25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 AĞUSTOS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 UMRAN SÖLEZ TAN E. İstanbul Çocuk Mahkemeleri Yargõcõ B u, Gökçeada Dinlenme Tesisleri’ne gidi- şimin dördüncüsü veya beşincisi olacak. Yanõmõzda hep ablamla çocuklarõ olmadõ, arada bir arkadaşõmõz ya da eski bir dostumuz olur. Denizin serinliğini, kumlarõn sõcaklõğõnõ, dağlardan gelen kekik kokusunu onlarsõz tatmak bende gerçek bir eksiklik duygusu yarattõğõndan, bu kesin böyle yaşanmalõdõr; hayat paylaşõldõğõnda güzeldir! Henüz bozulmamõş üç plajõ ve birçok çay bahçe- si bulunan bu kampta yargõçlar, savcõlar ve yazõcõ- larõn yanõ sõra diğer kurumlardan gelen konuklar onar günlük tatil yaparlar. Diken topluluklarõ ve kum zam- baklarõyla size bir doğal senfoni etkisi yapan bu kam- põn yabansõ bitki örtüsü kentin kaosundan bõkmõş biz- ler için bir ayrõcalõk ifade ederken klimasõz odala- rõ, ucuz araç ve gereçleri, sofistike olmayan fakat ağõz tadõyla yenilen yemekleri bazõlarõmõz için terk ne- deni de olabiliyormuş ki, bizlerin bu son gidişi ta- mamen buna dayanmakta. Teşekkürler! Disiplin ve sessizlik Adalet Bakanlõğõ Gökçeada Eğitim ve Dinlenme Tesisleri’nin işletimi Açõk Ceza İnfaz Kurumu İş Yurdu Müdürlüğü’ne bõrakõlmõş bir tatil kampõdõr. İnfaz Koruma Memurlarõ denetiminde iyi halden ya- rarlanmayõ hak eden hükümlüler büyük bir disiplin ve sessizlik içinde işlerini görürler; dönem öncesi gelir, zorlu bir kõş geçirmiş olan kampõ temizler, ona- rõr, yeni döneme hazõrlarlar. Dinlence burada, sabahlarõ artõk geleneksel bir ha- le dönüşmüş olan dağlara karşõ yürüyüşle başlar. Ki- mileri günü dalma ile başlatõr. 08.30-09.30 arasõ kahvaltõ, kahve keyfi ardõndan deniz-kum-güneş; 13.00-1400 öğle yemeği, gazete keyfi ardõndan de- niz-kum-güneş; 19.30- 20.30 akşam yemeği ardõn- dan çay faslõ... Yemek sonrasõ yürüyüşlerde hemen omzunuzda beliren mehtap ve denizden gelen bu õşõkla gözünüze ilişen isimlerini bilmediğiniz çiçeğimsi otlar, kõzõ- mõn dediği gibi, sizin olsa olsa başka bir gezegen- de olabileceğinizi duyumsatõr... Gecenin karanlõ- ğõnda, õşõklandõrõlmõş bahçeler, okey masalarõyla baş- ka başka kentler gibidirler!.. Göz kõrpan yõldõzlar, kampõn en yüksek tepesine konuşlandõrõlmõş olan dis- kodan gelen müzik, gençlerin, sabahõn ilk õşõklarõ- na kadar sürecek sohbetlerinin işaretleridir... Aynı keyfi alıyorlar mı acaba? Burada hükümlüler yok gibidirler. Oysa onlar, her yerde vardõrlar; mutfakta, yemekhanede, plajda, bah- çede, çamaşõrhanede, büfede, çay ocağõnda hep var- dõrlar ve ben burayõ onlarõ hiç görmemiş gibi yaşa- sam da onlarõn bir zamanlar ceza verip cezaevine yol- ladõğõmõz hükümlülerden olduğunu hep içimde ta- şõrõm. Onlar, bu görünmez halleri ile benim her hü- küm sonrasõ “ne kadar adaletli” oldum kaygõmõ ye- niden yeniden depreştirirler.. Onlar kim?.. Bizim bu- radan aldõğõmõz keyfi onlar ne kadar almaktalar?.. Kliniğini kapatmış... Onlarla söyleşiye geçmeden önce 10 yõllõk infaz koruma memuru Tuncer A. ile konuşup kampõ do- laşõyoruz. (Onlarõ görmemek de büyük adaletsizlikti!) 33 yaşõnda. Kafkas Üniversitesi Veterinerlik Fa- kültesi mezunu. Mutfaktan, ilaçlamadan, hükümlüleri sevk etmekten sorumlu. 2001 krizinde kliniğini ka- patarak bu işe girmiş, hiç pişman değil. Dönemin başõnda bitirilmesi gereken çok zorlu iş- ler var. Ama tamamlayõp, bitirdiğimizde çok mut- lu oluyoruz. Burasõ bana iş sorumluluğu yüklüyor. Çevrenin güzelliği, sessizliği, ada olmasõ insana ay- rõ bir özgürlük hissi veriyor. Gelenler eğitimli kişi- ler bu da hoş. Bir aile içinde olmak gibi bir şey bu; her şey güven ve sessizlik içinde geçiyor. Esas mes- leğimin dõşõnda bir iş olmasõ da ayrõ bir haz! Kam- põn daha da geliştirilmesine çalõşõyoruz. Örneğin in- ternet, diyor. Aman! diyorum, lütfen, bõrakõn, böyle kalsõn, yoksa, buradaki gençlerin hiçbiri ne de- nize girer, ne yüzer, ne yürür ne de çevreyi gezer, mehtabõ seyreder; anõsõz döner!... Sonuçta yine çocuklarõn deyimiyle, yakõn köyün dandik internet kahvesi ne güne duruyor?! Doğru olabileceğini söy- lüyor ki, sonuçta idarenin bir interneti de varmõş. Üzüm bağlarõnda, zeytinlikte, biber, domates ve salatalõk, kavun, karpuz tarlalarõnda fotoğraf çekip biraz da 12 yõllõk infaz koruma memuru Gökhan O. ile kampõn idaresi ile ilgili bilgiler edindikten son- ra gerçek amacõma yöneliyorum. Artõk memurlarla olduğu gibi onlarla da konu- şabilirim, çünkü artõk yalnõzca eski bir yargõcõm. Evet, biraz da onlar anlatmalõ bu; adanõn en ucun- da, sessizlik içindeki kampõ ve neler yaptõklarõnõ, neler duyduklarõnõ!.. İ. Y: 1985 Bitlisli. Bahçeliev- ler’de oturuyor. Dört kardeşler. Cinayetten hükümlü. 6.5 yıla mah- kûm olmuş. Dört yılı bitmiş. Çık- masına yedi ay var. 2011’in Nisa- nı’nda çıkıyor. Hesabını ey- lülden yani buradan ağustostan dönüşlerin- de başlatıyor. Çıkınca taksicilik ya da teks- tille uğraşacak: Biz, Açığı bil- mezdik. Bize içer- de hep bunları an- latırlardı. Bu hak- kımı kullanmak is- tedim. Bir ay yirmi gün garsonluk eği- timi aldım. Tarımda üç ay kaldıktan son- ra geldim buraya. Ta- rımda çapaya gittim, üzüm topladım, çimenleri suladım. Zaman zaman bun- lardan da sıkıldım. Çünkü dışarı- da olup gezmek tozmak da vardı. Ailemle olmak da vardı. Kapalı’da baskı var. Her şeye hasretsin. Açık’ta baskı yok fakat çalışma var. Çalışmazsan ya da kavgala- şırsan içeri gidiyorsun. Ben içer- deyken Yılmaz Güney’i okudum. “Kendini Arayan Adam” kitabını çok sevdim. (Diğer kitaplarını so- ruyorum anımsayamıyor.) İki yıl- dır Açık’tayım. Burada baskı yok. İnsanların içinde olmak çok gü- zel. Tarımda hep aynı insanlar ol- duğu için çok cazip değildi. Ceza- evinde sabrı öğrendim. Başlarda insanın psikolojisi bozuk oluyor. Bu işi sabırla hallediyor- sun. Buraya ilk geldiği- mizde çok çalıştık çok emek verdik. Kameriyeyi temiz- ledik. Denizdeki kayaları, taşları kıyıya çıkardık. Kumları tırmıkla- yıp, çakıllardan ayıkladık. Yolları elden geçirdik. Kenarlarına be- yaza boyadığımız taşları yerleştirdik. Katları temizledik. Eğitimini aldığımız garsonluktan önce bun- ları yaparak bu işe başladık. Burada akşam olunca yıldızlar var. Doğudan ay doğuyor, meh- tap, denize vuruyor ben orayı izli- yorum. Kamptakilere bakıyorum, gezmeye çıkıyorlar. Diskoya gidi- yorlar. İnsanlar eğleniyorlar. Sen ise uzaksın!.. Yine de, Allah’ıma şükrediyorum! Otlaklardaki hay- vanların sesleri, dağdan esen rüz- gâr insanın içini açıyor. (İmralı’yı anımsatıyorum.) O şımarmış, di- yor. ‘Burada akşam olunca yıldızlar var’ Yok gibidirler. Oysa onlar, her yerde; mutfakta, yemekhanede, plajda, bahçede, çamaşõrhanede, hep vardõrlar. Onlarõ hiç görmemiş gibi yaşasam da onlarõn bir zamanlar ceza verip cezaevine yolladõğõmõz hükümlülerden olduğunu hep içimde taşõrõm. Bu görünmez halleri ile benim her hüküm sonrasõ “ne kadar adaletli” oldum kaygõmõ yeniden yeniden depreştirirler.. A. T: 1969 Ardahan, Çıldır do- ğumlu, sahte kredi kartı kullan- maktan suçlu, cezası dört yıl, iki ay. İki yıldır iyi halden açık cezaevinde: İçerisi sıkıcı bunaltıcı sabah ak- şam aynı insanlar aynı gündelik iş- ler. Çalışmak için iş de yok. 12 kişilik koğuşta 25 kişisin. Tarım Açık Ce- zaevi de sıkıntılı, çünkü 350 kişi var. Günde 7-8 kez sayım var. Kantin kuyruğu, yemek, çay kuyruğu. Ben nizamiyede görevliydim. Gelenlerin kayıt işlerindeki kâğıtlarını getirir gö- türürdüm. Ayrıca ufak bir bahçedeki süs bitkilerine bakardım. Budama, çapalama, aşılama yapardım. Son- ra idare beni buraya yolladı. Bu, büyük bir şanstı. Burada olmanın en güzel yanı sivillerle iç içe ol- mak. Bu dışarısı için çok iyi olacak, dışarı- ya uyumumu kolaylaştı- racak. Sivil hayatlarımızda hiçbirimiz buraya gele- meyecektik. Örne- ğin ben hayatımda sabah sabah de- nize hiç girmemiş- tim. Burada bunun insana bir zin- delik verdiğini gördüm. Biz Ta- rım’dan 30 kişinin bu olanaktan yararlanması büyük bir şans! Bu- rada bahçede çalışıyorum, ot biçi- yorum. Diktiğimiz çamları suluyo- rum. Geçen yıl üç bin tane zeytin dikmiştik. Onların hepsi tuttu. Ye- tiştiklerinde görmek isterim. Ka- vun, karpuz, salatalık, domates, bi- ber, kabak, patlıcan hep biz diktik. Damlama sistemlerini kurduk. Ay- da 90 lira para alıyorum. Ben içeri girince kızım bunalıma girmişti. Oysa ortaokulda dersleri çok iyiy- di. İzne gittiğimde kızıma niye oku- lu bıraktığını sordum. “Baba ak- lımda sen var- ken çalışa- m ı y o r - dum” de- di. Buraya Nisan’ın 27’sin- de geldim. Çıktığımda eğer ailemi razı eder- sem Uğurlu köyünden bir yer alıp yerleşmeyi düşünüyo- rum. Marketçilik yapacağım. İn- şallah dört ay sonra çıkıyorum. T. Y: 1981, İstanbul doğumlu, Sela- nik göçmeni, Bağcõlar’da oturuyor, annesini küçük yaşta kaybetmiş, üç kar- deşler. Alkollü trafik kazasõ sonucu ya- ralamaktan hükümlü. Dört yõl üç ay ce- za almõş: Kapalõ’da 27 ay yattõm. İyi halden Açõğa çõktõm. Ümraniye Kapalõ Ceza- evi’nden çok sõkõlmõştõm. Çanakkale Açõk Tarõm Cezaevi’nde tarlalarda ça- lõştõk. Sulama tesisatõ kurduk. Serada ça- lõştõk. Domates, kabak, salatalõk ektik. Ancak toplayamadan buraya geldik. Gelmeden bir iki ay turizm hocalarõn- dan garsonluk eğitimi aldõk. Çanakka- le Tarõm Açõk Cezaevi’nde de çok mutluyduk. Arazi çok geniş ve yeşildi. Oraya çõkmak istememizin nedeni izin ile ailelerimizin yanõna gitmekti. Ka- palõ’da ancak bir iki yõldõz görebili- yorduk. Açõkta tamamen gökyüzünü görebiliyoruz. Tarõmda 60 gün kaldõktan sonra beş günlüğüne ailemin yanõna gittim. Ama daha çok arkadaşlarõmla oldum, babam buna gönül koydu (Ah! siz çocuklar, di- yorum, tatlõ tatlõ gülüyor). Döndükten sonra buraya, Gökçeada’ya gönderildik. Ailemden ayrõldõğõmda çok duygulan- mõştõm. “Ya, bu beş gün nasıl geçti hiç anlayamadım!” diyordum. Buraya gelirken yaptõğõmõz gemi yolculuğu bana çok iyi geldi. Yeni insanlar... Burada, yemekhanede çalõşmaya başladõk. Burasõ da ilk hafta zor geldi. Çünkü çok çalõşõp çok yorulmuştuk. Bu yüzden ilk dönem gelen yirmi beş, otuz kişiye hizmet etmek başlangõçta zordu. Ama insanlarla konuşmaya başlayõnca işimizi sevmeye başladõk. Kapalõ’da hep aynõ şeyleri yapardõk ve hep biz bi- zeydik. Söyleşilerimiz de hep aynõydõ. Burada ise her on günde yeni insanlar geliyor. Bu bize hoş geliyor. Bu olan- lar bizi rahatlatõyor. Epey insanla tanõ- şõyoruz. Küçük çocuklar bize dokunup şakalaşõyorlar, insanlaşõ- yoruz. Saat 22.00-23.00 da işlerimiz bitince bah- çemizde oturup denizi, dağlarõ, ayõ, yõldõzlarõ izliyoruz. ‘Adalı diyorlar’ Ayda 56 lira para alõ- yorum. Dönem sonla- rõnda adam başõ üç oda temizliyoruz. Kapalõ’da psikolojim çok kötüydü. Koğuşlar haddinden fazla doluydu. Ne kadar temizlik yapsak da pislikten geçilmi- yordu. Tuvaletlere ayakka- bõyla girilip çõkõlõyordu. Burada hastalanõp hastane için cezaevine gittiğimde tarõmdaki arkadaşlar çev- remi sarõp burayõ anlatmamõ istiyorlar. Onlar bize “Adalı” diyorlar. Beni ön- ceden tanõyanlar rengimin değiştiğini, güzelleştiğimi söylüyorlar. M. Ay: 1977 Adıyaman doğumlu, 11 kar- deşli, İstanbul’da bar işletmeciliği ve tekstille uğraşmakta, ağır yaralamadan 8 yıl ceza al- mış, 4 yıla yakın yatmış, 1 Ağustos 2010’da cezası son buluyor. Yemekhanede görevli. Diğerlerinden daha önde bir hizmet sergile- diğinden şef olup olmadığını sorduğumda kabul etmiyor. Hepimizin görevi aynı, diyor. Herkes kapalıdan şikâyetçidir Altı günüm var. Uzun süre iyi halden ya- rarlanmak istemedim çünkü kendimden korktum, gidip de dönmem diye düşündüm. Beynimde bitiremediğim şeyler vardı. İyi hal süremin son bir yılını kullandım. Önce Ça- nakkale Tarım Açık Cezaevi’nde çiçekçilikte çalıştım. Kapalı’da 12 kişilik koğuşta 21-22 kişi, kalıyorduk. Tarım Açık Cezaevi’nde 300 kişiydik. 30 kişi seçilerek buraya geldik. Gelmeden iki aya yakın garsonluk eğitimi aldık. Kapalı’da iken ölü gi- bisin. Dışarı çıkınca yaşamaya başlıyorsun. Burada psikolojimiz düzeliyor. Konukları memnun etmek bizi sevindiriyor. Burada hâkim ve savcılara hizmet eder- ken aramızda şakalaştığımız da oluyor. “Ya, bunlar bize en ağır cezaları veriyorlar, biz de canla başla on- lara hizmet ediyoruz” diyoruz. Günde 12-13 saat çalıştığımız oluyor, ama mutlu- yuz. Yarına umutla bakıyoruz. Kapalı’da iken tünelin ucundaki ışığı göremiyorsun ama burada bu ışık var. Burada yakınlarımızla ankesörlü telefonlarla görü- şebiliyoruz. İşimiz bitince denize giriyoruz. İş bitince denizi seyredip dağdan gelen kekik koku- larını soluyoruz. Beynim o sıra İstanbul’a, evime ka- dar gidiyor. Kapalı’da ve Tarım Açık Cezaevi’nde günde iki paket sigara içerdim. Bir paketi bitirmedi- ğim oluyor. Tarıma ilk çıktığımda futbol oynamak is- tedim hemen tıkanmıştım. Burada eski sağlığıma ka- vuştum. İki saat oynayabiliyorum. Tarımda çiçek ye- tiştirmek güzeldi. Çiçekleri sulamak beni rahatlatı- yordu. (İmralı’dan gelen yakınmaları ima ediyorum.) Cezaevine giren herkes Kapalı’dan şikâyetçidir. Şart- lar ne kadar iyi olursa olsun, diyor. Ceza verenlerle cezaevine gönderilen hükümlüler aynõ kampta ama bir farkla Gökçeada’nın ‘sessiz’ yüzleri Kapalı’da ölü gibisin ‘Diktiğimiz zeytinler tuttu’ Küçük çocuklar, dokunup şakalaşõyor CMYB C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear