Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 30KASIM1999SALI
O L A Y L A K V-CJ C r O R U ^ J L r L K olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Böyle Nereye Türk-İş?..
UNSAL Hukukçu, esMparlamanter
T
ürk-lş girdiği her savaş-
tan yenik çıkan bir ordu-
ya benziyor. Özelleştir-
meye karşı çıkıyor, hükü-
met, inadına özelleştirme-
yi kamu yarannı gözet-
meden sürdürüyor. "Mezarda emekliü-
ğehayır" söylemi ile sosyal güvenlik ya-
sasında yeni yapılanma girişimlerine
karşı çıkıyor, hükümet, inadına yasayı
işçinin kazanılmış haklannı gözetmek-
sizin değiştiriyor. Özelleştirilen kamu iş-
letmelerinde yaşanan işçi kıyımınm en-
gellenmesini isriyor. hükümet, işçilerin
iş gmencesi konusunda kılını kıpırdat-
mıyor. Özellikle belediyelerde sendika-
lan \ok etmek amacı ile başlatılan ta-
şeronlaşma (belediye görevlerini alt iş-
verene devıetme) olgusunun hükümet ta-
rafından önlenmesi ve bıranayasal hak-
kın işçiler tarafından kullanılmasının
sağlanması isteniyor, hükümet, Türk-
lş'in bu istemini de sivrisinek vızılösı
kadar dikkate almıyor.
Oysa Türk-lş ülkenin en büyük işçi
örgütüdür. Demokratikleşme sûrecine
en önemli katkıyı yapabilecek güçtedir.
Böylesine önernli bir örgütün bugün se-
sine kulak verilmeyen. etkisiz birkâğıt-
tan kaplana dönüşmesi gerçekten üzün-
tü vericidir.
Akıl almaz birbiçimdeetkisizleştiril-
me sûrecine sokulmuş olan Türk-tş, An-
kara'da 18. Genel Kurulu'nu yapmak
üzere toplanmıştır. Türk-lş bu genel ku-
ruldan kendine çekidüzen vererek, amaç-
lannı yeniden saptayarak ve iç çelişki-
lerinden kurtulmuş olarak çıkamazsa
hem kendine hem de ülkenin demokra-
tik yapılanma sûrecine çok büyük kö-
tülükeder.
1952 yılında, Amerikalılann dürtüsü
ile, yanlış bir fay hattı üzerinde kurul-
muş olan Türk-lş hiçbir zaman kendi-
sinden beklenen girişimleri gerçekleş-
tirememiştir. Amerikahlar soğuk savaş
yıllannda komünizme karşı bir mızrak
başı olarak kullanılmak amacı ile Türk-
lş'in kurulmasına önayak olmuş, işçi
hareketini yönetecek insanlan bu amaç-
la eğitmek üzere Amerika'ya götürmüş,
Türk-lş'e ciddi parasal katkılar sağlamış
ve tüm bunlara karşılık, sendikalan do-
ğal olarak kucaklayacak olan sol rüzgâr-
lardan korumak için, politikadan uzak
durmalannı ögütlemiştir. Büyük birade-
rin öğretileri doğrultusunda Türk-lş po-
litika yapmamayı bir tüzük hükmü ko-
numuna getirmiş ve yıllarca tutucu bir
kimlikle, sola kapalı birkuruluş görûn-
tüsü vererek işçi çıkarlannı savunmaya
çalışmış fakat hiçbir zaman savunama-
mıştır. Türk-lş'in yumuşak karnı bura-
dadır ve kâğıttan kaplan oluşunun ne-
deni budur.
18. Genel Kurulu'nu yaptığı günler-
de Türk-lş'in üzerine bina edildiği fay
hattı kınlmıştır. Türic-Iş yöneticileri ve
Türk-lş'e üye sendikalann yöneticileri
artık bazı gerçekleri görmek zorunda-
dır. Türkiye'nin sosyo-ekonomik ko-
şullan çok değişmiştir. Türk işçilerinin
ne gelir güvencesi, ne iş güvencesi, ne
sağlıklı yaşam güvencesi ve ne de sen-
dikalı olma güvencesi yoktur. Koşullar
ve zaman çalışanlann yaranna değil,
varsıllann yaranna çalışmaktadır. lleti-
şim araçlan holdinglerin denetiminde-
dir. Parlamento sol partilerden anndınl-
rruş ve patronlar için dikensiz gül bah-
çesine dönüştürülmüştür. Çalışanlann
milli gelirden aldıklan pay sürekli azal-
makta, iş güvenceleri giderek yok olmak-
ta, işsizlik ürkütücü boyutlara erişmek-
te ve sendikalar kan kaybetmektedir.
Bir zamanlar 2-3 milyon aidat ödeyen
üyesi olan sendikalann bugün üye sa-
yısı 700 bin dolayına düşmüştür. Bu
olumsuzluklann tüm sorumlusu gerçek-
leri görmemek için başlannı kuma so-
kan gelmiş geçmiş tüm Türk-lş yöneti-
cileri ve üye sendikalann ellerini taşm
altına koymaktan kaçınan başkanlan-
dır.
Türk işçi hareketi bugün bölünmüş-
tür. Dört konfederasyon, 28 işkolunda
kurulu 110 sendika ile Türk işçi hare-
keti bir iç savaş yaşamakta ve elbette et-
kisiz kalmaktadır. Türk sendikalanmn
kolu kanadı kınk, yöneticileri yorgun ve
amaçsızdır.
TEKSİF sendıkasında bir yönerici
tam 40 yıldır mali sekreterlik görevine
seçilebiliyorsa bu işte bir yanlışlık var
demektir. Türk sendikacılıgj yöneticile-
rinde değişim sürecini başlatmalı ve
genç işçilerin yönetime egemen olma-
sınm yolunu açmalıdır.
Türk sendikalanm demokrasiye kazan-
dırmak ve demokratik yapılanmaya kat-
kılannı saglamak için yapılması gere-
ken şeyler vardır.
Sendikalann gelirleri üye ödentile-
rinden oluşur ve yasa gereği bu ödenti-
ler işveren tarafından kaynağından ke-
sılerek sendikanın banka hesabına ya-
tınlır. Adına check-off sistemi denen
bu model sendikalar için yorulmadan el-
de edilen bir gelir demektir ve sendika-
üye ilişkisini son derece zayıflatan bir
oluşumdur. Bu sistemde işçi sendikaya
mecbur bırakılmakta ve yönetici, üye-
yi gereği gibi önemsememekte ve nab-
zını sürekli elinde tutamamaktadu-. Bu-
gün sendikalanmızın canlı ve katılım-
cı bir üye yapısına sahip olamayışının
ve giderek sendika ağalığı kavrammın
doğuşunun en önemli nedeni budur.
E|er Türk sendikacıhğına bir devinim
kazandınlmak ve sendikada üye etkin-
liği sağlanmak isteniyorsa ödentilerin
toplanma biçimi yeniden ele alınmah-
dır.
Sendikacıhğımızda yöneticilerin yö-
netimde ihtiyarlama yöntemine bir çö-
züm getirilmelidir. Bir kişi 40 sene ay-
nı göreve sürekli seçilememelidir. Sen-
dikalarda yöneticilerin, Iskandinav ül-
kelerinde oldugu gibi, iki dönemden
fazla görevde kalmalan önlenmelidir.
Ancak bu yoldan sendikacılığın ayna-
sında yeni insanlann görünmesi ve genç
işçilerin yönetime gelme umudu oluş-
tunılabilir. Böylece sendika ağalığı dö-
nemi biter, sendika emekçiliği dönemi
başlar.
Yapılması gereken en önemli şey Türk-
lş'in ve Türk sendikalanmn sendika-
politika iüşkisi konusunda bugüne ka-
dar sürdürdükleri tutumu yeniden göz-
den geçirmeleridir. Türkiye'de sendika-
lar artık politikanın dışında değıl, poli-
tikanın içinde taraf olarak bulunmak zo-
rundadırlar. Bu konuda Türk-lş Genel
Kurulu'na Türk-lş Başkanlar Kuru-
lu'nun 3 Aralık 1996 tarihinde aldırdı-
gı yanhş bir karan anımsatmak isteriz:
"Başkanlar Kurulu Türk-tş'in önderB-
ğinde ve Türk-İş Genel Kurulu'nun ka-
rarlan doğrultusunda bir siyasi partinin
oiuşturuimasıkonusunun tüm teşkilaö-
mızda tartışılmas sürdürüJecektir." Bu
kararçokyanlıştır ve Türk-lş'in birpar-
ti kurması, kendini dar bir alana kilitler
ve etkinliğini daha da yok eder.
Sonuç
Yapılacak şey öncelikle tüzükteki par-
tılerûstü politika ilkesinin kaldınlması-
dır. Genel kurul, yönetim kuruluna ça-
lışanlardan yana olduğuna inandığı bir
parti ile ortak politika yapmak konu-
sunda bir buyruk vermelidir. Bu buyruk
doğrultusunda Türk-lş, üyelerinin bel-
li birpartiye üye olması doğrultusunda
çalışmalar yapmalıdır. O parti Türk-lş'i
örgütsel üye olarak parti üyeliğine ka-
bulü doğrultusundazoriamalıdırve böy-
lece Türk-tş örgüt olarak o partinin yö-
netıminde görev almalıdır. O partinin
programuun ve kadrolanrun ernek yan-
îısı olmasına katkıda bulunmalıdır. Bu
yoldan işçiler kendi geleceklerini siya-
seten belirleme olanağınakavuşur. Türk-
lş' i ve genel kurulu böyle bir karar al-
maktan alıkoyacak hiçbir yasa! engel
yoktur. Yapılan son değişiklıkler sendi-
kalara politik özgürlüklerini saglamış-
tır ve sendikacılann arük hiçbir özürü
olamaz.
Eski bir deyimi anımsatmakta yarar
var: Bîtaraf olan bertaraf olur. Başka
deyişle yansız olan yok olup gider.
Zor günler yaşayan sendikacılığımız
yok olmamak için safını belirlemek
zorundadır. -
Istanbul'da büyük
bir deprem olacak!
Ama ne zaman?
Herkes söz birliği et-
miş, ülkemizin en bü-
yük kentinin7'yi çok
aşan bir deprem ya-
şayacağını söylüyor!
ıkide bir garip söylentiler çıkı-
yor; yok, deniz kabaracakmış,
kaynar sular fışkıracakmış!..
Yetkililer durmadan "Tedbir
alın, önlem alın" diyorlar. Bu
tür sözleri duyunca siz de acı
acı gülmüyor musunuz?
Tedbir, önlem!.. Nasıl alına-
cak? Hem böyle şiddetli bir
depremden evini, canını kur-
tarmak olası mı? Tek çıkar yol,
evı, barkı, kenti bırakıp gitmek
degilse, nedir? Şimdilerde ye-
ni öneriler ortaya atıldı, yok
çelik dolap, yok demir direk-
le evini, apartmanını güçlen-
dirmek...
Arabası olan arabasında ge-
ceyi geçiriyor. Tehlikeli sayılma-
yan yörelerde yakını olan ora-
lara taşınıyor. En iyisi de Is-
tanbul'dan uzaklaşmak.
Oysa nereye gitsen kaça-
mazsın! Fay hattı geçmeyen
yer yok ki! Kuzey öyle, güney
öyle!.. Evini satıp Akdeniz, Ege
kıyılarına yerleşmeye kalkışan-
lar da var. Böyle biri, güneyde
bir kasabaya yerleşmiş, bir-
kaç gün geçmiş, Marmaris'te
bir deprem!.. Kaçmak, kurtul-
mak olası degil başa gelecek-
lerden...
Insanoğlu ölümden korkar.
Doğaldır bu... Kimseson anı-
nı nerde yaşayacağını bile-
mez. En ölümcül hasta bileen
olmayacak umudu yaşatır. Bir
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Korkusu, Depremden Beter!
mucizedir beklenen!.. Ya ge-
lir, ya gelmez. Ama deprem
korkusu her şeyden beter! Ki-
şisel degil, toplumsal bir kor-
ku bu. Bir salgın hastalık na-
sıl ev ev kapı kapı yayılırsa bu
daöyle...
TV'lerde uzmanlar (ne de
çokmuş), kimi zaman birbiri-
ni tutmaz, birbirine karşıt gö-
rüşler belirtirken hep önceden
önlem alınmasını savunuyor-
lar. Kişileralsjn, devlet alsın, be-
lediyeler ,alsın, itfaiye alsın!-
Ama nasil, ne biçirdde? Dep-"
remi önlemek, önceden ha-
ber almak bilimsel açıdan ola-
naksız, bunu herkes biliyor.
Olsa olsa deprem sonrası yı-
kıntılardan ölenleri, yaralılan
kurtarmak, hızlı yardım sağ-
lamak, aş yetiştirmek, çadır
gibi korunakları önceden ha-
zırlamak vb. işler... Ama siz
evinizde otururken depreme
karşı ne gibi önlemler alabilir-
siniz?
"Oldu olacak" diye bir kor-
kuyla deprem anını beklemek
ölüm kadar korkutucu değil
mi? Deprem olur, ölürsünüz,
yaralanırsınız, sokakta kalırsı-
nız, acılar içinde olursunuz.
Ama bu, bir kez yaşanır. O kor-
ku var ya, hep tetikte bekle-
mek, tepenizdeki lambanın
sallanıp sallanmadığını izle-
mek; yatağa elbisenizle gir-
mek; değerli
şeyterini bircan-
tanın içinde ya-
nıbaşınızda bu-
lundurmak; sa-
baha çıkıp çık-
mayacağınızı
düşünmek; ilk
sarsıntıda sokağa fırladığınız-
da yıkılan binaların altında ka-
labileceğinizi düşünmek... Bü-
tün bunlar sürekli yaşanırsa!..
Fay hattı Istanbul'a yakın mı,
değil mi? Yoksa Bursa'ya mı,
Aımutlu'ya mı? Hangi ada da-
ha tehlikeli? Hangi Marmarakı-
yısı, Bakırköy mü, Kadıköy
mü? Ne yapıp yapıp Levent'e,
Beşiktaş'a Sanyer'e mi taşın-
malı? Biri böyle söyler, bir baş-
kası daha değişik yorumlar
yapar! ., .4 <.
Ne kadar da ÇOK deprem
uzmanı yetiştirmişjz? Gurür
duyduk değerli bilim âdamla-
nmızla... Kısa sürede hepsi-
nin adını öğrendik. Şimdiye
kadar nerdeydiler, neden ses-
leri çıkmıyordu diye soranla-
nmız var. Oysa yıllar önce Tür-
kiye MühendislerOdası bildi-
ri yayımlamış, bu topraklann
depremle her an sarsılabilece-
ğini söylerniş, ama akdıran kim?
Atasözlerimizi unutmayalım
"Küçücük aşım kaygısız ba-
şım", "Dünya yansa hasırın
yanmaz"...
Kader demişiz, alınyazısı de-
mişiz, yazgı demişiz, günleri,
yıllan geçirmişiz.
öyleyse bu denli korku, bu
denli telaş neden? "Olacak
olan olur" deyip eski uyuşuk
yaşantımızı sürdürmekgaliba
en iyisi!..
Yaşam-Ölüm îç tçe...
Ayşe İLHAN Emekli Tarih Öğretmeni
T
anilti geldi; hoş geldi sefa geldi:
yüreklerimizdeki yeri ölçüye sığ-
maz; aynca gazetemizin değerli
köşe yazarlanndan biridir. Her ya-
zısında öğrenilecek çok şey bulmuşumdur.
Nasıl bulunmaz ki, o altyapı kolay safila-
nabilir mi! Bilimsel üretkenliği akla dur-
gunluk verecek düzeydedir: göz kamaştı-
ran bir aydınlıkla donanmış yapıtlar... Bu
konuda konuşmak haddım değildir. Ne var
ki, ben bir acı anıya değineceğim. Tanilli'ye
Ekmekçi'nin anısına, kendisine besledıği
sevgi adına da "hoşgekün" diyorum. Yaşa-
yıp bugünleri görseydi ne denli mutlu olur-
du. Avrupa'ya heryıl gidip geldikçe Tanil-
li ile buluşmasını kıvançla ^nlatır. .gnun
"koniıkseveriiğırü, oralîrâ ilişkin sonâilan'
hemen çözüverdjgini dile getirirdi. -"
Tanilli''nin bif Kurban Bayramı'na denk
düşen yazısından öğrendigimi hiç unut-
mam:
u
Devrimciilahryatçı(16.vy)Thoınas
Müntzer'in aJtın sözu: 'Insan olunuz. Tan-
nda Tann olacaknr!' Tann buyruğudur di-
yerek kurban boğazlama işinden sıvrüa-
mazsuuz; insanbğa daha yakışır bir yol bu-
lun!" diyordu.
Ekmekçi'nin ölümü üzerine yazdığı ya-
zıda şu dizeler ne çarpıcı idi: "Hani o gül,
gülerek geidiği deniler şimdi / Ağianm ha-
tira geklikce gülüştükJerimiz'' (*).
Rahatsızlığım nedeniyle Kışlah için yaz-
makta çok geciktim. Bizim kuşak onu en
yetenekli evlatlanndan biri olarak sever.
Ankara'daki arkadaşlar, birbirimize tele-
fon ederdik yazısı çıktığı günler. Bir dos-
tum "Onu her okuyuşumda kucaklayıp öp-
mek istiyorum" diyordu.
Bir Ahmet Taner Kışlalı'nın yetişmesi ko-
lay mı? "Yaünmlann en değertisi insana
yaptoudır'' denir. Gerici, bölücü ve din tüc-
can bunu çok iyi bildiğinden listesini ha-
zırhyor. Öldürdûkleriyle ilericı çevreyi ne
türlü vurdugunun, nasıl soluk kestiğinin
ayırdmda.
Cumhuriyetin Ankara Bürosu'nda Ek-
mekçi'nin odasından geçilirdi Kışlalı'nın
odasına. Her gidişimde selamlaşırdık. Bir
yazısında. Kabataş Lisesi'nde okuduğu yıl-
larda oranın müdürü olan Faik Dranaz'dan
hayranhkla söz ediyordu. Yönetimde öğ-
rencilerle işbirliği, onlara istedikleri dü-
zeyde eleştin ve denetim hakkı tanıması,
alınan sonuçlar anlatılıyordu. Faik'i yakın-
dan taruyordum. iyi bir felsefe ögretmeruy-
di Faik ve elbette eleştirel zekâya, aklın sı-
nırsız kurmacalanna değer veren, inanan
bir kişiydi; aynı yıllarda.Yüksek Muaüirn
NfâdeW'nde(yûkseVoğremıenokuîu)oku-
muştufc Tüm arkiidaşlan tarafından se\î-
lirdi. Sonradan îsviçre'de doktora yaptığı
söyleniyordu. Gezilerin baş kişisi, güzel
sesi ile şarkılann yöneticisiydi. Birlik için-
de yapılan işlerin güzelliğini belirlerdi sü-
rekli. Birbirimize değer verirdik.
Kışlalı'nın yanına gidip yazısuıı beğen-
diğimi, yazılanlannı paylaştığımı söyle-
dim. Içten gülüşü, yakışıklılığj ve az bulu-
nur düzeydeki uygar tavnyla beni karşıla-
yışı, oturmamı istemesi hiç aklımdan çık-
mıyor. Kışlalı'nın masasının üstü doluydu,
oturup vaktini çalmak insafsLzlık olurdu, he-
men izin istemiştim.
Şu dünyanın, her bakımdan süsü olan
böyle kişileri nasıl yiyip bitirerek hayatı
zehirliyorlar... Böylece Anadolu'mın çöl-
den uzak güzelim inançlannı sömürerek
Islamıyeti tarikat ve tekke tutsaklığına dö-
nüştürmek için ellerinden geleni yapıyor-
lar.
PENCERE
Turk'un Aklı?..
Tarihte Türk'e ilişkin çok laf söylenmiş; üstelik
bize ilişkin çoğu özdeyişin içeriği yergidir. .
Neden?..
Çünkü geçmişte, hem Avrupalı hem de Osman-
lı, Türk'e neredeyse düşman...
Ne derler:
"- Türk'ün aklı sonradan gelir.."
"- Türt'ün aklı yüz numarada gelir.."
"- Türk lafı kıçından anlar.."
Sanınm "Küreselleşme"yi de kıçından yorum-
lamakta inat ediyoruz.
Küreselleşme devletin yönetimini yabancrya ha-
vale ederek eloğlu ne derse temennah çakmak-
sa, Osmanlı geçen yüzyılda tam küreselleşmişti;
Babıâli Avrupa'nın bir dediğini iki etmiyordu; bü-
yük devletlerin elçileri önünde "evet efendim, se-
pet efendim" diyen sadrazamlardan geçilmiyor-
du; fesli Tanzimat diplomatlan bu hesaba göre
çağdaşlaşmışlardı.
•
Küreselleşme bir olgu...
Ama nasıl bir olgu?..
Eleştirel akılla "Şu işi gözden geçirelim" dedin
mi komprador mandacı cenahında loyamet kopu-
yor:
- Sen ne diyorsun?..
- Ulus devlet bitti..
- Dinozori..
1989'da "Doğu Bloku" dağıldı, 1991 'de Sovyet-
ler yıkıldı, "Soğuk Savaş"ı "Batı Bloku" kazandı,'.
Amerika "Süper Güç" olunca Küreselleşme hız-.-
landı; şimdi bir dizi uluslararası örgüt "Yeni Dün-
ya Düzeni" hesabına çalışıyor; bunlann başında-
ki patron belli...
ICC (Uluslararası Ticaret Odası), OECD (Ekono-
mik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı), IMF (Uluslara-
rası Para Fonu) ve Dünya Bankası'na 1994'ten bu
yana yeni biri katıldı:
WT0 (Dünya Ticaret örgütü)..
Şimdi DTÖ (Dünya Ticaret örgütü) ABD'nin Pa-
siftk kıyısındaki Seattle kentinde 135 devletin ka-
tılımıyla toplanıyor...
Yanlış anlaşılmasın:
Hepsi de ulus devlet!..
Peki, ne yapacaklar?..
Ticaret bu!..
Hiç kimsenin kuşkusu otmasın ki uluslararası alış-
verişte bırbirlerini kazıklamak için ticaret savaşı-
mını köküne dek sürdürecekler; göze göz, dişe diş...
Büyük patronlar dünya alım-satım trafiğini ken-
dilerine göre düzenlemek istiyorlar; zenginler-yok-
sullar çatışması sürüyor; Kuzey-Güney çelişkisi de-
rinleşiycT; işin ilginç yanı DTÖ'ye karşı protesto gös-
terileri de sertleşiyor; para babalarının dünya üze-
rindeki egemenliği sorgulanıyor; her yanda ey-
lemler yapılacak...
•
Garip bir tevatür dolaşıyor ortalıkta...
Türkiye'de her şeyin sorumlusu olarak Kema-
listler gösteriliyor...
Sanki Kemalistler iktidarda!..
Aniaşılmaz bir şey bu:
Ankara'da siyasal iktidar sankt yok; koalisyon
hükümeti es geçiliyor; sermaye egemenliği gör-.
mezlikten geliniyor; parlamento ha var, hayotd..'
lllede Kemalistler...
Dünya Ticaret Örgütü'nün toplantısı sırasında,
başta ABD ve Ingiltere olmak üzere emperyaliz-
me ve kapitalizme karşı dışarda protesto eylem-
lerine girişenler sakın Kemalist olmasınlar?..
(*) 18. yy. Divan şairi Mahir 'in ünlü di-
zeler i (beyti).
İSTANBUL1. SULH HUKUK
HÂKtVlLİĞİ'NDEN
1999/678 Vasi T.
Hastalığı sebebiyle mahkememizce vesayet al-
tına alınan mahcur Mehmet Gaiip TekineFe Ör-
me Sitesi, 2. Blok, No: 8, Çengelköy-/ Üsküdar-
Istanbul adresinde ikamet eden kızı Ozden Tol-
ga'nın vesayeti altına konulmasına karar verildi,
tlanolunur. 26.11.1999
Basın: 60887
Fırınlar
peşin fiyatına
ksitle
BOSCHEn doğru seçim
yrıca, 13.088.000 TL'den başlayan
ve 14 aya varan taksit seçeneklerj
ORDU ULUBEY
ASLİYEHUKÜK
MAHKEMESt'NDEN
DosyaNo: 1992/7
Davacı Hasan Felek ta-
rafından davalılar Cemal
Balakar ve arkadaşlan
aleyhine mahkememize
açılan dönüm tezyidi da-
vasının yapılan açık du-
ruşması sırasında verilen •
ara karan gereğince:
Davahlardan Hüseyin
Bayram'ın adresi tespit
edilemediğinden ilanen
tebligat yapılmasına, du-
ruşmanm 14./ 12.1999
günü saat 9.00'a bırakıl-
masına karar verildiğin-
den, ibraz edeceği belge
ve delilleri ile biriikte du-
ruşmaya gelmediklerinde
davanın yokluklannda so-
nuçlandınlacağı, dava di-
lekçesi ve duruşma günü-
nün tebliğ yerine geçerli
olmak üzere ilanen tebliğ
olunur. 28.09 1999
Basm. 48235
ŞtŞLt 3. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1999/740 Esas
1999/1351 Karar
Davacı Cemil Koca ta-
rafından mahkememize
açılan vasi tayini davasm-
da, mahkememizden ve-
rilen 11.11 1999 tarih,
1999/740 esas,
1999/1351 karar sayılı
karan ile halen Gültepe
Ortabayır Bacadibi Me-
kik Sokak No: 2 kat: 3
Kâğıthane adresinde otu-
ran mahcur Ömer Ko-
ca'ya oğlu Cemil Ko-
ca'nın vasi tayin edildiği
ilan olunur. Basın: 58133
Çamaşır
maKineleri
peşin fiyatına
sitle
BOŞCHEn doğru seçim
Aync8T£4.782.000 TL'den başrâyan
ve 14 aya varan taksit seçenekleri.