna kadar yararlanabilmeli, yaşantısının ‘sonuna dek’ şiddet ve erken ölümden uzak bir şekilde, bu sermayenin tadını çıkarma hakkına sahip olmalıdır. Sanki herkesin hazır basılmış küçük bir yaşam şeması, ‘normal süre yaşama umudu’; kısaca sanki ‘yaşamla yapılmış bir sözleşmesi’ varmış gibi” (s. 290). Gelinen noktada ölüm kavrayışı, boşu boşuna yıpranıp aptalca ölmektense, birileri tarafından öldürülmeyi ya da birilerini öldürmeyi düşünme” biçimine evrilCUMHURİYET KİTAP SAYI 990 miştir (s. 297). Simgesel değiştokuşun ortaya koyduğu toplumsal yasa da “ölmeyeceksin” buyruğu ile şekillenmektedir. Baudrillard’ın ifadesiyle “ahlak yasası nasıl ‘kesinlikle öldürmeyeceksin’ diyorsa, toplumsal yasa da ‘kesinlikle ölmeyeceksin’ diyor” (s. 316). “Ölmeyeceksin” buyruğunun geçerlilik kazandığı toplumsal ilişki ortamında güvenlik, bir toplumsal denetleme unsuru olmuştur. Baudrillard buna “sınai girişim” adını verir ve ölüm zorunluluğunun ortadan kalkışına dikkat çeker: “Ölüm zorunluluğunun ortadan kaldırılma nedeni insanın, sistemin istediği biçimde ölmeye yönlendirilmesidir” (s. 322). Bu durumda Baudrillard’a göre “ölüm üretimi üzerine oturan sistem, güvenlik ürettiğini iddia eder” (s. 324). Baudrillard, ölümün canlılar dünyasında bir hayalet gibi dolaştırıldığını belirtir. Ölünün çürümesinin ve değişime uğramasının engellenmesi, buna örnektir. Böylece “ölüm doğallaştırılarak, bir yaşam simülakrı gibi sunulmaktadır” (s. 329). Gösteri dünyası ve kent yaşamı ile ölüm arasında da Baudrillard’a göre yakın ilişki vardır; o, ölümün tıkıştırıldığı alanları sıralarken, bu noktayı da es geçmez: “Défence mahallesi ya da Dünya Ticaret Merkezi gibi hiyeroglifleri andıran toplu mekânlardan, medyalara ait enformatik sistemleri barındıran binalar silsilesine (...) megapollerden gündelik yaşama ait en sıradan eylemlerin sınırlandırılmasına kadar hemen her alanda insanlık, Benjamin’in dediği gibi ‘kendi kendisi için seyirlik bir nesneye’ dönüşmüştür” (s. 338). Baudrillard için insanlık gösteri dünyasındaki üretim biçimiyle, bunun yarattığı hazla kıskaca alınmış durumdadır: “Hepimiz bir gösteriye dönüşmüş bulunan üretimle, üretimin sağladığı estetik haz ve insanı çıldırtan yeniden üretimin (: kopyalamanın) kurbanlarıyız” (s. 338). İnsanoğlunun yaşadığı bu yüzyıl, değeri yok etmeye çalışan toplumsal ilişki biçimlerinin ağırlığını hissettirdiği bir yüzyıldır. Tam da burada Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm isimli kitabıyla gelişme, çağdaşlaşma ve uygarlaşma başlıklarıyla kendilerini dünyanın geri kalanına göre büyük aşama kaydettiklerini vurgulayan toplumların, gerçekte ne de büyük bir başarısızlığa saplandıklarının altını çiziyor. ? Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm/ Jean Baudrillard/ Çeviren: Oğuz Adanır/ Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi/ 420 s. (1) Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, Çeviren: Oğuz Adanır, DoğuBatı Yayınları, 3. Basım, Ankara, 2005, s. 15. (2) Baudrillard, a.g.e., s. 9. SAYFA 17