Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? banızın, yani Aleksandre Shoulz’un etkisi çok... Yine benim yazarlığımda önemli bir noktayı gösteriyorsunuz ve yanıtı evet, ben kendimi görsel bir yazar olarak görüyorum. Sanırım bunun benim ressamlar arasında büyümemle ve babamın işiyle birbirimize çok yakındık çok fazla ilgisi var. Görsellik benim için her zaman önem taşımıştır. Bir manzaranın ışığı, bir yüzdeki çizgiler, bir binanın ağır duruşu. Yazarken her zaman yazdıklarımı gözümün önüne getiririm. Başkalarını okurken de böyle yaparım. Okuduklarımı ancak gözümün önüne getirebildiğim zaman anlarım. Bu anlamda aslında pek entelektüel bir yazar olmadığımı söylemek istiyorum. Umarım okuyucular kendi bakış açılarını kitaplarımdaki yaşam deneyimleri aracılığıyla edinebilirler, bunun tersi olmaz. Sonra o hala imgesi, çok baskın anlatı boyunca. Hatta çoğu yerde anneyi gölgeliyor...Bir erkek çocuğun gözünde, kadınlara ilişkin erken seçilmiş kadınsal bir figür diyebilir miyiz ona ? Üçlemedeki hala, yumuşak bir yol gösterici ve evet, kesinlikle. O bir anne değil ama anne figürünün çok yakınında duruyor. Küçük oğlanın ve genç adamın endişe yaratmayan kadın ihtiyacını bedenselleştiriyor. Ayrıca danslarıyla güzellik hayalini doyuruyor, aynı zamanda yalnızlığı içinde çok kırılgan olması Federico’nun kendini onun koruyucusu gibi görebilmesini sağlıyor. Federico’nun yeni doğan, yarı bilinçli arzuları için de bir hedef tahtası oluyor. Sözün kısası o her zaman orada ve Gerçek Anlar’da Fredrik’in Londra’da onunla son kez karşılaştığı bölümü yazdığımda ben de kendimi derin bir üzüntüye kapılmış buldum. TERK EDİLEN... Çocukluk ve gençlik dönemleri üzerinde yayılan bu anımsamalar aslında çok kişiselleştirilmiş bir arayışı da alt katman olarak sürdürüyor...Romanlar bitince sanki geriye bu arayışın sürekliliği kalıyor gibi ...Bir de bu arayış yolculuğunda, sanki Annika’yı bir türlü gerçek konumuna yerleştiremiyor gibi Fredrico. Annika, Fredrik’in yaşamındaki kadınlardan biri ve çocuklarının annesi. Fredrik tutkuya büyük yeteneği olan bir çocuk/erkek ama dengeli davranmaya yeteneksiz. Güvensiz egosu ve bilinçsizce kendini her zaman başkalarını hoşnut etmek zorunda hissetmesi, her duruma uygun bir yükseklikte olma ihtiyacıyla el ele gidiyor. Burada babası ile bağları önemli. Frunze’ye varana kadar babasına kendini ispatlamaya çabalıyor. Niyetleri her zaman çok iyi ama bunları yerine getirmeyi başaramıyor. Başkalarının ihtiyaçlarını kendi kafasındaki tabloya göre yeniden şekillendiren anlayış dolu bir ben merkezci. Bu haliyle birileriyle bütünleşmeyi asla başaramıyor çünkü her zaman onlara kendi düşünceleri içerisinden bakıyor. Annika sonunda bunu kendine itiraf ediyor ve sonuçlarını göze alıyor. Terk eden değil terk edilen olması Federico’nun ayaklarının altındaki zemini çekip alıyor. Gerçek Anlar, Federico’nun ama daha çok Fredrik’in yakın çevresiyle ve kendisiyle hesaplaşmasını, bir kayak yolculuğu uzantısında anlatıyor. Bu CUMHURİYET KİTAP SAYI önceki kitaplarla da bir hesaplaşma mı bir anlamda...Son mu, yoksa yeni bir kitap var mı yazmakta olduğunuz? Gerçek Anlar bir kapanış değil, bütün tabloyu veriyor. Anılarımda Mirella ve FedericoFederico’nun parçaları olduğu tabloyu. Ayrıca bir de sonuç içeriyor. Pek çok kişi kitabın sonunun aynı zamanda bir devam için kapıyı açıp açmadığını sordu. Yanıtım kesin bir hayır. Federico asla kitap bittiği zamankinden daha fazla tamam olamaz. Bu ona zorbalık yapmak olur. Yaşamını bu kadar çok bilinçsiz endişeyle geçirmiş bir adam yitik biridir. Fredrik’in içinde yıkım şeytanını taşımıyor olmasına sevinmemiz gerekir. Fredrik’i bütün yaşamı boyunca pençesine alan bu türden bir endişe pek çok erkeğin zorbaca eylemler yapmasına, sadizime, yumrukların getirdiği çözümlere inanmasına neden olur. Öyle ki, erkeğin üniformasını çıkardığınızda kendi endişeleri yüzünden korku içinde yaşayan bir kişi bulursunuz! Başka hiçbir şey bundan daha tehlikeli değildir. Frunze’deki alıkonulma bölümünde “Türkiye hapishanelerini duymuştum” diyor Federico...Sizin de uzun bir süre Pen’in Hapisanedeki Yazarlar Komitesi Başkanı olduğunuzu biliyorum. Peki sizin için Türkiye ne anlam taşıyor? O (Frederico)Türkiye’yi Frunze’deyken duymuyor aslında. Türkiye’yi Türkiye’de yaşıyor. Yaşadıkları onun kendi yaşadıkları. Benim Türkiye tablom çok daha karmaşık. Federico yalnızca yaşamının başka büyük yıkımlarının ardından buradan geçmiş bir adam. Bense, son 12 yıldır Türkiye ile çok uğraştıktan sonra, şimdilerde 1972’de daha ilk gelişimde beni büyülemiş olan İstanbul’da yaşıyorum. İfade özgürlüğü her yazarın soluması gereken hava. O olmazsa yazar sırtında oksijen tüpüyle yaşamaya zorlanmıştır. Ama ifade özgürlüğünün benim için değeri, oksijen kadar önemli olmasının nedeni, yazarların rahatını ve huzurunu düşünmekten çok daha fazlasına denktir. Evet, İstanbul’da yaşıyorsunuz. Ve Türk aydınlarıyla tanışıklığınız, dostluğunuz var. Pek çok toplumsal sorunumuza da tanık sayılırsınız bir bakıma ...İzlenimleriniz sonuç olarak nedir? İnsanlar düşünürler, hissederler, fikirleri ve sabit fikirleri vardır. Kimi düşünceler başka düşünceler pahasına öne çıkarılırsa düşünceler bulanır, bir tür katarakt ortaya çıkar. Ne yazık ki hiçbir şey zekâlarımızı manipüle etmekten daha kolay değildir ama birilerinin herkesin ne söyleyeceğine, ne düşüneceğine, ne yazacağına karar verdiği bir ülke hasta bir ülkedir. Görüş açılarını yasaklayan bir yasa yapısı sağlıklı bir toplumda üzerine düşen görevin ötesine geçmiş bir yasa yapısıdır. Yasalar toplumun yurttaşlarını kötü davranışlara karşı koruyup kollamak içindir, fikirlere, sözlere ve düşüncelere karşı değil. Fikirlere, sözlere ve düşüncelere karşı çıkmak başka fikirlerle, başka sözlerle ve başka düşüncelerle olur, böylece toplum şekillenir ve yenilenir. Kendini yenilemeyen toplum durgunlaşır ve durgunluk bir anlamda yaşarken ölmektir. ? *Eugene Shoulgin ile iletişim kurmamızı sağlayan çevirmen Deniz Canefe’ye teşekkür ederiz. 877 SAYFA 5