17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 MAYIS 2007 CUMARTESİ 4 AKP , Meclis’in yarınki oturumunda 367’yi bulup, Gül’ü Çankaya’ya çıkarmaya çalışacak. Kırk yılı aşkın süredir bu işlerle uğraşanlar, böyle bir gelişmenin hiç de olasılık dışı olmadığını, geçmişte yaşanmış olan milletvekili pazarlarına tanık oldukları için gayet iyi bilmektedirler. Cumhurbaşkanlığı düğümünün nasıl çözüleceği yarın belli olacaktır. Birinci turun yinelenmesinin pazara ertelenmesinin nedeni budur. Bu Meclis’in cumhurbaşkanını seçememesi halinde, anayasa değişikliği ile halkoylamasına gidilmesinin mümkün ama temenni edilebilir olmadığı, hele hele 22 Temmuz’da iki sandığın seçmen önüne konması imkânının bulunmadığı, nedenleriyle bundan önceki günlerde bu sütunlarda açıklanmıştı. Şimdilik görünen, her halükârda 22 Temmuz’da genel seçimlere gidileceğidir. 22 Temmuz oylaması nafile bir seçim olmaktan öteye geçemeyecek, halkın gerçek iradesini yansıtamayacaktır. Bu görüşün nedenlerini anlamak için, içinde bulunduğumuz krizin nedenlerini doğru irdelemek gerekmektedir. ??? Bugün içinde bulunduğumuz krizin bir temsil bunalımı olduğunu söylemek yanlış değildir. Yüzde 10 baraj uygulaması nedeniyle, 2002 seçiminde verilen oyların yüzde 45’i parlamentoya yansımamış, daha da kötüsü garip sistem yüzünden, bu oylar belki de sahiplerinin en istemediği partiye gitmiştir. Durum böyle olunca, ortaya garip bir sonuç çıkmış ve oyların yalnızca yüzde 33.5’ini alan AKP, parlamentoda yüzde 65’e varan bir haksız çoğunluk elde etmiştir. AKP’nin devamı olduğu Milli Gö HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Nafile Seçim ve ‘Millete Sivil Duyuru’ rüş’ten miras kalan çarpık demokrasi görüşü, bu durumun daha da vahim sonuçlar doğurmasına neden olmuştur. “Çoğunluk beni destekliyor” görüşünden hareket eden AKP, bu durumda, rejim ile dilediği gibi oynayabileceğini, bütün kurum ve kuralları altüst edebileceğini düşünmüştür. Kaldı ki bugün içinde bulunduğumuz durumda, AKP’nin uygulamak istediği bir çoğunluk diktası bile değil, ondan da beter olan bir azınlık diktasıdır. Bu baraj sisteminin, tümüyle kalkması bile, hiç değilse Batı ülkelerindeki en yüksek baraj olan Almanya’daki yüzde 5 düzeyine indirilmesi zorunludur. Ama şu anda parlamentoda bulunan AKP ile CHP bu sistemin değişmesine karşı oldukları için 22 Temmuz seçimi aynı baraj ile yapılacak, dolayısıyla aynı çarpık sonucu verme tehlikesini taşıyacaktır. Bu yüzden, 22 Temmuz oylaması nafile seçim olmaktan öteye geçemeyecektir. ??? Bütün bunların tartışıldığı ortamda, siyaset bilimcilerin ve konuyla ilgili diğer kişilerin üzerinde durdukları başka bir noktaya parmak basan bir duyuru geçti elime. Bildiriyi kaleme alan, 1964 doğumlu genç bir iktisatçı olan Günhan Karakullukçu. Karakullukçu, ilkokulu doğum yeri Trabzon’da tamamladıktan sonra, ortaokul ve liseyi Galatasaray’da oku muş, daha sonra Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nü bitirdikten sonra, ABD’de Yale’de 1981 yılı Nobel ödülü sahibi Prof. James Tobin yönetiminde, Türkiye ekonomisini değerlendiren master tezini yazmıştır; 1993 yılında bu üniversiteden aldığı MPPM derecesi kamu ekonomisi ve para politikası alanındadır. Yurtdışında ve yurtiçinde iş ve yönetim tecrübesi de bulunan ve dikkatli izleyicilerin çeşitli TV kanallarındaki yorumlarından tanıdıkları genç ve yeni politikacının yaşamöyküsünü vermemin nedeni, yakında kendisinden çokça söz edileceğini düşünmemdir. Günhan Karakullukçu, ilgilenenlerin www.gunhankarakullukcu.org sitesinde tam metnini bulabilecekleri “Türk Milletine Sivil Duyuru”sunda, Türkiye’nin şu anda gerçek bir demokrasi içinde yaşamadığını, bunun nedeninin de halkın kendi milletvekillerini seçememesi olduğunu belirtiyor. Gerçekten, millet ancak parti liderlerinin saptayıp önüne koyduğu adları, tercih ettiği partiye uygun olarak, onaylamaktadır. Başka bir deyişle ifade etmek gerekirse, halkın sandık başına gittiğinde yaptığı, liderler tarafından atanmış olanların atanmışlık süreçlerini oylarıyla tekemmül ettirmekten ibarettir ki, bu da ne onları atanmışlar olmaktan çıkarıp, gerçek seçilmişler haline getirebilir, ne de seçmeni, atanmışlığı tekemmül ettirme makamı olmaktan çıkarıp, gerçek iradesini yansıtan bir seçmene dönüştürebilir. Önümüzdeki oylamada bu durum da değişmeyeceği için, 22 Temmuz seçimleri de demokratik olmayan nafile bir seçim olmaktan öteye geçemeyecektir. Genelkurmay’ın açıklamasının ardından Erdoğan ve Büyükanıt ilk kez bir araya geldi Sürpriz görüşme İstanbul Haber Servisi Genelkurmay Başkanlığı’nın irtica faaliyetlerdeki artışa karşı 27 Nisan’da açıkladığı bildirinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt dün ilk kez Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde bir araya gelerek baş başa görüştü. Başbakanlık kaynakları yaklaşık 2 saat süren görüşmenin Erdoğan’ın, Büyükanıt’ı daveti üzerine gerçekleştiğini bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan’da irticai faaliyetlere yönelik açıkladığı bildirinin ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Erdoğan dün ilk kez bir araya gelerek yaklaşık 2 saat 15 dakikalık bir görüşme yaptı. Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde gerçekleşen görüşmenin ardından Başbakanlık kaynakları, “genel bir durum değerlendirmesi yapıldığını’’ bildirdi. Kaynakları görüşmenin Başbakan’ın daveti üzerine baş başa gerçekleştiğini duyurdu. Genelkurmay Başkanlığı geçen 27 Nisan’da gece saatlerinde yaptığı açıklamada, ‘’Kutlu Doğum Haftası’’ adı altında gerçekleştirilen etkinliklerin 23 Nisan Ulusal Eğemenlik Bayramı’yla aynı tarihe denk getirildiğine dikkat çekerek bazı mülki idari amirlerin gözetimi altında yapılan etkinliklerdeki irticai görüntülere işaret etmişti. Genelkurmay bildirisinde, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde laikliğin tartışılmasının “endişe’’ ile izlendiği belirtilerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin laikliğin “kesin savunucusu’’ olduğu vurgulanmıştı. Erdoğan hakkında inceleme ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin kararını “Demokrasiye sıkılan bir kurşun” olarak nitelendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında inceleme başlatıldı. Avukat Sedat Vural, Başbakan’ın sözlerinin anayasanın temel hükümleri ile Türk Ceza Yasası’nın açık ihlali olduğunu belirterek suç duyurusundu bulundu. Suç duyurusunu inceleyen Cumhuriyet Savcısı Hikmet Önen Başbakan Erdoğan’ın sözleriyle ilgili inceleme başlattı. Sözlerde suç unsuru bulunması durumunda Erdoğan hakkında fezleke hazırlanıp Meclis’e sunulacak. asirmen?cumhuriyet.com.tr ZAMAN’IN ÇARPITMASINA ENTERNASYONAL’DEN YANIT ‘CHP’yi kutluyoruz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Zaman gazetesi, Sosyalist Enternasyonal’in CHP’nin üyeliğini gözden geçirdiğini ileri sürdü. Buna karşın Enternasyonal’in Akdeniz komitesi toplantısının açılışında konuşan İtalyan Sosyal Demokrat Parti’nin lideri Enrico Boselli, “Kardeş partimiz CHP’yi mücadelesinden dolayı sosyalist enternasyonal adına bir kez daha kutluyorum” dedi. İtalya’da koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin lideri Boselli, açılış konuşmasında CHP’nin ve Türkiye’nin kendileri için büyük değer taşıdığını söyledi. Boselli,”Cumhuriyet Halk Partisi’ni de laiklik ve demokrasi adına verdiği mücadele adına tebrik ediyoruz. Dini alan ve devlet işlerinin ayrılması demokrasinin temelidir. Biliniyor ki, köktenciliğin doğurduğu terorizmin ilk kurbanı da demokrasidir. Bu nedenle kardeş partimiz Cumhuriyet Halk Partisi’ni mücadelesinden dolayı Sosyalist Enternasyonal adına bir kez daha kutluyorum” dedi. Deniz Gezmiş’leri İdam Etmek… Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bundan tam 35 yıl önce 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edildiler. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı I Numaralı Askeri Mahkemesi’nin idam kararı Askeri Yargıtay tarafından da onaylandıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmiş ve Süleyman Demirel önderliğindeki Adalet Partililerin de desteğiyle üç devrimci arkadaşımız alelacele idam edilmişlerdi. Deniz’lerin idam edilmesi üzerine çok şeyler yazıldı, söylendi. Onların sabaha karşı Mamak Askeri Cezaevi’nden zincirlenerek idama götürülmesinin tanıklarından birisiyim. Askeri darbenin ve idamın ne demek olduğunu o zaman anlamıştım. Yıllar önce yine bir askeri darbe sonrası idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın yakınlarının neler çekmiş olduğunu o zaman daha iyi kavramıştım. ??? Deniz Gezmiş’lerin haksız yere idamı, aceleyle idamı artık bugün herkesin kabul ettiği bir gerçek. Süleyman Demirel’in de o günlerini savunmadığını dinledim. “Üzerimizde çok baskı vardı” diye kendini savunmak istese de yaptığı hiçbir zaman affedilir cinsten değildi. Deniz’lerin idamı artık tarih oldu. Bizim kuşak da yaşlılar kervanına katılıyor. Benim babam ve annem 27 Mayıs 1960’la sonuçlanan dönemin siyasi atmosferinin içindeydiler. 12 Mart 1971 askeri darbesini babam genç yaşta yaşamını yitirdiği için göremedi. O dönemde hapishane kapılarının ne demek olduğunu, askeri darbenin ne demek olduğunu annem yaşadı. 27 Mayıs 1960 müdahalesinde mutlu olan annem, 12 Mart 1971 askeri darbesinin mağdurları arasına katılmıştı. Acısı ve sıkıntıları 12 Mart 1971 askeri darbesiyle sınırlı kalmadı, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde de oğlunun peşinde cezaevlerini dolaştı. Kimseye dert anlatılamadığını, askeri darbelerin acımasızlığı içinde yaşayarak gördü. ??? Deniz Gezmiş’lerin idamı, Türkiye siyasi yaşamında önemli dönüm noktalarından birisidir. Bizim için bir kırılma anıdır. 12 Mart 1971 askeri müdahalesi yapıldığında bizim kuşak bir tereddüt geçirmişti. Acaba bu ilerici bir müdahale miydi beklentisi oluşmuştu. Tabii böyle düşünenler kısa sürede hayal kırıklığına uğradılar. Darbecilerin nasıl acımasız statükocular olduklarını görmek için çok derin tahlillere gerek kalmamıştı. Her şey ortadaydı. O yıllarda, özellikle Mısır’da Nasır önderliğinde gerçekleştirilen Baasçı iktidarlar Arap ülkelerinde önemli etkiler yapmıştı. Baas yönetimleri ABDRusya hegemonya mücadelesinde Rusya’ya yakın durdukları için, sanki sosyalizme yakın bir çizgi izliyorlarmış görüntüsü veriyorlardı. Türkiye’de de Baas rejimlerine bir ilgi merak gelişmişti. Başını da Doğan Avcıoğlu önderliğindeki Devrim ekibi çekiyordu. Türk sol hareketini de etkileyen bu ekip “ilerici darbe” beklentisi içindeydi. ??? 12 Mart 1971 müdahalesi bu beklentileri silip süpürdü. Bir baskı ve zulüm dönemi başladı. Deniz Gezmiş’ler de bu baskı döneminin, bu militarist rüzgârın kurbanı oldular. Aradan 35 yıl geçti, Deniz Gezmiş’leri idam eden anlayışla Türkiye hesaplaşabildi mi? O dönemin baskıcılarından, idamcılarından hesap soruldu mu? Bir örnek vereyim, Deniz’lerin idamını sağlayan Ankara Sıkıyönetim Başsavcısı’nı uzun yıllar sonra Askeri Yargıtay Başsavcısı olarak gördüğümde yüreğim burkulmuştu. O dönemin birçok hâkimini de yine Askeri Yargıtay üyesi olarak görmek bahtsızlığını yaşamıştık. ??? Deniz’ler genceciktiler. Henüz yaşları 20’lerin ortasındaydı. Geçenlerde bir TV programında “darbe” konusunda eleştirilerimi dile getirince bir stratejist benim yaklaşımımın “ideolojik” olduğunu söyledi. Yani demek istiyordu ki, “Sen solcusun ve senin ne mal olduğunu biliriz”. Şöyle de yorumlanabilirdi söylediği: Geçmişin acılarını unutmadınız. Hesaplaşma bitmemişti. Statükonun antikomünist refleksleri sona ermemişti. Deniz’lerin idamını 35 yıl sonra yeniden düşünmeliyiz. Bunun bugün ne anlama geldiğini de ayrıca tahlil etmeliyiz. Hafıza önemlidir. Geçmiş geçmişte kalmıyor, bugünde yaşıyor… Onları idama götüren anlayışı sorgulamadan bugünü de anlayamayız. Deniz’leri, sevgili arkadaşlarımı özlemle anıyorum… CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear