23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
LukasBarfussten 'YüzGün' Bu katliamı görmemiş olun Lukas Barfuss Yüz cün adlı romanında, 1994 te Ruanda'da yaşanan soykınmdan yo- la çıkarak, o topraklarda hayat bulan blr aşk ile ülkedeki gergin ve kanlı günleri anla- tıyor. Barfuss, orada otuz yıldır faaliyet gösteren bir teşkllata katılan Davld'in ve sevgilisi Agathe'ın ağzından olup bltenl gözler önüne seriyor. O Ali BULUNMAZ _ _ I nsanoğlumın hafızası unut- maya çok eğilimli. Hem de her şeyin hı/la tüketildiği; tüketmenin "yaşamak" anla- mına geldiği bu çağda. Insan, yal- nızca metajarı değil, kendini de tüketiyor. Üstclik biiyiik bir hız ve hazla. "CÜVENLİ BÖLGE" Yakm geçmişte, insanın kendini tüke- tişine örnek olabilecek iki önemli katlia- ma, daha doğmsu soykırıma tanıklik edildi. Bunlardan biri Srebrenica diğeri ise Ruanda. Bugünlcrde Kııanda soykı- rımı yeniden gündemde, çünkü Lukas Barfuss'ün Yüz (îün isimli kitabında o zamandan hareketle bir aşk kurgulan- mış. Ama öykünün havada kalmaması için I994'e, soykırımın gerçekleştiği ı günlere geri dönüp neler yaşandığını ' şöylc bir hatırlanıalı. 1994'te Birleşmiş Milletler (BM), Ru- anda'da kabileler arasındaki gerginlik ve çatışmaları gidermek adına, aynı yıl yürürlüğe koyduğu bir tasarı hazırladı. Buna görc, ülkedc seçimlerin yapılması için uygun ortani hazırlanacak ve geçen sürede BM'ye bağlı Barış Gücü askcrle- ri ülkede kalacaktı. 6 Nisan 1994 günü, ülkenin iki büyük kabilesinin (Hutu ve Tutsi) liderlerini (ki bunlardan biri Devlct Başkanı'ydı) taşıyan uçak BM denetimindeki "gü- venli bölgeden" ateşlenen füzeyle düşü- rülünce, Ruanda'da yakası açtlmadık bir katliam başladı. ABD, Somali'de yaşadığı yenilgi ne- deniyle bölgeye çekinceyle yaklaştığın- dan haskısını arttırdı ve öldürülen 10 BM askerini bahane ederek BM Barış (îücü askerlerinin geri çekilmesıni sağ- layınca katliamların şiddcti de yoğunlaş- tı. Büyük kabile Hutularm milisleri bal- ta, pala, satir, taş; kısacası buldukları her şeyle Tutsileri öldürmeye koyuldu. Aynr günlerde, daha önceleri "soykı- rımlara sessiz kalamayacağım" açıklamış olan Fransu ve ABD, bölgeden uzak dıırnıak için BM'de "soykınm" sözcıi- ğünü içeren tüm önergelerde değişiklik talep eder. Fransa, ilerleyen günlerde ise "yasal" Hutu hükümetine yardımla- ra başlar; Fransız askerleri, Kongo'ya kadar olan bölgeyi ele geçirir. Ancak o ana kadar 600 bin insan çoktan ölmüş- tür. Bunun üstüne Fransa, kendi so- rumluluk bölgesinde dc 200 bin insanın ölümüne ses çıkarmaz. Bilanço çok ağırdır: Yüz günde 800 bin kişi ölür. "Ruanda'da bunlann ya- şanmasına neden olan şey neydi?" soru- su dilden dile dolaşmaya başlar. Kimile- ri soykırımın nedeni olarak Avrupa'nın SAYFA 10 ayırımcı politikalarını Ruanda'da uygulayışı- nı öne sürer, kimileri de Hutular ile Tutsiler arasındaki toprak pay- laşım mücadelesini. Ama belki de asıl nedeni şu sözlerde aramak daha doğru: () dönem Barış Gücü Komutanı olan Romeo Dallairc "Ruandalıla- rm hiçbir öncmi yok- tu" demişti. Fransa es- ki cumhurbaşkanı François Mitterrand ise LeFigaro'dd 12 Ocak 1998 günü yayimlanan açıklama sında "Ruanda gibi ülkelerde bir soykı- nm yaşanması o kadar da önemli bir şey değil" buyuruyordu. "UZAKTAKİ" YIKICI SAVA$ tşte tozu dumana katan bu günlerle ilgili; oradan esinlenerek yazılmış bir roman var raflarda: Yüz Gün. Ruan- da'da yüz gün süren soykınmı ve orada filizlenen bir aşkı anlatıyor. Lukas Bar- fuss'ün kaleminden çıkma kitabın he- men başında şöyle bir not var: "Bu ki- taptaki tarihsel olaylar gerçek, kişiler kurgudur." Kara Kıta'nın en karanlık günlerin- den; alacakaranlıktan damıtılmış satırla- rı kotarıyor Barfuss. Romanın başki^isi David'in, ırkçılık ve adaletsizliğe karşı hem kişiscl hem de içinde yer aldığı ku- rumsal yapı dahilindeki öyküsü anlatılı- yur. Aynı zamanda, tam ortasında kaldı- ğı dizi cinayeller, katliam ve en doğru deyişle soykınm. David, 1990'da Ruanda'ya gittiğinde zihnindc dolananlar ılers niteliğinde: "Haksızlığa başkaldırmayan, haksızlığa uğraınayı hak eder." O, yalnızca bunu düşünnıüyor elbette, gittiği yerin geçnıi- şini ve karanlık günlere doğru nasıl sü- rüklendiğini tarihi eşeleyerek anlatıyor. Bu eşelemenin satırlara yansıyan bir ya- nı daha var: "Biz kendimizi beyazların bu kıtaya getirdiği sefaletten sorumlu hissediyor ve bu suçun bir kısmını ol- sun telafi edebilmek için canla başla ça- lışıyorduk." Barfuss, David aracılığıyla bir özeleş- tiriye de girişiyor; çokuluslu şirketlerin kimi sahteci yardım kampanyalarından daha gerçekçi bir yaklaşım bu. Ama yi- ne de cinayetleri ve söz konusu sefaleti önlemeye yettiği söylenemez. Tüm bunlar olurken David, Ruan- da'da tanıştığı Hutu Agathe ile yakın- laşmaya başlıyor. Fakat Agathe politika- ya ve insanlara ilgi duymadığ'ını söyleye- rek ülkesinden ayrılmayı akhna koyu- yor. David için o andan sonra iki uğraş var: Ruanda'da sefaletle savaşmak ve Agathe'ı hem kendi yanında hem de ülkede tutmak. Ama ülkede kalmaları ve o yüz günü geçirme- leri ikisi açısından da bir dönemeç: Katliama tanıklık ve Agathe'ın ölümü David'i sarsıyor. David, çatışmaların "uzakta" yaşanıyor ol- masından ve Fransızla- rın, bulunduğu kentte link atmasından hoş- nuttur: "Kigali'de sa- vaşı pek hissetmiyor- duk, çatışmalar ku- zeyde, Uganda sınınn- da oluyordu, ilgimizi çekmeyecek kadar uzaktaydı." Fakat oturduğu eve güvenlik amacıyla ası- lan "îsviçreli" yazan levha tedirginliğin bir göstergesi: "Afrika'da bir yerlerde, unu- tulmuş önemsiz herhangi bir ülkede de- ğildik; dünyanın en tehlikeli yerlerinden birinde çahşıyordum." David, bu karga- şa ve gerilim ortamının, Agathe'Ia ya- kınlaşmasım sağlayacağını düşünür; yarı yarıya haklıdır da. -NORMAL- HAYATA DÖNÜ$ David'in inancı, Ruandalılar arasmda pek bir karşılığı olmasa da, çalıştığı ku- ruluşun (lsviçre Kalkinma ve tşbirliği Teşkilatı'nın) ülkeye "demokrasi" geti- rcceğidir: "Biz bir diktatörlükten yana değildik elbette ama demokrasinin kent seçkinlerine özgü bir ayrıcalık olduğun- Barfuss, gercekle kurguyu harmaniadıOı ese- rlnde. okura Ruanda soykınmını hatıriatıyor. dan çok emindik. Bizler eğitimli insan- lardık, oysa buradaki çiftçilerin büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu ve kolayca kandırılabilirdi. Serbest seçim- ler kaos, şiddet ve sefaletten başka bir şey gctirmezdi, birinin politikaya katıla- bilmesi için önce bilinçlenmesi gerekir- di, bu da ancak yaşam koşulları düzel- diğinde olabilirdi. Biz uzmandık ve dünyadaki en iyi yerin burası olmadığı- nı biliyorduk ama en kötüsü de değildi, burası olsa olsa dünyanın dördüncü ya da beşinci kötü yeriydi ve bu da bize ye- tiyordu." O gerginlik ve karmaşa dolu günlerin dehşet verici gelişmesi ise, sürekli artan cinayetlere David ile arkadaşlarının alış- maya başlamasıdır. Arkadaşlarından Missland'ın şu sözleri, David'in ırkçıhğa ve adaletsizliğe karşı durarak gittiği Ru- anda gerçeğini anlatıyor: "Bu ülkenin tarihi koca bir yalan (...) Akıllı beylerin, bu ülkede gerçek denen bir şeyin hiç ol- madığını bilmesi gerekirdi. Herkes tari- hi kendi işine geldiği gibi anlatıyor ve bu masallara kendileri de inanıyor artık (...) Avrupa basını dehşet içinde, çünkü görünüşe bakılırsa cinayetler için man- tıklı bir neden yok. Ne yani, mantıklı bir sebep mi olması gerekiyor? Demek istiyorum ki, iyi bir sebep her şeyi aklar mıydı?" Söz cinayetten açılmışken, kitabın son sayfalanndaki zıırunlıı göç tasvirine, yol kenarlarında taşınamayan ve terk edil- miş eşyalarla yan yana yatan ceset anla- tımı da ekleniyor. Soykınmı en etkili bi- çimde resmeden satırlar, insanların bir eşya gibi savrulup bırakıldığı bu satır- lar. Cinayet değil ama bir ölüm anlatımı daha var en sonda: Agathe'ın ölümü. David'in bir daha duymamak üzere işit- tiği ses, Agathe'ın scsi kesildiğinde, bü yülü olan her şey bozuluyor, "normal" hayat, kaldığı yerden devam ediyor. Romanda soykınm ve aşk bir arada yer bulmuş kendine. Tarihsel gerçeklik- lerin yanı sıra, kurgulanmış aşk hikâye- si, zaman zaman sırıtmakla birlikte, olan bitene başka bir boyut katıyor. Barfuss'ün kurgusu, bazen eğilip bükü- lürken, Ruanda'da yaşananlarla anlatı mını beslediği noktada yeniden rayına giriyor gibi görünüyor. Bununla beraber Barfuss, Avrupalıla- rın Afrika'ya (Ruanda özelinde) hafil tc- peden bakma anlayışına dair birkaç eleştiri de getirmiş. Bunu, Paul ile Da- vid arasındaki kimi karşılıklı konuşma- lardan çıkarabiliyoruz: "Ülke demokra- si istiyordu ve bu ülkeye demokrasinin oyun kurallarını lsviçre Kalkınma ve Iş- birliği Teşkilatı öğretnıeyecekti de, kim öğretecektir 1 Neyse ki küçük Paul bizim burada hizmet vcrdiğimizi, bir ülkenin ihtiyaçlan ile ilgili kararın bize düşme- diğini anımsadı." Yüz (lün, Ruanda'da yaşanan soykırı- ma değinirken, aynı zamanda kahra manlar aracılığıyla da Avrupa'nın vicda- nına seslenerek bir özelcştiri yapılması gerektiğini vurguluyor. Anlatımı, söy- lcndiği kadar scrt olmamakla birlikte Barfuss, gercekle kurguyu harmanladığı eserinde, okura ve tüm insanlara Ruan- da soykınmını hatırlatıyor. Kısacası bir de böyle deniyor; görmek istcmeyen ve sorumlulıık kabul etmeyeler ile "Siz bu- nu görmemiş olun" uyarısıyla ortalıkta dolananlara, örtük şekilde "Bir de bura- dan bakın" diyor. • bulunmaz_ali@hotmail.coın http^//bulunmazali81.blogspotcom Yûz Gün/ Lukas Barfuss/Çcviren: Zehra Aksu Yümazer/ Metis Yayınlan/ 166 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1053
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear