28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bu Ne Biçim Demokrasi? Cumhuriyet Başsavcılığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında yeni bir inceleme başlattı. Bu seferki incelemenin nedeni, Baydemir’in, 5 Temmuz 2010 günü Tunceli’de beş ayrı örgüt temsilcisinin katıldığı “Kürt Sorununda Muhataplık Konusu ve Demokratik Özerklik” konulu bir açık oturumda “özerklik” konusunda söylediği sözler. Eğer bu sözlerde “suç unsuru” bulunduğu kanısına varılırsa hakkında soruşturma başlatılacak. Basından izlediğimiz kadarıyla Osman Baydemir, Güneydoğu’yu “Kürdistan” olarak tanımlıyor ve bu bölgede güçlü bir yönetsel özerklik öneriyor. Ona göre bölgenin bir bölgesel parlamentosu, bir bölgesel hükümeti, bir başbakanı ve bir de bayrağı olmalı. Diyarbakır Belediye Başkanlığı binasının önünde Türk bayrağının yanında bu bayrak da dalgalanmalı. Dünyada birçok ülkede genelde “eyalet” kavramı içinde tanımlanan bu tür özerk bölgeler bulunuyor. İspanya’daki Bask ve Katalan, Avusturya’daki Güney Tirol özerk bölgeleri gibi. Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki Bavyera eyaletinin kendi bayrağı dışında bir de resmi marşı var. Dolayısıyla Osman Baydemir’in özerklik önerisi bilinmedik, duyulmadık, uygulanmadık bir şey değil. Ben, yerel yönetimlerin güçlenmesini istemekle birlikte parlamenter özerkliğe ilişkin istemleri milliyetçiliklerin giderek yayıldığı, uzlaşma kültürünün hemen hiç var olmadığı günümüz koşullarında uygulanma olanağının bulunmadığını düşünenlerdenim. Fakat bu, özerklik konusu hiç tartışılmasın anlamında da anlaşılmamalı. Kendi hesabıma ben Osman Baydemir gibi düşünenlerle bu konuyu enine boyuna tartışmak isterim. Çünkü birbirimizi anlamak, birbirimize yaklaşmak, birbirimizin düşüncelerinden yararlanmak, birbirimizden öğrenmek, giderek birbirimizin düşüncelerinden ortak bir senteze varabilmek için her konuda bıkmadan, usanmadan tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Fakat düşüncelerine karşı çıkıp eleştirdiğimiz, bu nedenle kendileriyle tartışmak istediğimiz insanlar düşüncelerini açıkladılar diye savcılık tarafından soruşturulurken bunu nasıl yapacağız? Bu durum bana elleri kolları bağlı birine yumruk atmayı marifet sayanların kalleşçe davranışları gibi geliyor. Sağlıklı tartışmalar eşit özgürlük haklarına sahip insanlar arasında olur; yoksa karşındaki insanın kafasının üzerinde sürekli Demokles’in Kılıcı sallanırken, o sürekli, “Konuşursam başıma bir iş gelir mi?” tedirginliği içindeyken, senin konuştuklarının ciddiye alınacak bir değeri olabilir mi? O açık oturumdaki konuşmasından sonra Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Osman Baydemir’i “Organları yer değiştirmiş adam!” diye niteledi. Çiçek’in bu sözlerini yakışıksız, çirkin bulmamın ötesinde merak ettiğim bir nokta var. Bilindiği gibi son zamanlarda kimi aydınlarımız, Batı’da, Kürtleri dışarıda tutacak yeni bir Türkiye kuralım, söylemiyle bir tartışma başlattılar. Cemil Çiçek, bu aydınların söylemleri doğrultusunda konuşanları “organları yer değiştirmiş insanlar” olarak nitelemiyor. Bu durumda sormadan edemiyorum; Osman Baydemir, “bölünelim, ayrılalım” gibi öneriler de ileri sürmemişken bu çirkin nitelemeyi salt Kürt olduğu için mi hak ediyor? Cemil Çiçek’in bu davranışının ortaya koyduğu gibi AKP’nin Türkiye için öngördüğü, işte böyle çifte ölçülü bir “demokrasi”. AKP yöneticileri demokrasiyi kendilerine yandaş bulma düzeni olarak anlıyorlar, aynı zamanda da “demokratik açılım” sözlerini dillerinden düşürmüyorlar, fakat bu öyle bir “demokrasi” ki, bu “demokrasi”de kendileri gibi düşünenleri cennet, düşünmeyenleri ise cehennem bekliyor. O zaman da “Bu ne biçim demokrasi” diye sormadan edemiyorsunuz. Bu satırları okuyan kimi okurlarımın “O biçim!” diye mırıldandıklarını duyar gibi oluyorum. Evet, bize dayatılmak istenen gerçekten de “o biçim” bir demokrasidir. 12 Eylül günü insanlarımız referandum için sandık başına gidecekler. Yok 12 Eylül’le hesaplaşma, yok demokratikleşme, tümü palavradır bunların. İnsanlar o gün “evrensel demokrasi” ile “o biçim demokrasi” arasında bir seçim yapacaklardır. Bakalım sandıktan ne çıkacak? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Depremin 11. Yõlõnda İmar Düzeni Değişmedi Türkiye’yi sarsan 17 Ağustos depreminin 11. yõlõnõ İstanbul Bü- yükşehir Belediyesi (İBB) ile Ja- ponya Uluslararasõ İşbirliği Ajan- sõ’nõn (JICA) yürüttükleri “Dep- rem Risk Analiz Çalışması”yla karşõlõyoruz... Çalõşmada en “riskli” seçilen 10 ilçeden 6’sõnda 150 bin yapõ ta- ranarak yüzde 30’unun “umut- suz” olduğu saptanmõş! Örneğin 20 bin 424 binanõn in- celendiği Bahçelievler’deki risk- li bina sayõsõ 15 bini; yani yüzde 70’i buluyor. Güngören’deki 9 bin 538 binadan 7 bin 300’ü; Bayrampaşa’daki 19 bin 973 bi- nadan ise 6 bin 150’si benzer du- rumdaymõş.. (Milliyet- 09 Ağus- tos 2010) Bunlarõ okuyunca ister istemez 11 yõl önceye gittim… On binler- ce canõmõzõ, akrabalarõmõzõ yitir- diğimiz günlere... Basõnõn, “Sizce bundan sonra en riskli bölgeler neresi” sorusuna tüm uzmanlarõn verdikleri yanõt aynõydõ; “kaçak yapılaşmanın en çok olduğu bölgeler.” Yani, şimdi(!) de İBB ile Ja- ponlarõn “en riskli” gördükleri il- çeler... Aynõ günlerde “yapıların yüz- de kaçı riskli” sorusuna da mi- marlõk ve şehircilik çevrelerinin yanõtõ şöyleydi; “yüzde 70’i kaçak yapılaşan bölgelerde ortalama yüzde 50 yıkım beklenmelidir; bu da yüzde 35-40 civarında binanın ayakta duramayacağı demektir.” (Rant Ekonomisi Çök- tü - Oktay Ekinci / Anahtar Ya- yõnlarõ - 1999) Şimdi İBB ile JICA’nõn kim bi- lir kaç milyon dolarlõk bütçeyle yaptõklarõ araştõrmada da “benzer” sonuçlara ulaşõlmõş. İstanbul’da 1 milyon 200 bin binanõn bulundu- ğunu anõmsatan İBB Deprem Mü- dürü Mahmut Baş diyor ki; “Ça- lışma 4 üniversiteyle yapıldı.” İnsan sormadan edemiyor: “Müdür Bey kardeşim; 11 yıl önce de görüşler aynıydı; geçen sürede hangi önlemler alındı; kaçak ve plansız yapılaşmanın durdurulması için hangi yasalar üretildi; nasıl bir imar disiplini sağlandı?” Yanõtõnõ yine biz verelim: “17 Ağustos 1999’da ‘depremi felakete dönüştüren imar düzen- sizliği’ aynen sürmekte; kaçak, yani plansız-projesiz ve dene- timsiz yapılaşmayı engelleye- cek hiçbir yasa üretilmemiş; 11 yıl önceki ‘imar yasasõ’ ile bu- günkü ‘aynõ’ olduğu gibi, plan- sız kentleşmeyi daha da körük- leyecek yeni yağma düzenleme- leri de ‘torba yasa’lar içinde ar- dı ardına yürürlüğe girmek- te...” İBB ve JICA araştõrmasõ, eski- lerin deyimiyle “malumun ila- mı”ndan başka bir şey değildir. Asõl araştõrõlmasõ gereken soru şudur; “Son yılların en çok yasa yapan parlamentosundan, ‘dep- remin felakete dönüşmesi’ni ön- leyecek imar disiplini yasaları neden çıkmıyor?” ‘Sorun’un temeli Şehircilikte her “sorun”, çözü- mü bilindiği halde varlõğõnõ sür- dürüyorsa; nedeni o sorundan “çıkar” elde edenlerin siya- sete, düzene ve ya- samaya egemen ol- malarõdõr. Yani, egemenlere “para kazandı- ran” sorun asla çö- zülmez!.. ‘Depremin fela- kete dönüşme- si’nde başlõca neden olan “dene- timsiz yapılaşma”nõn ödünsüz bir imar ve planlama disipliniyle engellenmesi mümkünken, yõl- lardõr ihmal edilmesinin nedeni, kuralsõz inşaatlardan elde edilen yüksek ranttan “vazgeç(e)me- yen” siyasettir. Hele, bu yasadõşõ rantlar artõk sa- dece bireysel zenginleşmenin de- ğil, siyasi örgütlenme bağlarõyla “cemaat zenginleşmesi”nin de kaynağõ olmaya başlamõşsa; kaçak yapõlaşmanõn yüzde 70’lere tõr- mandõğõ bölgelerde “imar keyfi- liğini kayıran siyaset”e rekor oylarõn çõkmasõ kadar doğal ne ola- bilir? İBB ve JICA’nõn “en riskli” gördükleri 10 ilçeye bakõn; tümü sadece yasadõşõ yapõlaşmanõn de- ğil, İBB yönetimine “oy” deste- ğinin de kaleleri değil midir? Sözün kõsasõ, 99 felaketinin 11. yõlõnda durum yine “eski tas es- ki hamam”. Özellikle İstanbul’un “riskli” denen kaçak bölgelerinin “siyasi rengi” ise sorunun temel nedenini anlatmaya yetiyor da ar- tõyor bile… 15 AĞUSTOS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 RTE’den yeni markalar: RETE... TERE... ETER... KERTE... TEREK... KERE... Zekât Necati Cebe: “Diyanet, ‘Memura da zekât verilebilir’ demiş. Recep maaş adı altında sadaka verdiğine göre, zekâta gerek yok!” Türbeci Avni Kurtuldu: “AKP Oruç Baba Türbesi’nde ‘evet’ propagandası yapmış. Recep, umudunu mezarlıklardan sonra evliyalara bağladı!” Mahalle Ahmet Önen: “CHP’yi doğuya gidememekle eleştiren AKP, mahallelere ölen PKK’lilerin adları verilirken, hiç de inandırıcı olamıyor!” YağmurDeniz Toplama kampındakilerin bir kısmı TOPLAMA kamplarındaki esirlerin kaç gündür hapiste olduklarının listesini Aydın Türkaydın derlemiş: Mehmet Demirtaş 1.156. Oktay Yıldırım 1.156. Fikret Emek 1.143. İsmail Yıldız 1.120. Ergün Poyraz 1.121. M. Zekeriya Öztürk 933. M. Fikri Karadağ 933. Hüseyin Görüm 933. Sevgi Erenerol 933. Hayrettin Ertekin 903. Doğu Perinçek 873. Nusret Senem 870. Hikmet Çiçek 870. Hasan Atilla Uğur 772. Osman Gürbüz 772. Durmuş Ali Özoğlu 772. İbrahim Özcan 772. Kemal Aydın 772. Neriman Aydın 772. Muzaffer Öztürk 736. Mehmet Ali Çelebi 724. Hamza Demir 722. Tuncay Özkan 722. Emcet Olcaytu 720. Cengiz Köylü 583. Levent Göktaş 583. Ataman Yıldırım 583. İbrahim Şahin 583. Fatma Cengiz 583. Y. Oğuz Şahin 583. Taylan Özgür Kırmızı 583. Mehmet Koral 583. Hüdayi Ünlüer 583. Oğuzhan Sağıroğlu 583. Fahri Kepek 583. Ersin Gönenci 583. Oğuz Bulut 583. Mustafa Dönmez 578. Mustafa Özbek 568. Ayhan Atabek 568. Servet Kaynak 568. Zerrar Atik 568. Mehmet Dalagan 568. Mustafa Balbay 524. Mehmet Haberal 487. Fatih Hilmioğlu 487. Serdar Öztürk 433. Ufuk Akkaya 310. Deniz Yıldırım 310. Dursun Çiçek 105. Murat Çavdar 568. Fahri Süslü 568. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” “ALINIP satılmasına pek de alışık olmadığımız birçok kavram gibi ramazan ve onunla ilintili hemen her şey de kendini bu kötü alışkanlıktan kurtaramamış gibi görünüyor” diyor Ceyhun Balcı ve niye böyle dediğini şöyle açıklıyor: “Hemen hepimizin yaşadığı yerlerde her an gözleyebileceği gibi ramazan inanç ve yakarış süreci olmaktan çıkmış, ticaretin, satışın ve kazancın sıradan aracına dönüşmüş. Yapmaktan kaçınmaya çabaladığım bir şeyi yapma gafletinde bulundum. Televizyonlardan birinin akşam haberlerini izledim. Ben haberlerin ortasında izlemeye başlamış olmalıyım ki, geçen günlerde magazine ayrılmış olan bölümler bugünlerin anlam ve önemine uygun olarak ramazana ayrılmış. İlk görüntülerde hiç olmazsa ramazanda sofrasına et koyma çabasında olan dar gelirli yurttaşlar vardı. ‘Devlet kasaplık, manavlık ve celeplik mi yaparmış’ diye kükreyen bir rahmetli büyüğümüz belli ki tam anlamıyla silememiş Et ve Balık Kurumu’nu yaşamımızdan. Dar gelirli yurttaşlar devletin yapmaması gereken bir etkinlikten yararlanmaktaydı oysa. Bir an önce sonlandırılmalı! Serbest piyasa ekonomisi mitine bundan daha büyük bir saldırı olabilir mi? Ramazan ticaretinde her kesime her mekâna yer vardı nasılsa! Önce İstanbul’da bir ilçede sokakta kurulan ve uzunluğu üç kilometreyi bulan bir iftar sofrası ve o sofranın alçakgönüllü mönüsü geldi görüntüye. Hemen ardından, beş yıldızlı otelde diğer dinlerin temsilcilerinin Diyanet İşleri Başkanı’nca ağırlanacağı kuş sütünün eksik olduğu bir başka Türkiye görüntüsü. Parası kimden çıkıyordu diye aklıma getirmeden edemedim! Beş yıldızlı otellerde, ‘oruç açmayanlara’ iftar uygulaması ile yaşamımıza giren yoz beğeni kültürünün dinsel başvuru kaynaklarıyla doğrulanıp doğrulanmayacağını merak eder dururum. Henüz doyurucu bir açıklama ile karşılaşmadım. Asıl çarpıcı görüntüler sınır ötesindendi. Yalnız ramazanı değil İslam dinini ticaret aracına dönüştürmüş olan Suudi Arabistan’da Kâbe’ye egemen bir yerde görüşe açılan bir saat kulesiydi bu haberin konusu. Gece ve gündüz bilmem kaç kilometre uzaktan görülebilen saat kulesinin görkemine diyecek yoktu doğrusu! Bir de Londra’daki ‘Big Ben’i çağrıştırmasa! Bulunduğu yer ile bu denli uyumsuz, kimliksiz ve kişiliksiz bir yapı tasarımı için bir yarışma açılsa herhalde birinciliği bu yapıt alırdı! Ramazan ticareti KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ruhsal çökün- tü. 2/ Felsefede, bilgi ile varlõk ara- sõnda ilişki kurdu- ğu düşünülen kav- ram... Yapraklarõ salata gibi yenen baharlõ bir bitki. 3/ Kötü, çirkin... Su- cuğa benzer bir yiyecek. 4/ Eski dilde su... Türlü nedenlerle başarõ- lõ olamayan kimse. 5/ Saplantõ. 6/ Kõsa çiz- me... İskambilde bir kâ- ğõt. 7/ Doğu Anadolu’ya özgü bir tür çorba... Havva’nõn Batõ dillerin- deki adõ. 8/ Din işlerini devlet işlerine karõştõr- mayan... İnce ve düzgün dokunmuş pamuklu bir kumaş. 9/ İç sõkõntõsõ ve- ren tedirginlik, korku, dehşet ya da gerginlik duygusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Altõn ve gümüş işlemeli bir tür ipek kumaş... Karõ- şõk renkli. 2/ Yazõnsal... Bir ilimiz. 3/ Plastik su şişele- rine verilen ad... Deşilmiş yer, çukur, delik. 4/ Eski Mõ- sõr’da güneş tanrõsõ... Bir atom ya da molekülden öte- kine bir ya da daha çok elektronun geçişi olayõ. 5/ Ma- vi renkli bir süs taşõ. 6/ Durağan... Rey. 7/ Ceket altõna giyilen kolsuz ve kõsa giysi... Eskrimde kullanõlan üç silahtan biri. 8/ “O yer” anlamõnda kullanõlan sözcük... Gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen siyah nakõş. 9/ Havadaki su buharõ... Yayvan sepet. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S A N D I K L I A K A R S U L A N A R I L G I N D R U R E C E I S I R A N A K K U L N E F D L G E F İ L O I L I C A L A T A N E K D O T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear