26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 31 EKİM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 31 Ekim GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Cumhuriyet Bayramı Bayramınız kutlu olsun. Dünyanın en büyük 16’ncı ve Avrupa’nın sekizinci ekonomisi olduk; yıllık ekonomik büyüme hızında çoğu zaman Avrupa’nın birincisi, satın alma gücüne göre kişi başına milli gelirde dünyanın 33’üncüsü düzeyine geldik; ABD milli gelirinin yüzde 28’ine ulaştık; sekiz yıllık ilköğretim çağındaki çocuklarımızın hemen tamamına okul sağlayabiliyoruz. Tüm bunları, 29 Ekim 1923’te temeli atılan Cumhuriyetimize ve onun temel ilkelerine borçluyuz. Cumhuriyetin temelleri, bir zamanlar anayasamıza da girmiş olan CHP’nin ünlü altı okuyla (cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, hakçılık, devletçilik ve devrimcilik) tanımlanmıştı. Bu temel ilkeler, CHP ile ilintili oldukları ve zamanımız CHP’sinin liderleri de bu temel ilkeleri fazla korumadıkları için, şimdi unutulmaya başlamıştır. Ancak ilkelerin uygulanmaları sonucunda ulaşılan cumhuriyetimizin temel kurumları dimdik ayaktadır ve bu kurumların en önemlisi, TBMM ve ona verilen kanun yapma, vergi koyma ve yürütme organını denetleme gücüdür. Laiklik, öğretim birliği (tevhidi tedrisat), vatandaşlık anlayışı ve bağımsız sosyal ve ekonomik yaşam biçimi, ilkeleri uygulamak amacıyla yaratılan bu kurumlardandır. Cumhuriyetimizin seksen yedinci yılına başlarken tüm bu ilke ve kurumların, çok partili yaşamın çalkantıları içinde temellerinden kemirildiğini ve törpülendiğini görüyoruz ve bu yüzden bayramımızı tuhaf bir burukluk içinde kutluyoruz: Seksen yedinci yıla başlarken TBMM, kanun ve vergi koyma yetkisinin çoğunu hükümete kaptırmış, hükümeti denetleme yetkisini de egemen parti grubuna devretmiştir. Öğretim Birliği Kurumu, dinsel kurs ve liseler ile özel dershanelerle paylaşılmıştır. Laiklik ilkesi, halkın dinsel inançları günlük siyaset oyunlarının aracı biçimine dönüştürülerek adeta uygulanamaz duruma getirilmiştir. Bu günlerde, Cumhuriyetimizin, dünyaya örnek olacak vatandaşlık kurumunun törpülenmesi çalışmaları hızla ilerlemektedir. En özlü deyişi ile, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” biçiminde tanımlanan bu vatandaşlık anlayışı, PKK terör örgütü ile uzlaşma yolunda hırpalanmıştır. Türkçeleştirilmiş sözcükleriyle, 1924 Anayasası’nın 88’inci maddesinde, “Türkiye’de din ve ırk ayırt etmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir… Türk vatandaşlığını isteyen, yahut vatandaşlık kanunu gereğince Türklüğe kabul olunan herkes ‘Türk’tür.” Bu anlayış, bugün de yürürlüktedir. Ekonomik bağımsızlık kurumu, yıllar boyu yaratılan büyük bütçe açıkları, hızlı enflasyonlar, zaman zaman yapılan yüksek oranlı devalüasyonlar, yüksek iç ve dış devlet borçları, yabancılara ucuz fiyatlarla satılan özel kişilere ve devlete ait büyük şirketlerle belirginleşen dışa bağımlı ekonomi politikaları, bizleri ekonomik bakımdan her gün biraz daha yabancı ülkelere bağımlı hale getirmiştir. Bu durum karşısında, Cumhuriyet kuşaklarının duygularını dile getiren saygıdeğer büyüğüm ve aziz dostum Aydın Boysan, Cumhuriyet kuşaklarının duygularını şöyle ifade ediyor: “… Yaşadığımız zaman çok kötüydü, kışın üşürdük, sırtımız pek değildi. Hele savaş yıllarında. Ama çileli yaşam bize vız geliyordu. Biz zenginliği kıskanmıyorduk. Altı delik ayakkabı bize vız geliyordu. Biz ailelerimizi kesinlikle küçümsemiyorduk. Çevremizde beleş sevdalısı insanlar yoktu. Biz dürüst kazançlarla yetiniyorduk. Çünkü başımızda ‘şaibeli’ yöneticiler yoktu, bir inancımız, büyük hedeflerimiz vardı, ezan Türkçe okunuyordu. “Ben bu sözleri, on beş, yirmi yıl önce, davet edildiğim toplantılarda söylediğim zaman salon alkıştan yıkılırdı. Ama son yıllarda sırf denemek için aynı sözleri yine söylediğimde kimse tınmıyor. Bana asıl acı gelen gençliğin oralı bile olmayışı…” Düşünüyorum ki, bizi bugünlere getiren Cumhuriyet ilke ve kurumlarının iyi/kötü işler durumda tutulmasıdır. Onlara sahip çıkarak, ülkemizi kardeşlik içinde nice 86 Cumhuriyet yıllarına götürmek boynumuzun borcu olmalıdır. Sorumlusunuz! Ülkeyi ayrıştırma projesinin “uygulama haritası”nın halkın sessiz ama derinden yükselen tepkisi üzerine ertelenmesi, oyun içindeki oyunları da gözler önüne serdi. Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz’ın hafta başında değindiği konu çok dikkat çekiciydi: “Başbakan da PKK’yi en az bizim kadar tanıyor olmalı. Bu nedenle, bu işin bir gövde gösterisine dönüşmüş olmasına şaşırması tuhaf. Bu durumda aklıma şu soru geliyor: Başbakan ya da onun adına birileri (bir bakan, MİT Müsteşarı veya konuyla ilgili bir görevli) bu dönüş ile ilgili bir pazarlık yapıp ‘gösteri olmayacak’ diye teminat mı almıştı?” Daha önce de değinmiştik. Bir kez daha anımsatalım: Kimse, böylesi bir projeye “devlet politikası” nitelemesi yapamaz. Çünkü sonuç, devletin parçalanmasıdır. Ortada bu nitelemeyi dillendiren Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan, istihbarat teşkilatı yöneticisi ya da ordu komutanı varsa eğer, bir tarihsel yanlışın ve sorumluluğun altında ezilmeye mahkûmdur. Sayıştay önerisi AKP Milletvekili Fah- rettin Poyraz’ın, Sayış- tay Yasası’nın değiştiril- mesini içeren yasa öneri- sinin özet anlamı: - Sayıştay’a denetçi alı- nırken yapılan sınav ÖSYM yerine, Sayıştay Başkanlığı’nca belirlenen kamu kuruluşlarına yaptı- rılsın. - Eleme sınavında 70 üzeri not alma koşulu kal- dırılsın, yazılı sınava çağ- rılan kişi sayısı arttırılsın. - Sözlü sınav kaldırıl- sın, yerine mülakat getiril- sin. Tutanak dışında mü- lakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmasın. Böylelikle mülakatın ipta- line yönelik dava açılma- sına engel olunsun. - Sözlü sınavı kazan- mak için 50 olan başarı notu 70’e çıkarılsın. Böy- lelikle aslında sınav olma- yan ve istenmeyeni ele- mek için yapılacak müla- katın etkisi arttırılsın. Önerinin siyasi anlamı- na gelince: Badem bıyıklılar Sayış- tay denetçisi olsun... Araştırmacı-yazar Ümit Sarıaslan, yakın tarihten, 1918’in Kasım ayından ders alınacak “an”lar aktardı bize: “Mondros’un imzası (30 Ekim) üze- rinden daha bir hafta geçmişken İngilizler, İskenderun’a asker çıkarmak için kolla- rı sıvayacaktır. Suriye Cephesi’nden geri çekilen 7. Ordu’dan kalan(!) kıtala- rı daha da güç bir duruma sokmak, ola- sı bir direnişi yumuşak karnından ka- malamak için. İngiliz Savaş Bakanlı- ğı’nın bu girişimi karşısında Mustafa Ke- mal’in ordu kumandanı kimliğiyle Sa- daret’e, bir dizi telyazı içinde 6 Kasım 1918’de Adana’dan çektiği bir telgraf vardır. Mustafa Kemal, bu telinde İngi- lizlerin ‘İskenderun’a çıkmasına kesin- likle izin verilmeyeceğini, ülkenin tümüyle işgali tehlikesine yol açacak bu girişimin gerekirse ateşle önleneceğini’ İstan- bul’a bildirecektir. Onun bu telgrafına yanıt olmak üzere, kendisine çekilen Erkânı Harbiye Reisi Ahmet İzzet imzalı, çarpıklık ve çaresiz- likle örülü telin içeriğine hiç değinme- yelim! Mustafa Kemal’in, Sadrazamlık ve Erkânı Harbiye Reisliği üstbaşlığıyla ge- len bu tele verdiği yanıttan çıkarılsın çar- pıklığın, teslimiyetçiliğin çapı-çerçevesi! İşte, Sadrazam İzzet Paşa Hazretleri- ne Adana’dan 8 Kasım 1918’de çekti- ği telgraf, bir tarih kürsüsüdür: ‘... Acz ve zaafımızın derecesini çok iyi bilirim. Bununla beraber, devletin yap- maya mecbur olduğu fedakârlığın de- recesini de tayin ve tahdit etmek lazım geleceği kanaatini muhafaza ederim. (…) Vatanın geleceği için endişelenmekten doğan ve samimi olduğuna şüphe edil- memesi gereken bu görüşlerimin tar- tışma niteliğinde algılanmasına eğilim gösterilmemesini özellikle rica ederim. Bilhassa zatı samilerince anlaşıldığı ka- nısında olduğum ve ilgililerine duyuru- lup ulaştırılmasını memleketin iyiliği ge- reğinden saydığım görüşlerime bağlı- lıktan kendimi alıkoymaya yetkili (kadir) değilim.’ Sonra, 13 Kasım 1918: Mustafa Kemal, yanında Yaveri Abbas Gürer’le birlikte. Haydarpaşa İstasyo- nu’nun merdivenlerinde, ‘Artık adi bir mendil gibi, ayak altında çiğnenen bu muhitte hâlâ bir saltanat, bir hükümet, bir varlık farzedenler vardı’ dediği kent- tedir yeniden…” Değerli dost Ümit Sarıaslan, bunları ni- çin mi anlattı? Bilmem, bugüne çok denk düşüyor di- ye galiba... Tarih Kürsüsü Eğitimde Beslenme ve Sporun Yeri Neresi?.. SADIK ÇELİK Okullar, hem zihinsel hem bedensel olarak sağlıklı bireyler yetiştirmek zorundadırlar. Bu yüzden okullarda verilen eğitime gösterilen önem kadar çocuklarımızın buralarda neler yediğine de dikkat etmeliyiz. Bir yemek üreticisi olarak, okul yemekhane, kantin ve kafeteryalarının daha sık denetlenmesi ve buralarda satışı yapılan yiyeceklerin, içeceklerin sağlıklı olup olmadığının sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Beslenme ve spor eğitim uzmanlarının belirttiğine göre 10 yaşından itibaren çocuklar çok hızlı bir gelişim sürecine girerler. Bu gelişim sürecinde aşırı, tek tip beslenme ve yetersiz aktivite vücutta yağ dokularının artmasına, şişmanlığa ve gelişim bozukluklarına sebep olur. Dünya nüfusunun neredeyse 1- 1.5 milyarı obeziteyle savaşıyor. Diğer tarafta ise dünyada tam 1 milyar insan açlıkla boğuşuyor. Türkiye’de yapılan çalışmalar gösteriyor ki, çocuklarda 6-10 yaş arası yüzde 15 şişman çocuk bulunmaktadır. Çocuk ve gençlerde şişmanlık sorununa paralel sağlık problemleri de gözlenir. Çocuklarda şişmanlığa yatkınlık yaratan aşırı, sağlıksız gıda alımından ve yetersiz fiziksel aktiviteden kaçınılmalıdır. Vücuttaki fazla yağlanma çocuklarda uyku düzeni bozukluğu, kalitesiz uyku sonucunda okul performansında ve öğrenmede düşüş, eklemlerde rahatsızlıklar, dolaşım ve gelişim bozuklukları, kalp ve damar hastalıkları, kanser, psikolojik, sosyal ve bunlar gibi bazı rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir. İlköğretim çağındaki çocuklarımızın ailelerine ve okul yöneticilerine bu noktada büyük sorumluluklar düşmektedir. İlköğretim ve liselerdeki kadar üniversitelerde yaşanan ciddi beslenme sorunları da ailelerinden uzakta yaşamalarından dolayı üniversite öğrencilerini daha fazla etkiliyor. Ülkemizde üniversitede eğitim gören öğrencilerin neredeyse yüzde altmışı öğünlerine 1 TL bile ayıramazken, onlardan okul sonrasındaki hayatlarında bencil olmayan, önce kutsal değerler taşıyan yurttaşlar olmalarını bekleyemezsiniz. Maddi yetersizlikler öğrencilere, mecburen bol ve ucuz olan karbonhidrat oranı yüksek besinleri tercih ettiriyor. Üniversite yemekhane müteahhitleri öğrencileri müşteri gibi gördüklerinden karbonhidrat bakımından zengin protein bakımından fakir, sebze ve meyvenin ağırlıkta olmadığı ucuz mönüleri hak edilmeyen fiyatlara satıyorlar. Sonuç olarak üniversite gençlerimiz sağlıksız, dengesiz ve yetersiz besleniyorlar. Gençlere beslenmenin öneminden bahsedildiği kadar fiziksel aktivitenin öneminden de bahsedilmeli. Okullarımızda halen beden eğitimi dersi haftada bir gün seçmeli olarak ya yapılıyor ya yapılmıyor; daha önce de sözünü ettiğimiz gibi egzersiz yapmayan; doğru, yeterli beslenmeyen çocuklarda öğrenme bozukluğu, vücut gelişimi problemleriyle karşılaşılması olası. Öncelikli olarak okullarda sağlıklı, dengeli beslenme ile ilgili derslerin öğrencilere okutulması, öğrencilerin bilinçlenmesinin sağlanması ve beden eğitimi ders saatlerinin haftada en az üç kez 1-2 saat olacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Bu işleyişi bilen biri olarak, üniversitede kıt imkânlarla okuyan gençlerimizin sırtından ticaret yapılmasını doğru bulmuyorum. Yurt ve okul yemekhaneleri yemek servisini sağlayan özel işletmelerden, müteahhitlerden kurtarılmalıdır. Öğrenciler müşteri olarak görülmemelidir. Tıpkı ABD ve AB’de olduğu gibi devlet okulları kendi yemekhanelerini kendileri işletmelidirler. Bizler geleceğimizin yatırımı olan çocuklarımıza ve gençlerimize daha fazla özen göstermeli ve onları bu konuda da doğru eğitmeli ve korumalıyız… Unutmayın, eğitimin kökleri acı, meyvesi tatlıdır. Türk toplumu olarak bu meyvelerin tadına bakmak istiyorsanız siz de sınırsız sayıda çalışmalardan birine sabırlıca destek olabilirsiniz. Hedef Egemenlikler ve uy- garlıklar pat diye yıkıl- maz! Ekonomik bunalıma gi- rer, askeri ve siyasi güç yitirir, toprak verir, içten çürür, çöker, yok olur! Osmanlı’nın “hasta adam” diye nitelendiril- diği dönemde müttefik- lerin tek hedefi vardı: Türkleri Anadolu’dan da sürmek... O dönemde becere- mediler, ama hedef akıl- larından hiç çıkmadı. Geldik bugüne... Açı- lım, ıslak imza, ıvır zıvır derken hedef 12’den vu- rulacak. Bir bakacağız ki, ta- rihten silinmişiz! Meyve Meclis’e Türk bayra- ğının sokulmadığı gün- lerde Recep Tayyip Er- doğan “34 kişinin Kan- dil ve Mahmur’dan dön- mesi, demokratik açı- lım projesinin meyvele- rinden biridir” derken meyvenin adını koyma- dı. Oysa biz, yediğimizin ne olduğunu çok iyi bi- liyoruz: Ayva! Pay Vatan kurtarıcı: “Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar payidar kalacaktır.” Vatan bölücü: “Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar paylaşı- lacaktır.” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Divan şairle- rinin kendilerini övdükleri şiir ya da şiir bölümü. 2/ Karõşõk ren- kli... Hayvanõn semerini ya da eyerini bağla- mak için göğ- sünden aşõrõla- rak sõkõlan yassõ kemer. 3/ Uyuş- turucu ilaçlara hastalõk derecesinde düşkünlük. 4/ Üç kat- lõ balõk ağõ... İlaç. 5/ Bir zaman birimi... Rad- yum elementinin sim- gesi... Bir tembih sözü. 6/ Kitap getirmemiş peygamber... Sevgide üstün tutulan. 7/ Ede- biyatla ilgili olan; ya- zõnsal. 8/ Bir baskõ tek- niği... Çõplak vücut resmi. 9/ Bir müzik parçasõnõn, din- leyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalõnmasõ... Or- manlara büyük zarar veren bir böcek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gitar ve kastanyet eşliğinde oynanan bir İspanyol halk dansõ. 2/ Alanya ilçesinin eski adõ... Bir spor ku- lübümüzün kõsa yazõlõşõ. 3/ Dildeki bir sesi gösteren ve abeceyi oluşturan işaretlerden her biri... Yaşatmak ve geliştirmek için gereken besinleri yedirip içirme işi. 4/ Eti yenen kabuklu bir deniz hayvanõ. 5/ Ortodoks- larda tahta pano üzerine yapõlan her türlü dinsel res- me verilen ad... Mõsõr’õn plaka imi. 6/ Gemiyi bağla- maya yarayan kalõn halat... Eski dilde su. 7/ “Yalnõz --- bir gözü yazacak mõsralarõm” (F. N. Çamlõbel)... Çanakkale’nin, peyniriyle ünlü ilçesi. 8/ Kansõzlõk... Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçi- len yer. 9/ Olup bitenlerin ruhlar âleminin gizli güç- lerince yönetildiğine inanan ilkel anlayõş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D E R B E D E R E B E N İ M E T R E Y H A N İ A B H Ü M A E K E N A M M A Ş A D İ N A M O E T E M İ A U L U R E E Ş E L E K T A K A T U K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com sadik.celik@keyveni.com.tr maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear