05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA Sivil İtaatsizliğe Çağrı rumsal tüm yollar tükendikten sonra başvurulur. YURTTAŞ SORUMLULUĞU VE BİR ERDEM OLARAK YURTTAŞLIK: Otoriter sistemlerin yurttaş prototipi itaatkâr bedenlerden ibarettir. Daha demokratik bir sistem arzulanırken asıl mesele “uysal bedenler”le yaşayan sorunsuz bir sisteme nasıl ulaşılabilineceği olamaz; çünkü bir erdem olarak yurttaşlık itaatkâr olmaktan çok; sorumlu olmayı gerektirir. Dolayısıyla sorumlu bir yurttaş resmi iktidar karşında el pençe divan durmayan bir öznelliğe sahiptir. Bu sorumluluk duygusu, her seçim zamanı oy kullanarak vatandaşlık görevlerinin tümünü tamamladığına inanan ve yurttaşlığının kendisine verdiği bütün sorumluluğu “uzman” politikacılara devretmeyi adeta ödev belleyenlerin sergiledikleri davranışın çok ötesinde: Larzac’taki Fransız köylülerinin üstlendikleri bu eylemsel tavır, aynı siyanürle mücadele eden Bergama köylüleri gibi sivil itaatsizlik yoluyla mevcut adaletsiz gidişatı değiştirmenin mümkün olduğunu gösterdi. Gandhi ve satyagraha(1) ile şiddetsizliğin pasiflik demek olmadığını; aksine, düşünülenin eyleme geçirilmesi demek olduğunu ve bunun sömürgeci devlet anlayışına karşı da hayata geçirilebileceğini gösterdi. Amerika’nın siyahlara yönelik politikasına rağmen eşitlik ve gerçeklik arasındaki ikileme dikkat çekilen kitapta, Martin Luther King ile yurttaşlık haklarını kazanan zencilerin mücadeleleri anlatılırken içerde yaşananan ırk ayrımcılığı bu ilkelerin içselleştirilemediğini gözler önüne seriyor. Asıl meselenin burada altını çizmek gerekiyor. Dezenformasyon yapma ustalığını sergileyen bütün “tahakküm kurma makineleri”nin totaliter zihniyetine eşitlik, özgürlük, adalet ve gerçeklik kaygılarıyla dur demek; her geçen gün daha “global bir köy”e evrilen dünyanın belirsizliği ve emniyetsizliği içinde daha da önem kazandı. Bir eylem şekli olarak sivil itaatsizlik, şiddeti dışlayan ve demokrasiyi daha tabana yaymaya çalışan içeriğiyle bugün sivillere kalan neredeyse tek çözüm yolu. İTAATSİZ FİGÜRLER Tarih, felsefe, mitoloji ve tragedyalar itaatsizlerle; yani “cezalandırılması gerekenler”le doludur. Hatta dini metinlerde yasak meyveyi yiyen –ki bir kadındır ceza olarak dünyaya çalışmaya gönderilir. Ateşi çalan Prometheus, zincire vurulur… Bu itaatsizler, etken figürlerdir ve bir şeylerin akışını değiştirenlerdir. “Sivil İtaatsizliğe Çağrı” diğer itaatsizlerden bahsederken onların yarattıkları farklara da dikkat çekiyor. Yunan tragedyasından Sofokles’in dillendirdiği bir itaatsizlik figürü çıkar ki kendi vicdanını Thebai’nin yasalarından üstün tutar: Antigone. Antigone’nin kardeşine olan sevgisi ve ölülere duyduğu saygı çarptırılacağı cezaların üzerindedir. Yine Atinalı bir kadın Lysistrada, Aristophanes’in çizdiği itaatsizdir ve kadınları savaşa giden kocalarına karşı kolektif bir şiddetsiz eyleme karşı ikna eden kişidir. Bu örneklerin Avrupa tarafından sorgulanışı ancak 15. yy.’da gerçekleşebilecek; “Gönüllü Bir Kulluk Üzerine Söylev”i Etienne de la Boetie 16. yy.’da kaleme alabilecektir. Aydınlanma Çağı’nın yaydığı ışıkla, var olan düzenlerin sorgulanmaya başladığını okuduk. Rönesans ve Reform da bu muhakeme sürecinin iki önemli hareketiydi. DEMOKRASİ ARAYIŞLARI VE DEMOKRASİNİN SİVİL TOPLUM AYAĞI: Otoriter sistemlere karşı geliştirilen demokrasi mücadelesi “idiotes”lerin de siyasete dair söylecek sözleri olduğu düşüncesiyle gelişti. İktidarın kutsal bedeninde toplanan temsili gücün kırılması “karıncabireyler toplumu” olmaktan vazgeçilmesi ile gerçekleşir ki bir statü olarak yurttaşlık sıfatı an ? Didem BAYINDIR B irkaç çokuluslu tarımsal farmakolojikkimyasal şirketin genetiği dönüştürülmüş organizma tarımı yapmasına (ve bu tehlikeli durumun devamına) karşı Larzac’taki Fransız köylüleri bir eylem üstlenirler. “Sivil İtaatsizliğe Çağrı”, bu eylemi ve karşı koyduğu “canavar”ın tehlikesini üç tür sömürü korsanlığını anlatarak başlıyor: Doğal kaynaklar üzerinde korsanlık, halkın gelenekleri üzerinde entelektüel veya kültürel korsanlık ve ekonomik korsanlık. NEDEN SİVİL İTAATSİZLİK? José Bové ve Gilles Luneau, öncelikle bu iki sözcüğün neden bir arada kullanıldığını belirtirler. Askerliğin karşıtı olarak sivil ve sivillerin de yürütebileceği silahlı mücadeleye karşıt olarak şiddet içermeyen itaatsizlik. Herhangi bir yasanın hukuku yansıtmaya yetmediği ve politik ya da bireysel tüm diyalog yollarının tükendiği bir yerde başlayan sivil itaatsizlik ya da diğer adıyla yurttaş itaatsizliği toplumsal güç eksikliğinin kendini gösterdiği bir yerde bireysel bilincin kolektif bir bilince ulaştığı bir yapıyı anlatır. “Sivil İtaatsizliğe Çağrı”, sivil itaatsizliğin içerdiği altı ölçütün altını çizer: Yurttaş itaatsizliği, kişisel ve sorumluluğu üstlenilen bir eylemdir. Çıkar gözetmez. Kolektif bir direniş eylemidir ve şiddetsiz bir eylemdir. Şeffaf ve nihaidir; yani insani ve ku cak bu dönemden sonra başlar. Yine de demokrasinin hayata geçiremediği pek çok ideal, yurttaş itaatsizliğindeki artışların gösterdiği bir sorundur. Bu iki dinamik alan ortak çıkar ve talepleri dile getirme mahiyetinde sivil toplumu gerekli kılar. Toplumdaki farklı odakların, Habermasvari tabirle kamusal uzamda temsili, birlikte yaşamanın gerektirdiği bir şey. Bu nedenle sivil itaatsizlik, bireysel çıkarları aşarak toplumsal hareketlerde kendisini gösteren sivil toplum kanalından beslenirken; ancak demokrasilerde var olabilir. Demokrasi rejimi de demokratik olmayan çok sayıda pratiğe sahip. Öyleyse şu durumda, olası tıkalı müzakere yollarını hukuku gerçekleştirme amacı ile sivil itaatsizliğin seçtiği şiddetsiz eylemlerle açma çabası iktidarı sarsmaktan çok; demokrasiyi geliştirme işlevini barındırır. Nitekim, 1971’de Fransa’da kürtajın yasallaşması çağrısında bulunan kadınlar bedenlerini özgürce kullanma hakkını savunuyorlardı ve bu “343 kaltak”, yasadışı değil “yasallıkötesi” bir eylemin peşindeydiler. SEÇKİNCİ DEĞERLERİN SORGULANMASI Bu eylemler, çok mühim bir noktaya açıklık getiriyor: Politik dünya; ister ekonomik, ister siyasal, ister kültürel bir boyut taşısın, entelektüel bir kapalılığa sahip. Seçkinci değer ve semboller kendilerini tekrar ve tekrar yeniden ürettiğinden bu elitizmin aşılması için demokrasilerin kendilerini sorgulamaları gerekiyor. Bu gereklilik, bugün dünyanın pek çok yeri için geçerli. Özgürlük, adalet, insan hakları, azınlık hakları, demokrasi, doğaya saygı, tinselliğe saygı, yerli halkların hakları, adil ticaret, sağlık ve yeterli beslenme hakkı gibi evrensel değerlerin sivil toplum aracılığıyla dünya çapında gerçekleştirilmeye çalışıldığını biliyoruz (Nicanor Perlas’ın bu görüşleri “Sivil İtaatsizliğe Çağrı”da daha ayrıntılı olarak okunabilir). Buradan hareketle, demokrasilerin taşıdıkları eksiklikleri tamamlamaya çalışması, daha karşılıklı temaslarla neden ilerleyemesin? (1) Güney Afrika’da uygulanan şiddetsiz direniş tekniği, “Sivil İtaatsizliğe Çağrı”, sy: 7576 Sivil İtaatsizliğe Çağrı/ Gilles LuneauJosé Brové/ İletişim Yayınları/ Çeviren: Işık Ergüden/ 264 s. düşünür, kimimizin de Bakunin’de olduğu gibi bir rantiye olarak kayıtlara geçtiğini anlatıyor. “Gerçek” nedir, bunu kimse bilmiyor. VAR OLANI YIKAN GÜÇ “Buraları bir an önce terk etmeliyim, çünkü burada kesinlikle yapacak bir şey bulamıyorum,” diyerek Fransa’nın Lyon kentinden ayrılmaya ve kendi tarzına uygun insanların yaşadığını düşündüğü Barselona’ya gitmeye niyet eden Mihail Bakunin, kendini Cenova’ya giden bir gemide buluveriyor. Yola çıkalı birkaç gün olmuşken de, Marsilya’da devrimci hareket “Komünü” ilan ediveriyor. Bu aksi tesadüfe pek takılmayan BaKİTAP SAYI Bakunin’in Bahçesi ? Sevgi ÜNAL Y erinde duramayan insanlar, yaşamda bulamadıkları yerlerini gün gelip de tarihte aldıkları yerle gösteriyorlar bize. Ölünceye kadar oradan oraya sürüklenerek, özgür ruhlarının dinmek bilmez fırtınalarına kapılıp, öğrenme tutkularının peşinden giderek, yaşam boyu yersiz yurtsuz kalmayı göze alıyorlar. Devrimciler, birer gezgin aslında. Halkların mizacı nı, insanoğlunun zaaflarını öğrenmeyen, rahat koltuğunda oturup hiçbir konforundan vazgeçmeyen insandan, toplumsal dönüşüme bir katkıda bulunması beklenemez ne de olsa. Devrimcilerin, düşünürlerin şehir şehir, ülke ülke, dağ bayır dolaşmalarının sebebi başka nasıl açıklanabilir? Her devrimcinin bir arka bahçesi vardır. Her devrim madalyonunun bir ön, bir de arka yüzü olduğu gibi. Philippe Videlier, Bakunin’in Bahçesi adlı kitabında böyle bir arka bahçe yaratıyor okurlarına. Devrimcilerin ve düşünürlerin manifestolarından, silahlı eylemlerinden bahsetmiyor pek fazla. Bunun yerine, bütün bu eylemleri yaparken yaşamın içinde birer insan olarak başlarından neler geçtiğini, hastalıklarını, zaaflarını, oyuna gelmelerini, düşkünlüklerini, insanla ve parayla olan ilişkilerini ve ölüm biçimlerini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda da hayatın karşı konulamaz bir akış olduğunu ve bu akışta kimimizin devrimci, kimimizin ? SAYFA 22 CUMHURİYET 877
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear