Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pınar Kür ile ‘Cinayet Fakültesi’ adlı kitabını konuştuk ‘Üçleme tamamlandı...’ “Edebiyat başka sanatlara benzemez. Düğün salonlarında şarkı söyleyerek ‘keşfedilebilirsiniz’, yıllarca ufak tefek rollerde süründükten sonra şans eseri başrole çıkabilirsiniz, ama yazın dünyasında bütün bir eser ortaya çıkarmazsanız kimse yüzünüze bakmaz.” Yaşama gücünü televizyonlardan, reklamlardan, sansasyonlardan değil 30 yılı geride bıraktığı “edebiyattan” alan bir yazarın, Pınar Kür’ün son romanı sözümüzün konusu; “Cinayet Fakültesi”. Yapıt, 1989’da “Bir Cinayet Romanı” ile başlayan 1992’de “Sonuncu Sonbahar” ile devam eden üçlemenin sonuncusu. Everest Yayınları tarafından yayımlanan romanda, ilk kez “Bir Cinayet Romanı” adlı yapıtında merhabalaştığımız matematik profesörü Emin Köklü’yü deyim yerindeyse hayatının macerası bekliyor. Bir üniversitede ardı ardına gerçekleşen ve okul yönetimi tarafından mümkün olduğunca sümen altı edilmeye çalışılan cinayetlerin peşine düşüyor Emin Köklü bu kez, Kür’ün ustaca kurduğu iki boyutlu bir yapıda. Romanın geri planını ise Türk toplumunun, üniversite ortamı, akademik çevrelerin yalnızlığı, entrikaları, ticarethane mantığı, üniversitelerin mantar gibi bitivermeleri, memur mantığıyla skandal savmacı yönetim anlayışı kapalı kutu zihniyeti ve marjinale daha fazla göz kırpmaya başlayan kayıp gençliğin profilinden mütevellit “arızaları” oluşturuyor. Pınar Kür ile “Cinayet Fakültesi” adlı kitabını konuştuk. SAYFA 8 ? Gamze AKDEMİR “Daha çok akademik cinayetlerdir onların işi ve kan gövdeyi götürse bile, bıçağı kimin tuttuğu bilinse bile, katil yakalanmaz! Ceset de emekli olmakla kalır.” (Pınar Kür’ün “Cinayet Fakültesi adlı romanından…) B u romanınız 1989’da “Bir Cinayet Romanı” ile başlayan 1992’de “Sonuncu Sonbahar” ile devam eden üçlemenin sonuncusu. İlk roman ile sonuncusu arasında onyedi yıl geçmiş olmasının nedeni neydi? İlk romanı yazdığımda bir “Cinayet Üçlemesi” yapmak niyetinde değildim. Zaten ‘katil kim?’ gibisinden bir sorunun peşinden giden klasik bir cinayet romanı yazmamıştım aslında. Bir romanın nasıl yazıldığının mekanizmalarını ön planda tutmuştum. Daha sonra, Emin Köklü ve Akın Erkan ile işimin bitmediğini farkettim ve “Sonuncu Sonbahar”ı yazdım. “Cinayet Fakültesi”nde ise son noktayı koyduğumu düşünüyorum, ama belli olmaz tabii, bakarsınız devamı gelir. “Cinayet Fakültesi”nin diğer cinayet romanlarına kıyasla çok sıra dışı bir finali var.. Finali baştan belirlemiş miydiniz, çünkü iki farklı şekilde de ilerleyebilecek bir yapıda seyrediyor sonlara kadar? Romanın kendisi de başka cinayet öykülerine kıyasla sıra dışı, değil mi? Benim bütün romanlarımın sonunda bir belirsizlik vardır. Bunu bile bile yapıyorum ve ikinci (belki de üçüncü okumada) o belirsizlik açıklığa kavuşur. Tabii okurun yeniden okumaya sabrı varsa eğer. Roman zaten aslında hiç bitmedi… Yoksa bitti mi? Sonu geri alıp yeniden yazamaz mı yazar? Başına gelecekleri önceden tahmin edemez mi? Ve kitabın ve Emin Köklü’nün öyküsü onun elinden devam edemez mi? Şimdilik bitti diyorum. Emin Köklü’nün eline yeniden kalem alacak gücü kalmadığını düşünüyorum. Ama dedim ya, belli mi olur? Kitabınızdan alıntı yaparak “Yazarlar yaşlanmaz. Biz sizlerden farklıyız (…) Küllerinden yeniden doğan kuşlarız biz. Yeri geldiğinde uçup gitmesini de biliriz, mevsim olduğunda geri dönmesini de…” cümlesinden yola çıkarak sorarsak romandaki yazar ile Pınar Kür arasındaki benzerlikler neler? On yıldan uzun bir süre kitap yayınlamadıktan sonra yeniden edebiyat dünyasına dönmem, ‘küllerinden yeniden doğan yazar’ tanımına uyuyor...mu, yoksa yalnızca benim beslediğim bir umut mu, ona okur karar verecek artık. SATIRLARDAKİ YAŞAM Biri dışında tüm karakterler gerçeğin farkında ve yazarla işbirliği adeta patronçalışan ya da abartı olmazsa Tanrıkul ilişkisi içinde… Sonuç bir intikam ve satırların ucunda oynayan, şekillenen bir yaşam… Neden iki boyutta birleşen bir romanı tercih ettiniz? Romanı yazmaktaki amacım bu iki boyutu birleştirmek, ya da, en azından, birleştirip birleştiremeyece ğimi görmekti. Yazarların hem yaşam hırsızı hem de yaşam kaçkını olduklarına inanıyorum. Bizler hep iki boyutlu yaşıyoruz. Tiyatro kaleminizi dramatikleştirdi mi? Ya da tiyatro üzerine çalışmalarınız kaleminizin edebi tadını rötuşladı diyebilir miyiz? Evet, saptamalarınız doğru. Ayrıca mekan ve kişi betimlemelerinde olsun, diyalog yazmakta olsun, tiyatro eğitiminin çok etkisi olmuştur. Türk okurunun polisiyeye ve cinayet kültürüne ilgisini nasıl yorumluyor sunuz? Toplumumuzda şiddet çok ciddi, hattâ çok korkunç boyutlarda yer alıyor. Daha da ileri gidip toplumu biçimlendiriyor, egemenlik kuruyor diyebilirim. Buna karşın, bir cinayet kültürü olup olmadığı tartışılır. Çünkü bizde incelikli, çözümü zor cinayetler pek işlenmiyor. Millet birbirini öldürüp duruyor, ama her şeyin üstü kapatılıyor ve suçlular gerçekten cezalandırılmadan, hatta cezalandırılmayacaklarını bile bile suç işlemeyi sürdürüyorlar. FARKLI OKUMALAR Polisiye farklı okumalara bal gibi de olanak verir mi? Ben verir diyorum ama yazarın yapıtına biçtiği örgünün rehberliğinde elibilinci mahkum şekilde bir harita üzerinde ilerlemek gibi olduğunu düşünen de var. Nasılsa sonuç değişmiyor mantığı… Ki “Cinayet Fakültesi” bu kanıyı çürütüyor.. Evet, sizinle aynı fikirdeyim. Zaten bu üçlemeyi yazmamın nedenlerinden biri de budur. Başlarda neden yeterince ciddiye alınmadı polisiye… Önce yazarlar ciddiye almamış değil mi? İlk polisiye yazarının Dostoyevski mi yoksa Edgar Allen Poe mu olduğu tartışılır hep.... ki onlara ciddi yazar değildir demeye kimsenin dili varmaz. Sonraları popüler edebiyatın alanına girdi, entrika yazının önüne geçti, ciddiyetini kaybedip eğlenceliğe dönüştü. Ancak, şimdilerde, edebiyat yanı ağır basan kalemler sayesinde yeniden ciddiye alınmaya başladı. Üç kitabı yasaklanmış bir yazar olmak yapıtlarınıza, kaleminize nasıl etkidi? Pınar Kür’e nasıl etkidi? Benim kitaplarımın (Yarın Yarın, Asılacak Kadın, Bitmeyen Aşk) yasaklandığı dönemlerde, ne Türk ne ? KİTAP SAYI 877 CUMHURİYET