28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
NİSAN 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Subay eşi Şanlıurfa'da Yenişehir llköğretim Okulu'nun açiıışı töreninde subay eşi bir öğretmenin, konuklara Atatürk rozeti dağıtmasının engellendiğini yazmıştık. Şanlıurfa ^ — > Emniyet Ç##/Müdürlüğü, olayı Jl soruşturma konusu yapmış... Şanlıurfa Terörle Mücadele Şubesi'nden bir komiser arayıp subay eşi öğretmenin adını sordu. Polise, öğretmenin adını vermek istemedik, öğretmeni engelleyen Milli Eğitim'de görevli şube müdürünün adını açıklamayı önerdik. Fakat anladık ki, Atatürk rozeti dağıtılmasını engelleyen kişi polisin pek ilgisini çekmiyor. llla öğretmenin kimliği soruyor. Bu soruşturma galiba, Atatürk rozeti dağıtmak isteyen subay eşi hakkında açıldı; törenin nizam ve intizamını bozmaktan... Çünkü orası Şanlıurfa! Eski valilerinden biri Fazilet Partisi yönetiminde, öteki Necmettin Erbakan'la parti otobüsünün üstüne çıkmıştı, son valisi de Abdullah Gül'ün Fazilet'e başkan seçilmesi için kulis yapmakla suçlanıyor! Etefctronik posta: somGpostaxuinhiiiyeLcorn.tr Tel: 0.212J12 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 kkuyu'da nükleer santral yapmaya talip ve Antalya'nın Kundu köyündeki orman alanın- da Topkapı Palas'ı yapan MNG Holding'in başta ihale Müdürü Gürhan Günal olmak üzere bütün büyük yöneticilerinin affına sığınarak ve ülkesine ekonomik fayda ile istihdam temininden başka bir düşüncesi olmayan bu güzide holdingimi- zin ticari itibanna zerre kadar zarar verme düşünce- si taşımadan birkaç satır daha yazmak istiyoruz efen- dim. Sayın Mehmet Nafiz -yoksa Nazif mi- Günal'ın adı- nı taşıyan holdingin saygıdeğer ihale müdürü Güıtıan Günal, Ankara'dan telefon açıp "Sen Kundu'yu bilir misin, hayatında Kundu'yu gördün mü?" gibisinden gerekli uyarıyı yapınca "Kundu, 1950'li yıllarda ço- cukluğumuzun geçtiği Antalya'nın hafta sonları pik- nik yaptığımız şirin bir köyüydü" diyerek haddimizi aştıgımız için de bir kez daha kendilerinden özür di- liyoruz efendim. • • - Işkence iddialan mercek altındaymış... "Mercek dışbükev mi. içbükevmi!" Ozilrlü bir yazıTopkapı Palas yapıldıktan sonra Kundu'ya gitme- diğimizi ve "tekzip"e layık o yazımızı Kundu'da ya- şayan ve yaşadıkları yeri kokutan köylülerle, Kundu- lulara destek olan ve kendilerini "çevreci" olarak ni- teleyen kendini bilmez grupların verdiği bilgilerle ka- leme aldığımızı itiraf ediyoruz efendim. Fakat istanbul'dan Antalya'ya yerieşen dostumuz Mustafa Karşılayan'ın, "Kundu" yazılanmız üzerine Kundu'ya gidip, Kundu'da gördüklerini de aktarma- dan edemiyoruz efendim. Neyse ki dostumuz Karşı- layan'ın 68 kuşağının liderterinden biri olmasından do- layı izlenimlerinin başta ihale müdürü Günal olmak üzere holdingin sayın yöneticilerinin canını sıkma- ması gerektiğini de önemle vurgulamak istiyoruz efendim. izninizle Karşılayan dostumuzun izlenimle- rini aktanyoruz efendim: "Bu otelin hemen yanında, eskiden mevcut, şim- di ise çok az bir kısmı mevcut, doğal gölün ve çev- resindeki doğal yaşamın kurtarılması gerekir. Göl ve doğal yaşam neredeyse bitmek üzere. Buraya 3 bin yataklı bir oteller grubu ve golf sahalan kuracaklar- mış. Muratpaşa Belediyesi'nin bu yeni tesisin şanti- yesini mühürlediği söyleniyor ama gittiğimde inşaat aynen devam ediyordu. Topkapı Oteli, kısmen yanan orman alanına kurulmuş. Yanmayan alanı ise hol- ding tel örgü ile kapatmış. Gölü kurutmaya başlamış, gölün dibindeki balçığı temizliyorlar, burası da golf sahası olacakmış. Otelin hemen yanındaki başka bir göl parçasının ortasından yol geçiyor. Gölde yaban kuşlan var ama burasının da kurutulacağı anlaşılıyor. Aynca Kundu kumsalı, denizkaplumbağalannın dayu- murtlama yeriymiş. Antalya'nın hemen yanında bir do- ğa cenneti gerçekten yok ediliyor." Holdingden tekrar özür diliyoruz efendim. SESSİZ SEDASIZ (!) NVRÎKURTCEBE Memleket Hikâyeleri'nde son sahne Ankara Ekin Tiyatrosu'nun sahne- lediği "Memleket Hikâyeleri" oyunu Refahyol iktidannda "mülki idare amir- leri" tarafından keyfi biçimde yasak-. lanıyor ve her yasaklamadan sonra j tiyatro yönetimi mahkemeye gidip ] dava açıyordu. Tiyatronun kurucusu Faruk Gü- venç, açılan dava sayısının 47 oldu- ğunu, bunlardan 35'inin sonuçlandı- ğını ve tiyatronun aklanıp sansürcü- lerin 10 milyar liraya yakın tazminata mahkûm olduğunu söylüyor. Fakat "mülki idare amirleri" yani kaymakam ve valiler tazminatı öde- miyor... Gerekçeleri, ödenekyok! Buyrun size "memleket hikâyele- ri"nde son sahne: Keyfinin kâhyası olmayan bir "idare"nin yaptığı yanı- na kar kalan öyküsü! Parayla değil sırayla denetim! Vatandaş, Istanbul'da yemek yedi- ği restoranda fatura alamamış, Mali- ye Bakanlığı'nın "189 Maliye Denetim" telefonunu çevirmiş: - Şu yerdeki şu lokantada istendi- ği halde fatura verilmiyor. - Peki, şikâyetinizi sıraya koyduk. - Sonuç ne zaman alınır? - Sırası gelince... - Hemen denetlenemiyor mu? - Maalesef, çünkü, Istan- bul'da 15-20 kişiyle çalışıyo- ruz. önce Istanbul'un ilçelerini sıraya koyuyoruz. Sonra ilçelere gö- re denetim yapıyoruz. Sıra o lokanta- nın bulunduğu ilçeye gelince, şikâ- yetiniz değerlendirilecektir. Vatandaşın şikâyetini ele alma sıra- sı umanz, Sümer Oral'ın Maliye Ba- kanlığı döneminde gelir! ÇED KOŞESI OKTAY EKİNCİ 'Okafa've'Bukafa'... Son zamaniarda "o kafalara" çatan yazılarda artış var. Eğerbir ya- tuimcının "projesi" engellenmiş- se, "medyada" manşet hazır: "İş- te, yine o kafalarL" Bu tür "ihbarcı" haberlerden bi- ri de, 31 Mart 2000 günü Sabah-ls- UnbuFdaydı ; Adtbitebelli olma- yan "habera", tarihi Moda tske- lesi'nin bakımsız kalmasından, De- niz Ticaret Odası'nın projesini "inatla" onaylamayan Koruma Kurulu'nu sorumlu tutuyor ve ku- nıl üyelerini de, "yine o kafalar" başlığıyla ilan ediyordu... (Üstelik, başka bir kurulun adlannı sıralaya- rak yaptığı büyük yanlışı da, izle- yen günlerde düzeltmeden.) Neyse ki Melih Aşık, olaru bite- ni "gerçek yönleriyle" yazdı da 1 Nisan 2000 günü Açık Pencere'yi okuyanlar, asıl sorumlunun "o ka- falar" olmadığını öğrendiler: Mi- mar Vedat Tek'in 1916'da Istan- bul'akazandırdığı Moda İskelesi'ni, semt sakinleri, Kadıköy Beledıye- si ve Koruma Kurulu, "iskele işle- vini engellemeyecek şekilde" bir sanat galerisı ve kültür merkezi ola- rak korumak ıstiyorlardı. DTO ise tümüyle "lokal ve yemek salonu" yapma peşinde olduğundan, proje- si de onaylanmıyordu... cılığı cinayetıne engel oldular. Fır- üna Vadisi'nıyokolmaktankurtar- dılar. Şimdi de Amasra'yı, yine bir ter- mik canavardan kurtarmaya çahşı- yorlar... Listeyi biraz daha uzatırsak, Da- lan' ın "tarihi yanmada"yı bilegöz- den çıkartan "kent içi otoyollar" planını mahkemeyle durduran ve aynı plandaki Topkapı Sarayı'nın denize bakan yamaçlanna "otelle- ri" sıralamaprojesine de engel olan, yine "o kafadaki" mimarlar degil miydi?. "Aynı kafadaki" mimarlar, tz- mir'in Kordonboyu'nun "otoyola dönüşrürülmesini" de engellerken Mersin'ın kıyı dolgu kuşağının da- ha fazla betonlaşmastnı durdurdu- lar; Antalyada elde kalan son na- renciye bahçelerini kurtardılar; Trabzon Kalesi'nin viyadük altın- da ezilmesine karşı direndiler; Ga- ziantepin 100. Yıl Parkı'ndaki imar izinlerine dava açtılar; Adana'da Ceyhan Nehri kıyılarını koopera- tiflere karşı savundular; yurdun he- men her köşesinde "bu kafalann" kültür ve çevre düşmanı projeleri- ne engel olmaya çalıştılar... Yine eğer "o kafa" olmasaydı, sadece Ayaspaşa'dakı değil, tam 25 Moda fskelesi de aslında " kafada"... Ama, dili yok ki!.. Yani iskeleyi "rant inadıyla" çürüten kafa, Sabah'ın ilan ettiği "o kafa" değil, açıkça "himaye" etnği "bu kafaydı" ... ••• Peki, gerçek böylesine ortaday- ken, medyadaki "o kafaya" düş- rrunlık acaba nereden kaynaklanı- yor? "O kafa 1 ' şimdiye kadar ne- lere "engel" oldu ki böylesine tep- ki topluyor, yerli yersiz saldırıya ugruyor?.. Bu sorunun yanıtı için belleği- ITLZİ biraz zorlamak yeterli... Örneğin eğer "o kafadaki" An- kaalılar olmasaydı Zafer Park ve Given Park yıllar önce yok edile- cdc, yerlerinde önce kat otoparkla- n. derken kimbilir hangi nüfuzlu gıubun süpermarketleri yüksele- cdcti... Yine eğer "o kafadaki" Anıtlar Kırulu olmasaydı Boğaziçı'ndeki Fıfih Köprüsü şündiki yerinden dkgil, Anadolu ve Rumeli Hisarla- nnın "üzerinden" (en dar yer ol- dığu için) geçecekti. Benzer şekil- ci. Haliç'teki E-5 Köprüsü de Eyüp Cımisini altına alacak, Çanakka- l«de ise tarihi Çimenlik ve Kiiit- feJıir kalelerini "ezerek" geçen h>~ köprü Gelibolu Milli Parkı'na ciarak şimdikı "Banş Parkı" pro- _j--eıni de tahrip edeceİcti... Benzer şekilde, "o kafalar", Ali- ^ıa-Gencelli'de doğayı yok edecek •^rmik saotrab" yaptırmadılar. Krgama 'da siyanürle altın maden- adet yeni rurizm merkezinde "25 park otel" Istanbul'u artık "tstan- York"a çevirmişti. Boğaziçi'nde 3. değil, belki de "5. köprü" kurul- muş, tüp geçiş ise "22. yüzyıla er- telenmişti. Safranbolu, Muğla gi- bi, ender de olsa tarihi dokusunu koruyan kentler ise çoktan şu kim- Uksiz "apartman-kentler" arasuı- da yerlerini almışlardı... Bugün Göcek Koylan'nın hâlâ bâkır kahnasuıın nedeni de, yine "o kafanın" 1980'lerdeki büyük dı- renişinın sonucu değil midır?.. Ya da Milas-Bodrum Havaalanı'nuı vaktiyle "bu kafanın" dayattıgı de- niz kenanndaki "lagüner alana" de- ğil de geriye çektirilerek "bugün- kü yerine" yaptınlması nasü unu- tulabilir?.. • • • Medyanın "o kafa" dediği duyar- ülığın bütün bu kazanımlan, "bu ka- fanın" yıllardır yarattığı "tahri- bat" yanında ne yazık ki devede kulak kalıyor. Çünkü "para ve si- yasal güç" hep "o kafa"nın karşı- suıda. Ancak, umut yine de "o ka- fada". Yani kamu yararmı savunan "yargı"da, toplum çıkannı gözeten "meslek odalan"nda, baskılara di- renebilen Koruma KurullarTnda ve yurduna, kentine duyarlı, hani şu "dinozor" denilen kişi ve kuru- luşlarda... ÇED Köşesi de, işte bu onurlu "o kafalann" sesi olmaktan gurur du>Tiyor... HAYVANLAR ISMAİL GÜLGEÇ Ş KtM KİME DIM DUMA BEMÇAK behicak@turk.net ÇİZGİLÎK KÂMtL MASARACI KEDİ LEVO APTÜüKA ( .-£MEAr SÖMÜ/7Ü. KÜRE5£UEŞME'/i£SÖMÜeLÎÛAM TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 16 Nisan İLK OTOMOB/LL£R YİN£ SOKAKTAL 135O'DE BUGÜN,ÛTOMOBİLİN UM/TUtMUŞ ÖUCÛt-ERİ, YILLAH SONRA VİYAUA (AntsruerA) SOKAKLARJNOA GÖHÜNPÛ !. VirAHA TEKNİIC MÜZBSi rETKfULE/er, MERA/CLll/US/N eMEy£ AUfTlĞ/ BU KEZ. DAHA <SZ . YAPILAN 13O4- tooPeu *r/u U2ztE' Foeo r '/ytM 8'R ÖKA/£ĞWP£My OTOAAOStLOE/V ÇOK SrS/KLETf AUDIBAM fees S£HJZ'£(SAĞPA') V£ 1B*S'() YAPtLAM M4£CIJS'£(SOUİA) DEĞİN BAZI 774Ş(TLAfZ YEK AUHD£PtJ. BAY MA/eo/S'ÜA/ BİR K£Z StA/fP SONRA BİR AH/SOA UUUTTUĞU BU FAYTZHJA SEMZEYBV OTO AAO8İL, 192O'l-EISD MÜZ&Sİ '*JE AL/AfMtŞn.. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLL Amlarda Dolaşmak 198O'li yılların ortalanna kadar Hamburg'da oturduğumuz evimiz, modern deniz ticaret bur- juvazisinin yükselişe geçtiği 19. yüzyılın sonların- da inşa edilmiş, 1872'de kurulan Alman Birliöi'ne yaşrt, II. Dünya Savaşı'nda günlerce süren îngi- liz bombardımanını kazasız belasız atlatmayı ba- şarabilmiş görkemli bir yapıydı. Ön cephesi taş oymalı, tavanları yüksek, uzun koridorları geniş, aitı katlı bu apartmandaki en ilginç komşumuz, yan dairede oturan ve I. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1918 yılında yine o dairede dünyaya gel- miş olan Frau Morloc adındaki yaşlı kadındı. Onun annesi gibi çocukları da bu evde doğmuş- lardı. Apartmanın girişinde, kapının önünde ona ne zaman rastlasam içimde bir "imrenme" duy- gusunun kıpırdadığını hissederdim... Geçen hafta birgece Izmir'de, Karşıyaka'nın ka- ranlık, ıslak, insansız arka sokaklarında ellerim ce- bimde dolaşırken, nedense Bayan Morlock'u anımsamış, içimde yıllarca önce Hamburg'daki o evde bıraktığımı sandığım kıpırtılan duymuştum yeniden... Ailemin köklerinin uzandığı bu belde- de anılanmla, kuşaktan kuşağa aktanlan, bana ka- dar gelen, benim de benden sonrakilere aktar- makistediğim hayatlarlaözdeşleştirebileceğim hiç- bir "mekân" kalmamıştı neredeyse... Deniz, kıyı- lar, evler, bahçeler, sokaklar her şey, ama her şey değişmişti Karşıyaka'da... Mekânlar değişince insanlar da değişmişti doğal olarak... Gündüz oturduğum kahvelerde konuşmayı denediğim in- sanlann yüzlerinden anlamıştım bunu. Anılardar ki hayatlann yaşandığı o mekânlar artık olmayın- ca nasıl anlayacaklardı beni bu "yeni insanlar"! Bestekâr Lemi AtJı kimbilir kaç şarkı bestele- mişti Soğukkuyu'da, büyük dayım "Avcı" Meh- met Ali Bey'in havuzlu bahçesinde? Şimdi üze- rinden her gün binlerce taşıtın geçtiği bir asfalt caddeydi o bahçe!.. Nasıl çıkartılacaktı o bir za- manlann yaşanmışlıkları o kalın, kara asfaltın al- tından? Neredeydi o, annemin genç kızlık rüya-" lannı süsleyen, üzerinde saçlarını imbat rüzgârı- na teslim ettiği, denize uzanan o tahta iskeleler şimdi? Neredeydi o yakamozlar, o pırıl pırıl de- niz, o ince kumlu, uzun Karşıyaka kumsalı, nere- deydi? Tarifsiz sevinçlerin, tarifsiz hüzünlerin ya- şandığı o evler, nice umutsuz aşkların gömüldü- ğü o bahçeler, nice gözyaşlarına tanıklık etmiş o ağaçlar neredelerdi şimdi? Anılar mekânlarda ölümsüzleşiyorlardı oysa... Ama sokakları bile değişmiş, değiştirilmişti Karşıyaka'nın, sanki anı- lara inat!.. Gerçekten çok talihli bir insandı Hamburg'da yaşlı komşum Bayan Morlock. Onun, bir kentte yaşayıp da, dört kuşakça yaşanmış hayatları ay- nı mekânın, aynı mekânlann ortak tanıklığında yaşamışlığını, yaşayabilmişliğini imrenmekte pek haksız değildim doğrusu... Bizim büyük kentle- rimizde, Istanbul'da, Ankara'da, Izmir'de kuşak 1 lar boyu yaşanmış, yaşanan hayatlara, mutluluk- lara, acılara, anılara mekân olmuş, hâlâ da olan kaç ev, kaç bahçe, kaç ağaç altı kalmıştı ki? Biz anılanmızı ancak solgun fotoğraflarda canlandı- rabıliyor, solgun fotoğraflardan aktarabiliyorduk... Tarihin en korkunç savaşlarını, en büyük yıkım- larını yaşamış Avrupa kentlerinin insanları bile böylesine yoksunlaştırılmamişlardı anılarından. Üstelik çağdaş mimarinin, modern kent sosyo- lojisinin, en yeni teknolojilerin tüm nimetlerinden de yararlanmışlardı onlar. Ama hiçbir Avrupa ken- tinde hiçbir yerel yöneticinin aklına anılara, ortak yaşam biçiminin köklerine, kent kültürüne beşik- lik eden yerleşim merkezlerinin doğal, tarihi do- kulanna dokunmak gelmemişti bizdeki gibi... Karşıyaka'dan otelime döndüğümde bir an, TÜYAP Kitap Fuan'nın coşkulu kalabalığına ses- lerini duyurmak için gün boyu çırpınan çevreci- leri düşünmüştüm. Söyledikleri her şeyde haklıy- dı onlar. Bergama'da da, Akkuyu'da da, istanbul Boğazı'ndadahaklıydılar. Emekleriyle, çabalarıy- la, yorulmazlıklarıyla, özverileriyle bu ülkenin top- raklarının, bu ülkenin insanlarının, bu ülkede ya- ratılan ortak zenginliklerin geleceğine bir tek on- lar sahip çıkıyorlardı. Daha fazla desteklemek ge- rekiyordu onları. Benim anılarım için artık çok geçti belki, ama yannın anıları henüz yaşanmamıştı ki... (Faks: 0212 - 723 84 97) 1 2 3 1 2 3 4 -- 5 - 6 7 - 8 9 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAM SOLDA.N SAĞA: 1/ Lağım çu- kuru. 2/ Halo- jenler grubu- nun dördüncü ametali olan yalın cisim... Yassı ve dar biçimli metal levha. 3/ îs- tek... Havada- kisubuhan. 4/ 8 Doğu Anado- 9 lu'da bir ır- mak... Bakınn simge- si. 5/ "Derli toplu, çer çöp" öraeklerinde ol- duğu gibi, anlatımı 3 güçlendirmek için 4 sesçe benzer sözcük- lerin üst üste kullanıl- masuıa verilen ad. 6/ lyi, güzel... Kirliliği ğ gösteren iz. II Osman- „ lı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeyi aşan dirlik... Topu düş- man ateşinden koruyan zırhlı bölme. 8/ Kategori..'. Kitap getirmemiş peygamber. 9/ Buzu çözen, don- mayı önleyen aygıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Ödeşme, razı olma... Hz. Muhammed önderligin- deki Müslümanlarla Mekkeliler arasında 62 5 'te ya- pılan savaş. 2/ Ince dantel... Yok etme, giderme. 3/ Yeniçeri ocağınrn, padişahrn muhafizlığını yapan as- ker srnıfi... Kolaylıkla aldatılabilen.. 4/ Her çeşit mik- roptan annmış... Tıpta en gelişmiş görüntüleme yöntetninin kısa yazıhşı... 5/ Hızlı yiizmek için aya- ğa geçirilen araç. 6/ Polonya'nın plaka işareti... Briçte "diziliş" anlamında kullanılan sözcük. 7/ Güneş doğmadan önceki alaca karanlık... Sıkıntı ve- ren, hoşlanılmayan şeyler için kullanılan sözcük. 8/ Köy yardımlaşması... Nine. 9/ "Biz kimseye kin tut- mayız/ — âlem birdir bize" (Yıuıus Emre)... Eski dilde ok.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear