25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1GNİSAN2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA J v L J İ J İ U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin'e festivalin açılışında 'Yaşam Boyu Başan Ödülü' verildi gençlere yol göstermek'YEŞİMAKYÜZ 1983 te, ilk Film Festivali 'nin ,o za- manki adıyla 'Sinema Günleri', açı- lıştna katılan Mısırh yönetmen Yusuf Şalıin şımdı de '19. Uluslararası ts- tanbul Film Festivali'ne 'EI Akhar' (TheOtber-Öteki) fılmiyle konuk olu- yor. Dünyanın her yerinde filmleriy- le adından söz ettiren Yusuf Şahin Türkiye'de ikinci kez bulunuyor. ICöktendincılik, güç ıle fanatizm arasuıdaki ilişkiler gibı yaşamın için- den gelen konulan fılmlerinde ele alan Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin bu tav- nnı, "Hayattan yana olmayan felse- feyle isim yok" sözleriyle açıklıyor. Filmlenninpolıtik içerikli olması ko- nusunda ise yine aynı anlayışın yanı- tı olarak "Çünkü bunlaryaşamın için- de yer alıyor. Benim işün özeUikle genç- lerinmuthıhığunu sağlamak. onlara se- çim hakkı olduklannı göstermek. Bü- tûn gençler, kendi seçimJerini yapma- yı bilmeli" diyor ve politik içerikli filmleri konusunda içinde bulundu- ğuınuz sisteme de göndermeler yapı- yor. "Onlarkendi bulduklan şeylerin sizin için doğnı olduklanna karar ve- riyoriar. Bu anlayış, orduda, dinde ve poütikada da var. Onlar sadece kendi fOdrierinin doğnı olduğunu zanneder- ler, farklı bakıs açılannı dikkate al- mazlar. Bu insanlann hepsi genelde antklemokratiktir." - Gündeme getirdiğiniz evrensel so- runlarla,özeUiklede köktendincflik, fa- natizm, şiddet, hoşgöriisüziük gibi has- sas konularda tepki alıyor musunuz? YUSUF ŞAHEN - Evet, bu çok nor- mal. Bütün dünyada köktendıncilik- ten herkes çok korkuyor. Amerika'da bile... Bence bu konudaki en önemli 'B.*enim işim özellikle gençlerin mutluluğunu sağlamak, onlara seçim hakkı olduklarım göstermek. Bütün gençler, kendi seçimleriniyapmayı bilmeli. Onlarda 'Mutlulukparadır' şeklinde bir anlayış hâkim. Bu düşünceye karşı çıkıyorum. Çünkü sanatçı olmak 'sorumluyum' demektir. Eğer böyle sorumluluk gerektiren işiniz varsa çok çalışmayı gö'ze almak gerekir. Bazı sanatçüar siar olmak istiyorlar. Bense olduğum gibi kalmayıyeğliyorunu' soru bu insanlann köktendinci olma nedenleridir. Sistemden dolayı bazı bozulmalar oluyor, kimileri fakirlik- ten seçiyor... Onlar kendilerini haklı buluyorlar, ancak bu farklı bir bakış açısı bence. Bu sorunu demokratik ortamlarda konuşarak ve tartışarak çözüme ulaştırmak gerekir. Onlar gi- bi olmak istemiyorum. En önemlisi de ben bu konuda sorumluyum. -Bir konuşmanızda 'Entelektüeller ıçin film yapmak istemiyorum' di- yorsunuz» Kimin için film yapıyorsu- nuz? ŞAHİN - Kesinlikle entelektüeller için yapmıyorum. Çûnkü birçok insan çok az bilgi ile entelektüel oluyor. tki kitap okuyan insan bile kendini ente- lektüel olarakadlandınyor. Halbuki sa- dece düşünen insan diyebiliriz. Çün- kü, entelektüel olmak için çok geniş bir bilgiye sahip olmak gerekir. Ente- lektüel gurur verici bir sözcükken olumsuz bir ıfadeye dogru yöneliyor. -Festivakleyer alan 'El Akhar' (The Other-ÖtekOadhfami anlanrmısıncz?_ ŞAHİN - Genellikle yanlış anlaşıl- mış küreselleşme konusu üzerine bir film... Aynı zamanda, bugün hükü- metlerimizdeki insanlara zarar vere- cek kanunlar çıkaranlarla da ilgili. Ay- nı zamanda, parayla mutlu olan ın- sanlan da ele alıyor. Gerçekten çok tra- jik... Çünkü bugün özellikle gençler için 'Mutluluk paradır' şeklinde bir anlayış var. Ben de bu düşünceye kar- şı çıkıyorum. Bir diğer önemli nokta da pazar ekonomisinin zengin insan- lan zenginleştirme yönünde çalışma- sı ve fakire hiç önem vermemesi. - Yeni projeniz var mı? ŞAHİN - Yenı filmımin çekimleri- ne eylül aymda başlayacağım. Bır yıl içinde de vizyona girecek. Fransa-Mı- sır ortak yapımı bır film. 'Sesstzlik.Çe- kiyonız', bir sanatçı olarak dürüst kal- manın zorluklanndan bahsediyor. Çün- kü sanatçı konumundayken her şeye aynı anda sahıp olamazsm. Aynı za- manda sanatçı olmak 'sorumluyum' demektir. Eğer böyle sorumluluk ge- rektiren bir işiniz varsa çok çalışma- yı göze almak gerekir. Bazı sanatçı- lar star olmak istiyorlar. Bense olduğum gibi kalmak istiyorum. Film bu düşün- celer üzenne kunılu. Kanadalı rock yıldızı, geliri kanserli hastalara gidecek fotoğraf kitabı 'Haven'ı yayımladı Adams vesüpermodeUeriKüttür Servisi - Bryan Adams, sıra dışı rock yıldızlanndan bı- ri. Dûnya çapttda^O'milyon albümden fazla satmasına, tüm zamanlann en fazla ka- bul gören parçalanndan (Everything I Do) 'IDoItFor You'yu yazmasına karşın her zaman sokakta karşınıza çı- kabilecek kendi halüıde bi- ri... Tahmin etmek zor değil belki, 40 yaşındaki Kanadalı gi- tarist-besteci kamera arkasında, önünde olduğundan daha mutlu gözüküyor. Şarkıcuun son tutkusu fotoğraf ve 12 Mayıs'ta, lizHur- ley, Joan CoOins gibi starlann portrele- rinden oluşan yeni fotoğraf kita- bı 'Haven', geliri The Haven Trust adlı göğüs kanseri der- neğine gitmek üzere yayım- lanıyor. Adams 'uı fotoğraf tutkusu, çektiği, süper model Linda Evangelista fotoğrafı- nın Kanada'da bir moda der- gisüıde yayunlanmasıyla gelişmiş. Çoğumuzun düşlediği gibi zengin ve başanlı olmanın ken- '' «iısini kibirli değil güvenilır kıimas» gibi gita- rist, fotoğrafa da hobi olmaktan öte önem ve- riyor. Aslında süper modelleri ile Adams, On- tario'daki bir göğüs kliniğine maddı destek sağlamak amacıyla yola çıktılar. Yakm bir ar- kadaşmı bu nedenle kaybeden şarkıcı, dernek için, çektiği portrelerden bir kitap yayımlama- ya karar verdi. Donna adlı soyadının gizli kal- masını isteyen, ölen arkadaşının fotoğrafı, Adams'uı 'Made In Canada' adlı kitabının ka- pağını süsledi. Naomi Campbell, Shania Twain, Pamela Anderson ve Celine Dion da kıtapta yer alanlar arasmdaydı. Anavatamnda büyük ilgi gören ve en iyi satanlar lis- tesine gıren kitapla Bryan Adams, göğüs kanseri deraeklerine yüz binler- ce pound kazandırmayı başardı. Şarkıcı, tngilte- re'de de yeni kitabı Haven ile aynı başanyı yakala- mayı hedefliyor. 'Sermayenin sıcak yüzü' tiyatro sahnesinde Devlet Tiyatrosu 'nun yeni oyunu 'Patron' Sakıp Sabancı 'nın yaşamından kesitier sunuyor KültûrServisi-Istanbul Devlet Ti- yatrosu'nun yeni oyunu 'Patron' Sa- kıp Sabana'nın işadamı kımJiğının ya- m sıra insani yanlanyla yaşamuıdan küçük bir bölümü arilatıyor. Tank Buğra'mn yazdığı senaryo- dan yola çıkarak oyunu oluşturan ve sahneye koyan ZaferKayaokay, 'Pat- ron'u Türk edebiyatmm ustalanndan Tank Buğra'yı 'gündeme getirmek' üzere seçmiş. Yazann metinleri ara- sından bu oyunu daha önce hiç sah- nelenmemiş olması nedeniyle tercih etmiş... Biranlamda 'Patron'un dün- ya prömiyerinin gerçekleştiğini belir- ten Kayaokay, "Sermavepatronunun insan yanını, hezeyanlannı, duygu- salhklannı ve kavgalannı yakalama- ya çahştun" dıyor ve metnı sahnele- me aşamasında kendisi için 'patron' kimliğinin beyninin önemli olduğu- nu söylüyor. Nurettin Özkönü'nün dekorlarını hazırladığı, kostüm tasanmını Gûlhan Kırçova'nın yaptığı oyunda; Erdo- ğan Ersever, Uğur Polat, Simay Kü- çülvAliDüsenkalkar.SelçukKıpcak, Metin Beyen, Özgür Yakm ve Filiz Kıbç rol alıyorlar. - Patron'u sahnelerken hangi un- surlan ön plana çıkarduuz? ZAFER KAYAOKAY - Her başa- nnm arkasında bir dram olduğunu düşmüyorum. Hepimizin hayatında, konışmak istemediği şeyler var. Me- tince, göndermelerle bu konuyu ön plana çıkarmaya çahştun. Oyunda anlıtılan Sakıp Sabancı 'nın üç anısı çok önemliydi benim için. Aynca, rutnleşmiş, hiç kimseyle konuşma- Calada olay Zafer Kayaokayın yönettiği 'Patron'un ga- la gecesinde oyuncu AH Sürmeli "Ben bu oyun- da oynamak istemiyo- rum, 25 yıllık devlet memuruyum, bakanın dayatmasıyla buoyunda oynadun"diyerek med- yanın, Kültür Bakanı îs- temflıanTalayın ve Sa- kıp Sabana'nın önün- de durumu protesto et- ti. AU Sürmeh'nin Dev- let Tiyatrosu Disiplin Kurulu'nun inceleme- si sonucunda bakana ha- karet ettiğı sabıt görülür- se kurumdan uzaklaştı- nlabileceği belirtiliyor. yan, sadece para ile çevrelenmiş ola- rak düşündüğümüz herhangi bir pat- ron tipıni geriye dönüşlerle hatırlata- rak insani anlannı ortaya çıkarmaya çalıştık. Kısacası, sermaye patronu- nun sıcak olan yüzünü göstermeye çalıştık. Çünkü, onlann da insani yön- lerinın olduğuna inanıyorum. Belki ka- pitalist dünyanın öncüleri ve savunu- culan onlar.. ama alttan alta insan yönleri de çok önemli. - Başkahramanı entelektüel, Istan- bul kültürü almış bir 'patron' kimli- ğinde tasariamışsmız. Neden bö>1e bir yol tercihettiniz, seyirdyi uzaklaşüra- cağuu düşünmüyor musunuz? KAYAOKAY - O>oın hem Saban- cı'lann yetmişli yıllannm serüveni- ni hem de Türkiye'nin 75 yıllık en- düstri ve sanayi sürecini anlatıyor. Rol kişisini, metinde yazılan kişiden kurtanp, oyunu güncelleştinp, ente- lektüel bir konuma getirmek istedim. Dolayısıyla oyun başkışisinin karak- ter analizini yaptım... Türkiye'de hiç olmadık patronlar bile iki dil konu- şan, entelektüel, kendilerini yetiştir- miş bir konumda bulunuyorlar. Dün- yaya ayak uydurmaya çalışıyorlar. Oyun kışisindeki, arabesk yapıyı ba- basuun hamallığı ile anlatıyoruz. Be- nim tasarladığım patronun karakteri- nin daha üst düzeyde olması gereki- yordu. Böylece, hem oyunu taklit'ten uzaklaştu"dun, hem de görmek iste- diğün patron tipini yarattım. Resim- den, heykelden anlayan, ülke ekono- misine parmak basabilen, ülkedeki sosyal yaralara ve sancılara bir neb- ze de olsa katkıda bulunan kişiler bunlar... Bir anlamda bu patron ka- rakteriyle, büyük şehre gehnek iste- yen patronlara da 'kendi bölgelerini- ze sahip çüan' şeklinde bir gönderme yapıyorum. Aynı zamanda, seyirciyi uzaklaşnr- masmı istedim. Çünkü prototip pat- ron tipini çok iyi tanıyoruz ama ben standart çerçevenin dışına çüanayı amaçladım. - Sakm Sabancı ile ilgili bir oyun sahneiemenize iSskhı deştirikr oldu mu? KAYAOKAY - Evet oldu... 'Pat- ron'un senaryosunu yazan Tank Buğ- ra, Türk edebiyatuıın kilometre taş- lanndan biridir. Bugüne dek Tank Buğra'mn bazı oyunlan sahnelendi. ama ölümünden sonra anısma hiçbir şey yapılmadı. Ben de hocam Tank Buğra'yı gündeme getirmek istedim. Başka oyunlarla da yapabilirdim bu- nu... Ama daha önce oynanmış oyun- lan sahnelemeyi sevmiyorum. Dola- yısıyla, 'Patron' da dünya prömiye- rini yapıyor. Örneğin, Dario Fo, Fiat fabnkalaruıın sahibi Agneflinın ha- yatını yazıyor, Londra'da BiDGates'ın hayatı sahneleniyor, 'tbiş'in Rûya- sı'nda Nasit'in hayatı oynanıyor. Bun- lann hiçbin problem olmuyor, sıkm- tı yaratmıyor. Ama konu 'sermaye patronn' olduğu zaman insanlar 'ne- den' diye soruyorlar... Ünlü kişiler toplumlan tarafindan tamnmalıdır. Ben sadece bir patronun dünyasını, küllediği anılannı ve 70'li yıllann se- rüvenini anlatmaya çalıştım. Sakıp Sabancı'nın yerine bir başkasmm ya- şamı da sahnelenebilirdi. Benim için önemli olan Tank Buğra'nın metni ol- masıdır. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Kelebeğin Kasırgası "Yoğun bir metabolizmaya, yoğun biriçselme- tastaza mahkûm olarak kendi içlerinde kendileri- ni tüketirier ve artık varabilecekleri herhangi bir he- def, son, ötekilik ve ölûm yoktur. Tersinirliğe ve ka- derin (fatal) kusursuz çözümleme gücüne değil de; tastamam salgına, fraktallerin sonu gelmeyen çı- kmtılanna mahkûmdurlar. Şımdi felaketin imgele- rini tanıyoruzyalnızca; kaderin imgelerini ise tanı- yamıyoruz. (öte yandan kaos kuramında aynı de- recede olağanüstü ve ters bir olgu olan başlan- gıçkoşullannaaşın duyarsızlık, etki- tepki ilişkisin- deki ters-üstsellik konusunda bir kaygı var mıdır - bir kasırganm, kelebeğin kanatlannı çırpmasıy- la sonuçlanması gibi?)" Ongun Onaran la beraberTürkçe'ye çevirdiği- miz bir kitaptan, yazaıiann ünlü Baudrillard Efen- «f'den yaptığı bir alıntıyı okudunuz yukanda. "Cüm- lelerin içine yerteştirilmiş ve bizim anlayabildiği- miz kadanyla anlamsız ve bilimselmiş gibi görû- nen terimlerin yoğunluğunu görmemek olanaksız" diyor kitabı kaleme alan iki saygın fizık profesörü. "Postmoderncilerin" en sevdiği ve sürekli kullan- dıklan bir yöntemdir bu: Yazdıklannı konu ile ta- mamen ilgisiz bağlamlarda kullanılan bilimsel te- rimlerie tıkabasa doldurmak ve gizemli bir anlaşıl- mazlık hâlesinin altına sığınmak. Burada bağlam sözcüğünü "bağlam" anlamın- da kullanıyorum; hâle sözcüğünü ise "aura" anla- mında. Aura, bizim postmoderncilerin pek sevdi- ği bir sözcüktür ve belki onlara göre (bir bakıma) Möbius Şeridi'ne filan tekabül edebilir, bilemeyizl Bu cins söylemleri eğretileme olarak görsek de görmesek de, toplum-bilim ya da tarih konusun- da ıvır zıvır gözlemlere bir derinlik görüntüsü ver- mekten başka ne işe yaradıklannı anlamak gerçek- ten zordur. Aynca bir sürü bilimsel terim, aynı ya- nm yamalaklıkla kullanılan "bilimsel olmayan" te- rimleıie harmanlanır bu gibi "söylemlerde". işi üs- tündeki cila kaldınlırsa (kazınırsa) geriye kalan ne- dir? Hiç. Ongun Onaran'la aylardır üstünde çalıştığımız ki- tabın yazarian birAmenkalı (Alan Sokal) ve bır Fran- sız (Jean Bricmont), ikisi de kendi alanlannda başanlı fizik profesörieri. Akıllı okurun hemen an- layabileceği gibi psikanaliz, toplumbilim, antropo- loji, semioloji gibi derin başka alanlarda bilgi ya da fikir sahibi olmadıklannı söyleyen iki bilim adamı. Lacan'dan Deleuze'e, Kristeva'dan Baudril- lard a, Irigaray dan Latour'a kadar birçok "post- modern bılimcinın" çoksığ ve bulanık düşünce- ler ve bilgi kınntılan ile bilimsel kuramlar hakkında atıp tuttuklannı (ya da attıklannı ama tırtamadıkla- nnı) söylüyoriar. Bilimsel ya da bilimselmiş gibi gö- rünen terimleri, ne anlama geldiklerine aldırmadan kullandıklannı ortaya koyuyorlar. (Möbius şeridi!) Kimi teknik terimleri tamamen ilgisiz ve anlamsız olduklan bağlamlarda utanmadan ortaya atarak son derece yüzeysel bir bılgıçlik taslayan bu "düşünür- ler", bilimle birinci elden ilişkisi olmayan ama ay- dın otmaya soyunan kimilerini de dünyanın dört bu- cağında etkiliyoriar kaçınılmaz olarak. Hem oku- run gözünü boyamak, hem de olası bir itiraza pe- şinen bir gözdağı vermek! Yazarlanmızın defalarca belırttiği gibi cebirya da kuantum mekaniğıni bilmemek ayıp değildir. Ben bırakın bu konulan, çarpım cetvelini bile doğru dü- rüst bilmem. Ayıp olan, kimi ünlü "aydınlann" sığ bir düzeyde yanm yamalak kavrayabildikleri son derece derin ve bilimsel konular üstünde, sanki de- rin düşünceler dıle getinyorlarmış gibi görünme- leridir. Bu, müstehcendir. Kabalcı Yayınevi, geçenlerde enfes bir kitap ya- yımladı. Luce Irigaray'ın "Nietzsche'nin Deniz Aşı- ğı" adlı yaprtı. Sayın yazara göre Nitzsche'nin en korktuğu şey (kitapta öğe diyorlar) su imiş. Su. H2O. Nedenmiş? Çünkü Nietzsche'ye göre kadın ile akışkan sıvı arasında karmaşık ve çekişmeli bir ilişki varmış. "Eril" fiziği (ne demekse) eleştirirken Bayan Irigaray, akışkanlar mekaniğinin, katılar me- kaniğine göre daha AZ geliştiğini, çünkü katılığın erkeklikle, akışkanlığın da dişilikle özdeş olduğu- nu yazıyor. Akışkanlar mekaniğinde var olan ma- tematiksel ve fiziksel sorunlann doğasını anlama- dan, bilimsel birproblemi kendi "akışkanlanyia"öz- deşleştiriyor. Luce Irigaray, fiziksel bilimlerin sorunlannı dilsel biçimlendirmeye indirgemeye meraklı. Bu, post- modernizmin olmazsa olmaz koşuludur. Postmo- dern düşüncenin çıkmazlan ve kabızlıklan üstüne yazıp çizmeye devam edeceğim. Siz şimdilik, Lu- ce Irigaray'ın tersine, âdet gönnenin genç kadın- larda temel geometri kavramlannı anlamayı zor- laştırmadığını bilin. İyi pazartar... BUGUN • CRR'de saat 19 30da AzerbaycanDevlet Yayn Çalguar Dörthısünün konseri gerçeUeşecek. (232 98 30) • BtLGİ ÜNTVERSrTESt'nde saat 14.00'te Mohsen Makhmalbaf ın 'Gabbeh', saat 17.00'de Tom DiCiflo'nun 'Johnny Suede' adlı filmi izlenebilir. (216 23 15) M CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİnde saat 14.00'te 'Kültür Varlıklanmızm Sahibi Kim?' başlıklı açıkoturum ve dıa gösterisi yer alacak. (0216 361 39 42) İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGUN • EMEK'te saat 12.00 ve 19. 00'da 'Annem Hakkındaki Herşey\ saat 15.00 ve 21. 30'da 'tmparatorveKanT. (293 84 39) • ATLAS-1'de saat 12.00 ve 19.00'da Yalanlann Rengi', saat 15.00 ve 21.30'da 'Agnes Browne'. (252 85 76) • ATLAS-2'de saat 12.00'de 'Hiç Becerebflivor musun?', saat 15.00 ve 21.30'da 'Orfe', saat 19.00'da 'Mimne(Dogma3). (252 85 76) • ALKAZAR'da saat 12.00 ve 19.00'da 'Gecenin Yollan', saat 15.00 ve 21.30'da 'Buz Pisti'. (293 24 66) • BEYOĞLU'nda saat 12.00 ve 19.00'da 'Sıçanın Avcısı'. saat 15.00 ve 21.30'da 'Hayvanlar, Melekler ve tnsanlar'. (251 32 40) • REKS'te saat 12.00'de 'tnsan Postunda Hayvan Yûreği', saat 15.00'te 'Şeytanla Yolculuk', saat 19.00'da 'Üç Mevsim', saat 21.30'da 'Zürafa'. (336 0112)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear