Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
ABD Irak’tan ‘Gerçekten’
Çekilecek mi?
Konuyla ilgili yorumlara bakılırsa Başkan
Barack Obama bazen verdiği sözleri tutmak için
ciddi riskler almaktadır. Nitekim 2 Ağustos’ta
Atlanta kentinde eski muharipler kongresinde
Beyaz Saray’daki başkanlık koltuğuna
oturmasının hemen ardından “Amerika’nın Irak
savaşı misyonu 31 Aralık 2010’da sona ermiş
olacaktır” demiştir. Başkana göre 2010
Eylül’ünden 2011 Aralık ayına kadar Amerikan
güçleri Irak’tan tamamen çekilmiş olacak. Senato
ve temsilciler meclisi seçimlerine üç ay kala
işsizlik başta olmak üzere ekonomik sorunlarla
başı dertte olan başkanın asker çekme girişimiyle
eni konu örselenen kamuoyu desteğini ne oranda
düzeltebileceği bilinmiyor, başkan ayrıca ABD’nin
Irak’ın topraklarına ve toprakaltı zenginliklerine de
ihtiyacı olmadığının önemle altını çizmektedir.
Başkanın bu yargısı, ne denli içtenlikli olsa da
gerçeklerle bağdaşmamaktadır. En azından selefi
W. Bush ve seçimlerdeki rakibi cumhuriyetçi
aday McCain’in başkanla bu konuda hemfikir
olmadığı bilinmektedir. Gerçekten de McCain
Amerikan askerinin Irak’tan bütünüyle
çekilmesinin “soykırımı” tetikleyeceğinden söz
etmekte ve Amerikan askerlerinin bu ülkede 50 yıl
daha kalması gerektiğini savunmaktadır.
Amerikan askerinin Irak’tan çekilmesinin
soykırımı tetikleyeceği söylenemese de bu
ülkedeki halihazır durumun böylesi bir çekilmeye
pek de elverişli olmadığını teslim etmek
gerekmektedir. Nitekim Irak’ın kayıpları temmuz
ayında tavan yapmıştır. Üstelik ülkenin siyasal
sorumluları yasama seçimlerinden bu yana geçen
beş ayda bir hükümet kurmayı bile
başaramamışlardır. Amerikan askerlerinin
çekilmesinin ardından Irak’taki durumun daha da
karışarak Şii-Sünni Arap, Türkmen-Arap ve
Kürtler arasında üçe bölünerek işin iç savaş kadar
gidebileceğinden endişe edilmektedir. Öte yanda
“çekilmeye” Irak silahlı kuvvetleri Genelkurmay
Başkanı Zebari de sıcak bakmamakta,
ordusunun ülkenin güvenliğini sağlayacak
duruma gelmesi için on yıl daha gerekli olduğunu
ileri sürmektedir.
W. Bush’un Saddam’ın komşularını tehdit eden
“kitle imha” silahlarına sahip olduğu, El-Kaide ile
de bağlantısı bulunduğu yalanı üzerine
temellenen bahane ile Irak’a saldırdığı 20 Mart
2003’ün ardından 9 Nisan’da Bağdat’ın
düşmesiyle başlayan Irak işgali, Amerikan
başkanının zafer çığlıklarına karşın sonraki
gelişmelere bakıldığında zaferden çok hezimete
benzemektedir. Ancak savaşın faturası salt işgal
edilen ülkeye değil, işgali gerçekleştiren saldırgan
ülke için de ağır olmuştur. W.Bush’un yalanı
üzerine temellenen işgal beş yılda dört bini aşkın
Amerikan gencinin yaşamına mal olmuştur. Irak’ın
can kaybı ise bir milyon dolayındadır. Ülke baştan
sona tarihi ile birlikte yıkılmış, tüm toprakaltı
zenginliklerine el konulmuştur. Dünyanın en
zengin ikinci petrol rezervine sahip ülke kısa
sürede bir litre benzine, insanları temel gıdaya
muhtaç hale düşürülmüştür. Saddam döneminde
sorunlu da olsa bir arada yaşayabilen insanlar,
müstevlinin mezhep ve etnik ayrımcılığı
kışkırtmasıyla ülke iç savaşın eşiğine getirilmiştir.
Irak savaşı Nobel ekonomi ödüllü Joseph
Stiglitz’in işgalin beşinci yılında yaptığı
araştırmaya göre, üç trilyon dolar gibi devasa bir
maliyetle tarihin en pahalı savaşıdır. Söz konusu
devasa harcamalar devlet içinde devlet sayılan
ünlü askersel sanayinin patronlarının ceplerini
doldurduğundan kuşku yok. Ancak bu
harcamaların faturasının Amerikan halkına
çıkarıldığı da kimse için sır değil. Ama asıl fatura
işgale uğrayan Irak halkının sırtına yüklenmiştir.
Bu açıdan yaklaşıldığında on bin milyar dolara
mal olan Irak savaşı harcamalarının faizi ve kârıyla
geri alınmadan Amerika’nın Irak’tan çekip gitmesi
pek mümkün görünmemektedir.
Ayrıca daha birkaç gün önce, ABD Savunma
Bakanı Robert Gates bu konuda kapıyı açık
bırakarak “Eğer orada bir hükümet kurulur ve
bizimle 2011 sonrası için konuşmak isterse tabii ki
biz de tartışmaya açığız” diyerek niyetini ortaya
koymuştur. Başkan Obama, kuşkusuz içtenlikle
bizim Irak’ın topraklarına ve rezervlerine
ihtiyacımız yok dese de kazın ayağı çok
öncesinden, ne yazık ki, pek öyle değil. Gerçek
şu ki, Birleşik Devletler Irak’ı işgal ederek
dünyanın ikinci büyük petrol rezervlerini ele
geçirmiştir. Bunun için çok kayıp vermiş,
trilyonlarca dolar harcamıştır. Bu temel nedenle
de arkasına bakmadan çekip gitmeye hiç ama hiç
niyeti yoktur. Ayrıca uzun zamandan bu yana
bunun önlemlerini de almıştır. Washington
tarafından hazırlanan ve Irak parlamentosunca
onaylanan petrol anlaşmasına göre, ülkenin petrol
gelirlerinin yüzde 75’i, otuz beş yıl süreyle
Amerikan şirketleri ağırlıklı olmak üzere yabancı
petrol devlerine verilmiştir. Bu anlaşmayı güvence
altına alan altyapı da yine çok öncesinden
hazırdır. Ülkenin stratejik yerlerinde 50’ye yakın
Amerikan üssü inşa edilmiştir. Bunları en az
dördü uzun yıllar ihtiyacı karşılayacak
kapasitededir. Kısaca Cumhuriyetçi aday
McCain’in dediği gibi ABD Irak petrolünden 50
yılda olmasa da 35 yılda gelecek trilyonlarca
doları gözden çıkararak Irak’tan çekilmesi uzak
bir olasılıktır.
Telaşa gerek yok!
VALERIO BISPURI
“Bizi her şeyin yolunda gittiğine
inandırdılar ama şimdi aniden
beş parasız kaldık. Balık fiyatları sürekli
tırmanırken bizim fiyatlarda bir artışa
gitmeden dayanabilmemiz çok güç!” diye
yakõnõyor Antonio, masalardaki son
tabaklarõ toplarken. Antonio ve eşi,
Lizbon’un merkezindeki küçük restoranõ
devam ettirebilmek için her sabah saat
06.00’da kalkõyor ve ekonomik krizin ne
olduğunu çok iyi biliyorlar.
Portekiz’in 55 yaşõndaki sosyalist
başbakanõ mühendis Josè Sòcrates’in
farkõnda olduğu gibi bugün Portekiz’de tek
sorun, ekonomi değil. Başbakan Sòcrates,
Portekiz’in yeni bir Yunanistan’a
dönüşmesini önlemek için mücadele
ederken ülkesinin İtalya’ya benzer bir
noktada bulunduğunu fark etmedi ve
İtalya’daki siyasi kaos ortamõnõ çağrõştõran
politik krizi göğüslemek
zorunda kaldõ.
Sòcrates’in dümeninde
olduğu hükümet, çok
hõzlõ bir biçimde
iflas edebilecek
eğreti bir siyasi
denge üzerinde var
olmaya çalõşõyor.
Sòcrates hükümeti
2009 seçimleri
sonrasõnda bir
azõnlõk hükümetine
dönüştü, başlangõçta
da yeterli yürütme
gücüne sahip değillerdi.
Şimdi ekonomik krize karşõ
sürdürdüğü politika, ismi sosyal
demokrat parti olsa da, gerçekte merkez sağ
partinin desteğiyle, hayatta. Ancak
araştõrmalar muhalefetin güç kazandõğõna
işaret ediyor. (Rakamlar birkaç ay içinde
muhalefetin yüzde 38’den
yüzde 47’ye çõktõğõna işaret
ederken sosyalistlerin
oylarõnõn yüzde 24’lere
kadar gerilediğini
yansõtõyor). Merkez
sağõn sosyalist
hükümeti halen ülkede
tartõşma konusu olan
otoyol ücretlerine zam
yapmak gibi kararlar
almaya zorlayacağõ
tahmin ediliyor. Bir
sonraki hedef ise sosyalist
hükümeti düşürmek. Krizin
olasõ senaryolarõndan bir
başkasõ da, merkez sağõn istediği
gibi anayasal bir reforma gidilmesi.
Avrupa Birliği’nin mayõs ayõnda Portekiz’e
attõğõ can simidine sarõlan sosyalist
hükümet, ilk aşamada vergileri arttõrdõ ve
kamu harcamalarõnõ, bu yõl yüzde 9.4
olarak açõklanan bütçe açõğõnõ yüzde 7.3’e
çekebilmek amacõyla kesti. Bir sonraki
hedef, bütçe açõğõnõ 2011’e kadar yüzde
4.6’ya getirmek. Yine geçen mayõs ayõnda
Standard&Poors’un verilerinde finansal
yatõrõmlar açõsõndan en riskli ülkeler
sõralamasõnda 8. sõraya oturan Portekiz’de
işsizlik oranõ da 2006’da yüzde 7.7 iken
bugün yüzde 10.6 düzeyine tõrmandõ.
Ülkedeki en büyük sendika Cgtp, eylül
ayõnda yeni bir protesto takvimini
gündemine alõrken Portekizliler ne
düşünüyor? Vatandaş bir yandan protesto
ediyor ve oldukça kõzgõn, öte yandan eski
alõşkanlõklarõndan vazgeçmiyor.
Brezilya ve Venezüella’dan
maddi destek
Portekiz, yaşlõlar ve farklõ beklentiler
içindeki gençlerin ülkesi. Gün ikiye
bölünmüş gibi Portekiz’de: Sabah saatleri
kafelerde zaman geçiren, sokaklarda
turlayan yaşlõlarõn, öğleden sonra ve
geceleyin ise şehirler seyahat etmeyi
düşleseler de paralarõ olmadõğõ için bu
lüksten yoksun kalan, çok düşük ücretlere
geçici işler yapmak zorunda bõrakõlan
gençlerin istilasõna uğruyor. Lula’nõn
yönetimindeki Brezilya ile Chavez’in
başkanõ olduğu Venezüella’dan parasal
destek istemek zorunda kalan Sòcrates
hükümetinin ekonomik uygulamalarõna en
başta karşõ çõkanlar, işte bu gençler. Tüm
ülke çapõnda sosyalist hükümetin kemer
sõkma politikasõ sürekli protesto ediliyor.
Ücretler ancak hayatta kalmayõ sağlayacak
düzeyde donmuşken fiyatlar sürekli artõyor.
İşçi ve memur maaşlarõ 1000 Avro’ya
ulaşmõyor. İhracat gerilerken, işsizlik
sürekli artõyor. Bu ekonomik tabloda
Portekiz borsasõ da sermayesini yüzde 50
düzeyinde indirmek zorunda kaldõ. 2010’un
ilk aylarõnda ekonomide 1.1 gibi çok küçük
bir büyüme gözlense de Portekiz’de Ulusal
Banka bu yõlõn ikinci yarõsõnda ekonomide
yeniden bir kötüye gidiş öngörürken, 2011
için de iyimser bir açõklamada bulunmuyor.
Ekonomik koşullar kötülese de Portekiz
halkõ geleneklerine son derece bağlõ ve
yitirmek istemiyor. Örneğin halk Azizler’e
adanan yortularõ kutlamaktan vazgeçmiyor.
Geçen 12 Haziran evliliklerin koruyucusu
olarak bilinen Aziz Antonio yortusunda
Lizbon, müzik gruplarõ ile ilkyazõn
geleneksel tabaklarõndan biri olarak tanõnan
õzgarada sardalya pişiren seyyar satõcõlarca
doldu taştõ. Bir başka Portekiz geleneği de
âşõk olanlarõn aşklarõnõ fesleğen ve bir şiirle
sevdiklerine ifade etmeleri.
Oporto’da 23-24 Haziran günleri kutlanan
Aziz Joao yortusu ise bütünüyle bir
çõlgõnlõğa dönüştü: Her türden taşkõnlõğa
göz yuman Aziz, aşk şiirleri yerine eline bir
sap põrasa alõp yanõndaki kişinin başõna
vurarak eğlenmeye çalõşanlara sesini
çõkarmadõ.
Ronaldo’nun ‘ihaneti’
2010 Portekiz açõsõndan önemli bir yõl:
Ülke 5 Ekim’de Cumhuriyet yönetiminin
kuruluşunun 100. yõldönümünü kutlayacak.
Avrupa’da San Marino’yu bir yana
bõrakacak olursak İsviçre ve Fransa’nõn
ardõndan en köklü cumhuriyetlerden biri.
Cumhuriyet kutlamalarõ için hazõrlõklar
şimdiden başlasa da Christian
Ronaldo’nun Portekizli taraftarlarõna
ihanet ederek İngiltere deneyiminden sonra
Real Madrid’e gidişi de konuşuluyor.
“Daha çok para kazanmak için bizi terk
etti. Ronaldo, güzel arabalar ve
kadınlardan hoşlanıyor” diye konuşuyor
bardaki bir Portekizli.
Pencerelerin ardõndaki yaşlõ kadõnlar
yoldan gelip geçen turistlere bakõyor. Daha
çok yokuşlarda tercih edilen sarõ
tramvaylarõn geçtiği tarihi Alfama
mahallesinin yollarõndaki evlerin
balkonlarõnda çamaşõrlar kuruyor. Turistler
Portekiz’deki zamanõn ritmine hemen
uyum sağlõyor. Lizbon’un tarihi pastanesi
Belem’deki eşsiz Portekiz’in geleneksel
tatlõsõ “pastel”in tadõna varmak için yarõm
saat beklemekten çekinmiyorlar. Son
birkaç yõldõr Portekiz’e gelen turist
sayõsõnda önemli bir artõş gözlense de
şimdilik yeterli bir ekonomik gelir
sağlamõyor turizm.
“Sabah erken saatte eşim sebze alırken
ben de limana taze ve daha ucuz
sardalya balığı almak için gidiyorum.
Geçen yıla oranla ne değişti?” diye
soruyorum. Hüzünlü bir biçimde
gülümseyen Antonio, “Baccalà (tuza
yatõrõlmõş mezgit) satışı artttı” diyor.
Antonio’nun krize çare olarak önerdiği
antik bir reçete, “Biz Portekizliler nasıl
dayanacağımızı biliyoruz. Yola devam”
diyor özetle ve sosyalist başkanõn
uygulamalarõnõn etkili olmasõnõ diliyor.
İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal
(Venerdi, La Repubblica’nın Cuma eki,
13 Ağustos 2010)
Birlikte bölünmekEBEN HARREL
LEO CENDROWICZ
Yeni Flaman Birliği N-VA’nõn parti
başkanõ ve büyük bir olasõlõkla
Belçika’nõn da en güçlü siyasetçisi olan
Bart De Wever, şehir merkezindeki
bürosunda, Belçika siyasetinin
karmaşõklõğõnõ anlatmak için bir saatini
harcadõ. Pes etmek üzereyken, “Belli bir
düzeyde bir absürdlük var. Biz
sürrealizmin ülkesiyiz. Buna alışkınız.
Herkesin bize güldüğünü biliyoruz. Biz
de gülüyoruz. Tabii ki komik bir durum”
dedi.
Belçika 1830 yõlõndaki kuruluşundan bu
yana riskli bir yapõ olma özelliğini koruyor.
Halkõnõn başka diller konuştuğu ve hiç
durmadan atõştõğõ iki yarõmdan, Flanders
(Flaman Bölgesi) ve Vallonya’dan oluşan
bir ülke. Ülkede bir tane bile ulusal bir parti
yok. Yani Fransõzca konuşan Valonlar
sadece Valonya’daki politikacõlara,
Flamanca konuşan Flemenkler ise sadece
Flanders’teki partilere oy verebiliyorlar.
Ulusal hükümetler birbirinden büyük
ölçüde farklõ görüşler benimsemiş bu
bölgesel partilerin kurduğu bir koalisyon
hükümeti olmak zorunda. Yine de son iki
yüzyõlda işler bu şekilde yürüyor. Asõl
merak edilen ise şu: Daha ne kadar böyle
gidecek?
Ülkenin bölünmesini savunan De
Wever’in N-VA’sõ, 13 Haziran’da yapõlan
seçimlerde toplam oyun yüzde 17’sini
alarak birinci parti olmayõ başardõ.
Flanders’te, o ve diğer ayrõlõkçõ partiler
toplamda nüfusun yaklaşõk yarõsõnõn
desteğini aldõlar. N-VA’nõn
popülaritesindeki artõşõn liderliğini kendisini
“Flaman Yurtsever” olarak tanõmlayan ve
eski bir tarihçi olan 39 yaşõndaki karizmatik
siyasetçi De Wever yaptõ.
De Wever’in sağ politikalarõ göçün
kontrolü ve ceza yasalarõnda daha katõ
uygulamalarõ başaramayan geleneksel
partilerin usanmõş seçmenlerine cazip geldi.
Ama gitgide büyüyen etnik gerilime de
vurgu yapõyor. Özellikle Flamanca
öğrenmeye zahmet etmeyen Fransõzcacõlar
(Fransõzca konuşanlara) ve ülkenin
güneyindeki daha yoksul olan Valon
bölgesine Flamanlar tarafõndan verilen
sübvansiyonlar yüzünden Flamanlarõn
duyduğu kõzgõnlõğa dikkat çekiyor.
Valonlarõn da kendi şikâyetleri var. Onlara
göre de örneğin bazõ Flaman belediyelerin
çocuk parklarõnda çocuklarõn Fransõzca
konuşmalarõ yasak ve Flamanca bilmeyen
birinin ev satõn almasõ mümkün değil.
Güneydekiler sosyal ve ekonomik konularda
Flamanlardan daha fazla sol eğilimli.
Belçika GSMH’sinin yüzde 100’üne yakõn
bir borca sahip olduğu halde en büyük
sosyalist parti olan Valon Partisi PS devlet
harcamalarõnõn arttõrõlmasõndan yana.
Ama burada başka bir Belçika paradoksu
daha yaşanõyor. Ülkenin 180 yõllõk birliği
siyasi düzeyde her geçen gün daha büyük
gerilimlere sahne olsa da ülkenin her iki
yarõsõ da evliliğin sürmesinden yana. Kõsa
bir süre önce yapõlan bir kamuoyu
araştõrmasõ Flaman bölgesinde bile nüfusun
yüzde 85’inin federal devletin çözülmesini
desteklemediğini ortaya çõkardõ.
Kamuoyunun bölünmeden yana destek
vermediği göz önünde bulundurulduğunda
De Wever’in var olmasõnõn bile
gerekliliğine inanmadõğõ ulusal bir hükümeti
kurtarmak adõna, çok az siyasi ortak yanõ
bulunan PS ile bir koalisyon ortaklõğõ
oluşturmaya çalõşmak zorunda olmak gibi
nasõl kafa karõştõrõcõ bir pozisyonda kendini
bulduğu anlaşõlabilir.
“Gazeteler ‘Bir hükümet kurup ülkemizi
kurtaracağõnõ umuyoruz’ diyorlar. Ama
benim parti programımda ‘buranõn
kurtarõlmaya değecek bir ülke olmadõğõ’
yazılı” diyor De Wever.
En iyi ihtimalle ekim ayõndan önce
uyumsuz partiler arasõnda bir anlaşmaya
ulaşõlmasõ beklenmiyor. Gecikmenin bir
sorun yaratacağõ ise düşünülmüyor. 2007’de
yapõlan bir önceki seçimlerde çok sayõda
siyasi partinin bir araya gelerek bir
koalisyon oluşturmasõ 9 ay almõştõ. (...)
De Wever, stratejisinin “PS’ye birçok
ödün teklifi ile gitmek” olduğunu söylüyor.
Hatta PS lideri Elio Di Rupo’ya
başbakanlõk pozisyonunu vermek bile
mümkün. Bunun karşõlõğõnda kurumsal
reformlarla, örneğin, vergilendirme ve
sosyal güvenlik konularõnda yönetimi
federal hükümetten alõp bölgelere vermek
istiyor. N- VA aynõ zamanda partinin devleti
daha da “hükümsüz” hale getirme amacõna
hizmet edecek şekilde, örneğin savunma
konusunda olduğu gibi daha güçlü bir
AB’nin federal hükümetin üzerinden daha
da fazla sorumluluk almasõ gerektiği
görüşünü destekliyor.
“Bir gün uyandığımızda birden bire
Avrupa ile bölgeler arasında Belçika’nın
buhar olduğunu fark etmeyi umuyorum”
diyor De Wever.
(...)
De Wever ortada bir Avrupa olmasaydõ
bir Flaman bağõmsõzlõğõndan söz etmesinin
asla söz konusu olamayacağõnõ itiraf ediyor.
Bazõ yorumculara göre, Belçika önümüzdeki
altõ ay boyunca AB dönem başkanlõğõnõ
yürütürken, ülkenin içinde bulunduğu
durum Avrupa’daki farklõ etnisite ve
uluslarõn daha fazla yakõnlaştõrõlmasõnõn
mümkün olmadõğõnõ gösteren bir kanõt.
Cambridge Üniversitesi’nde Avrupa
politikasõ hocasõ olan John Loughlin şöyle
diyor: “Belçika’nın Avrupa’nın ne
olduğunu gösteren bir model olması
gerekirdi. Bu ortak bir çerçevede
farklılıkları birleştirip, insanları bir
arada tutmaktır. Eğer kendisi bir bütün
olarak kalmayı başaramıyorsa Avrupa
projesinin bütünü için de sorunlar
olduğunu ortaya çıkarıyor.”
Flander’in Valonya’ya sübvansiyon
yollamaktan rahatsõzlõk duymasõnõn
Avrupa’nõn her yerinde tanõdõk bir şikâyet
haline gelebileceğini gösteren can sõkõcõ
işaretler var. Almanya’nõn başõ çektiği
tutumlu Kuzey Avrupa ülkeleri güneydeki
daha az verimli ekonomilere destek vermek
zorunda kalmaktan duyduklarõ
memnuniyetsizliği çoktan ifade ettiler.
(...)
Belçika’yõ niye ve nasõl bölmek istediğini
bir saat boyunca anlattõktan sonra, De
Wever her şeye rağmen şimdilik Belçikalõ
olduğunu gösteriyor. “Çünkü her şey o
kadar karamsar ki, ben
iyimserleşiyorum.” Belçikalõ politikacõnõn
buradaki çelişkiyi görmüyormuş gibi bir hali
var...
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç
Baturalp, (Time dergisi, ABD, 2 Ağustos.)
AB’nin
mayõs ayõnda Portekiz’e
attõğõ can simidine sarõlan
sosyalist hükümet, ilk aşamada
vergileri arttõrdõ ve kamu
harcamalarõnõ kesti... Tüm ülke
çapõnda sosyalist hükümetin kemer
sõkma politikasõ sürekli protesto
ediliyor. Ücretler ancak hayatta
kalmayõ sağlayacak düzeyde
donmuşken fiyatlar
sürekli artõyor.
Portekiz’in korkusu
‘yeni Yunanistan’ olmaktõ...
Hükümet, çok hızlı biçimde iflas
edebilecek eğreti bir siyasi denge
üzerinde var olmaya çalışıyor