Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1789 Oscar Wilde, “25’inden sonra herkes aynı yaştadır” buyurmuştu. 1900 yılında öldüğünde 46’sındaydı. Bunu, “40’ından sonra herkes aynı yaştadır” diye günümüze uyarlasam? 1790 Küresel ama estetik dergi CORNUCOPIA 40. sayısına ulaştı. Turkey for Connoisseurs (Erbabına Türkiye) sloganıyla çıkan dergi için editör John Scott ve ekibine ülkeboyu teşekkür borçluyuz. (Abonelik detayları için: www.cornucopia.net) 1791 Puşkin’i aslından okumak için Karl Marks’ın Rusça; Ibsen’i aslından okumak için James Joyce’un Norveççe öğrendiği söylenir. 1792 Şair, çevirmen, akademisyen ve Türk(iye) dostu Mel Kenne’den (doğ.1949) Selçuk Altun çevirisiyle turfanda bir şiir: BİR ROMANTİKE YANIT Anlatımı kolay Anlamı kalıcı Bir şeye inanmak, sence Maharet. Dinle, o zaman: Ne kolayca anlatılan Ne de anlamı kalıcı Bir şey vardır; Yaşam, bir öpücükten İbaret. 1793 Müthiş insan ve yazar Erje Ayden’in dost çevresinden anımsadığı aforizmalar: “Âşk uğruna ölebilirdim ama olmadı. Vakit bulamadım.” Şair Frank O’Hara “Aşık olacağıma elli dolarım olsun.” Aktör/ressam Otto Mjaanes (Bir Türk oğlu vardı) “Aşk? Beni ruhen incitmekle kalmadı burnumun kırılmasına da neden oldu.” Montgomery Cliff “Bir psikiyatrist kendimi sevmemi önerdi. Denedim, pek pratik bir öneri değilmiş.” Akademisyen ressam Hank Niese 1794 20/24.11.08 tarihlerinde gizil bir roman projesi için Nur’la önce komşu Atina’ya gittik. 1830’da başkentleştikten sonra geçirdiği mimari evreyi benimsemedim. (Bu gerçeği en iyi görmenin iki yolu Akropol’e çıkmak ve Ege ile Karadeniz’de kalan albenili Rum evlerini anımsamak.) Kent, sanki geçici bir süre için bulunduğu yere konuşlanmış ¥ etkinliklerinden biri Royal Acagibiydi. Proje gereği arkeolojik demy of Art’taki “Byzantium: Bizans sitesi Mistra’ya da uğra3301453” başlıklı sergiydi. Bidık. Bizi oraya götüren şoför İngizans’ın on bir yüzyıllık tarihinden lizce biliyordu. “İstanbul Atiseçme objelerin sergilendiği na’dan daha Grek” dedim, pek Londra’daki etkinliğe, Bizans hoşuna gitti. başkenti İstanbul (KonstantinoAtina’da sahlep (sahlepi) ve sipol) veya dolaylarından tek katımit satılan sokaklardan geçerek lım yoktu. Duruma ulusal basın Ortodoks Katedraline de uğradık. tek tük de olsa tepki gösterdi. Önünde bir piskopos ile son Bi31.10.08 tarihli Akşam’daki; zans İmparatoru XI. Konstantin’in “Kahpe Bizans yok sana sergi” heykelleri vardı. Piskoposunki başlıklı yazısında M.Kenan Kaya, daha iri ve stratejik bir yerdeydi. “…Niyesi şu: Günay’ın Bakanlığı, Hemşerimiz Konstantin’e yapılan ‘Aslında bu sergi, Bizans kadar haksızlığa sinirlendik! İstanbul’un da tarihini anlatıyor. 1795 Küresel Amerikan tuSiz de katılmalısınız’ önerisinde rizm dergisi Conde Nast Travelbulunan yetkililere, ‘Paramız yok, ler, her kasım ayında yılın en iyi gidemeyiz. Sizin ayırdığınız ödeotelleri, tur şirketleri, tatil yöreleri, iki İstanbullu; Son Bizans nek de masrafımızı karşılamaz’ hava şirketleri gibi kategorilerde Atina’da İmparatoru XI. Konstantin ile demiş. (Hoş haklı da olabilirler. “En İyi 100”ü seçer. Güney AvI. Selçuk Altun. (Foto: Nur Altun) Zira Bakanlığın bütün parası errupa’nın 2008’deki En İyi 100 kek erkeğe gidilen ve Arapların yıktığı Osmanlı kaoteli içerisinde; Four Seasons Sultanahmet 5. / Çılesi Ecyad’ın önünde düzenlenen Arap Festivarağan Palace Kempinski 27. / Ceylan Intercontili’nde bitmiş olabilir.)” demişti. nental 44. / Swissotel Bosphorus 63. / Yeşil Ev 65. Kurban Bayramı tatilinde Londra’daydım. Bu sıradalar. sergiye ilk fırsatta gittim. Alışverişsel caddelerde (Yeşil Ev, Sultanahmet’te. Güzün, bazen şadırve megamağazalardan eksilmeyen Türkçe nidalavanlı avlusunda kahvaltı ederiz.) ra orada rastlamayacağımı biliyordum. Sergideki 1796 (Geçmiş Zaman Fıkraları’ndan – A.Şinasi Hisar, 1958) 340 parça tarihi eserin en önemlileri, Avrupa ve ABD’deki ünlü müzelerden ödünç alınmıştı ama Zırva tümünün kaynağı Konstantinopol’du. Her fıkra Nasreddin Hoca’ya atfolunduğu gibi, Bu sergiye ne pahasına olursa olsun Kültür BaAhmed Vefik Paşa’ya atfolunan garabetlerin bazıkanlığ’ının da katılmasını arzulardım. Ama bir yetkiları hiç garip sayılmaz. Bazı sözleri Nasreddin Holi çıkıp da, “Bizans ve Osmanlı’dan apartılanlar guca’nınkiler gibi tamamen yerinde olan doğru sözrurla sergileniyor, yetmez mi?” deseydi, onu da allerdir. kışlayabilirdim. Kendisi Evkaf Nazırı bulunurken teftiş sırasında 1798 Ayşe Kulin’in (A.K.) son romanının dev bir imarette kocaman bir kazan kaynadığını ve bir ilanlarının altında, “Ayşe Kulin’den ….. ardından bir adamın da muttasıl büyük bir kepçe karıştırdığını başyapıt daha” ibaresi yer almakta. görmüş. Bu kaynayan şeyin ne olduğunu sormuş. Okuyunca gerçek başyapıtlardan utandım. A.K. Aşçı: «Zırva efendim!» diye cevap vermiş. Kepçeçok satar bir yazardır ama adı edebiyatistanın başnin bir kenarından parmağına akıttığı damlayı ağzıyazarları arasında geçmez. Başyapıtlar kotarmadına alınca, tamamen tatsız tuzsuz bir şey olduğunu ğını A.K’de bilir; yayınevinin bu jestine keşke izin vermeseydi. anlamış. «Hakikaten zırva imiş. Sakın bir daha zırBu ilan, ‘Bir yazarını, yayınevi asla dahi belleva pişirmeyin, aşure pişirin!» emrini vermiş. mez” diyen Heine’yi mezarında fırfır döndürebilir. 1797 Geçen yılın, küresel bağlamda, en önemli 1799 Mümtaz Soysal’ın 20.12.08 tarihli Cumhuriyet’te, “Piç Etmek” başlıklı köşe yazısının final paragrafıdır: “Yoksa, “aydın” olmak, her fırsatta kendi toplumuna ters düşme, kendi insanını, ülkesini, devletini haksız gösterme, herhangi bir vekâlet almadan herkes adına geçmişle hesaplaşıp özür dileme ve böylece bugünün Ermenistan’ıyla ilişkileri iyileştirme yolundaki diplomatik çabaları piç etme gibi kimsenin yararına olmayan tuhaf bir “cesaret” sergilemenin fiyakası mıdır?” Bu vurucu cümleler bana çeyrek yüzyıl öncesinin bir anekdotunu anımsattı. 12 Eylül döneminde yönetimi eleştiren bir manifesto yayımlanmıştı. Aydınlar dilekçesi diye anılan dokümanın altında sürpriz adlar yok değildi. Yetkililer dilekçeyi imzalayanların peşine düşünce, bir türkücü ile bazı Yeşilçam emektarlarının dilleri de dizleri de çözüldü, dilekçeyi okumadan ve kendilerine yapılan baskı sonucu imzaladıklarına yemin billah ettiler. Entegre yetenek Ferhan Şensoy olayı irdelerken arabesk türkücü için, “O aydınsa ben de manisayım” demişti. 1800 “Hanım Seviş, Keramettin Balgam, Bekir Kakalı, Duran Tekerlek, Döndü Yuvarlak, Özdemir Damızlık, Erdem Ampul, Ramazan İğdiş, Dursun Malak, Durmuş Manda, Tosunlar Kereste, Bahtiyar Cahil, İsmail Donsuz, Hatice Tüylü, Makbule Kıllıbadır, Necati Yenge, Meliha Enişte, Muhittin Kalleş, Ayhan Soysuz, Abdulsamet Döver, Ramazan Öldürür, Hacı Patlıcan, Döndü Cort, Şevket Zort, Şaban Küt, Vesile Aybaşı, Haziment Pet!” (Yukarıdaki zevat, değişik kent telefon rehberlerinden seçilen abonmanlar. Yemin ederim! Kaynak: Lilay Karadan’ın Gülmetre’si. O, her ad ve soyadın karşısına telefonların kent kodunu ve son basamağı hariç, numaralarını da nakşetmiş.) Vurdumduymazsal aykırılık, şirket ve işyeri adlarında da kendini göstermiyor mu? Bu bağlamda aklıma ilk Titanik nam otel ve büfeler geliveriyor. Titanik “dev boyutlu” da demektir ama öncelikle 1912’de çıktığı ilk yolculukta batan bir transatlantiği çağrıştırır. O en unutulmaz deniz kazasında, 2340 yolcudan 1500’ü ölmüştü. Hal böyleyken, MÜDÜRÜM diye bir dürümcü, BULGUR KING diye çiğ köfteci ve KÖFTEHOR diye de bir köfteci levhası görünce de içim ısınıyor. Birkaç dakikalığına… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 990 SAYFA 11