17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 MAYIS 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Işık Göründü!.. Meydanlara sığmayan halkın haykırışları, anayasal kurum ve kuruluşların sergilediği kararlı tavır, Yüksek Mahkeme’nin aldığı son karar; Türk ulusunu içinde bulunduğu korkulardan bir ölçüde arındırmış; ülkeyi bugün bir tehlike düzleminden çıkararak bir umut düzlemine taşımıştır!.. Artık beklenen şey, Türkiye’yi aydınlık yarınlara kavuşturacak bir siyasal yönetimin görevi devralmasıdır!.. PENCERE bul’da Çağlayan’da ortaya koyan halkın bunu gerçekleştirebileceği yolunda umutlar artmıştır!..Yeni arayışlar başlamıştır. Toplum; “cumhuriyet değerleri”ne, “Atatürk ilke ve devrimleri”ne sahip çıkacak, onların bekçiliğini yapacak bir siyasal iktidarı işbaşına getirmenin yollarını aramaktadır. İlk genel seçimde, sağdaki ve soldaki siyasal partilerin geçmişte olduğu gibi bölünmüş bir görüntü sergileyerek, iktidardaki partinin karşısına ayrı ayrı çıkmaları halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bugünkünden farklı bir yapıda oluşmayacağı herkes tarafından görülebilmektedir. Rejimi, demokrasiyi, laikliği; özetle “cumhuriyet”i tehlikede gören muhalefetteki “sosyal demokratlar” ile “liberal demokratlar”ın şimdi yapmaları gereken şey, halk tarafından ısrarla vurgulandığı gibi, kendi siyasal ideolojilerini yansıtan bir çatının altında birleşmeleri ve seçime öyle gitmeleridir. Böyle bir birleşme, seçim yasasının neden olduğu temsilde eşitsizliği de kısmen giderebilecektir. Burada herhalde makul olan, hangi çatı daha genişse, birleşmeye karar verenlerin o çatı altına koşmaları, hangi teşkilat daha yaygınsa o teşkilat olanaklarından yararlanmalarıdır. Bu görüşün egemen olduğu bir anlayış; bir araya gelen siyasal partileri ister sağda ister solda olsun, yeni bir kimlikle daha güçlü bir konumda Meclis’e taşıyacaktır. Meclis’te oluşacak yeni yapı ise Türkiye’de siyasal iktidar değişikliğine yol açacak; eğer bu mümkün olamazsa, güçlü bir muhalefetin oluşmasına olanak sağlayacaktır. Boyunu Aşmak ÖYLE ANLAŞILIYOR Kİ, iktidar partisi boyunu aşan işlere kalkışmakta kesin kararlı. Cumhuriyetin felsefesiyle, halk yığınlarıyla, orduyla kapıştıktan sonra, şimdi de Anayasa Mahkemesi’ne inat, onun yorumuna dayalı bir cumhurbaşkanı seçim sürecinin dışına çıkıp başka yoldan “erken seçim”e gitmeye sıra gelmiştir. Hiç pratik olmayan bir takvimle. Son dayatma, cumhurbaşkanı seçiminin anayasa kuralını değiştirmek. Bunun bir tek kuralı değiştirmekten ibaret kalmayıp yeni bir devlet sistemine geçiş anlamına geldiğini bile bile ve bunu hem kendi tabanından, hem de ülkenin bütününden, ana kurumlarından ve ordusundan saklayarak. Çünkü, girişimin gerisinde, devleti bir “İslam cumhuriyeti”ne dönüştürmek ve adı şimdi açıklanmayan, ama zamanla geleceğin “baş imam”ı olabilecek bir devlet başkanına zemin hazırlama niyeti yatmaktadır. nutuluyor ki, bu niyet geçmişte cumhuriyeti bambaşka amaçlarla avuç içine almaya ve “tek başına iktidar” olmaya heveslenenlerce de beslenmiştir. Ayrıca bu ülkeyi kendi işlerine gelen bir tek kişiyle hükümleri altına almak isteyen büyük devletler de böyle sistemlere geçilmesinden pek memnun olurlar. Konu, şimdiki anayasanın yapılışı sırasında da gündeme gelmişti. 12 Eylül rejimi bir önceki döneme tepki olarak, yürütmeyi büyük ölçüde güçlendirme ve bu amaçla devlet yönetimini “yarıbaşkanlık” sistemine doğru çekme izlenimi vermekteydi. Bu izlenim üzerine Ankara Üniversitesi’nin Siyasal Bilgiler ve Hukuk fakültelerinden bir grup öğretim elemanı, “Anayasa Üzerine Görüşler” başlığını taşıyan bir metni o rejimin kurduğu Danışma Meclisi’ne 1981 yılı sonunda sunmuştu. O uzun metnin ana noktalarını bugün de anımsamakta yarar var. 1. Anayasa değişikliği, toplumu altüst eden bir ihtilalin sonucu olmadıkça, o toplumun tarihsel gelişme çizgisine ters düşecek ölçülere varmamalıdır. 2. Türkiye’nin tarihsel çizgisi, Osmanlı meşrutiyetleri ardından “Meclis hükümeti” sistemiyle başlayıp Anayasa Mahkemesi’nde zirveleşen bir yargı denetimiyle tarafsız cumhurbaşkanını içeren bir parlamenter sistem çizgisidir. 3. Böyle bir sistemde bile seçilmek için halkın önüne çıkan bir devlet başkanı adayı, ister istemez belirli bir siyasal akımın, bir partinin, bir siyasal akımın temsilcisi olacak, kampanyaya böyle bir kimlikle katılacaktır. 4. Mutlak yetkilere sahip bir padişah yönetiminde yüzyıllarca yaşamış ve “siyasal iktidarın kendini gönüllü olarak sınırlaması” diye bir geleneği olmayan bir toplumda, ikisi de gücünü genel oydan alan devlet başkanı ile Meclis’in aynı siyasal parti egemenliğine geçmesi tehlikelidir. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, ona verilen yetkilerin zamanla bir başkanlık sistemine dönüşmesine yol açacak ve bu yol cumhuriyeti ana çizgisinden uzaklaştıracaktır. Ayrıca açıklamaya gerek var mı? Modaya Uyalım mı?.. Öğle vaktine doğru bildirdiler: Yarım sayfa reklam var!.. Ne demek bu?.. İkinci sayfada Pencere’ye 26 santim yer kalıyor; yazının boyunu buna göre ayarla demek!.. Sözüm ona bu gazetede imtiyaz sahibi oldum; ama, öteki yazar arkadaşlar gibi istediğimce, keyfimce yazmak özgürlüğüm yok!.. ? Peki, bugün ne yazayım?.. Bugünlerde konu ibadullah!.. Türkiye’de yaklaşık kırk gazete çıkıyor; dinci medyada kayıt dışı para ile bedava gazete dağıtımı piyasayı allak bullak ediyor; patronaj medyasında da iktidar Sabah grubuna el koydu; öteki çok satışlı gazetelerin ise gıkı çıkmıyor... Peki, Cumhuriyet’e ne oluyor?.. Başbakan RTE ile cumhurbaşkanı adayı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, iktidarın bu iki başı, neden (gazeteleriyle, televizyonlarıyla, radyolarıyla kıyamete dönüşen medyada) bir tek Cumhuriyet’e çatıyorlar, saldırıyorlar?.. ? RTE Cumhuriyet için ne diyor: “ Gayri milli gazete...” Sevsinler böyle Başbakanı!.. Ümmetçiliği, dinciliği, takıyyeciliği siyasi edebiyatın sözlüğüne bizzat kendi itiraflarıyla, konuşmalarıyla, demeçleriyle hakkedilmiş bir politikacı, Cumhuriyet’e “gayri milli” diye laf atmaya kalkışıyor... Ya Abdullah Gül?.. Gül ki gül... ? Ama ikisinin de hakkı var... Çünkü her şeyin Cumhuriyet’in açtığı “Tehlikenin farkında mısınız?” kampanyasıyla başladığını çok iyi biliyorlar... Şaka değil, Atatürk’ün kurduğu gazete bu Cumhuriyet... ? Cumhuriyet çalışanların gazetesi.. Cumhuriyet Vakfı Yönetimi büyük çoğunlukla çalışanlardan oluşuyor; bunların da çoğu parasız pulsuz takımından sayılır... Arkadaşlara imtiyaz sahibi olarak bir öneri sunacağım: Ülkede moda oldu!.. Her şey satılıyor!.. Sabah grubu da satılacakmış!.. Yabancı talipleri de varmış... Cumhuriyet’in şu günlerde değeri çok arttı!.. Hele RTE ile Gül’ün saldırılarından sonra uluslararası piyasalar gözünü bize dikti!.. Satışımız kimi günler yüz bini geçiyor, eh, reklamlar da fena değil.. Ne dersiniz, şu Cumhuriyet’i de satışa çıkaralım mı? ‘Paralar cebe’ deyip ahir ömrümüzde biraz keyif çatalım mı?.. Arkadaşlar ne derler bilmiyorum... Okurlarımız ne derler?.. Modaya uyalım mı?.. O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU on dört yıldır zorlu bir süreçten geçen Türk demokrasisi tam tıkanma noktasına gelmişken, “Anayasa Mahkemesi”nin almış olduğu bir kararla bir çıkış noktası buldu!.. Siyasal iktidarın, bir dayatma senaryosu içinde Çankaya’yı ele geçirme girişimleri, “Yüksek Mahkeme”nin son kararıyla şimdilik engellenmiş oldu!.. Öngörü sahibi hukukçuların değerlendirmesi ve ana muhalefet partisinin başvurusuyla yargıya taşınan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylaması geçersiz sayıldı!.. Yalın bir anlatımla “Anayasa Mahkemesi”, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılabilmesi ve daha sonraki turlara geçilebilmesi için; “Meclis’te yapılacak ilk oylamada en az 367 milletvekilinin bulunması” gerektiğine karar verdi!.. S U alınması onları mutlu etse de; başkalarınca övülmekten pek hoşlanmazlar... “Anayasa Mahkemesi”nin son kararında imzası olan yüksek yargıçların beğeniye ihtiyaçları yoktur. Kaldı ki, “Yüce Mahkeme”ye yönelik “övgüler” ya da düzeysiz ifadeler içeren “yergiler”, aslında o mahkemeye, ya da o mahkemenin yargıçlarına değil, kendi adına karar verme yetkisini o mahkemeye vermiş olan “Türk ulusu”na aittir!.. “Türk ulusu” bunu böyle görmektedir... Bu nedenle, mahkeme kararlarına saygı gösterilmesini; konumu ve sıfatı ne olursa olsun herkesten beklemektedir!.. Bugünün resmi Anayasayı ve hukuku hiçe sayarak, halkı karşısına alarak, ülkeyi çağdışı karanlık bir yaşama mahkum etmek isteyen ve bunu sağlayacak bir siyasal rejimi ülkede yerleştirmek için her türlü yöntemi deneyen iktidar partisinin bugün ülkeyi getirdiği nokta; toplumu ikiye ayırmak, Türkiye’de iki ayrı toplum yaratmak olmuştur!.. Türkiye Cumhuriyeti bugün “Cumhuriyet”e, Cumhuriyetin kurucusu “Atatürk”e , “O’nun İlke ve Devrimleri”ne karşı olduğunu her fırsatta, her ortamda dile getirmekten kaçınmayan “Milli Görüş” kadrolarının kuşatması altındadır. “Siyasal İslam” öğretisiyle yetişmiş siyasal yöneticilerin, “laiklik”, “demokrasi” ve “cumhuriyet rejimi”ne ilişkin yazılı ve sözlü ifadeleri kabul edilemez olmak bir yana; o ifade sahipleri hakkında yasal işlem gerektirecek kadar yıkıcı boyutlara ulaşmıştır!.. Mahkemeler ve yargıçlar “Anayasa Mahkemesi”nin bu tarihsel kararı, kriz içindeki bir Türkiye için yeni bir çıkış yolu yarattı!.. Ne var ki, Yüksek Mahkeme üyesi 11 yüksek yargıcın yalnızca hukuksal gerekçelere dayanarak 2’ye karşı 9 oyla aldıkları bu kararı siyasal bir karar gibi algılayanlar ya da öyle yorumlayanlar; hiç gecikmeden kaleme sarılmaya, ekranlara çıkmaya, uzatılan mikrofonlara konuşmaya başladılar!.. Türkiye’de mahkeme kararlarını hukuksal çerçevede kalmak kaydıyla değerlendirmek her zaman mümkün iken, bunun sınırlarını aştılar!.. Bir sorumsuzluk örneğiyle, kültürden yoksun bir kimlikle, düzeysiz bir söylemle adeta “Anayasa Mahkemesi”ne “kurşun sıkmaya” kalkıştılar!.. Umulur ki bunu yapanlar; bir gün gelir o yüce mahkemenin kapıları önünde, sanık sıfatıyla adalet aramaya kalkışmazlar!.. Türk toplumu bilir ki; Türkiye’de yargıçlar her zaman yüksek bir meslekî ahlak anlayışıyla hareket ederler!.. Görevlerini bu anlayış içinde yerine getirirler!.. Tek amaçları hukukun üstünlüğünü sağlamaktır... Kısıtlı bir yaşam ve sınırlı mesleki olanaklara rağmen saygın konumlarını korumaya özen gösterirler. Sosyal yaşamda fazla ön plana çıkmazlar. Kararlarıyla konuşurlar. Hukuksal çerçevede kalmak kaydıyla, kararlarının eleştirilmesine “hayır” demezler. Verdikleri kararların yanında yer Gelinen nokta Türkiye’yi yarattığı bir çıkmaza sokan siyasal iktidar, şimdi ülkeyi bu çıkmazdan kurtarmak yerine, yalnızca kendini kurtarabilmenin yollarını aramaktadır!.. Bu amaçla çarpık adımlar atmaktadır. Bunlar arasında anayasada yapılmasını istediği değişiklikler de yer almaktadır!.. İktidar partisi, Türkiye’de siyasal yaşamı geniş ölçüde etkileyecek kapsamlı değişikliklerin siyasal zeminlerde enine boyuna görüşülmeden ve kamuoyunda yeterince tartışılmadan kabul edilmesi için ısrar etmektedir. Sağlıklı bir tartışma ortamının yaratılması için gerekli olan koşulların yokluğunu kendi çıkarları açısından yararlı görmektedir!..Yitirdiği artık belli olan bir iktidarı yeniden ele geçirmek istemektedir!.. Kısa bir süre önce; “Türkiye’de erken seçim istemek vatana ihanettir” diyenler; şimdi ülkeyi getirdikleri bu noktada kendileri erken seçim ister hale gelmişlerdir!.. Hiç kuşkusuz ki halk; kimlerin ihanet içinde olduğunu sandıkta vereceği oylarla belirleyecektir!.. Geleceğin resmi Meydanlara sığmayan halkın haykırışları, anayasal kurum ve kuruluşların sergilediği kararlı tavır, Yüksek Mahkeme’nin aldığı son karar; Türk ulusunu içinde bulunduğu korkulardan bir ölçüde arındırmış; ülkeyi bugün bir tehlike düzleminden çıkararak bir umut düzlemine taşımıştır. Artık beklenen şey; Türkiye’yi aydınlık yarınlara kavuşturacak bir siyasal yönetimin görevi devralmasıdır... Sivil toplum örgütlerinin önderliğinde, hiçbir siyasal düşünceye bağlı olmaksızın, Türkiye’de daha önce örneği görülmemiş bir toplumsal tepkiyi, Ankara’da Tandoğan’da, İstan [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear