05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Evin İlyasoğlu ile ‘Bülent Tarcan: Bir Hekimin Senfonik Öyküsü’nü konuştuk ? Erdem ÖZTOP E ‘Tarihte bir eşi daha olmayan bir yetenek’ çiliğin arasındaki gitgellerden yorgun düşmüştü. İşte onu, yaşamının son on yılına girerken böyle tanıdım. Daha önce yazdığım Rey, bana göre Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin simgesidir. Akses, tipik bir Cumhuriyet bestecisi, Usmanbaş ilk kez uluslararası çağdaşlarıyla aynı arenada boy göstermiş bir müzik elçimiz. Tarcan ise ilk kuşağı çok iyi tanımış, kendi kendini yetiştirmiş ve günümüzde tükenen “entelektüel” insanın simgesi olmuş. İki ayrı disiplindeki tutkusu beni çok etkiledi. Böyle bir arakuşak bestecisini işlemek, onun çok ender çalınan yapıtlarını gün yüzüne çıkartmak açısından yararlı olur diye düşündüm. raş alanını (Beyin cerrahlığı, bestecilik, çok iyi düzeyde keman çalma, müzik yazarlığı ve eleştirmenliği, radyo programcılığı) üzerinde birleştirmiş, çok yönlü bir Cumhuriyet aydını, diyorsunuz. Gerek beyin cerrahlığı, gerek kompozitörlük, müthiş beyin ve yaratıcı güç isteyen iki çok iddialı alan. Bu iki uğraş için “Biri asıl iş, diğeri de hobi olarak yapılan bir uğraş” diyemeyiz. Tarcan, her iki alanda da çok başarılı ve üretken. Bir yanda üniversitede kurucusu olduğu beyin cerrahisi kürsüsünün sahibi, diğer yanda senfonilerin, konçertoların, süitlerin bestecisi. Neredeyse iki ayrı insandan söz ediyoruz. Sizce Tarcan bir dâhi miydi? Tarcan’ın yeteneğinin boyutlarını biraz açabilir misiniz? “Dâhi” sözcüğü çok iddialı olabilir. Ama tarihte bir eşi daha olmayan bir yetenek. Her şeyden önce müzik dalında kendi kendini yetiştirmiş bir “otodidakt”. 1920’li yılların yok yoksul Urfa’sında eline geçen yarım kemanla kendine keman çalmayı öğretmiş; eline geçen bir Wagner partisyonunu kopye ederek partisyon yazmayı bellemiş. Müthiş disiplin sahibi bir insan. Tıp mesleğinde öğrendiği sistem yaklaşımı müzik dalına da uygulamış. Aynı katı disiplin içinde kendi kendini yetiştirmiş. Tabii babasının askeri hekim oluşu da bu disiplinli yaşamı etkilemiş. Bir yanda İstanbul’da “nöroşirürjibeyin cerrahisi” kürsüsünü kurma savaşı veriyor, öte yanda kendini kocaman senfoniler yazabilecek kadar yetiştiriyor. Ve emekli olur olmaz o hep özlemini çektiği korolu, solistli, anlatıcılı büyük senfonik yapıtlarını ortaya çıkartıyor peş peşe. YAZILIŞ SÜRECİ Yazılı belge ve doküman kültürünün Batı’ya göre çok daha az gelişkin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Tarcan araştırmanızda hangi kaynaklara/yöntemlere başvurdunuz? Sizi zorlayan, tıkayan aşamalar oldu mu? Kitabın yazılış sürecinde size en çok yardımı dokunan kişilerden söz edebilir misiniz? Tarcan’ın 1991’deki ölümü ardından ortanca kardeşi Ercüment Tarcan tarafından derlenmiş anıları yayımlandı Orkestra dergisinde. Bunlar da beni yüreklendiren belgeler oldu. Kendi el yazması metinlerin yanısıra Çapa Tıp Fakültesi’ndeki sekreterine dikte ettirdiği anılar demeti.. Rahmetli Ercüment bey ile oturup bunları ayıkladık, düzelttik ve kitabıma belkemiği oluşturacak bir çatı çıkarttık. Ercüment bey bana bir dolu dia verdi. Ayrıca Bülent Tarcan’ın seslendirilmiş yapıtlarından oluşan, aile arşivine ait CD’ler de verdi. Eşi Asiye Tarcan’ın evindeki fotoğraf arşivi ve onun anıları; ilk eşi Necla Tiner’in ve kızı Hülya Tarcan’ın verdiği fotoğraflar ve aktardıkları anılarla Hülya Tarcan’ın çaldığı piyano konçertosunun özgün kaydı, kitaba başlarken elimde bulunan değerli malzemelerdi. Ayrıca benim daha önce yaptığım araştırmalardan elimde olan kendi arşivime ait belgeler de işime yaradı. Kitabın yazılış sürecinde adım adım danışma olanağı bulduğum değerli insan Mimar Ercüment Tarcan’a çok şey borçluyum. Ve de ne yazık ki, kitabın çıktığını göremeden aramızdan ayrıldı. Bülent Tarcan, birkaç mesleği ve uğ Evin İlyasoğlu, Dünya Kitapları’ndan Eylül 2006’da çıkan “Bülent Tarcan, Bir Hekimin Senfonik Öyküsü” adlı son araştırma/ incelemesinde, çok ilginç bir arakuşak bestecisinin, hem beyin cerrahı hem de senfonik müzik yaratıcısı Bülent Tarcan’ın yaşamına ve eserlerine ışık tutuyor. Daha önce Rey, Akses ve Usmanbaş’ı derinlemesine inceleyen ve çoksesli müzik tarihimizin şimdiyle kopan halkalarını yeniden bağlayan İlyasoğlu, bu çok yönlü Cumhuriyet aydınının hayatını belgelerle, resimlerle, ve her şeyden önemlisi, çekici, okuru içine alıveren bir öykülemeyle anlatıyor. İlyasoğlu ile kültür tarihimizde önemli bir boşluğu dolduran son kitabı üzerine konuştuk. SAYFA 18 ? Ufuk ÇAKMAK İ lk kuşak bestecilerimizden Rey ve Akses üzerine iki kapsamlı çalışma, ve daha sonra da arkadan gelen kuşaklardan İlhan Usmanbaş üzerine ayrıntılı bir inceleme yaparak Türkiye’de çoksesli müziğin oluşturduğu tarihsel birikime dikkatleri çektiniz. Kimi entelektüel çevrelerce “zorlama” ya da “yapay” olarak nitelendirilen, ya da “Türkçeyi Fransız aksanıyla konuşma”ya benzetilen çoksesli müzik geleneğimizin inandırıcılığını gözler önüne saran çalışmalara imza attınız. Herkes sizin bir sonraki çalışacağınız bestecinin kim olacağını merakla beklerken, siz, Bülent Tarcan, dediniz. Birçok 2., 3. kuşak besteci varken, Tarcan’ı sizin gözünüzde aralarından sıyıran, sizin için bir araştırma konusu olmasını sağlayan neydi? Neden Bülent Tarcan? Kitabı yazmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Tarcan’a ilk kez 1981 yılında bir söyleşi yapmaya ve Gelişim Haşet Ansiklopedisi için biyografisini yazmaya gitmiştim. Sonra da 1983’te TRT televizyonu için Çağdaş Sanatımız/Çağdaş Müziğimiz adlı bir dizi program yapmam önerilmişti. Onların arasında Tarcan da vardı. Ardından da 1986’da bir başka televizyon programı yaptık. Derken 1987’de 25 Türk Bestecisi kitabım için bilgi almaya gittim. Her seferinde Bülent Bey’in ne kadar derin bir insan olduğunu ve ne kadar küskün olduğunu keşfediyordum. Onca yıl yaşamını adadığı hekimlikle müzik TARCAN’IN YARATICILIĞI... Rey’in Tarcan’ın yaratıcılığını kışkırttığını, Saygun’un ise Tarcan’ın yaratılarının iyi bir kontrolörü olduğunu söylüyorsunuz. Bu durumda 1. kuşak bestecilerimizin bir anlamda öğrencisi olmuş diyebiliriz Tarcan için. Peki, Tarcan’ın müziğinin artistik seviye, teknik yeterlik, duygu, düşünce yoğunluğu, müzik yazısındaki ustalık açısından ilk kuşak bestecilerimizin eserleri kadar ehil, inandırıcı ve birinci sınıf eserler olduğunu söyleyebilir miyiz? Tarcan kendi kendini yetiştirirken Rey ve Saygun’un fikirlerini sorarak onların bir çeşit öğrencisi oluyor; ama asıl dünya klasiklerini dinleyerek, en önemli yorumculardan büyük senfonik yapıtların plaklarını getirterek ve partisyon kitapçıklarını alarak kendi kendine çalışıyor. Bu yapıtları kendi çalışmalarına ışık tutmaları için çalışırken bir yandan da bütün müzik tarihini bellemiş oluyor. Böylelikle dinlemeuygulama sürecinde çok şey öğreniyor. Müzik eleştirmenliği de olağanüstü düzeyde. Tarihi çok iyi bildiği için her yapıtın esin kaynaklarını tarih içinde değerlendiriyor. KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 877
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear