Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Fotoğraf: Ara Güler ? zarkenki düşünsel süreci yaşama olanağınız yoktur... Üstelik benim gibi Sefa Kaplan’ın pek çok konuda Hasan Pulur’dan çok farklı ideolojik zeminde olduğunu bilenler için başka kaygılar da söz konusu. Nihayetinde bu iki kişilik bir çalışma ve yanıt veren kadar, soruları soran kişi de önemli. “İnsan kimi zaman yahu şunu da sorsana” deyiveriyor içinden… İLGİNÇ BİR YAŞAM İlginç bir yaşamöyküsü var Pulur’un; daha çocuk yaşlarda derin bir ikilemin içinde buluvermiş kendini. Anne, baba ayrılığı hem iki farklı mekânda yaşama zorunluluğu getirmiş ustaya, hem de iki ayrı anlayış arasında sıkışmışlığa neden olmuş. Diyeceğim; Kabataş Erkek Lisesi’nde yatılı günleri kurtarmış Pulur’u bu dertten. Şiir, edebiyat sevgisi sonraki yıllarda atılacağı gazetecilik mesleği için iyi bir zemin oluşturmuş anlaşılan. Her ne kadar Hasan Pulur gazeteciliği meslekten saymamakta ısrarlıysa da, bugün çağın en etkili silahlarından biridir medya ve toplumların yazgısını derinden etkilemektedir. Eskiden olduğu gibi yazınsal ölçütleri olan üslupçular azaldıkça da okuma zevkinin yerini, sadece haber alma duygusu doldurmaya başlamış durumda. Belki Pulur’un uzun süre birlikte çalıştığı Abdi İpekçi’li Milliyet günleri bu açıdan da irdelenmeli. “Nasıl bir gazete istiyoruz?” sorusunun yanıtını bulabilmek için… Anılarında zaman zaman diğer kitaplara da göndermeler var. Kabataş döneminin iki ismi sonraki yıllarda karşımıza ünlü kişiler olarak çıktı. Biri DSP Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, diğeriyse şair Hilmi Yavuz. Hilmi Yavuz’un “Ceviz Sandıktaki Anılar” adlı kitabına gönderme yapan Pulur, ünlü şairin Kabataş’a geldiğinde teneke bir baCUMHURİYET KİTAP SAYI vulu olduğunu anımsatıyor okura. İki dostun kavgalarla, barışmalarla geçen, çok uzun yıllara dayanan samimi bir ilişkileri var. Pulur, usta şairin şimdi yazdığı gazeteye, geçirdiği hızlı evrime şaşkınlığını gizlemiyor. Ara sıra şakadan, kimi zaman da ciddi tartıştıklarından söz ediyor. Söz Hilmi Yavuz’a gelmişken, kitabın önsözünde Sefa Kaplan’dan Yavuz’a ince bir gönderme var. Hasan Pulur’la tanışmasına neden olan kişinin ünlü şair olduğunu belirtiyor ve ekliyor; “artık adımızı anılardan bile sildi”… Hasan Pulur’un hem idareci olarak hem de yazar olarak geçirdiği yıllar bize hırstan arınmış, yalınlaşmış, bilgeleşmiş bir düşünsel evren sunuyor. Belki kitabı okumanın en önemli gerekçesi bu olur meraklılar için. Bir yandan yakın tarihin sarsıcı olaylarını gözlüyorsunuz, diğer yandan usta işi yorumlarla düşünsel açılım sağlıyorsunuz. Bir dönemin simgesi Milliyet gazetesinin Abdi İpekçi’li dönemi, İpekçi vurulduktan sonraki ağır süreç, ardından olmaz denilenin başa gelmesi, gazetenin el değiştirmesi, halen aydınlanmamış yakın dönemin politik çemberi içinde gerçekleşen Aydın Doğan’dan Korkmaz Yiğit’e gidip gelen gazete! Hepsi üstüne sayfalarca yazmak olası elbet. Ancak kimi köklü ayrımların olduğu bu dönemlerin sonunda ortaya çıkan medya için ne söylemek gerek, onu tekrardan düşünmeli! Abdi Bey’in ilkelerinin ayakta kalması için verilen savaşım ne denli etkiliyse, patron gazetelerinin nihayetinde ticari ve siyasal bir aygıt olduğunu görmek de o denli sarsıcı. Şimdinin plaza gazetelerinin namusu doğru habercilik, halkı aydınlatmak mıdır; yoksa bizim göremediğimiz bir sis perdesinin ardında bambaşka olaylar gerçekleşmekte midir? Pulur bu durumlara bire bir şahitliği olmadığını, kendine böyle bir telkinde bulunmaya kimsenin cesaret edemeyeceğini söylüyor. Ancak Babıâli’nin canlı gazetecilik günlerini özlüyor usta; “İnsandan kopan gazetecilik, yaşamdan da kopuyor” diyor… SAYGI DUYULAN BİRİ... Siyaset ve basın ilişkisi her dönem tartışmalı olagelmiştir, bunda kuşku yok. Ancak evrensel ölçülerde değerlendirme yapmaya çalıştığımızda siyasilerle gazeteciler arasındaki mesafenin bağımsızlığı belirlediğini görüyoruz. “Olaylar ve insanlar’ın Peşinde Bir Ömür” namuslu olduğuna, inançlarına, yazdıklarına saygı duyduğumuz bir gazetecinin anılarıdır. Saldırganlıktan uzak, öznel değerlendirmeler yapsa bile, kimseye sövüp saymayan birinin anılarıdır okuyacağınız. Diyeceğim okuduğunuzda haz duyacak ve bir solukta bitireceksiniz. Ferhan Şensoy’un önünü iliklemekten çekinmeyeceği bir yazardan söz ediyorum size… ? “Olaylar ve insanlar’ın Peşinde Bir Ömür” Hasan Pulur/ Hazırlayan: Sefa Kaplan/ İş Kültür/412 s. 877 SAYFA 15