Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Rona Aybay’dan ‘Tarih ve Hukuk Açısından Konsolosluk’ ‘Benimkisi alaylı tarihçilik’ Rona Aybay’ın Tarih ve Hukuk Açısından Konsolosluk adlı kitabı, Eylül 2009’da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, Konsolosluk Hukuku’na ilişkin Türkiye’deki ilk monografi olma özelliğini taşıyor. Dünya literetüründe de bu konuda çok az kitap var. Aybay’la konsolosluk üzerine söyleştik. Ë Burak ÇELİK (*) sterseniz konsolosluk konusuna girmeden, Tarih ve Hukuk Açısından Konsolosluk’un yazarı Rona Aybay kimdir, kısaca anımsatalım... Bu kısa özgeçmiş, konuyla neden ve nasıl ilgilendiğinize ilişkin ipuçları da verecektir sanırım. Memur çocuklarının çoğunun kaderidir; öğrenimini, başladığı okulda bitirmek pek kısmet olmaz. Lüleburgaz’dan Varto’ya, Hendek’ten Ilgın’a, ilkokulu dört, ortaokulu iki değişik yerde okudum. Kabataş Erkek Lisesi’ni, ardından İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. New York’ta Columbia Üniversitesi’nde yüksek lisans da girdi araya. Sonra, çok çeşitli yurt dışı görevlerim oldu. Bunlar arasında, Bosna Hersek’te yedi yılı aşkın bir süreyle yaptığım uluslararası yargıçlık en önemli deneyim oldu benim için. Bu görevlerim nedeniyle dışişleri bakanlığıyla oldukça yakın ilişkiler kurmuş oldum. Öğrencilerim arasında bana övünç veren, kimi büyükelçiliğe kadar yükselmiş başarılı hariciyecilerimiz de var. İlk gençlik yıllarımda, yurt dışına çıkmak, yabancı ülkeleri görmek; dilleriyle, yaşam biçimiyle, insan ilişkileriyle tanımak benim için büyük bir özlemdi. Yaşı bana yakın olanlar bilir, 195060 arası Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu dönemde, yurt dışına çıkmak ancak çok “ayrıcalıklı”, “torpilli” ya da çok paralı kişilere nasip olabiliyordu. Ben bu olanaksızlığı, kaptan olan rahmetli ağabeyim Gündüz Aybay sayesinde aşmış, hukuk 2. sınıf öğrencisi iken bir gemici belgesi edinip “miço” görünümünde İtalya’ya gitmiştim. Bu sefer sırasında, bazı yakınmaları nedeniyle gemiyi terk ederek Napoli’deki T.C. Konsolosluğu’na başvuran bir gemici yüzünden de, konsoloslukla ilgili ilk deneyimimi kazanmış oldum. Ayrıntıları değil ama, konsolosluktaki görevlilerle büyük bir saygı ve hayranlık duyarak konuştuğumu anımsıyorum. larda çalışmış, hiç biri yasalaşamamış “Konsolosluk Kanunu” tasarılarını derleyip düzenleyerek bir de kitap yayınlamıştı. Ben de bu konuyla ilgilenmeye ve ileride kitap haline getirmeyi düşünerek ders notlarımı hazırlamaya başladım. Ama kitabın tamamlanıp ortaya çıkması 30 yıl sonra oldu. Araya neler girdi neler!.. 1980 darbesi, ardından 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na dayanan YÖK Başkanı İhsan Doğramacı imzasıyla “bir daha kamu hizmetinde görevlendirilmemek üzere” üniversiteden uzaklaştırılışım… Benim gibi “1402’lik” olan ağabeyim Prof. Dr. Aydın Aybay’la kendi adımıza ve öteki “1402’lik”ler adına Danıştay’da açtığımız davayı kazanıp 7 buçuk yıl sonra üniversiteye dönmemiz... Bu davada, hukuk adına övünç duyacağımız kararın çıkmasında, daha sonra Danıştay Başkanı olan değerli yargıç Nuri Alan’ın büyük katkısı olduğunu belirtmeyi görev sayarım. Öteki “1402’lik”lerin de kimbilir ne projeleri, ne çalışmaları yarım kalmıştır. Ben bunlardan birini olsun gerçekleştirebildiğim için mutluyum. Bu arada 1402’liklerden göreve dönemeden ölenler de oldu. Bilim insanlarının kaderiyle hoyratça oynayarak, verdikleri zararlar yüzünden utanç duyması gerekenler için hala övgüler düzülmesi, umut kırıcı bir durum. Gerçekten öyle... Öte yandan, her şeye karşın sizin “konsolosluk projesi” gibi tasarılarınızın geç de olsa tamamlanabilmesi de umut verici. Kitabınıza ‘sunuş’ yazan, Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk İşleri Genel Müdürü Büyükelçi H. Kemal Gür’ün de belirttiği gibi, “Timur da öldü Yıldırım Beyazıt da, ama 1402 Ankara Meydan Savaşı’na tanık olan çınar yaşıyor…” Konuya dönersek, tarihsel açıdan ele alındığında, konsolosluğun önemi nereden kaynaklanıyor? “KONSOLOSLUK İLİŞKİSİ DİPLOMATİK İLİŞKİDEN ÖNCEDİR” Çok eski bir tarihe dayanıyor. İlginç bir nokta olarak şunu belirtmek isterim: Bugün dış ilişkiler denilince akla ilk gelen “diplomatik” ilişkiler. Oysa tarihin akışı içinde konsolosluk ilişkileri, diplomatik ilişkilerden çok daha önce ortaya çıkmış bir ilişki türü. Kısacası konsolosluk, tarihin en eski dönemlerinden beri var olan ve tarihçilerin ilgisini çekmesi gereken bir konu. Benim “tarihçiliğim” ne kadar varsa! “alaylı” bir tarihçilik. Konu, “mektepli” tarihçilerden Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu gibi birkaç kişi dışında fazla ilgi toplamamış görünüyor. Kitabınızda Osmanlı tarihi açısından da ele alıyorsunuz konuyu. Konsolosluk bu açıdan nasıl bir önem taşıyor? Osmanlı’nın konsolosluk konusuyla ilgisi, başlangıçta Bizans’tan devralınan konsolosluk ilişkilerini yürütmekle, sonra da yabancı devletlerin ülkenin pek çok yerinde konsolosluklar açmasına müsaade etmesiyle sınırlı kalmış görünüyor. Osmanlı’nın kendi konsolosluklarını açma girişimleri çok sonraları, 18. yüzyılın sonlarında başlamış. Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinde, ülkenin gerekli gereksiz hemen her köşesinde konsolosluk açmış olan yabancı devletler, konsolosluk görevlilerini içişlerine karışmak, yıkıcı, bölücü etkinlikleri desteklemek için kullanmışlar. Konsolosların saldırgan tavırlarına ilginç bir örnek olarak, 1905 yılında yaşanmış ve devlet arşivine geçmiş olan şu olayı anlatmak, durumu aydınlatır sanırım: Eşkıya olduklarından şüphelenilen ve Muş’ta serserice dolaşan “dağ halkından iki Ermeni”nin polisçe yakalanarak karakola götürülmesi üzerine; “Fransa Hükümetinin Van Konsolosu Rupen ve Tercümanı Mihran’ın daireye (karakola) gelerek, bunları niçin sorguluyorsunuz diye resmi dairede gürültü çıkararak nöbetçi polis memurlarından Ziya efendiye hakaret ettikleri, (eşkıya olduğundan şüphelenilen) meçhul şahısları zorla dışarıya çıkardıkları” resmi yazışmalara konu olmuştur. Fransız konsolosunun bu saygısız ve saldırgan davranışı, üstelik görevi Van’la sınırlı olduğu halde Muş’ta olay çıkarması, İçişleri Bakanlığı’nın (Dahiliye Nezaretinin) Başbakanlığa (Sadaret Makamına) başvurarak “hükümetin ihlâl edilen onurunun iadesi”nin sağlanması amacıyla konsolosun değiştirilmesini istemesine yol açmıştır. Sadaret makamının bu yazıya yanıt olarak dahiliye nezaretine yolladığı yazıdan anlaşıldığına göre, Fransız Büyükelçiliği, adı geçen konsolos hakkında şikayette bulunulmasının “şaşırtıcı” olduğunu ve “Osmanlı Hükümetinin iyiliğini isteyen böyle bir kişinin azlini istemenin uygun olmadığını” bildirmiş ve böylece saygısız ve saldırgan konsolos göreve devam etmiştir. Cumhuriyet dönemi ise, doğal olarak bambaşka bir tablo gösterir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi zulmünden kaçan Yahudilere pasaport ve vize vererek canlarının kurtulmasını sağlayan konsoloslarımız övünç kaynağımız olmuştur. Bu arada, terörist saldırılar sonucunda can veren hariciyecilerimiz arasında konsoloslarımızın olduğunu da anımsamak gerekir. “KONSOLOSLUKLARLA DUYGUSAL BAĞLAR DA SÖZ KONUSUDUR” Son olarak, konsolosluk konusunu bugün güncel ve önemli kılan nedir? Günümüzde başta Almanya olmak üzere yurt dışında sürekli olarak yaşamakta olan Türklerin sayısı milyonlarla ölçülmektedir. Türk devletinin sağladığı konsolosluk hizmetleri, en başta bu insanlarımızın Türkiye ile duygusal ve ekonomik bağları açısından önemlidir. Bu insanlarımız için T.C. konsolosluğu hem nüfus memurluğudur, hem askerlik şubesi… Hem noterdir, hem tebligat memurluğu. Konsolosluklarımıza, evlenecek olanlar da, pasaportlarını yitirenler de, tutuklanan Türklerin yakınları da başvurur. Kısacası, konsolosluk işleri saymakla bitmez denilebilir. Dışişleri bakanlığımız, son yıllarda elektronik olanaklardan ve telefon bağlantılarından yararlanarak konsolosluk hizmetlerini yurttaşların “ayağına götürmek” yolunda önemli gelişmeler sağlamıştır. ? (*) Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Araştırma Görevlisi. İ Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olarak Rona Aybay, Hırvatistan Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Jasna Omejec’i ziyareti sırasında. (Mayıs 2009) “SBF’DE YABANCILIK ÇEKMEDİM” Bu soruya daha “akademik” özgeçmişinizi anlatan bir yanıt bekliyordum doğrusu; siz kişisel tarihinizle de bunu renklendirdiniz. Peki, konsolosluk konusuyla ya da “konsolosluk hukuku”yla somut biçimde ne zaman ilgilenmeye başladınız? Konsolosluk konularıyla “akademik” anlamda ilgilenmemin nedeni, 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Devletler Özel Hukuku dersi vermeye başlamam oldu sanırım. Ondan önce 196978 arasında ODTÜ’de görev yapıyordum; bir gün Prof. Dr. Nermin Abadan Unat telefon edip SBF’ye geçmeyi isteyip istemediğimi sordu. Devletler Özel Hukuku kürsüsünden Prof. Dr. Gündüz Ökçün milletvekili seçilmiş, sonra da dışişleri bakanı olmuştu. Öneriyi sevinçle kabul ettim. Gençler bilmez belki, YÖK öncesi üniversitelerde, özellikle Hukuk ve Siyasal Bilgiler gibi fakültelerde “kürsü” kavramı vardı. İyi işleyen yerlerde her kürsünün bir geleneği, belli bir yaklaşımı olurdu. Benim katıldığım kürsünün başında, geçenlerde yitirdiğimiz değerli Prof. Dr. İlhan Unat vardı. Gerek Unat, gerek Ökçün, Devletler Özel Hukuku dersini “kamusal” bir anlayışla veren kişilerdi. Bu benim de benimsediğim, kendime yakın bulduğum bir anlayıştı. Ayrıca, SBF’deki öğretim üyeleri arasında, Türk Hukuk Kurumu yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız Prof. Dr. Bahri Savcı, Prof. Dr. Mümtaz Soysal gibi hocalar, dostlarım, Sina Akşin, Cem Eroğul, Bilsay Kuruç gibi arkadaşlarım da vardı. SBF’de çok iyi karşılandım, doğrusu hiç yabancılık çektirmediler bana. Kısa süre içinde benim de bir “Mülkiyeli” olmam zor olmadı. Bu arada, Prof. Dr. İlhan Unat Dışişleri Bakanlığı Baş Hukuk Müşaviri olup fakülteden ayrılınca, kürsüde, şimdi İzmir’de Yaşar Üniversitesi’nde profesör olan, o zamanki asistan Işıl Özkan’la ikimiz kaldık. SBF’deki Devletler Özel Hukuku derslerinde, hukuk fakültelerinden farklı olarak konsolosluk konularına da yer veriliyordu. Gündüz Ökçün bu konu Tarih ve Hukuk Açısından Konsolosluk/ Rona Aybay/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 473 s. SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1034