24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Tayyip Bey’in En Sevdiği Köşe!? Cumhuriyet okuruna can kurban… Mektubu döşenmiş: “Cumhuriyet’te haftada bir yazmakla Başbakan’ın en sevdiği köşe yazarı adayı olmaya hak kazandınız. Şimdi yapmanız gereken hazretin 2. tavsiyesini de yerine getirmektir. ‘Millet, devlet ve barış düşmanı olmadığınızı’ kanıtlamaktır. Kolaylıklar dilerim. Hacer A. Yılmazer - Kadıköy” Belli ki, okurun dikkatinden kaçmış. Bu köşe, Başbakan’ın takdirini kazanmak için bir başka nedene daha sahip: Hem haftada 1 yazılıyor. Hem de mübarek cuma günleri yazılıyor. Aslında Başbakan yazıdan da, yazardan da hoşlanmıyor. Mümkün olsa da, “Hiç yazmasalar!” diyecek ama diyemiyor. Onun için en iyi yazar; en az yazan, hatta hiç yazmayan yazardır. İlhan Selçuk gibi Mustafa Balbay da epeydir, Tayyip Bey’in gözünde en makbul yazar haline gelmiştir. Ama İlhan Abi de, Balbay da daha önceki yazılarıyla ve arada yazdıklarıyla Tayyip Bey ve onun gibilerin huzurlarını kaçırmaya devam edecektir. Çünkü söz uçar. Yazılar ve yazarlar kalır. Bilimsel olarak öğrenmenin çok yolu var: - Ezberleme, koşullanma, taklit, özdeşleşme, sınama, yanılma... AKP 7 yıldan beri kıra-döke, döke-saça öğrenmeye devam ediyor. Milyonlar, dökülüyor-saçılıyor… Deneyim, ancak milletin kesesinden ve böyle kazanılıyor. Hükümetin bir bakanı aşı kampanyası başlatıyor. Dışarıdan 43 milyon birimlik aşı getirtiliyor. Hükümetin başı ise kampanyayı açıkça sabote ediyor: “Ben yaptırmam. Torunuma da yaptırmam!” - Neden? - Amerika’daki aşı daha güvenli de ondan!.. Oraya git o zaman! Nitekim gidiyor da… Pazartesi günü huzurda olacak. Obama ile Afganistan için “kelle pazarlığına” oturacak. Tayyip Bey gibi Obama da sınama yanılma ile öğreniyor. AKP’nin deneyimi belki artıyor... Ama halkın dökülüp saçılan milyonları- milyarlarına bir de toplumsal düzenin bozulması ve artan kargaşa tehdidi ekleniyor. Amerikalı Edward Thorndike, sınama-yanılma yöntemini 1940 yılında yaptığı uzun ve yorucu kedi deneyleriyle buldu. Kediler özel mekanizması olan hileli kutulara hapsediliyor. Bu kutulardan nasıl ve kaç dakikada kurtulabildikleri kedilerin öğrenme derecelerini belirliyor. Kutu kapaklarının açılması, içeriden bazı düğmelerin, kolların, iplerin oynatılmasına bağlı. Kediler önce bu mekanizmalara gelişigüzel saldırıyorlar. Birkaç girişimden sonra, aynı hareketi yapmaktan vazgeçip yeni noktalara yöneliyorlar. Thorndike, bir kedinin, yaptığı yanlışı nasıl aklında tuttuğunu... Öteki mekanizmalara nasıl yöneldiğini ‘uygulama-sonuç yasası’ ile açıklıyor: - Bir kedi çeşitli yanlışlardan sonra bulduğu doğru hareketi fark eder ve bunu tekrar etmeyi sıklaştırırsa... - Ve bu tekrarlar arasındaki süre kısalırsa, öğrenme süreci başlamış demektir. - Ancak kediye ‘öğrendi’ demek için sonucun ‘iyi’ olması ve kedinin kutudan kurtulması şarttır. AKP 7. yılın sonunda “Kürt sorunu” diye daldı... Sonra çark edip önce “demokratik açılım”a, sonra da kendi eliyle yarattığı kargaşayı fark ederek… “Birlik ve kardeşlik açılımına” yöneldi. AKP, iktidarını “sınama-yanılma” ile sürdürüyor. Ama “sınama-yanılma” kediler için! Üstelik Başbakan’a göre de kediler mekruh! MERİÇ VELİDEDEOĞLU 1999 yılı Şubat’ında CIA’nın Ankara temsilcisi, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la buluştuğunda, çok önemli bir öneride bulunur. Öneri, Kenya’daki “Yunan” elçiliğinde saklanan A. Öcalan’ın ortak bir operasyonla yakalanıp Türkiye’ye getirilmesidir. Yalnız ABD’nin bir koşulu vardır, Öcalan öldürülmeyecektir. Terörist başı Türkiye’ye getirilip yargılanır; idam cezası verilir; İmralı’da tutuklanarak bekletilir. Az sonra da Türkiye’de “idam” cezası kaldırılıverir. ABD’nin bu isteği, Öcalan dolayısıyla “Kürt” kartını Ortadoğu konusunda kullanacağının apaçık bir işaretiydi. Açıkçası ABD’nin Washington Doğu Politikaları Enstitüsü’nce yayımlanan (1994) “Irak Raporu”nun doğrultusunda atılan bir adımdı bu. Çünkü rapordaki stratejiye göre; Kuzey Irak’ta bir “Kürt Devleti” kurulacak, Türkiye’de bir “Kürt Federasyonu” oluşturulacak, sonra bu ikisi “Büyük Kürdistan Devleti” olarak birleştirilecekti. ABD’nin gözetimindeki bu oluşum, Ortadoğu “enerji” kaynaklarını ve güzergâhını elde tutmak için sağlam bir dayanak olacaktı. 2001 yılında ABD ve dünya “11 Eylül” saldırısıyla şaşkına dönerken, ABD yöneticileri bu “şok”u, Ortadoğu’da özellikle de Irak’ta “Kürt” kartını daha güçlü kullanabilme “fırsat”ı olarak görür. Bu sırada da Türkiye’de yepyeni bir parti kurulmuştur: AKP; lideri de R. T. Erdoğan’dır. AKP, bir yıl sonra yapılan 3 Kasım 2002 seçimlerinde öne çıkar, iktidar olur. Böylece ABD’nin tasarladığı program gerçekleşmiştir. Ne var ki Erdoğan yasaklıdır; A. Gül “emanet”en başbakan olur. Bunun “geçici” bir dönem olduğunu bilen ABD Başkanı Bush, Erdoğan’ı Washington’a çağırır. Konuşulacak konu, ABD’nin Irak’a yapacağı operasyondur. Pentagon Türkiye üzerinden “ikinci” bir cephe açmak istemektedir. Bunun için gerekenlerin yapılmasını Erdoğan’dan ister. Ve artık ABD, Irak operasyonu için gün saymaktadır. İlkin Kuzey Irak’ta bir “Kürt Parlamentosu” kurulur. Açılışa Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın eşi Bayan Mitterrand, onur konuğu olarak çağrılır. Kuşkusuz bu “madam” medyanın konuya ilgisini arttırır. Kürt liderlerinden Molla Mustafa Barzani, “İngiliz” devrimcisi Oliver Cromwell’e benzetilerek yüceltilir. Güneydoğu Türkiye’yi içine alan “14” tane türlü türlü Kürdistan haritası çizilerek “seçenek”ler(!) arttırılır. ABD’li senatör J. Biden, Kürt Parlamentosu’nda bir konuşma yapar: “Dağlar, tek dostunuz değil!” diyerek, ABD’nin Kürtlerin yanında olduğu mesajını verir. Kürtçenin daha kolay öğrenilmesi, anlaşılması için Kuzey Irak’ta “Latin” harfleri kullanılmaya başlanır. (Harf devriminin kulakları çınlasın.) Kürt lider Celal Talabani önceleri, “Önce Iraklıyım sonra Kürtüm!” dermiş. Sanırım bir süre sonra da yalnızca “Kürtüm!” demeye başlayacaktır. Kürt lider Mesud Barzani, ABD operasyonuna Türkler de katılırsa: “Bir Kürt intifadası, sokaklarımızı Türk ordusu için mezar haline getirir” tehdidini savurmuş. Wall Street Journal da, M. Barzani’nin gerçek yüzünü ortaya koyup ona “Mini Saddam” diyormuş. ABD de: “Türkiye ne kadar destek verirse, savaş o kadar kısa sürer” diyormuş. Tarihi bir Türk kenti olan “Kerkük”ün olası bir “Kürt devletine bağlanması düşünülemezmiş”. Oysa “atı alan Üsküdar’ı” çoktan geçmiş. Kerkük’te Zehra İlkokulu’nda görevli öğretmen Müfide Enver’e, bir Kürt öğretmen: “Burası Kürdistan’ın başkenti. Bu memleket bizim. Amerika burayı bize verdi. Bize itaat edin ya da gidin!” deyivermiş. Haksız da sayılmaz; çünkü Kerkük’e giren Kürt milisler, resmi daireleri yağmalamaya girişmiş, “yerleşim” ve “kimlik” bilgilerinin arşivleri tümüyle yok edilmiş, böylece “Kerkük’ün hafızası” ortadan kaldırılmış. “1 Mart 2003” tezkeresi TBMM’de reddedildikten 18 gün sonra R. T. Erdoğan başbakan olur. Bush’un isteğini yerine getiremediğinden dolayı tedirgindir. Cezasını hafifletmek için, başbakan olduğu günün akşamı, ABD’ye hava alanlarımızı kullanma iznini veren 2. tezkereyi Meclis’ten geçirtir. Ama hâlâ “mahcup”tur. Ne yapması gerektiğini düşünürken aklına geleni hemen uygular: “ABD askerleri, aileleriyle birlikte Antalya’da tatil yapmaları için davet edilir...” İşte bütün bunların, AKP iktidarları boyunca Kürt konusunda yaşananların ve bize yansıtılmayan olayların özü, nedeni gerçek boyutlarıyla günü gününe, saati saatine, dahası dakikası dakikasına, gazetemizin değerli muhabirlerinden Bahadır Selim Dilek’in “AKP’nin Kürt Açmazı” adlı kitabında okuyuculara sunuluyor, Cumhuriyet Kitapları tarafından. B. S. Dilek’e yürekten teşekkürler. ‘AKP’nin Kürt Açmazı’ m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com 4 ARALIK 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 ABD, Türkiye’den asker istedi. Tutukluları mı, tutuksuzları mı! Üçüncü Kemal Öncü: “Seçimde üçüncü sırada yer alan aday Cumhurbaşkanı olsun!” Kalıcı Aydın Türkaydın: “Recep, gitmişken Washington’da kalıp Türkiye’yi oradan idare etse daha ekonomik olmaz mı!” Ödül Necati Cebe: “Ahmet Altan, özgürlük ödülüne ihtiyaç duymayacak bir dünya kuracakmış. Babası Çetin Altan da sömürüsüz bir dünya kuracaktı; sonunda Recep’ten ödül aldı!” YağmurDeniz Ahlaksızlık ve namussuzluk üzerine CUMHURİYET’TE yayımlanan ve telekulak rezaletlerini konu alan “Korku İmparatorluğu” yazı dizisinin ardından Cumhur Utku şu yorumu yapıyor: “Özel ve tüzel kişileri gizlice dinlemenin (savaşlar dışında) ahlaksızlık olduğunu herkes bilmektedir. Dinlemenin hukuksuzluğu ayrıca tartışılır. Savaşta olup olmadığımız da... Devletin olanaklarını ve kamu hukukunu kullanarak, kendisine siyasi ve sosyal çıkar sağlayanlar bu ahlaksız eylemleriyle, milli egemenliğin ana ilkesi olan onurlu millet olmayı ve milli eğitimin esası olan onurlu insan yetiştirmeyi de yok etmektedir. Kimler, hangi müsaadeyle ve hangi maksatlarla yaparlarsa yapsınlar, telefonların dinlenmesi bilinçli yapılan bir namussuzluktur. Suç yaratabilmek için dinleyenleri, izleyenleri ve vatandaşı susturanları yargılamadan Türkiye düze çıkamaz. Ahlaksızlar ve namussuzlar bir an önce bulunmalı ve derhal yargılanmalıdır!” Bu vesileyle, telefonların iktidar adına dinlenmesini Amerika’dan Türkiye’ye “ihraç” ederek Ankara’da Telekulak İletişim Başkanlığı’nın kurulmasına ilk harcı koyan zatı muhterem FBI Başkanı Robert Mueller’in de kulaklarını çınlatalım. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AVUKAT ve emekli subay Erol Çiçek, Adalet Bakanlığı’na bir dilekçe veriyor: “DTP’li Sırrı Sakık, PKK’lilerin ülkeye döndükleri gün televizyona verdiği demeçte, ‘Bu insanlar aslında mevcut yasalara göre suçlu. Ama hâkimlerin sürece zarar vermemek konusundaki gayretleriyle bu yurda dönme işi kazasız belasız atlatıldı. Şimdi iş bize düşüyor. Ankara’ya dönüp, yasalardaki o maddeleri kaldırmamız gerekiyor’ dedi. Yukarıdaki satırlardan da açıkça anlaşıldığı gibi kendileri bile suçlu olduklarını kabul etmektedirler. Güya teslim olan teröristler pişman olmadan, nasıl etkin pişmanlık hükmünden faydalanmışlardır? Ceza Muhakemesi Kanunu’nda seyyar hâkimlik ve savcılık müessesesi var mıdır? Benim bildiğim kanunlar genel, soyut ve objektiftir. Ülkenin her yerinde herkese eşit uygulanır. O zaman bu durumu nasıl açıklayacağız? Türkiye Cumhuriyeti bu durumda bırakın hukuk devleti olmayı kanun devleti bile olmaktan çıkmış olmuyor mu? Farklı suç işleyenlere diğer ceza normları nasıl uygulanacak?” Adalet Bakanı Ali Dibo pardon Sadullah Ergin adına tetkik hâkimi Ali Çalık şu yanıtı veriyor: “Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 138. maddesinin 2. fıkrasında ‘Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz’ hükmünün yer aldığı, yargı yetkisi ve takdir hakkına ilişkin hususlarda Bakanlığımızca yapılacak bir işlem bulunmadığı, adli yargıda görülen davalarla ilgili taleplerin doğrudan mahkemesine, temyiz incelemesine ilişkin taleplerin ise Yargıtay ilgili dairesine yapılması gerektiği, yürütülmekte olan soruşturmalara ilişkin taleplerin doğrudan yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına yapılması gerektiği, bu konuda bakanlığımızca yapılacak bir işlem bulunmadığı...” Adalet Bakanlığı’nın yanıtından bir şey anlamadıysanız hemen özetleyelim: “Hiçbir organ nakli için hiç kimse bir genelge yayımlarsa adli davalarda görülen yetkinin takdir hakkı savcılıklarda olup temyiz incelemesine ilişkin taleplerde ise Bakanlıktan Türkçe anlama ve yazma kursları açması beklenmemelidir.” Adalet’e bak! SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Farklõ bir halkõ ya da kültürel bir grubu belirtmekte kullanõlan sözcük. 2/ “Varsõn seni öm- rünce azabõn kolu sarsõn / --- sen üzül- dükçe ve öldükçe yaşarsõn” (F. N. Çamlõbel)... Argoda uygun ve elverişli yere verilen ad. 3/ Sazõ kurmaya ya- rayan burgu... Metal sap- lama. 4/ Küçük mağara... Büyük Rus kentlerinin ya- kõnõndaki tatil evlerine ve- rilen ad. 5/ “Tergal” da denilen bir cins kumaş. 6/ Üç aylarda medrese öğ- rencilerinin köyleri dola- şarak imamlõk edip para ve erzak toplamalarõ... Gü- ney Amerika’ya özgü, fõ- rõnda ya da õzgarada pişirilen sõğõr eti yemeği. 7/ Tanrõ’yõ övmek, ona yakarmak için söylenen dinsel şarkõ... Yu- murtadan yeni çõkmõş civcivin ağzõnõn kõyõsõnda bulunan ve sonradan kaybolan sarõ renk. 8/ Özen... Bizmut ele- mentinin simgesi. 9/ Üç kişi arasõnda 32 kâğõtla oynanan, briçe benzer bir oyun... Umutsuzluktan doğan karamsarlõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlõ devletinde yeniçeri ocağõ dõşõnda sefere ka- tõlan asker örgütlerine verilen ad. 2/ Veba hastalõğõna ve- rilen bir başka ad... Dağkeçisi. 3/ Afrika’da bir õrmak... Çekilerek balõk avlamaya yarayan daire şeklinde el ağõ. 4/ Bir şeyi yapõp yapmamaya karar verme gücü... Liste başõ olmuş hafif müzik parçasõ. 5/ Antalya ilinde arkeo- lojik bir mağara. 6/ Duman lekesi... Kimi bitkilerden sõ- zan ve katõlaşarak sarõmtõrak bir cisim durumuna gelen şekerli özsu... Kamer. 7/ Kõyma ve bulgurla yapõlan bir tür köfte. 8/ Hitit... Edebiyat değeri taşõyan. 9/ Dört Mõ- sõr firavununun ortak adõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A R A G Ö L G A V A T A R S E R A N L E M A N A T H O N A Z G A L O Ş N A R Ö R E N K A N A L M A N A V H S A Z A N Ü N G E N R A H N E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear