Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                CMYB  C M Y B  SAYFA CUMHUR YET 3 EK M 2010 PAZAR  14 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr  İnsanı umursamayan politikacılar  Anıtkabir mimari Emin Onat ın projesini  kabul eden uluslararası jürinin başkanlığını  yapan Prof. Paul Bonatz, Hitler den kaçan  Alman profesörlerdendi. Yaşamını 1954 yılına  kadar Türkiye de sürdüren Bonatz, ülkemizde  birçok önemli yapı ve projeye imzasını atmış  bir ünlüydü. Bu yapıların arasında Ankara  Saraçoğlu Mahallesi, Sergievi nin tiyatro ve  opera binasına dönüştürülmesi de vardır. Ayrıca  İTÜ Taşkışla Binası nın değişim ve onarımını  da Emin Onat la ortak gerçekleştirmiştir. Şehir  plancısı ve mimarı Bonatz Bina Bilgisi  kürsüsünde dersler vermiş, 19461954 yılları  arasında mimari proje öğretmenliği yapmıştır.  Bonatz ın 1943 yılında Türkiye ye kaçmasının  nedeni Münih tren istasyonu projesini kendi  kafasına göre değiştirmek isteyen Hitler le  anlaşmazlığa düşmesiydi.  Şu günlerde Bonatz adı Almanya da yine  dillerde. Onun önemli eserlerinden biri olan  Stuttgart ın tarihi tren istasyonu kısmen  yıkılmaya başlandı. Binanın  korunması  gereken tarihi yapı  olmasını umursamayan  ve Alman Devlet Demiryolları ile ortak bir   dev proje ye imza atmayı amaçlayan sağcı  eyalet hükümeti yıkıma başladı bile. Stuttgart ta  projeye karşı çıkan insanlar altı aydır sokaklara  dökülüyor. Nüfusu 480 bin olan kentte her hafta  5060 bin kişi nümayiş yapıyor. Son kamuoyu  araştırmalarına göre, kentlilerin yüzde altmış  beşi Bonatz ın istasyonun kısmen yıkılıp  işlevini yitirmesine, yeni istasyonun da  yeraltına inşa edilmesine ve StuttgartMünih  yönünde yepyeni bir tren hattı yapılmasına  karşı. Şu sıralar tüm Almanya nın yakın ilgisini  çeken tüm nümayişlere karşın politikacılar  bildiklerini okumaya devam ediyor. 2020 de  gerçekleştiğinde ülkeye 10 milyar Avro ya  patlayacak olan bu proje çok pahalı olduğu gibi,  ekonomik de değil. Stuttgart parkında, 300  tarihi çınarı yeraltı istasyonuna yer açmak için  yok edecekler. Geçen perşembe  günü bu ağaçların kesilmesini  çimenlere oturarak engellemek  isteyen genç, yaşlı insanları geri  tepen binin üzerindeki polisin kaba  kuvvet kullanması sonucu 450 kişi  yaralandı. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı  Stuttgartlı Cem Özdemir,   Yönetenler acımasız bir buldozer  politikası uyguluyor  diye konuştu.  Kentin altına ve Ulm yönündeki  dağlara açılacak toplam 60 kilometrelik tüneller  de yöre arazisinin büyük bir bölümü  kireçtaşından oluştuğu için suyla karıştığı anda  büyük riskler taşımakta. Karaormanlar da  geçen yıl yapılan deneme kazılarında bu sorun  yaşandı ve yakındaki bir küçük kentte sayısız  bina kaymaya, temel ve duvarları çatlamaya  başladı. Budapeşte den sonra Avrupa nın ikinci  büyük kaplıca kenti olan Stuttgart ta bu  projeyle şifalı yeraltı suları da büyük tehlike  altında. Bütün bunlar niçin mi yapılmak  isteniyor? AB nin 215 milyon Avro ile katıldığı  projeyle ParisBudapeşte arasında trenlerin  daha hızlı çalışması amaçlanıyor. Ancak 10  milyar Avro luk StuttgartMünih bağlantısıyla  iki kent arası sadece 26 dakika kısalacak! Uzun  yıllar Devlet Demiryolları nda önemli  görevlerde bulunmuş, şu anda da kuruluşun  danışmanı olan bir kişi basına yaptığı  açıklamada:  Hızlı tren ICE  1995 te bu hattı 2 saatte alırdı,  bugün ise 2 saat 20 dakikada  alıyor,  dedi. Nedeni çok basit:  Tüm Almanya da rayların ve  trenlerin bakımına son on yılda  yapılan yatırım hemen hemen sıfır!  Alman Devlet Demiryolları 2010  yılında tam 15 milyar Avro borçlu  bir kuruluş! Geçenlerde  Frankfurt tan Stuttgart a gelen hızlı  tren ICE istasyona girmeden az önce iki  kilometrelik bir tünelde kalıverdi.  Havalandırması da bozulan trende 400 yolcu  tam üç saat kurtarılmayı bekledi! Havaların çok  sıcak gittiği temmuz ayında tüm Almanya da  elli hızlı trende havalandırmaları çalışmadığı  için sayısız yolcu hastanelere kaldırıldı, tren  seferleri günlerce altüst oldu. Sonunda da  demiryolları 23 bin yolcuya 2.7 milyon  tazminat ödemek zorunda kaldı. Bonatz ın  istasyonundaki yıkımla kentin büyük  kuruluşlarından Wolff & Müller  görevlendirildi. Stuttgartlı ünlü bir sağcı  politikacının danışmanı olduğu bu şirket  websitesinde açıkladığına göre 1936 da  kurulmuş ve 1939 dan sonra  hızlı bir çıkış   yapmış, 1945 e kadar sayısız büyük projeye  imzasını atmış. Hitler dönemindeki bu  projelerin neler olduğunu yazılı sorduğumuz  şirketten haftalardır yanıt yok! Zenginle fakir  arasındaki uçurumun her geçen gün derinleştiği  Almanya 13.5 trilyon Avro borçlu. Devlet  verilerine göre bu borç günbegün 390 milyon  Avro artıyor. Beş milyon insan devlet yardımı  olmasa aç kalacak! Gırtlağına kadar borçlu  Almanya eğitim sorunlarının da altından bir  türlü kalkamıyor. Berlin deki hükümeti şu anda  seçmenlerin sadece yüzde 35 i onaylıyor. On  milyar Avro luk demiryolu projesi insanları  politikacılardan iyice soğuttu. Bonatz ın tarihi  istasyonunu kanatsız bir kuşa çevirmekte, çok  riskli bir projeye olmayan milyarları yatırmakta  inat eden, on binlerin günbegün sokaklara  dökülmesini sürekli göz ardı eden Stuttgart  eyalet hükümeti hızla güven yitirmeye devam  ediyor.  www.ahmetarpad.de   Stockholm  sendromu   İsveç in güney bölgelerinde yaşayan  toplumbilimci Gustav Flodberg,  iktidara geldikten sonra otoriteye yönelen  siyasi yönetimler ve onların seçmen kitlesi  üzerine bir araştırma yapıyordu. Onun  kuramına göre, ülkelerindeki sosyal ve  ekonomik sorunların üstesinden gelemeyen  yönetimlerin bir bölümü, iktidarlarını  sürdürebilmek için otoriteye yöneliyor,  seçmen kitleleri de onlara destek  veriyordu. İsveç te, 1973 yılında  gerçekleşen bir banka soygunu  girişiminden sonra ortaya çıkan   Stockholm sendromu nu hareket noktası  olarak almıştı. Flodberg e göre, özellikle  Sovyetler Birliği nin dağılmasından sonra  kurulan  Yeni Dünya Düzeni nde,  iktidarlar yönetimde karşılaştıkları  zorlukları gidermek için otoriter  yöntemlere başvurdular, seçmen kitleleri  de onlara oylarıyla destek oldu.  Gustav Flodberg, beni araştırma kapsamına  aldığı Türkiye ile ilgili bazı sorular sormak  için bulmuştu. Söze, hareket noktası olarak  aldığı  Stockholm Sendromu nu  anlatarak başladı: 23 Ağustos 1973 günü,  Jan Erik Olsson adlı bir banka  soyguncusu, Stockholm deki  Kreditbanken e silahla girerek 3 banka  görevlisi kadını 6 gün süreyle rehin aldı.  Yapılan pazarlıklar sonunda soyguncunun,  cezaevinde yatan Clark Olofsson adlı  arkadaşı da yanına getirildi. Soyguncu,  daha sonra kendilerine 3 milyon kron para  verilmesini ve arkadaşıyla başka bir ülkeye  gitmelerine izin verilmesini istedi. Pazarlık  sürerken Başbakan Olof Palme de  soyguncu ile görüştü, ancak ödün vermedi.  Eylem süresince, soyguncu ve rehinelerin  yiyecek ve içecek gereksinmeleri bankanın  çatısında açılan bir pencereden karşılandı.  Radyo ve televizyonlar sürekli canlı yayın  yapıyordu. Halk, rehine kadınların  durumunu merak ediyordu.  Gerçekleştirilen telefon bağlantılarında,  rehineler banka soyguncularının  kendilerine çok iyi davrandığını  söylüyorlardı. Yetkililer, önce bunun o  anki korkuyla verilmiş yanıtlar olduğunu  sandı. Altıncı günde, içeriye uyuşturucu  gaz atılarak soyguncular yakalandı. Ancak,  daha sonra ortaya ilginç bir durum çıktı.  Kurtarılan banka görevlisi kadınlar,  soygunculardan ayrılmak istemiyor, onlara  kötü davrandıkları  gerekçesiyle polisi ve  hükümeti  suçluyorlardı.  Kadınlar,  çıkarıldıkları  mahkemede de  soyguncuları suçlayıcı  bir ifade  kullanmadılar.  Bunlarla da yetinmeyip aralarında  topladıkları parayla soyguncuların  savunma giderlerini karşılamaya  çalıştılar... Psikologlar ve  toplumbilimciler,  güce tapınmaktan   kaynaklanan bu durumu  Stockholm  sendromu  olarak adlandırdılar.  Vardıkları sonuca göre, uzun süre baskı  altında yaşayan ve şiddet gören birey,  zamanla bu durumu kanıksıyor.  Gücü   kutsuyor ve o gücü uygulayanın tutsağı  haline geliyor. Gustav Flodberg, savını tam  da bu noktadan başlatıyordu. Ona göre,   Stockholm sendromu  toplumlarda da  görülüyor. Üstelik bu kuramın belirtilerine  Yunan mitolojisindeki tanrılar savaşında da  rastlamak mümkün. Almanya da Hitler in  iktidara gelmesinde  güce tapınmanın   etkisi var. Birçok diktatör, bu yüzden  halkın desteğini de alarak uzun süre  iktidarda kalabildi. Ancak bu sendrom,  Sovyetler Birliği nin dağılmasından sonra  belirgin olarak ortaya çıktı. Günümüzde de  ülkelerindeki sosyal ve ekonomik sorunları  çözemeyen iktidarlar, demokrasi  geleneklerini boş vererek kolaylıkla   otoriter liğe yöneliyor.  Kurtarıcı   arayışındaki kitleler de onların peşinden  sürükleniyor. Baskı altındaki toplumlar, bir  süre sonra baskıyı uygulayanın  üstünlüğüne inanıyor ve ona bağlanıyor.  Dış dünyadan soyutlanan birey, kendisini  çekip çevirecek  otoriter lider  arıyor.   Stockholm sendromu nun izlerini,  günlük yaşamda, dinin ve tarikatların  baskısı altındaki toplumlarda, savaş  esirlerinde, cinsel tacize ve aile içinde  şiddete uğrayanlarda da görmek mümkün.  Katılırsınız, katılmazsınız Gustav Flodberg  böyle diyor. Araştırmaya esin kaynağı olan   Stockholm Sendromu , Samuel L.  Jackson ve Kevin Spacey in başrolünü  oynadığı  The Negotiator   Arabulucu   adlı filmle sahneye de aktarıldı.   Sendrom un kahramanı, banka  soyguncusu Jan Erik Olsson, mahkemede  on yıl ceza aldı, sekiz yılı cezaevinde kaldı.  Çıktıktan sonra İsveç i terk etti, Tayland a  yerleşti. Arkadaşı Clark Olofsson ise o  yolun yolcusu olmaya devam etti. Banka  soygunundan aldığı bir yıllık cezanın  ardından, karıştığı birçok uyuşturucu ve  kaçakçılık suçlarından ağır cezalar aldı,  yaşamını cezaevlerinde sürdürdü...  alinergis@yahoo.se  STUTTGART  AHMET ARPAD  MALMÖ  ALİ HAYDAR  NERGİS  Kılıçdaroğlu ndan  sonra neler oldu?  Sosyal Demokratlar ın AP deki  grup lideri Martin Schulz un  bir gazeteci ordusunun önünde   Kemal i AB ye giren  Türkiye nin başbakanı olarak  görmek istiyoruz  demesinden iki  hafta sonra kapağı Brüksel e atan  Egemen Bağış, geçen çarşamba  günü Schulz un yanında  kameralara gülümserken pek  rahatlamış görünüyordu.  Shulz, Bağış a  Affedildik mi?   diye sormuştu işte daha ne olsun?  Sosyal Demokratlar ın lideri ile  AKP li bakanın fotoğraflık  tebessümlerle sığmaya çalıştıkları  bu kareyi izlerken, asıl gülenlerin  bu resmi ortaya çıkaran renkli  hik yeyi bilenler olduğunu  düşündüm...  Her şey Schulz un iki hafta önce  bir gazeteci ordusu önünde  Kemal  Kılıçdaroğlu nu başbakan olarak  görmek istediğini  ilan etmesiyle  başladı. Bu cesur sözler, CHP nin  yeni liderinin Brüksel in  güvenilmez yağmurlu havasını  CHP lehine şaşırtıcı ölçüde  değiştirdiğini açıkça gösteriyordu.  Bazı AB yetkililerinin hediyelerle  kandırıldığı yolundaki ifadeleri   nefretle  karşılandığı, sözleri AB  koridorlarında kulaktan kulağa  öfkeyle aktarıldığı halde  Kılıçdaroğlu, Gülsün Bilgehan ve  Haluk Koç la birlikte geldiği  Brüksel de AB Türkiye  ilişkilerinin bundan sonra  çok daha sağlıklı bir  şekilde ilerleyebileceği  yolunda umut veren o  elzem köprüyü kurmuş gibi  görünüyordu. Anlaşılan  Gazze açıklarında yitirilen  dokuz candan sonra  AKP yi sorgular hale  gelmiş, Türkiye de giderek  ağırlaşan konservatif havadan  kaygı duymaya başlamış AB için  Kılıçdaroğlu ve CHP hiç de yabana  atılmayacak bir umut havası  estiriyordu. Aynı gün, Schulz un  Kılıçdaroğlu ile görüşmesi  sırasında Başbakan Erdoğan a  yönelik güvensizlik yansıtan sözler  söylediği ileri sürüldü.  Cumhuriyet in de içinde olduğu  bazı gazetelerde yer alan bu ağır  sözlerin duyulmasıyla, tam da  bekleneceği gibi kızılca kıyamet  koptu. Schulz un kendisiyle  yaptığım mülakat sırasında  söylediğine göre Bağış onu  Ankara dan aradı. CHP ile  sosyalistlerin arasında birbirini  yeni bulmuş arkadaşlara özgü bir  gerginlik yaşandı.  Ne de olsa  kapalı kapılar ardında konuşulanlar  içerde kalmalıydı...  Schulz un  sözcüsü derhal yazılanları  yalanladı...  Son derece anlaşılabilir bir şekilde  hükümet ile ilişkilerini belli bir  seviyede tutmak zorunda  olduklarını hisseden ve Türkiye nin  AB üyeliğini destekleyen  sosyalistler işlerin bozulmasını,  Türkçesi  bertaraf  olmayı hiç mi  hiç istemiyorlardı.  O olaydan tam iki hafta sonra, bir  dizi temas için Brüksel de bulunan  Bağış la Schulz, Schulz un  parlementodaki odasında bir ara   baş başa  görüştüler.  Bu görüşmenin ardından odasına  girme fırsatı bulduğum Schulz son  derece temkinliydi bu defa.  Söyleyeceği tek bir yanlış  kelimeyle yeni bir krizin  yaşanacağı kendisine çok net  ifadelerle anlatılmıştı belli ki...  Yine de Sosyal Demokrat ruhu  dayanamadı konuştu:  Ya  Türkiye deki son gelişmeler?   diye sorunca...  Bu hükümetin  veya bu ülkenin iki ayrı yüzü  var  dedi...  Bir yanda  reformlar, bir yanda polis  teşkilatı, ordu  dedi...  Zaten ben  bu iki farklı yüzü hep gördüm.  Tansu Çiller e güvenmiyordum   dedi...  O da gitti altı ay sonra  Necmettin Erbakan la koalisyon  yaptı  dedi...  Üstelik o  Erdoğan dan da radikaldi   dedi...  Bu ülkenin iki ayrı tarafı  var ... dedi.  Kısacık görüşme süresince bizi  dikkatle dinleyen Schulz un basın  sözcüsü Armin Machmer   tehlikeli  sulara girilir girilmez  sürenin dolduğunu hatırlattı. Ben  kapıdan çıkarken de  ısrarla   Schulz un teypteki sözlerinin  yayınlanmadan önce kendisine  gönderilmesini istedi. Buna  şaşırdım. Machmer in ısrar  etmesine neden olan, üzerinde  hissettiği o  yoğun   baskıya ise hiç  şaşırmadım. Sadece  şunu söyledim  içimden  Vay canına  hükümetin saldığı   bertaraf  edilme  korkusu buralara  kadar geldi  anlaşılan...   AP nin bir  odasındaki panik havası bu defa acı  acı güldürdü beni.  Machmer için Türkiye deki baskıyı  hissedenler için üzüldüğüm gibi  üzüldüm. Schulz un odada sözünü  ettiği, öldürülen, tutuklanan  gazetecileri, basın özgürlüğünü  düşündüm. Sonra Schulz un  sözlerini İngilizce ve Türkçe olarak  Machmer e gönderdim. Önce  Machmer den yanıt geldi. Sonra  Schulz un Bağış kapıdan çıktıktan  sonra  Bu hükümetin iki ayrı  yüzü var  dediğini anlatan yazı  gazetede yayımlandı.  Diğer ABTürkiye ilişkilerine  gelince; son bir hafta içinde  Brüksel e gelen iki bakanın da  serzenişte bulunduğu gibi bırakın  Türkiye nin genelini, işadamları  bile hakları AB hukuku tarafından  da kabul edildiği halde vize  almadan AB ye giremiyorlar h l ...  Bağış, Brüksel deki bir  konuşmasında Türkiye nin  büyüklüğüne atıfta bulunarak  boy  önemlidir  deyip salondakileri  kıkır kıkır güldürdüğü ve de bugün  katılım müzakerelerine  başlanmasının beşinci yılı olduğu  halde..  cimenbaturalp@skynet.be  Amerikalı, yabancı dil  öğrenmek istemez!  Yabancılar İngilizce öğrensin  ister... Yabancılar da ne yapsın,  elleri mahkum, öğrenirler çata  pat; Tarzanca... Artık her  aksanda, her dilde İngilizce  vardır... ABD ye geliniz,  buradaki Çinlileri bir dinleyiniz,  kendinizi onların yanında  İngilizce profesörü sanacaksınız.  Aksan, ifade, vurgu, her şey  berbattır. Gelgelelim dilin  kurallarına uygun olarak  konuşurlar; ama, şöyle böyle...  Amerikan halkı başka dil  öğrenmez, öğrenmemeye inat  etmiştir adeta... Irak savaşından  sonra Arapça bir ara ünlendi,  birçokları Yalelli kurslarına  devam etti, ama baktılar ki  olmuyor,  Elifi görse mertek  sanır  duruma düşmemek için  ondan da vazgeçildi. Oysa,  Arapça bilene verilen maaşlar  ayda 5 bin dolardan  başlıyordu... 2008 yılındaki  Başkanlık seçimlerinde  Barack Obama ya yöneltilen  sorulardan birisi, yabancı dil  eğitimine ilişkindi. Obama,  Amerikan halkının başka dillere  ilgi göstermemesini  utançla  karşıladığını , seçim arifesinde  olduğu halde, cesur bir dille ifade  etmiştir. Obama nın tasarıları  arasında tüm eğitim sistemini iki  dilli yapmak vardı; ne ki şu ana  kadar adım atılmış değildir.  Seçim vaatleri bir yana, gerçekler  bir yana: Tersine, tüm ABD  okullarında yabancı dil eğitimi  sıfır noktasına yaklaşıyor. Bu, şu  anlamı taşımaktadır: Amerika  daha fazla içine kapanıyor ve  dışarıdaki dünyaya sırt çeviriyor!  Eyvah...  Obama döneminde okullarda  alınan yabancı dil dersleri yüzde  38 den yüzde 25 e düşmüştür.  Özellikle liselerde düşüş, yüzde  75 ten yüzde 40  mertebelerindedir.  Kaynak: The  Wall Street Journal  Bush  döneminde yabancı dil eğitimini  arttırmak ve geliştirmek için  bütçeden ayrılan 114 milyon  dolar bu işe yetmemiş görünüyor.  Obama, Beyaz Saray a gelir  gelmez, bu rakamı iki katına  çıkardı ama Arapça ve Farsça,  son zamanlarda Urduca dışında  bu paraya tamah eden de pek  olmadı. Benzer bir durumu  1957 de, Soğuk Savaş zamanı  yaşamışlardı. SSCB ye ve  komünizme karşı Amerikalıyı  uyanık tutmak için Rusçaya  ağırlık verildi. Amerikan eğitim  sisteminde Rusça öğrenilsin diye  yapılan harcamalar, kısa sürede  heba olmuştu.  İngilizcenin  dünyada bu  kadar  meraklısı  varken,  Amerikalının  durduk yerde  Çince  öğrenmesine  ne gerek  var?! Aksi gibi Çinliler de  İngilizceye bir meraklı ki,  sormayın gitsin! Çin de  İngilizcenin padişahı sayılan Li  Yang adlı bir hoca efendi, açtığı  kurslara slogan olarak şunu  kullanmaktadır; gerisini varın, siz  anlayın:  Çinceyi daha güçlü  yapmak için İngilizce  öğrenin...  Bunu Türkçeye  çevirelim:  Türkçeyi daha  güçlü yapmak için İngilizce  öğrenin...  Ama dil öğrenmek  zahmetlidir. Bu fıkranın yazarı,  bir vakitler Amerikalı bir  kızcağıza Türkçe öğretmeye  kalkıştığından işin zahmetini  gayet iyi bilir. Amerikalıya  Türkçe öğretmek deveye hendek  atlatmaktan beterdir... Kızcağız,  Türk sevgilisine yaranmak için,  hani belki evlenir de Türkiye ye  gelin gider diye, 120 kilolardan 70  kiloya irtifa kaybetmek  amacındayken bir yandan da  Türkçe dersleri almak istiyordu.  Purdue Kampusu nda ders  verecek birini arıyorlardı; bana  kısmet oldu! Erkek arkadaşı,  Purdue Üniversitesi nde doktora  öğrencisiydi ve bundan on yıl  evvel mezun olup, YÖK  sözleşmesi gereği Doğu illerinden  birindeki bir yurdum  üniversitesine tayin olacaktı.  Türkçe öğrenmek hevesindeki  Amerikalı sevgilisi ise onun  ardından taş topluyordu. Nasılsa  beni bulmuş, haftada 34 gün  Türkçe dersi vermeye razı etmişti.  Türkçe yazmak başka, onun  dersini vermek çok başka bir  şeydir. Becerebildiğim kadarıyla  ders verdim; haftalar sürdü...  Dersleri bir gün kesmek zorunda  kaldık! Yok, benim yüzümden  değil, bizim vefasız damat  adayından kaynaklandı:  Delikanlımız Amerikalı kızı  kendine eş yapmaktan vazgeçip  terk etti, diplomasını alıp ülkeye  döndü. Şimdi nerededir, ne yapar,  bakın bunu bilmiyorum...  Kızcağız da çekip giden sevgilisi  ardından canına yandığımın  Türkçesini öğrenecek değildi ya!  O da beni terk etti...  Ben, haftada aldığım 100 dolarlık  Türkçe ders ücretinin kesilmesine  yanarım... Ama son dersimizi  anımsıyorum: Bir deyişi  konuşuyorduk... Türkçede  öyle  ya da böyle  deriz ya! Elimizin  ayasını da evire çevire gösteririz.  Kızcağız el ayasını bir yukarı, bir  aşağı çevirerek sormaktaydı:   Hangisi şöyle, hangisi böyle...   Gel de anlat! Ben h l  hangisinin  şöyle, hangisinin böyle olduğuna  yanıt bulamıyorum... Galiba elin  tersi öyle olunca İngilizce, böyle  olunca English!  msenol34@yahoo.com  Öyle ya da böyle...  BRÜKSEL  ÇİMEN TURUNÇ  BATURALP  PURDUE  MAHMUT ŞENOL   CMYB  C M Y B  SAYFA CUMHUR YET 3 EK M 2010 PAZAR  14 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr  İnsanı umursamayan politikacılar  Anıtkabir mimari Emin Onat ın projesini  kabul eden uluslararası jürinin başkanlığını  yapan Prof. Paul Bonatz, Hitler den kaçan  Alman profesörlerdendi. Yaşamını 1954 yılına  kadar Türkiye de sürdüren Bonatz, ülkemizde  birçok önemli yapı ve projeye imzasını atmış  bir ünlüydü. Bu yapıların arasında Ankara  Saraçoğlu Mahallesi, Sergievi nin tiyatro ve  opera binasına dönüştürülmesi de vardır. Ayrıca  İTÜ Taşkışla Binası nın değişim ve onarımını  da Emin Onat la ortak gerçekleştirmiştir. Şehir  plancısı ve mimarı Bonatz Bina Bilgisi  kürsüsünde dersler vermiş, 19461954 yılları  arasında mimari proje öğretmenliği yapmıştır.  Bonatz ın 1943 yılında Türkiye ye kaçmasının  nedeni Münih tren istasyonu projesini kendi  kafasına göre değiştirmek isteyen Hitler le  anlaşmazlığa düşmesiydi.  Şu günlerde Bonatz adı Almanya da yine  dillerde. Onun önemli eserlerinden biri olan  Stuttgart ın tarihi tren istasyonu kısmen  yıkılmaya başlandı. Binanın  korunması  gereken tarihi yapı  olmasını umursamayan  ve Alman Devlet Demiryolları ile ortak bir   dev proje ye imza atmayı amaçlayan sağcı  eyalet hükümeti yıkıma başladı bile. Stuttgart ta  projeye karşı çıkan insanlar altı aydır sokaklara  dökülüyor. Nüfusu 480 bin olan kentte her hafta  5060 bin kişi nümayiş yapıyor. Son kamuoyu  araştırmalarına göre, kentlilerin yüzde altmış  beşi Bonatz ın istasyonun kısmen yıkılıp  işlevini yitirmesine, yeni istasyonun da  yeraltına inşa edilmesine ve StuttgartMünih  yönünde yepyeni bir tren hattı yapılmasına  karşı. Şu sıralar tüm Almanya nın yakın ilgisini  çeken tüm nümayişlere karşın politikacılar  bildiklerini okumaya devam ediyor. 2020 de  gerçekleştiğinde ülkeye 10 milyar Avro ya  patlayacak olan bu proje çok pahalı olduğu gibi,  ekonomik de değil. Stuttgart parkında, 300  tarihi çınarı yeraltı istasyonuna yer açmak için  yok edecekler. Geçen perşembe  günü bu ağaçların kesilmesini  çimenlere oturarak engellemek  isteyen genç, yaşlı insanları geri  tepen binin
            
    
