24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 31 EKİM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 MAHMUT LICALI - 3 - Cumhuriyet - Türk Mucizesi’nin yaza- rõ Turgut Özakman ile kitabõnda ele al- dõğõ cumhuriyet dönemiyle ilgili yaptõğõ- mõz söyleşinin üçüncü bölümü ve kitap- tan alõntõlar şöyle: - Şu Çılgın Türkler’in ardından pek çok kesimden kitabınızın okul- larda ders kitabı olarak okutulması yönünde öneriler geldi. Siz bunu na- sıl değerlendiriyorsunuz? ÖZAKMAN - Gençlere tarihimizi sevdirmemiz lazõm. Yalnõzca tarihimi- zi değil, tarih bilimini de sevdirmemiz la- zõm. Donuk üslupla tarih yazmak bizi ta- rihe çekmiyor. Gençlerimizin en kork- tuklarõ dersin tarih olduğunu biliyorsu- nuzdur. Tarih inanõlmaz güzellikte bir şey. Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn bu ko- nudaki programõ ve yöntemi ne yazõk ki tarihi sevdirecek bir program ve yöntem değil. Bunu değiştirmek lazõm. Tarihin temeli insan; insanõ anlatmadan olayla- rõ anlatõyoruz. Tarihler ezberletiyoruz ço- cuklara, benim zamanõmda da öyleydi, şimdi de öyle. Mesela İstanbul’un fethi çok önemli bir olay. Ama öğretmen İs- tanbul’un hangi yõlda fethedildiğini so- rar. Halbuki sorulacak daha neler var... Cumhuriyet için de böyledir. Biz ço- cuklarõmõza cumhuriyetin devraldõğõ mirasõ anlatamadõk. Mesela Atatürk dö- neminde nasõl işler başarõldõğõnõ anlat- mayõ başaramadõk. ‘EĞİTİMİMİZ MİLLİ DEĞİL’ - Okullarda yakın Türk tarihi iyi ve doğru öğretilmiyor mu? ÖZAKMAN - Tarih, ortaokul ve lise- de iyi anlatõlmalõ. Asõl temel kültür orta- okul ve lisede kazanõlõr, onun üzerine mes- leki bilgi oturtulur. Bizim lisede verdiği- miz bilgi genel kültür olmuyor. Tarihimizi bilmek zorundayõz. Geçenlerde 11. sõnõfta okutulan bir tarih kitabõnõ okudum. Mü- tareke dönemini yanlõş anlatõyorlar. Dev- let çocuğuna yanlõş söyleyemez. Milli Eği- tim Bakanlõğõ’nõn başõnda “milli” sõfatõ var ama, bizim eğitimimiz milli değil. Dün- yada milli olmayan hiçbir eğitim yoktur. Sen cumhuriyet yurttaşõ yetiştireceksin. Böyle bir amacõn olacak... Cumhuriyeti- mizin birtakõm temel taşlarõ var. Onlarõ ye- rinden oynatmaya kimsenin hakkõ yok. Bir kere birlik bozulursa, dirlik bir daha ge- ri gelmez. Tarihten devraldõğõmõz sorun- lar var, bizim yarattõğõmõz sorunlar var. Bunlarõ bilmek gerekiyor. Gençler gaze- te okumuyor. Bu çocuklar ileride Türki- ye’yi yönetecekler. ‘SAHTE BİR TARİH YARATMAYA ÇALIŞIYORLAR’ - Bu neden kaynaklanıyor sizce? ÖZAKMAN - Türk Tarih Kurumu gerçek anlamda son 30 yõldõr yakõn tari- himiz hakkõndaki yalanlarõn hiçbirine ce- vap vermedi. Milli Eğitim Bakanlõğõ da ce- vap vermedi. Sonuç olarak milyonlarca in- san sahte ve uyduruk laflara inanõr hale geldi. Yalanlar söylendiği zaman Türk Ta- rih Kurumu “dur” deseydi böyle bir tat- sõzlõk olmazdõ. Devlet, Milli Eğitim Ba- kanlõğõ, üniversitelerimizin çoğu Türk Tarih Kurumu ve benzeri Cumhuriyet ku- ruluşlarõ susuyorlar. Bu da o yalanlarõ üret- mek kadar ayõp bir durum. Bu yalanlara, çarpõtmalara, yutturmalara karşõ uyanõk du- rulmasõ gerekir. Dünyada bağõmsõz, çağ- daş, özgür tek Müslüman devletiz. Yeni- den kuruluş, kurtuluş, kalkõnma sürecin- de, deneme ve arayõş içinde elbette yan- lõşlar yapõldõ. Ormanõ bõrakõp da orman- daki bir gelişmemiş ağacõ ele alõp Cum- huriyet dönemini, hele ilk altõn kuşağõ bü- tünüyle eleştirmeye yeltenmek büyük ayõptõr. Tarihte ve dünyada eşi olmayan çarpõk, utandõrõcõ bir tutum bu. Ben Atatürk’ü görebilmiş son kuşak- tanõm. O dönemle ilgili yazõlõ her kayna- ğõ elden geçirdim. O dönemi içinden bi- len birçok kişiyle konuştum. Daha önce yakõn tarihimizle ile ilgili yalanlarõ, sah- tecilikleri, uydurma ve çarpõtmalarõ der- lemiş, “Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele” adlõ kitabõmda doğrularõyla birlikte açõklamõştõm. Sahte tarihçiler ve yalan üreticisi yazarlar uzunca bir zaman bu konularda yalanlara ara vererek sus- muşlardõ. Fakat yakõn zamanlarda yalan rüzgârlarõ gazetelerde, televizyonlarda yeniden esmeye başladõ. Bu kez bazõlarõ yalanlara cumhuriyet dönemini de katõyor. Birbirlerine destek vererek sahte bir tarih üretmeye çabalõyorlar. Bu yazõlarõ okur- ken, konuşulanlarõ dinlerken utanõyorum, midem bulanõyor. Bilimsel kõlõklõ kitap- lar da yazõyorlar. Ama bilgisizlikleri, ön- yargõlarõ, bilimsellikten uzaklõklarõ satõr aralarõndan akõyor. Bilim kitabõnõn temel özelliği gerçeği yansõtmasõdõr. Bilimsel ol- mak demek, kuşku duymak, araştõrmak ve doğruyu bulmak demektir. Bu kitaplara göre, Türkiye’de ne sorun varsa hepsinin sebebi meğerse cumhuriyetmiş. Bunu söyleyenler bunun doğru olmadõğõnõ ke- sin olarak biliyorlar. Ama uyduruyorlar. Cumhuriyeti kemirmek istiyorlar. ‘ATATÜRK’Ü CASUS SANAN ŞAŞKINLAR VAR’ - Bilimsel kitaplarda bile tarihin yan- lış anlatıldığından bahsettiniz. Hangi ki- taplarda, kimler tarihi saptırıyor? ÖZAKMAN - ABD’den gelmiş bir profesör var; kanal kanal dolaşõyor. İsim vermek istemiyorum; bilen bilir. Ne olur bir tane doğru, gerçeğe uygun bir laf et. Benim yaşõmda biri. Cumhuriyet dö- nemini de yaşamõş. İçinden geçtiği bir dö- nemi bilmiyor. Yani denize girmiş, õs- lanmadan çõkmõş. Yaşadõğõ dönemi yan- lõş aksettiriyor. Ya belleği onu bu oyuna sürüklüyor ya da çok büyük bir haksõz- lõk yapõyor. Büyük zorluklarla kurulmuş devleti- mizin tarihine eğilirken insanda evvela bir saygõ olur, sevgi olur. Asõl önemlisi bir şefkat olur. Çünkü cumhuriyetin ilk dö- nemindeki insanlarõn ne kadar zor du- rumda olduğunu biliyor. Türkiye’de Atatürk’ü İngiliz casusu zanneden şaş- kõnlar var. Türkiye’de basõlmõş bir kita- bõn önsözünde bu anlatõlõyor. Doğruyu bilmek zorundayõz. Milli Mücadele’nin emperyalizme kar- şõ olmadõğõnõ, Türk-Yunan savaşõ oldu- ğunu iddia eden insanlar var. Bunu iddia eden bir profesör var. Peki Antep niye ga- zi, Maraş niye kahraman, Urfa niye şan- lõ? Bunun bir nedeni yok mu? Fransõzlar gelmediler mi buraya? Kitabõnda diyor ki: “Hayır, Fransızlar kalmaya gelmedi.” Buna profesörlük unvanõ verenleri kõnõ- yorum. Kendi ülkesinin tarihine bu kadar cahil olan bir insan hiçbir şey olamaz. Her- halde bir devlet dairesinde odacõ olmak için bile ilköğretim bilgisi aranõyor. Be- nim torunum bunlarõ biliyor. Ben öğret- miyorum, bunlarõ okulda öğretiyorlar. Peki bu üniversitedeki bilim adamõ niye bunlarõ öğrenmiyor? Bu kasõtlõ söylene- cek bir yalan değildir. Bilmiyor olamaz, bilmiyorsa çok ayõp, bildiği halde böyle yazõyorsa daha ayõp. Türkiye’de çok cid- di bir bilgi kirlenmesi var. Doğruyu yok edip yerine yalanõ koymak çabasõ var. Te- levizyonda birtakõm genç insanlarõ dinli- yorum, doğrusu çok üzülüyorum. ‘DEDİKODUYLA TARİH YAZIYORLAR’ - Bu çarpıtmalara ve yanlış anlatım- lara örnek verebilir misiniz? ÖZAKMAN - Eskiden kõzlar ve er- kekler şimdiki gibi süslü değil, gri soluk renkli bir önlük giyerdi. Bir kitapta oku- dum: “O önlükler faşist temayülü gös- teren bir kıyafettir.” Hayõr, öyle değil. Bi- zim gömleklerimiz ve pantolonlarõmõz yamalõydõ. Çok yoksulduk. O onu örtü- yordu. Bizim aşağõlõk duygusuna düş- memizi, onurumuzun kõrõlmasõnõ engel- leyen çok temiz bir buluştu. O önlüğün içinde zengini de, fakiri de birörnek olu- yordu. Birbirine eşit oluyordu. Her biri va- tandaş oluyordu. Bilimsel olduğu iddialõ bir diğer kitapta ise “Halkevleri faşist bir örgütlenmenin modelidir” deniliyor. Ben 80 yaşõndayõm. Benim bütün kuşa- ğõm Halkevleri’nde yetişti. Biz orada CHP’nin lafõnõ da duymadõk, faşizmi de görmedik. Dincilerden bir tanesi diyor ki: “İstiklal Mahkemeleri’nin kestiği kafa- lardan piramit yapılırdı. 500 bin insan öldürmüşler.” Bir başkasõ da tele-viz- yonda “120 bin insan idam edilmiştir İs- tiklal Mahkemeleri’nde” dedi. Neye da- yanarak bunu söylediği sorulduğunda ise “Duyduklarımı söylüyorum” dedi. Doğu kafasõ bu... Dedikoduyla tarih yazõyorlar. Ama doğruyu da bilse bunu söylemeye de- vam edecek; çünkü Cumhuriyetin ve Ata- türk’ün karşõsõnda. Laikliği getiren Atatürk onlara göre deccal, İngiliz casusu... Hiçbir şey bilmiyorlar. Bizim Osmanlõcõlarõmõz Osmanlõ tarihini bilmiyor, bizim Avrupa- cõlarõmõz da Avrupa tarihini bilmiyorlar. Bi- zim bazõ milliyetçilerimiz de Milli Müca- dele’yi bilmiyorlar. ‘MİLLİLİK FAŞİSTLİK DEĞİL YURTSEVERLİKTİR’ Milliliği faşist ve õrkçõ bir yaklaşõm gi- bi anlatõyorlar. Millilik yurtseverliktir. Atatürk milliyetçiliği ne soya dayanõr, ne sopa dayanõr ne de dine dayanõr. Bir coğ- rafya üzerinde yaşayan bütün insanlarõ bir millet kabul etmiştir. Cumhuriyet insan- larõ millettaş yapmaya çalõşõyordu. İnsanlarõ Türklüğe değil uygarlõğa kazandõrõn diyor. Türkiye’de õrkçõ yok mu, var. Kürt õrkçõ yok mu? Âlâsõ var. Çerkez õrkçõ yok mu? Var. Türk devletinin ve Türk halkõnõn õrk- çõ bir yanõ yoktur. Sahte ve dedikodulara dayalõ tarih yaratõlmaya çalõşõldõğõnõ belirten Özakman, öğrencilere okutulan kitaplardaki yanlõşlara dikkat çekti ‘MEB tarihi sevdirmiyor’ C U M H U R İ Y E T T Ü R K M U C İ Z E S İ K İ T A B I N D A N AFYON VE KÜTAHYA’DA COŞKULU KARŞILAMA Paşa oturduğu yerin üzerine çıktı. Tam ya- nında Ankara Milletvekili Hacı Mustafa Efen- di vardı. “Efendiler! İçinde bulunduğumuz acil şart- lara rağmen, safsatayla, nazariyatla vakit ge- çirdiğimizi görüyorum. Hâkimiyet ve saltanat, hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakere ile münakaşa ile verilmez. Hâ- kimiyet ve saltanat, kuvvetle, kudretle, zorla alınır. Türk milleti de hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek, bilfiil kendi eline almıştır. Bu ol- muş bitmiş bir durumdur. Söz konusu olan millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mı- yız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele bu olmuş bitmiş durumu ifadeden iba- rettir. Bu her halde olacaktır. Burada topla- nanlar, Meclis ve herkes, meseleyi böyle gö- rürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulünce ifade olacaktır...” Eliyle işaret etti: “...Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” M. Kemal Paşa’nın eli Hacı Mus- tafa Efendi’nin boynunun yanından geçti. 23 Mart günü Afyon’a geldiler. İstasyonla belediye binası arasındaki toprak yolu çılgınca alkışlayan, bağıran halkla birlikte aşarak belediyeye ulaştılar. Acının bittiği, zaferin doğduğu yerdi Afyon. Zaferin büyük anlamını en iyi Afyonlular bilirdi. 27 Ağustos akşama doğru, süngüleri akşam güneşinde parıl parıl parlayan Kemal’in asker- lerinin Afyon’a girişini, kurtuluşu, yeniden do- ğuşu kim unutabilirdi? Belediyenin önündeki meydan, meydana açılan bütün sokaklar, pencereler, çatılar, dam- lar, ağaçlar, duvarlar insanla doldu. Halkın vefası, sevgisi, saygısı, hayranlığı, min- neti, İsmail Habip Bey’i çok duygulandırdı. Milletti bu, kuru kalabalık değildi. Kendini tuta- madı, çocuk gibi ağlamaya başladı. Görülmesin diye yüzünü mendiline gömdü. Belediye Başkanı “Halk sizi bir daha gör- meden, dinlemeden dağılmaz” dedi. Milletvekilleri, gazeteciler, görevliler yorgun- luktan bitik, dinlenmeye çalışıyordu. Paşa Bele- diye Başkanı’nın sözünü ikiletmedi. Hiç yorul- mamış gibi yerinden kalkınca herkes Paşa’yı iz- ledi. Aşağı indi, kapının önüne çıktı. On binlerce insana seslenmeye başlayınca uğultu kesildi ve kimse kımıldamaz oldu. Sesi öylesine gürdü ki en uzaktakilerin bile duyduğu anlaşılıyordu. Da- yanışma, çalışma tavsiye etti. Tarihten ders alınmasını diledi. Milli egemenliğe dört elle sa- rılmalarını istedi. Akşamüstü çoğu dağılmamış halkı yararak Türk Ocağı’na gitmek için yola çıktılar. Bir ga- zeteci arkadaşlarına iki katlı, büyük bir evin pencerelerine üşüşen ya- bancı yüzleri gösterdi. Baktılar. Bilen biri “Esir Yunan subayları” dedi. Esirler mareşal üniformalı, kalpaklı, genç adama ba- kıyordu. Yıkılmaz sanılan Afyon cephesini yerle bir eden, Yunan ordusunu önüne katıp kovalayan, denize süpüren büyük Türk buydu demek! Türk Ocağı’ndaki top- lantıda memleket sorunla- rı konuşuldu. Paşa Afyon gençliğini çok beğendi. Ertesi gün (24 Mart) Kü- tahya’ya hareket edildi. Öğleye doğru Kütah- ya’daydılar. Burada da sayısız halk karşılamaya gelmişti. Hükümet konağına kadar insan seliyle birlikte yürüdüler. Bazı camiler ile iki küçük çini atölyesini gezdi. Bu ilkel atölyelerde o harika çinilerin nasıl üretil- diği herkesi hayrete düşürdü. Kütahya Lisesi’nde öğretmenler bir çay ziya- feti vermek istiyorlardı. M. Kemal Paşa bu güzel toplantıya da eşiyle birlikte şeref verdi. Dedi ki: “Şimdi sıra sizde. Milletimizin üze- rine bir karanlık gibi çökmüş olan cehaleti yeniniz, kahrediniz! Bir daha başını kaldıra- masın.” Bugünkü Time dergisi kapağını bütünüyle ilk kez bir Türk’e, M. Kemal Paşa’ya ayırmıştı. Der- gi tarihçi Arnold Toynbee’nin son kitabından alıntılar da yaparak M. Kemal Paşa’yı övüyordu. Ermeni cemaatinin yıllardan beri sürdürdüğü Türkler ve Türkiye aleyhindeki propagandaya rağmen bu kapak resminin ve yazının Time der- gisinde yer alması büyük bir olaydı. Bazı önyar- gılar yıkılıyor, bir şeyler değişiyordu. Metch kruvazörü körfezde işa- ret edilen yere demirledi. İzmir kör- fezi artık bütünüyle Türk denetimi altın- daydı. Geminin motoru Franklin Bouil- lon’u Göztepe İskelesi’ne getirdi. Franklin Boillon 1921 Haziranı’nda Ankara’da “Bizimle uzlaşmaya ba- kın. Çünkü kağnı kamyonu yene- mez” demişti. Kağnı Türkiye, kam- yon emperyalist Avrupa’ydı. Bekleyenleri görünce, motor iske- leye yanaşmadan bağırmaya baş- ladı: “Olacak iş değil! Kağnı kam- yonu yendi!” İskeleye çıkınca coşkuyla Ga- zi M. Kemal Paşa’yla kucak- laştı, karşılayıcılarının elle- rini sıktı. Göztepe’ye ha- reket ettiler. ‘TÜRK MİLLETİ İSYAN EDEREK EGEMENLİĞİNİ ELİNE ALDI’ ‘KAĞNI KAMYONU YENDİ’ ‘SOYKIRIM YAPACAK KADAR ÖRGÜTLÜ OLSAYDIK...’ - Sözde Ermeni soykırımı konusu da tarihçilerden çok, siyasi tartışmalarda dile getiriliyor. Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? ÖZAKMAN - 60 yõldõr bu işin içerisindeyim. Yakõn tarihimizi öğrenme- ye çabalõyorum. Benim bütün ömrüm bunlarla geçiyor. Bizi Ermeni soykõ- rõmõ iddiasõyla mukayese etmeye kalkanlarõn ben vicdanõndan çok şüphe ediyorum. En ufak bir kuşkum olsaydõ, şerefim ile temin ediyorum, söyler- dim. Cinayet işlenmiştir, ama kõyõm başka bir şeydir. Osmanlõ da bu cina- yeti işleyenleri yakalamõştõr, 100’e yakõnõnõ idam etmiştir, 1000’e yakõnõnõ hapse atmõştõr. Kõyõm bir devletin bütün birimleriyle sistematik olarak bir etnik grubu ya da dini grubu yok etmesi demektir. Biz bu kadar örgütlü olabilsek 1. Dünya Savaşõ’nõ kazanõrdõk. Osmanlõ savaşa girdiği zaman zaten çözülme sürecindeydi. Bizim elimiz kõyõm konusunda Batõlõlarõn elle- rinden bin kere daha temizdir. Onlarõn yaptõğõ kõyõmlarõ alt alta yazarsanõz bitmez tükenmez bir liste çõkar. İşte Irak. Tek başõna Irak yeter. Irak’a de- mokrasi vermek için 1 milyon Iraklõ öldürüldü. S Ü R E C E K Atatürk TIME kapağında Atatürk askere alfabeyi öğretiyor. Rasim Aydın: Mermi Taşıyan Kadınlar. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear