24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? lunur. Ardı ardına gelen felaketler kent ve çevresi ni dehşete düşürür. Bütün bu önüne geçilmez olayların arkasında acaba kim ya da kimler vardır? Yoksa bir “yaratık” mıdır söz konusu olan? Eski FBI ajanı, yeni özel dedektif Joshua Brolin ve New York Polis Teşkilatı’ndan Annabel O’Donnel, her şeyi göze alarak dev boyutlu örümcek ağlarının içine dalarlar ve “yeni nesil” bir katille karşılaşırlar!.. HanyaGirit Mevlevîhânesi/ İsmail Kara/ Dergâh Yayınları/ 190 s. Dünyayı Sarsan On Gün/ John Reed/ Çeviren: Rasih Güran/ Yordam Kitap/ 368 s. “Dünyayı Sarsan On Gün”, 1917 Sovyet Devrimi’ni anlatıyor. Devrimi günbegün izleyen Amerikalı gazeteci John Reed, belgelere dayanarak kuruyor yapıtını. Umutlu bir anlatıdır “Dünyayı Sarsan On Gün”. Delik ayakkabılar içinde üşüyen ayakların umudu, isten kararmış izbelerin kararlılığı, aç midelerin cesareti üzerinedir. İşçi sınıfı tarih sahnesine bir kez daha çıkar: Ancak bu kez muzaffer özne olarak... Çiğdem Külahı/ Ahmet Büke/ Kanat Yayınları/ 110 s. keri alan satan yok. Oraya dizeriz. Kapıya da yazı asarım’ diye tutturdu. Ne desem fayda etmedi. Beşinci biradan sonra yemin aldı ağzımdan. Gözümün önünde veresiye sayfamızı yırttı, attı. Muhtemelen seni de sıkıştırır. Olmadı birkaç tane verirsin. Zaten bir süre sonra sıkılır, çiğdem külahı yapar. Ne güzel olur aslında. Bahar gelince mahallenin bütün çocuklarının elinde benim sayfalarım. Belki merak ederler bir araya getirirler. Neyse, hepsi iyi de bira çarptı çocuğu.” Ahmet Büke’nin yeni öyküleri yer alıyor bu kitapta. Kız Ararken/ Toprak Işık/ İletişim Yayınları/ 264 s. “Şeyh Mehmet Şemseddin Dede hazretleri, oğlu Mustafa Bedreddin Bey, kızı ve torunu Ahmet, Hasan Hüsnü Dede’nin Girit’te kalmış olan eşi ve iki kızı şeyh ailesi efradı olarak, dervişan ve aileleri hep beraber mevlevihaneye ait taşınabilecek eşyaları toplayarak sandıklara koyup hazırlandılar. Camiden duvarlarda asılı olan dini büyüklerimizin isimlerini taşıyan levhalar Allah, Muhammet, 4 halife levhaları 2 m çapında idi, yazılar dökme tunç madeni ile yazılmıştı. Sakalı şerifi muhafaza eden sandık, 2 m yüksekliğindeki tunç rakkaslı çalar saat, cami ve mevlevihanede asılı olan büyük iki kristal avize, mutfak levazımı, bakır kap kacak, kütüphanedeki en kıymetli kitaplar... Gâvurların eline geçmesin diye kalan kitaplar üç gün üç gece yakılarak ancak imha edilebildi...” Bu kitapta kurulmasından yıkılmasına kadar HanyaGirit Mevlevîhânesi anlatılıyor. “Bir bira daha açtı. Ev sahibinden öğrenmiş yazdığımı. Aslında o dırdırcı kadınla hiç de muhabbetimiz yok. Bilmiyorum belki de sen söylemişsindir. (...) ‘Komşu madem bu işlere merakın var, rafların en önüne koydur kitapları’ dedi. Çenesi açıldıkça açıldı. Bırakmadı, gideyim. ‘Bak, bizim dükkâna ver sen onları, çerez bölmelerinden birini boşaltırım. Zaten leblebi şe “Toprak Işık, üçüncü öykü kitabında, yine mizah damarını işliyor. Onun öykülerinde, harcıâlem ‘komiklik’ veya ‘sululuk’ ile has mizah edebiyatı arasındaki köklü ayrımı fark ediyor; ‘iyi’ mizahın ‘iyi’ edebiyat olduğunu hatırlıyorsunuz. Gündelik hayatın olağanlığı içinde akıp giden, ancak yakından bakınca, tersten bakınca, zekâyla bakınca görülen mizahın arkeolojisini yapıyor Toprak Işık. İnsan ilişkilerinin –özellikle aile ‘muhabbetinin’ ve ‘kız/oğlan meseleleri’nin– tatlı teferruatına dalarken, Türkçe edebiyatın pek fazla ilgilenmediği, kendine mahsus dünyalara da eğiliyor. Örneğin, elinizdeki kitaptaki uzun öykü “Asistan”da, akademisyenlerin, ‘soylu’ ve ‘yüksek’ ilgilerle basit dünyevî dertler arasında salınan dünyasında gezindiği gibi...” diyor kitabı yayıma hazırlayanlar. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 877 SAYFA 37
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear