24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR DENİZ BANOĞLU ‘Türkiye’de Hiçbir Başarı Cezasız Kalmaz’ Bu Alevi Türkmenler/Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya geldikleri gün- den beri, inançlarõ ile başlarõ hep dert- te olmuştur. İslamõn katõ şeriat kurallarõ ile uyum sağlayamayan, özgün inanõşlarõnõ açõk- ça yaşama geçirmede, özellikle Os- manlõ yönetiminde, birçok yasaklar ve yaptõrõmlarla karşõ karşõya kalmõşlar ve bu inançlarõnõ gizleyemeyenler de bu- nun cezasõnõ kelleleri ile ödemişlerdir. Osmanlõ tarihi bu olaylar ve anõlarla doludur. Şeriatõn katõ kurallarõnõn Osmanlõ yö- netimlerinde her zaman egemen olmasõ ve peygamberden sonraki kavgalar sonucu bölünmüş olan İslamõn sadece bir bölümünün inanç anlayõşõnõ temsil eden Diyanet, diğer inançlara karşõ her zaman katõ olmuş ve bunlarõ görmez- den gelmiştir. Bu nedenle kendi ka- lõplarõ dõşõndaki bir Alevi inancõnõ, bu- na ait yorumunu da hiçbir zaman ka- bullenmemiştir. Ama Alevi inancõ yüzyõllarca süregelmiştir. Alevi özgür olsun Tarihin tüm bu olumsuzluklarõna karşõn inançsal yaşamlarõnõ devam et- tiren Aleviler, bunu köylerde sõkõ bir gizlilik içinde ve köyün büyüklüğü uy- gun olan bir evinde, bu inançlarõnõ ya- şamaya-yorumlamaya devam etmiş- lerdir. Cemlerini yapmakta çok sõ- kõntõlar çekme, bir tür kaderleri ol- muştur. Demokrasinin öngördüğü insan hak- larõ ve kentleşme süreci onlarõn, kent- lerde inançlarõnõ yorumlayacağõ bir cemevi gereksinimlerini ortaya çõkar- mõştõr. Bu kez kent içinde bir cemevi bulup, eskiden korkudan gizledikleri cem ibadetlerini, açõkça yorumlayacak bir mekân arama derdine düşmüşlerdir. Bugüne dek, Sünnilerin hep karşõ çõktõğõ ve bir türlü içlerine sindireme- diği Alevilerin ibadet yerlerinin söz ko- nusu olmasõ, zihinlerde ve de yasalar- da yer bulmasõ olanaksõzdõ. Egemen Sünni (ve Hanefi) iktidar yasalarõna göre Alevi yoktu ve Diya- net’e göre de Alevi ibadeti yoktu, tek bir inanç, o da Diyanet’in buyurduğu gibi, Emevi süreci. Ortada bir Türkmen (Kõzõlbaş/Alevi) kitlesi var, ama Diyanet’in ölçütlerine sõğmõyor. Bugüne değin uğraşõldõ, ca- miye sokulamadõ, ramazan tutturula- madõ, hacca gönderilemedi, köylerde zorla yapõlan camilerine sokulamadõ, imam atandõ kadro doldu, caminin içi boş kaldõ. Daha doğrusu yolun sonu- na gelindi. İşte AKP’nin ‘Alevi Ça- lıştayı’nõn nedeni bu; sõrasõ gelmişken, tüm Atatürkçüler sindirilmişken, la- ikliğin canõna okunmuşken bu Alevi- leri, İslamõn Fethullah değirmenine göndermek ve amaca uygun İslam yapmak. Alevinin kendine özgü inancõ üze- rinde pazarlõk yaparak onu Hanefi İs- lamõn içine monte etmeye çalõşmak, oyalamak anlamõ taşõr. Hacı Bektaş Veli, Yunus, Pir Sultan gibi birçok Erenlerin içinden geldiği öğretiyi, Diyanet’in çatõsõ altõna sõğdõrmak, Fethullah cemaati yandaşõ yapmak kolay olsaydõ, Yavuz’un zulmünden sonra Anadolu’da Alevi kalmazdõ. Herkesin kendi inancõnõ yaşamada özgür olma hakkõ var mõ? Öyleyse Alevi neden inancõnõ yaşamada özgür olmasõn? Yüzyõllarca gizlilik içinde, kelle koltukta, saptõrmadan yaptõğõ inancõnõ, bugün bõrakmayõ, değiştir- meyi kim isteyebilir? Atatürk ilkelerine bağlõ Aleviler (Türkmen/Türk) inançlarını özgürce yaşamak ve geçmişteki çilelerini unut- mak istiyorlar. Çalõştaylõk hiçbir sorun yoktur. Sorun, onlarõn inançlarõnõ terk ettirmek, bin yõldõr başarõlamayan Sünnileştirme çabasõnõn tekrarõdõr. Alevi inancını Alevi bilir Bu boş çabalara, dolambaçlõ yollar- dan gidilerek oyalamaya ne gerek var? Ülkenin bütünlüğünü, ulus bir- liğini amaçlayan ve Atatürk ilkeleri ile bütünleşmiş Eline-Beline-Diline di- yen bu insanlarõn kendi özgün inanç- larõna göre ibadet yapmalarõnda kime ne zararõ var? Bu inançlarõnõ (İslam içi mi-İslam dışı mı?) tartõşmak kimin haddine, Diyanet ve ulema bunu tar- tõşabilir mi? İnsanlarõn inançlarõ, ta- põnmalarõ ve kutsallarõ ancak kendile- rince bilinir ve bu inançla yorumlanõr. Nedir istedikleri: Cami, kilise, hav- ra yanõnda bir de cemevi. Zorunlu din derslerinin kaldõrõlarak tüm dinleri kapsayan kültür dersinin konmasõ, Alevi köylerine zorunlu cami yapõmõ- na son verilmesi, 35 aydõnõn yakõldõ- ğõ Madõmak Oteli’nin müze yapõlma- sõ, Diyanet baskõsõnõn kaldõrõlmasõ ve kutsallarõnõn kendilerine verilmesi. Bu denli basit, 20 milyon insanõ ilgi- lendiren istekleri bu güçlü AKP ikti- darõ yerine getirir mi? Bekleyelim, gö- receğiz. İran mollalarõ “Bu Alevileri ya siz Sünnileştirin ya da bize bırakın biz Şiileştirelim” dememiş miydi? Bugün Alevi Çalõştayõ ile yapõlmak istenen o; bu çağdaş insanlarõ şeriat köprüsünden geçirmek için yola kõrmõzõ halõlar dö- şeniyor, amaca varmak için. Alevi Çalõştayõ Neyi Amaçlõyor? Nurettin KARSU Mühendis, 15-16. Dönem Erzincan Milletvekili İran mollalarõ “Bu Alevileri ya siz Sünnileştirin ya da bize bõrakõn biz Şiileştirelim” dememiş miydi? Bugün Alevi Çalõştayõ ile yapõlmak istenen o; bu çağdaş insanlarõ şeriat köprüsünden geçirmek için yola kõrmõzõ halõlar döşeniyor, amaca varmak için. Tam da zamanında yeniden gösterime giren, “Devrim Ara- baları” filminde, birikimli ve kı- demli mühendis böyle diyordu, yeni yetişen henüz 24 yaşın- daki genç meslektaşına “Tür- kiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz”. Ülkesinin koşullarına, devlet bürokrasisine, hatta belki yakın geçmişine de henüz yabancı olan genç ise şaşırı- yordu doğal olarak, her yeni durumla karşılaştıkça. Nasıl şaşırmasın ki; devletin en üst kademesinden gelen bir buy- rukla, Türkiye’nin ilk yerli ara- basını üretmek üzere kolları sı- vayan demiryolu mühendis- leri, “Türkler bir şey başara- maz, yapamaz” aşağılık duy- gusuna ve kalıplaşmış önyar- gıya rağmen, türlü yoksunluk- lar, ama sonsuz bir özveri ve inançla, adım adım hedefe yaklaşırken bir yandan da, yi- ne devletin içinden gelen hın- zırlıkları, ayak kaydırmaları, kulisleri göğüslemek zorunda kalıyordu. Olacak şey miydi bu? Olur- du hem de nasıl olurdu, genç mühendis bunu bilmiyordu, ama kıdemlisi onu aydınlatı- yordu; “Bir zamanlar bu ülke- de uçak da yapılmış, hatta Hollanda’ya ihraç edilmişti, ama sonra bu başarının da önü kesilmiş, fabrika kapılarını kapatınca, Hollanda uçağını İngilizlerden alır olmuştu”.. Genç mühendis inanmak is- temiyordu ama, “bu ülkede hiç- bir başarının cezası kalmadığı- nı” filmi seyreden eski kuşak, geçmiş gözlemleriyle, hatta gü- nümüzde yaşadıklarından, tanık olduğu gelişmelerden çok iyi bi- liyordu. Kendi özvarlığını, kö- kenini yadsıyan insanlarımızın, ulusal duygularının salt futbol maçlarında depreştiğini, Batı dünyasıyla ilişkiler ve uluslar- arası politikalar söz konusu ol- duğunda ise, “Türk olmayı” adeta zül addettiğine çok ke- reler tanık olmuştu çünkü. “Kendisini, özünü, kökenini bunca inkâr eden, aşağılayan, küçük gören” ülkesi dışında- kilerine ise bunca hayranlık duyan insanlar başka hangi Batılı ülkede vardı acaba?.. Bir kadın yazarımızın (!) “Ben Türk değil, dünya vatandaşı- yım” övünmesini başka hangi Batılı ülkede duyabilirdik? Doğ- rusu merak edilecek bir ko- nuydu... Aslında şaşacak bir şey de yoktu. Devrim arabalarının gündeme geldiği 1960’lı yıl- lardan bugüne hiçbir şey de değişmemişti, “bu ülkede ba- şarı hâlâ cezalandırılıyordu”. 2000’li yılların Türkiye’sinde, dünden bugüne gelen “Türkler bir şey yapamaz” aşağılık duy- gusuyla “yerli yapım sana- yi”nin kökü kurutulmuştu. Cumhuriyet’le birlikte gelen gelişmelerden biri olan “sana- yi devrimi” atılımlarının, tıpkı “devrim arabası” gibi önü ke- silmişti. Yerli üretim yapan fabrikalar kapatılmış, kimileri de zarar ediyor bahanesiyle ya- bancılara satılmıştı. Satılmadık bir insan varlığı kalmıştı. Ülke yabancı mallar cenneti ol- muştu. Tercih A ltmõşlõ yõllarõn düşünce üretimi ve yayõn zen- ginliğinde ulaşõlan açõ- lõm, söylenemezleri söy- lenebilir yaptõ, duyurul- mayanlar duyulur ve ya- zõlabilir oldu. Anayasal destekli ba- ğõmsõz kazanõmlarõn gü- vencesinde yükselen uyanõşõ boğmak için ta- sarlanmõş önlem ve öne- rileri, “Amerika, Em- peryalizm ve CIA” ad- lõ derlemesiyle Haydar Tunçkanat 1966 yõlõn- da kamuoyu bilgisine sunmuştu. Öngörülerde öncelikli önlem ulusal bilinçlenmenin köreltil- mesiydi. Nadir Nadi gibi etki- li uyarõcõlar susturul- malõ, Kemal Türkler gibi kitle öncüleri etki- sizleştirilmeli, İhsan Topaloğlu gibi ulusal petrol politikasõ savu- nucularõ dõşlanmalõydõ. Musaddık’õn cebin akõbeti yaşanmõştõ. Sağlõklõ ve dengeli düşünenler için bu tür amaç ve girişimler, kut- sallara saldõrõ benzeri bir serden geçtilik gi- biydi. Gel gör ki, akla gelmezler gerçekleşti, dokunulmazlar yõkõldõ, olmazlar olur oldu: Na- dir Nadi tutuklandõ. Ulu- sal petrol politikasõ yõ- kõldõ. Kemal Türkler evinin önünde ihaneti gördü. Bu, mahalle bas- kõsõ değildi. Büyük Fransõz yazarõ olarak anõlan Cezayirli Berberi Mohammed Bib, ödünç aldõğõm bir dil sayesinde, diyordu, kendimi özgürce seçil- miş bir sürgünde bul- dum. Bu başkalaşma, bu sürgün, sokak baskõ- sõndan öte, uzun soluk- lu bir projenin sabõrla tüm taşlarõ oynatmasõ, dilini, giderek düşün- cesini değiştirdiği ve ar- tõk baskõya gereksinimi olmayan bireyin özgür- ce seçilmiş tutukluluğu ve tercihiydi. Bertolt Brecht’i anõmsarsak: “Ne yazık o ülkeye ki, hâlâ kah- ramanlara gereksin- mesi var.” Dr. Balkar YEKEBAŞ PENCERE Bizim Çete’den Tahliye Var... Köşe yazarları bilirler, bir süre yazmadın mı oku- ra yeniden merhaba derken lafa nereden başla- yacağını bilemezsin... Oysa ortalıkta kızılca kıyamet kopuyor, laf pa- zarında karaborsa gırla... Bereket versin, ben tam yazıya yeniden baş- layacakken Adnan Akfırat imdadıma yetişti... Akfırat kim?.. Bizim çeteden... Gazeteci... Peki, şimdi aranızda kimileri merak edip sora- caklar: - Bizim Çete hangisi?.. Sorulur mu?.. ETÖ!.. Yani Ergenekon Terör Örgütü... Başı mağrıpta, kuyruğu maşrıkta, boynuzları F tipi poliste bulunan ve neyin nesi olduğu belli ol- mayan bu masal canavarı laik Türkiye Cumhu- riyeti’ni yuttu yutacak... Hiç durmadan büyüyor.. Yayılan.. Nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan ve olmayacak olan... ETÖ... Ergenekon iddianamesine göre Adnan Akfırat da ETÖ üyesi.. Ben de.. Nasıl olmuş bu iş?.. 1998 yılında Akfırat bana bir mektup yaz- mış... Ergenekon’un birinci iddianamesi 1751’inci say- fasından aynen aktarıyorum: “Şüpheli Adnan Akfırat’a ait Quantum marka, seri numarası 168302767583 bilgisayar hard diski üzerinde yapılan incelemede İ. Selçuk ve M. Soysal’a soru metin belgesi içerisinde Adnan Ak- fırat tarafından yazılmış olan ‘Sayın İlhan Selçuk, Çevik Bir ekibinin 21 Aralık 1998’de bir darbe gi- rişiminde bulunduğuna ilişkin çok ayrıntılı bir ha- ber hazırlamaktayız. (...) Bu konuya ilişkin sizin açıklamalarınıza da yer vermeyi dileriz. Saygıla- rımızla...’ şeklindeki yazının bulunduğu, buradan da şüpheli İlhan Selçuk ile şüpheli M. Adnan Ak- fırat’ın 1998 tarihinde bazı olayları paylaştıkları gö- rülmüştür. (...) Şüpheli Adnan Akfırat tarafından, şüpheli İlhan Selçuk’a gönderilen mektubun içeriğinde ER- GENEKON terör örgütünde yönetici konumunda olan İlhan Selçuk ile örgüt üyesi Adnan Akfırat’ın irtibatlı olduğu görülmektedir.” İster inan, ister inanma... İddianame böyle... Böyle iddianame olur mu?.. Bir gazetecinin bir haber için bir başka gaze- teciye 11 yıl önce yazdığı açık seçik bir soru mek- tubundan terör örgütü irtibatı çıkaran Ergenekon savcılığı beni ve Akfırat’ı nasıl da çete üyesi ya- pabiliyor?.. Bu savcıya kim hesap soracak?.. Şimdi ne oldu?.. Akfırat tahliye edildi.. Doğrusu ben tatil sonrası ilk yazımı çete üye- si arkadaşımın dışarı çıkmasına ayırmak istedim... Öyle ya, ben savcıya göre çetenin liderlerinden biri değil miyim?.. Türkiye’de büyük bir oyun tezgâhlanıyor, F ti- pi polis bu işin başını çekiyor... Her neyse, işin bu yanını daha sonra da ko- nuşacağız... Şimdilik Adnan Akfırat, dışarı çıkar çıkmaz ko- nuşmaya, hukuktan, adaletten, yasadan dem vurmaya başladı... Demek ki bizim çete üyesinin içerde aklı ba- şına gelmemiş... Ne diyelim?.. Allah ıslah etsin...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear