22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
iir Atlası CCVATÇAPAN Vera ÇEYKOVSKA/ Şiirier/ Metin ve Çeviri: Suat ENGÜLLÜ 'anıların külleriüzerinde kızgın mum güllerinden bir cehennem kurarak' /~>eçen hafta yayımladığımız Vera Çeykovska şiirterine \Jbu sayımızda devam ediyorvz... Ipek Böcekteri yumurta döşeli yolu kınyor şeytanın küçük parmakları gerçekliğe ulaşıncaya kadar ve ayrıştınyor tanrının sırlannı küçük, pratik demiurgos'lar. karanlığın küçültme ekleri ve aydınlığın küçültme ekleri her yere yayılmış Abraxas'lar.(*) taze ipek katmanlaria beliriyor gerçekliğin örnekleri Kurşunfnin Alevlenişleri bir zamanlar gür sınamalann çerçevesi olan, büyük boğucu gökyüzünün sarmaşıklanyla kaplı, öte tarafın kapıları şimdi: güvercinlerin, tatsız sıralann, seslerin ve yankılann bulunmadığı diyaıiara dalarcasına daldıklan, kurşuninin aynaları önünde duruyoruz aslında, ikimiz de. Bir kenarda yanan mumlann alevleri sadece, pırıl pırıl sabahların ve mutluluk kaynağı yıldtzlı gecelerin daha önceki sözlerinin uyumundan oluşturulan ritme göre titreşirken hâlâ, anıların külleri üzerinde kızgın mum güllerinden bir cehennem kurarak Güney # * * gerçekliğin bütün yakıcı sıcaklıklan ovada çoktan kurumuş olan otun üzerine çöküyor... Güneş, yalap yalap yanarak, masmavi açlık içinde kayboluyor... Vılanlar da ateş sıçramaları, kızgın dillerdir... Sesi kurutan ve ufalayan. Tınıyı alevlendiren... Kartallar da en son gölgelerin hiç beklenmedik uçuşlarıdır... Dallanıp budaklanarak, aklın ötesine kadar derinleşiyor yeryüzündeki yarıklar... Taş kendi şekline katlanamıyor artık... Etraf tepelerde kaleler, tapınaklar, düşsel mozaikler, frizler ve kabartmalar, lıerhangi bir iz bırakmadan yıkılıyor... Görülen izler bırakmadan yani... * * * Göl alanı etrafında, kireçli küçük evler ve tıpkı kutsanmış serinllkler gibi günün yaz sıcağına sinen, yükseklere kurulmuş kiliseler. Daracık sokaklarda, eşsiz dizemle uzayan, belirsiz fakat her şeye rağmen mutlu sonla biten bir güney masalının inci gibi yapısından farksız, göz kamaştıncı kaldırımlar. Zakkumlar ve beyaz duvarlar arasında etrafa mavi akisler CUMHURİYET KİTAP SAYI 1053 yayan pencerelerin arkasına, "Yaradan" yeni pronaoslar katıyor. Alacalı kilimler üzerinde güğümler, danteller üzerinde kehribarlar, süslü çerçeveler içinde uçsuz bucaksız göl aynalan, ak gerdanlan süsleyen inciler, günbatımı şiirierinin son derece açık seçik manzaralan... Bu arada tannnın uysal sürüsünün mutfak bıçaklan, izbelerde depolanmış kuzu beyni sayesinde, kökeni ortaya koymanın çabası içinde... * * * Iç-sürgünlüğüme kadar sardı içimi, serin-akşam yaz törenleriyle uyumsuz göl kentinin kovaladığı yakıcı sıcaklık, ağır rahip giysilerinin yırtıklanndan dışanyı gözleyen yanık beden gibi, kartezyen anlayışla yontulmuş düşüncenin tersi - soğuk ve zalim bir tannnın negatifı gibi, üzerinden geçmek, yutmak ve toprağa gömmek varken, manzaranın dışına sıçrayan yılan, çok yaşlı gözleriyle soğurmak göklerin ve zamanın üzerine germek varken manzaranın dışına uçan kartal gibi, : metin - kaçan bir adın verildiği kargaşa içindeki dünya - müthiş bir rutubeti yok etme tutkusunun tezahürü * * * Kaçan bir adın verildiği metin yüzünden kovalandığından, o ilk önce, yakıcı gün ortasında, göl kenanndaki ıssız kent meydanına doğru koşuverdi. Her gün, iyiliksever, sağduyulu, tatlı dilli aya kliment'i, yürürken hayal ettiği meydana doğru. Mucizenin burada, ohri'de de mümkün olabileceği kanısına vannca, her iki Ahit'te yer alan, muamması çözülmemiş pek çok meseleyi düşünme teşebbüsünde bulunmadı bile. Böyle olmakla birlikte, her zaman bu kentte sınamalann sınıriı olduğunu biliyordu. Fakat şimdi, birdenbire, her nasıl olursa olsun, kutsal kitaplann bir yerine eklenmiş ya da kendi içine yazılmış bir kod gereğince, tam da kendisinin, bir mucize için seçilmiş olduğu sanısına kapıldı. Kavurucu yaz sıcağı altında, kovalayanlardan kaçarken kent meydanından geçmesinin ve meydanın üst tarafındaki bayıra tırmanmasının, belki de kendisi için belirlenmiş sınamalar olduğunu sanıyordu. ödülün, sığınabileceği, içinde, tahammül edilemeyecek ölçüde kafasını kurcalayan kendi metnini biçimlendireceği, kocaman bir serinliği, "Yaradan" tarafından büyültülen midyeyi, tarihin tatlı esintisini andıran, bayırın tepesindeki kilise olduğuna inanıyordu. Ayaklannda ağır bir yorgunluk hissetmeye başlamasına rağmen, o, kent meydanını çabucak geçiverdi. En yakın sokaklan olabildiğı'nce hızlı koşarak geride bıraktı; fakat yine de, arkasında bir yerlerde, kovalayanların seslerini duydu. Gözlerine sis perdesi çökecek kadar aklını allak bullak eden yakıcı sıcak altında soluk soluğa fcalmış vaziyette, daracık dik sokaklardan yukanlara doğru koşuverdi. Ona, daha da çok gayretkeşlik aşılaması gerektiği izleniminin hâkim olmasına rağmen, zaman akışını yavaşlatıyordu. O da yavaşladı, hatta durdu bile. Gerçekliğin bütün kavurucu sıcaklıklarının, artık kurumuş bir otun üzerine çöktüğü bir ova düşündü. Güneşin masmavi acıkmışlık içinde, yana yana nasıl gözden kaybolduğunu gördü... Kendisi de kurumuş ot gibi güçsüz düştü. Şimdi, havayı çıldırtan ve toprağı titreten kavurucu sıcaklık altında, kilisenin de çatladığını ve zayıf düştüğünü görüyordu ya da ona öyle geliyordu. Her nasıl olursa olsun, bu görkemli yapı, onun için kaybolmuş sayılırdı artık. Kovalayanların sesleri yaklaşıyordu. Yılan tarafından sokulmuş, kartal tarafından gagalanmış olmayı arzuladı; yeter ki bu bekleyiş son bulsundu. Gözlerini yumdu; fakat birdenbire vücudunda soğuk bir dokunuş hissetti, güçlü kanatlann çırpışını duydu. Gözlerini yine açtı: kendisine ağzı açık bakan yılan ve kartal gözleriyle göz göze geldi. Metninde sezdiği yuvariak gökleri, artık aklını tamamen yitirmişçesine içlerinde gördüğü, o çok eski zamanlara ait gözlerdi bunlar panldadılar ve tıpkı inciler gibi önce ona doğru, sonra da bayır aşağı zıplayıp yuvarlanmaya başladılar. Ancak onlann gözlerinde aslında kendi bakışını gördüğünün farkına varamadan, yılan ile kartal gözden kayboluverdiler. O şimdi aşağılara, kente doğru baktı. Göl, üzeri inci kaplı koca bir alanın masalsı aynasıydı. Gözalıcı-balıklar, saydam bakışımlarda üreyerek, gerisin geri, ona doğru yüzüyoriardı. Çekici, fakat aynı zamanda şaşırtıcı derecede yalın bakışımlar; tıpkı onun metninin yarıklanndan fışkıranlar gibi. Akan hava tertemizdi. Güneş billurdan farksızdı. Karanlık ve korkunun bütün dal ve gülleri toplanmış, bütün pislikler ve yanlış adımlar ortadan kaldırılmıştı. O ise - o, kendi metnine girmiş olmaktan sonsuz bir haz hissediyordu. Üzerindeki yabancı sesleri duymadan önce, bu iş tamamdır, diye düşündü. Kendisine görünen kodun anlamı çözülmüş, manzaranın ve göklerin görünmez anılanna teslim edilmişti. llelebet. Şimdi gece ve hayali sonun sonu kolay yapışan ve geveze karanlık duvaklar gibi yaklaşıyordu. Daha bir kutsal mutluluk gibi... Rlmbaud eğildiğini görüyorum erdenliğin tomurcuklanmış dallan altında, tufanda kabaran sular gibi kabaran kökenine batırmakta oldukları arasında neler neler yok: dünyaya geldiği, her iki yanındaki daracık sokaklan, sabahın doğduğu ve ölülerin toprağa girdiği ardenler'in manzaralarına uzanan charieville; paris'in pembemsi kenar işlemeli ve zarif lâmba parıltılı olağanüstü kurşuniliği; londra'nın sisli kuleleri, köprüleri ve birahaneleri; brüksel'in usta işi cephe duvarları ve duygulan; stuttgard'ın göksel ve ussal durulukları; yabancılaşmışlığın öldürücü kabuklan içindeki yaratıklar, isyan alevleri; yaya geçilmiş bütün miller; gezici sirkler, olağanüstü fakat gereksiz beceriler; görünmezle birieşme deneyi için âdeta yutarcasına okunan bütün tuhaf kitaplar... oysa bütün bunlar, sahip olunamamış fakat ayırt edilen, gelecekte de sezılecek bir biliş/hissedişte düğümlenen, pek çok olası sonucun ortasına ansızın dalmış olmanın bir ifadesidir sadece: söz konusu olan, bir çeşit tümkapsayıcı ve zamanlarüstü - fakat ertelenen yalnız alanın mahremi sanki. dayanılmaz uzgörülerle alevlenen: tahammül sınırlannı zorlayacak ölçüde çoğalan ve hücrelere kazınan: kökenin yüzeyine çıkmaya zorlayan: sahiden de, yüksekliklere kaldırılmış, eski gravürler denizi gibi.(") geriye, yalnız alanın en ateşli tutkusunun gıdıklanışlarının, berraklıgı gölgelenmemiş büyük güneşin kaldığı yükseklikler... ... afrika, uzun bacaklı zenci tannçalar ve kabileler, bedeviler ve kuğulan andıran dervişler; dört bir yana dağıtarak tekrarlanamaz cümleleri, kızgın kum tepelerinde bir yerlerde parçalara bölünen, gökkubbenin ekseni etrafında oynanan kusursuz dansta hepsi. birini • O Abraxas- Eski Mısır gnostislzminde-en yüce varlık, 365 göflün hükümdan (") "... eski gravürler denizi gibi" - Arthur Rimbaud'nun, "Tufandan Sonra' adlı şiirinde yer alan mısrasının bir bölümüne göre. SAYFA 31
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear