22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9TEMMUZ1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 /. Genç Etkinlik'teyaklaşık 240 sanatçının 177 sanat çalışması sergileniyor 'Smırlar veÖtesTCANANBEYKAL Yaşı henüz 3O'una bile varmamış genç adam "Canan,tut" dedi ve lcucağıma kâ- ğıttan bir top firlattı. Buruşturulmuş, kâ- ğıt topu açtp okuduğumda "BANGLŞu anda Bosna'da olsaydınız, siz de vurul- muşolabüirdiııizr 'yazdıgını gördûm. Bu bir şaka değildi. GencoGülan'ın I. Genç Etkinlik sırasında gerçekleştirdiği ilk performansıydı. Birden işte tam o an, bir Bosnahnın vurulduğunu ta içimden du- yumsadım. Tam bu genç adamın bir şa- ka tuzağı sandığım kâğıt topunu etrafı- mızdakilerin gülüşmeleri arasında yaka- ladığım sırada, Bosnalı birine keskin Sup nişancısı tarafindan bir kurşun isa- bet etti. Olayın ardından bir kez daha Bosna Filarmoni Orkestrası'nın afişle- riyle kaplanmış mekâna gittim ve açıldı- ğinda müzik eşliğinde dönen kurşun as- kerin hâlâ orada durduğunu gördûm. Sonra karşılıklı iki tahta tabutun arasın- da, silah sandıklannın yerleşu'rildiği me- kândan geçtim ve dosya kâğıtlanyla kap- lanmış boş odaya girdim. Belki aranan "sınırlann ötesi burasıydı. Boşluk, hiç- lik ve bembeyaz bir dinginlik. Burası tstanbul Sergi Sarayı - TÜYAP. "SınıriarveÖtesrbaşlıklı I. Genç Etkin- lik yaklaşık 240 sanatçının 177 sanat ça- lışmasını disiplinlerarası ilişkiler içinde sergiliyor. Alt katta yanm daire biçimin- de dizilmiş mumlann ortasında, uzun boylu adam elınde martısıyla dramatik bir performans sunuyor. Bir gözü kör, çevre kirliliğinin, ınsanın dogayı yok edi- ci kıyımının kurbanı olan martı zorluk- la ayağa kalkmaya çabalıyor. Sonra ka- pılar açılıyor, gün ışığı içeriye doluyor, uzun boylu adam martısını alıp uzakla- şıyor, herkes bu ölüme yazgılı martının toirden uçup gideceğini umut ediyor. Sa- dece bir saniye, böyle bir mucizenin ola- bileceği bütün kafalardan ve yürekler- den geçiyor, ama hayır. Sınırlar umut- suzluksa, ötesi bir saniyelik umut. Göremediğimiz gerçeği gördük Yaklaşık altı ay önce başlayan çalışma- lar kimi kez UPS Derneği'nde, kimi kez benim evimde ya da Balkan Naei'nin atölyesinde sürdü. Etkinliğin adı, içeri- ği, yöntemi, teknik sorunlan tartışıldı. Fstendi ki gençlik sadece kendi çabasıy- la, kendi kendisini denetleyerek, yaratı- cılığını, varolan kurallardan, sınırlardan, yaptınmlardan, güdülerden kurtulmuş olarak ortaya koyabilsin. tstendi ki sanat dallannın tümü bu genç etkinlik içinde birlikte yaratmanın coşkusunu yaşasın. Yıllardır belirttiğimiz gibi yanşmaksı- zm, jüri yargılaması olmaksızın, beğen- dirme zorunluğu duyulmaksızın dene- me sınama alanı olan bir etkinlikte, genç- ler ortak sorunlannı, açmazlannı ve dü- şüncelerini, duygulannı özgûrce, bağım- sızca yaşayabilsin. Istendi kı gençler kendi kendilerine bir şeyler oluşturabilsinler, Tûrkiye'nin baş- ka kentlerinde yaşayan, okuyan gençler- le giderek dûnyanın başka yörelerinde- kilerle buluşabilsinler. Proje sorumlusu Hakan Onur tıpkı bir sanat çalışmasının aşama aşama gelişimini denetlemeye benzer bir çalışma disiplini ortaya koy- du. Mürteza Fidan ve ekibi Didem ve Mine serginin düzenlenmesinde olağa- nüstû bir çalışma temposu sergilediler. Bu kişiler belirsiz projeleri deşifre edip daha iyi bir hale koyabilmek için, ya da bir sanatçının işinin en iyi nasıl sergilen- mesi gerektiği konusunda teke tek iliş- kileri duydular. TÜYAP'm o boş, koca mekânında, alt ve üst salonlannda birbirinden habersiz projelerini hazırlamış olan 240 sanatçı- nın yapıtını, ayncalıksız, onlann istedi- ği tarzda sergileyebilmenin zorluğunu G ençlik gençlikle sınırlanmıştı. Bu sınınn ötesinde ise koskocaman bir düş kınklığı bulunuyordu. Bu gençleri yanşmalarda değerlendiren, yargılayan, eleyen ve ödüllendirenler, öğütler verenler, yol gösterenler, onlan sanat pazannın çarkına nasıl katabileceklerini kurgulayanlar ve gelecek 10-15 yıl boyunca Türk sanatının nasıl oluşacağının işaretlerini merak edip, sanatm ülkemizdeki tarihinin oluşumuna tanık olmalan gerekenler de bu mekânlarda yoktular. PENALTI yenme uğraşısı verdiler. Sonunda 1 tem- muz cumartesi gûnü bütün yorgunluğa karşın yüzlerde sevinç gülümsemeleri oldugu halde açılışı yapılan I. Genç Et- kinlik'te yine sadece gençler gençleri kutladılar. Bu duygu potansiyeli bir gece sonra duruldu ve ertesi gün ıssız mekânlarda yine gençler kendi ayak seslerini dinle- diler. Oysa açılış günü o mekândan o me- kâna, o sınırdan bu suııra koşup durur- ken her şeye en iyimser gözlerimizle, umut dolu yüreklerimizle ve dünyayı ye- rinden oynatabilecek bir coşkuyla yak- laşıyorduk. Ertesi gün yine aynı mekânlarda, yine aynı sınırlarda dolanıp dururken, açılış sırasında göremediğimiz bir gerçeği gör- dük. Bu ülke. gençliğine de "Bana ne sizden" diyormuş. Bu 240 genç sanatçı- nın yanında bizler, onlan sarmış olan öy- lesine vurucu bir yalnızlığa tanık olmak- taydık ki, kişisel olarak ben bunu ancak öfkeye dönüştürerek üstesinden gelebi- leceğimi duyumsadım. Bu gençleri ye- tiştiren kurumlann sorumlulan, hocala- n, arkadaşlan, yakınlan, bu ülkenin gençlerden beklentileri olan seçilmiş ve seçilecek olanlan ve bu ülkenin diğer sa- natçılan neredeydiler? Gençlik gençlikle sınırlanmıştı. Bu sı- nınn ötesinde ise koskocaman bir düş kınklığı bulunuyordu. Bu gençleri ya- nşmalarda değerlendiren, yargılayan, eleyen ve ödüllendirenler, öğütler veren- ler, yol gösterenler. onlan sanat pazan- nın çarkına nasıl katabileceklerini kurgu- layanlar ve gelecek 10-15 yıl boyunca Türk sanatının nasıl oluşacağının işaret- lerini merak edip, sanatın ülkemizdeki tarihinin oluşumuna tanık olmalan gere- kenler de bu mekânlarda yoktular. Bili- yorum ki bu gençlikten başka bir genç- liği yok bu ülkenin. Gençlik, büyüyen ekirüer gibi Türkiye sanatını oluşturacak olan sa- natçılar yine bu gençliğin içinden çıka- caklar. Çukurova Üniversitesi'nden, Iz- mir9 Eylül Üniversitesi'ne, lstanbul Mi- mar Sinan ve Marmara'dan Bursa Ulu- dağ üniversitelerine kadar ülkenin her yöresinden bir araya toplanmış olan bir gençlik, hiç kuşkusuz bu ülkenin gele- cekteki sanatını oluşturacak. Ve bu genç- lik; eğitimini almadıklan, öğrenimini görmedikleri sanat türleri içinde, var olan eğitimin yetersizliğini vurgulaya- rak, hatta ona karşı çıkarak, dahil olma- dıklan ve asla olamayacaklan bir sanat ortamına, sanat pazan ortamına da kar- şı çıkarak, olanaldannı zorlayarak, dûn- yanın içinde bulunduğu çamurdan, vur- dumduymaz berbat insan ilişkilerinden, bencil ve bananeci dünya görüşüne ko- şullayan medya batağmdan kendilerini kurtarmaya çabalıyorlar. Her biri kendi sınırlan içinde birşey- ler ortaya koymaya çabalarken medya; cinsellik, iktidar, suç, kimlik gibi beş ay- n konu etrafında kopmuş bir aradalıkla- n, etin ve paranın tecavüzkâr müdahale- siyle pisliğe dönüşen insan ilişkilerini, iktidar ve yapönmlannı, yönetimin en gösterişli, vazgeçilmez, rutsak edici gü- düleyicisini, duyarsızlaşmalanmızı, "bir mahşer ortamına düşmüş bireyselliği- mizi, karmaşamızı, görüntümüzün ar- dındaki sahtekârlıklanmızı ve bütün sı- nırlamalar içine koşullanmış insanlann sınırlann ötesine geçmek için yaptığı ça- resiz çırpanmalan yorumlamaya, sorgu- lamaya, çözümlemeye çabalıyorlar, en azından buna aday oluyorlar. Sevinçle gözlediğim şey beni 80'li yıl- lann bile ötesine götürüyor, sanat paza- nnın sanatçıyı ve sanat yapıtını ne hale koyacağı üzerine gençlik coşkusuyla yazdığım dönemlere. Şimdi görüyorum ki bu gençlere sır- naşık hiçbir esnaf zihniyetli sanat taciri yaklaşamayacak, çünkü onlarda sataca- ğı bir şey bulamayacak. Bu gençlik be- nim için büyüyen ekinlergibi. Sanat pa- zannın bütün entrikacı, sanat yapıtını hoyrat elleriyle hırpalamaktan sakınma- yan tacirierinin geleceğe yönelik açgöz- lülüğüne bir dinamıt lokumu sunuyor- lar TÜYAP'ta geleceğin sanatç üan Sanat pazanndaki esnafların sanat adı- napara yutan boğazlanna bir tıkaç soku- luyor. Buna ben TÜYAP'ta geleceğin sa- natçısı olacak 240 gencin etkinliğinde tanıklık ediyorum. Bu gençlere sahte sa- nat patronlannın vaat edebilecekleri hiç- bir şey yok. Marketın kurnazlıklanyla, sahtekârhklanyla, ikiyüzlü ve yalan do- lu ilişkileriyle sürdürmek zorunda kala- caklan bir sanattan yana değiller. Gele- ceğin sanatı hiç kuşkusuz bütün bu yoz ilişkilerin ötesinde, bu sınırlamalann ötesinde gerçekleşecek. Bu gençleryalnız iseler, oluşturdukla- n sırurlı mekânlarda kendi adımlannın seslerini dinleyerek dolaşıyorlarsa, bütün bu iğrenç çeperin dışına çıkmak istedik- leri ve çıkar ilişkilerinin dışında bulun- duklan içindir. Bu tavırlanndan vazgeçmedikleri sü- rece, bir gün kendi etraflannın da, sınır- lan geçmek isteyen gençler tarafından sanldığını görebileceklerdir. Dilerim on- lann da bedenleri kocaman yüreklerini taşımaktan yorulmaz ve vurdumduy- mazlıklara, vurdumduyarhklarla karşı çıkmaktan vazgeçmezler. Biz, kuşak farklılıklannı atlayıp bu- gün TÜYAP'ta I. Genç Etkinlik'te bu ül- kede bir şeyler oluşsun diye buluşruy- sak, hâl sınırlann ötesini düşlemekten, birbinmize umutla yaklaşmaktan ve ge- leceği oluşturma tutkumuzu korumak- tan vazgeçmediğimiz içindir. Bir de her şeye meydan okuyabilecek öfkemizi, bi- zi kendi berbat sınırlanna çekmek iste- yenlerin suratına firlatabilecek cesarette bir sanat yaratabilecek denli keskinleş- tirmeye talip olunduğundandu-. Bir kez daha Manhattan TransferKfiraır Servisi- Caz ve blues'da vokalin önemini gözardı etmek mümkün değil. Günümüz de mü- zik farklı enstrümanlann virtüöz- lerinın elinde yepyeni kanallara doğru akıp giderken vokal grupla- n hâlâ sergiledikleri yeni teknik- ler ve ses renkleri ile dûnyanın her yerinde ilgiyle karşılanıyor. Bu gruplann en önemlisi 1979'danbe- ri çıkardıklan her albümle Gram- my alan ve 1985 tarihli çalışmala- n Vocalease ile 12 dalda Gram- my'e aday gösterilerek tanhe ge- çen, Amerika'nın bir numaralı vo- kal grubu The Manhattan Transfer. Grubun temelleri 1972 yılında New York'lu Rhytm an'blues top- luluğu The Criterions'un solisti Tim Hauser ve klüplerde şarkı söyleyen Laurel Masse'ın tanış- ması ile atıldı. Bu ıkili blues şarkı- cısı Diane Da\idsoD'ın verdiği bir partıde, \bungGeneration adlı vo- kal grubundan Janis SiegeHe ta- nıştı. Her zaman dört sesli armo- hiyi tercih eden grubun dördüncü ûyesi AUn Paul ise o sıralarda Jim Jacops ve VVuTeo Casey'in ünlü müzücali "Grease"de oynuyordu. Grup resmi olarak 1 Ekim 1972'de kuruldu. Soprano, alto, tenor ve bas ses- lerden oluşan dörtlü Newsweek dergi- sinde haklannda çıkan bir yazı ile Atlan- tıc Records'un sahıbı AhroetErtegün'ûn dikkatıni çekt ve 1974'te bu şirkete bağ- landı. Manhattan Transfer(75), Coming but(76), Pastiche (78), M.T. Live (78) al- "bûmlerinden sonra L.Masse solo çalış- malar yapmak için gruptan aynldı ve 5.albümleri Extensions(80)'dan bu güne kadar çahşmalannı Cheryl Bentyne ile sürdürdüler.Bu albûmde yorumladıklan Weather Report klasiğı Bırdland ile grup "En i>icaz performansı", Janis Siegel de "En iyi vokal dûzenkmesr dalında Grammy aldı. Bu albümden iti- baren 5 yıl boyunca Grammy'leri topla- maya devam eden grup, 1985'te"Vo- calease"i çıkarttı. Eleştirmenler tarafın- dan caz vokalinde bir devrim ve büyûk bir sanatsal zafer olarak nitelendirilen bu albüm, aym adlı vokal akımının doğma- sma neden oidu. Enstrûmantal parçalara söz yazarak yaptıklan bu albümle grup, güfte ustası J.Hendricks ile çalışmaya başladı. Albüm, 12 dalda Grammy'e aday gösterilerek, Michael Jackson'ın "Thriller" albümü ile birlikte tanhe geç- ti ve "En iyi vokal performansT da da- hil olmak üzere 3 dalda ödûl aldı. Manhattan Transfer, "Brasfl"(87)al- bümûnden sonra, Atlantic Records'tan aynlarak, Colombia Records'dan, tüm dünyada ve ülkemizde çok büyük ilgi gören albümleri "Olîbeat of Ave- nues"u çıkardı. Hâlâ birçok insa- nuı grubu. bir caz-vokal grubu ola- rak nitelemesi ile ilgıli olarak "Mü- zikte etiketlerdeD ve smıriandırma- lardan uzak duruwruz. vokalkrde Count Eîasie orkestrasının saksofou- lanm temd alarak, her zaman dört sesli harmoni souodunu kullan- dık"diyor Tim Hauser. Manhattan Transfer, ülkemizde de yayınlanan 1995 tarihli albüm- leri "Tbnin" ile başkan yardımcılı- ğını Arif ManJin'in yaptığı Atlan- tic Records'a geri döndü. Phil Cot- lins, Ben EJGng, Chaka Khan, Bet- te Midler, B.B.King gibi ünlülerin yeraldığı bu albümde, grup üyeleri kimi zaman solist, kimi zaman ge- ri vokalde yer alıyor, bazen de ne- fesli çalgıiann yerini tutuyor. Geçenlerde Berklee Müzik Aka- demisi tarafından "Müzik Dokto- raa" ile onurlandınlan Manhattan Transfer'in Bebop,Doo-Wopp, Vo- calease, Current Rock-Laced Pop, Fusion jazz gibi 30'lardan 60'lara bir- çok akıma hâkim,sürekli degışen bir re- pertuvan var. Grup sahne showlannda, birlikte birçok konser verdikleri dostla- n Stan Geö başta olmak üzere Duke El- lington, Quinc> Jones, Count Basie ve geçen ay ülkemizde bir konser veren Sonn>r Rollins'e ait parçalan seslendiri- yor. Manhattan Transfer'in kadın voka- listlerinden Janis Siegel'in llhan Mima- roğlu'nun çevirileriyle, aralannda Fazıl Hüsnü Dağİarca'run da bulunduğu bazı Türk şaırlerinın şiirlerini okudugu bir al- bümü de var. Türk müzikseverlerin daha önceki fes- tıvallerde de izleme fırsatı bulduğu grup, bu akşam saat 21.30'da Açıkhava Tiyat- rosu'da EIBngton, Getz ve Jones'an me- lodilerini yorumlayarak, dinleyicilere coşku, hüzün, romantizm ve mizahı da birarada yaşatacak. PAMNIZA ÇOK GİZLİ, ÇOK ÖZEL MUAMELE! ŞİMDİ TÜRK BANKACILAR DA İSVIÇRELİ MESLEKTAŞLARI GİBİ KİŞİYE ÖZELPARA YÖNETİMİNE BAŞLAPILAR ALTI AYDA YATIRIM ARAÇLARI NE KAZANDIRDI? HAYVANCIUK KREDİSİ İKİ BAKANLJĞIBİRBİRİNE DÜŞÛRDÛ PATENT VE MARKA HAKLARINDA KARARNAME ÇIKTI, AMA TART1ŞMA BİTMEDİ CİHAN PAÇACI: BU YIL, TARIMSAL KREDİİİRDE AT1UM YIU! DOSYA: ATIL FONLARIN ALTİRNATİFIREPO NASIL YAPIUR? MEMET BAYDUR BAYINIZDE Bir Caz Plağı: Allah Kahretsin! Arthur Taylor öldü geçenlerde. Geçenlerde dedi- ğim taa şubat ayında. Art Taylor, eski sinema yıldızı, yeteneksiz aktör Robert Taylor'ın nesi oluyor diye soran olursa söyleyeyim: Hiçbir şeyi olmuyor. Art Taylor, New Yorklu bir caz davulcusu. Büyük bir mü- zisyen. Charlie Parker'dan John Coftrane'e kadar bütün devletie çalmış. Ellili yıllarda Red Gartand ve Paul Chambers ile birlikte birçok trio plağında im- zası var. Çok degerli bir dolu caz plağının nabzı, yü- rek atışı olmuş, alçakgönüllü bir eski okul neferi. 1929'da New York'ta dogmuş, 1995'te aynı kentte ölüyor sessiz sedasız. Son plağını doldurduktan on gün sonra. Neredeyse son dakikasına kadar çalış- mış Art Taylor. Emekliliği olmayan meslekleri düşündüm. Emegin herçeşkjinesaygı duyulmalıdırelbet. işçinin, memu- run, bütün emekçilerin bir güvencesi de olmalıdır. Emeklilik dediğimiz sosyal güvence. Peki, ama ba- zı mesleklerin emekliliği yok işte! Bir fızik profesörü nasıl emekli olabilir? Kafasına saksı düşerse bir, ik- tidar düşerse iki. Bir şair diyelim nasıl emekli olabi- lir? Devletın şairi olursa bir, yazdıklannı kimse oku- muyorsa iki. Bir müzisyen nasıl emekli olabilir? Ak- şamlan konserde Mozart, Brahms çalıp sabahlan evde Tarkan, Müslüm Gürses dinliyorsa. Emeklili- ği kaldırmayan meslekler, çifte kimlikli olmayı da kal- dırmazlar. Art Taylor'ın ölmeden on gün önce davulunu çal- dığı plak, bu aralar çıktı piyasaya. Cazın gelmiş geç- miş en büyük ustalanndan biri olan organist Jimmy Smith'in son plağı. Adı, 'Damn' (Allah kahretsin) bu plağın. Jimmy Smith, Art Taylor'dan bir yaş büyük, 1928 doğumlu. Biri org, diğeri davul çalan bu iki yaşlı' usta, yanlanna sekiz müzisyen daha almışlar. Bu sekiz insanın doğum yıllanysa 1965 ile 1973 ara- sında değişiyor. Torunları yaşında gençlerie çalıyor- lar. Jimmy Smith bütün büyükler gibi, yaşı büyüdük- çe gençleşen bir sanatçı. Yanına iki gencecik trom- petçiyi, Roy Margroveile Nicholas Payton'ı alınca azıyor iyice. Trompeti Wynton Marsalis'in soğuk, bilgiç ve dar görüşünden kurtanp Clifford Brovvn, Lee Morgan, Dizzy gibi ustalann sahasına geri çe- ken bu genç ustalar, dinleyen ve duyan insanı keyif- le gülümseten standartlan çalıyorlar. 'Scrapple frvm the Apple' bunlardan biri. Mark Whitfield gibi Wes Montgomery'den bu yana gelmiş en iyi gitaristler- den birine, Tim VVarfteld, Abraham Burton, Mark Turner gibi gencecik saksofon ustalan ekleniyor. Basta Christian McBride. Tadına doyum olmayan bir mucize gerçekleşiyor bu plakta. Bu gençler, Smith'in kanatlan alnnda ınanılmaz güzellikte çalıyor- lar müziklerini. James Brown'dan Horace Silver'a, Dizzy Gillespie'den Bobby Timmons'a, Charlie Parker'dan Curtis Fuller'e kadar birçok devin ya- pıtı yorumlanmış. Yaprtın en genç insanı 67 yaşın- daki Jimmy Smith. Armoniyi, atmosferi, espriyi, lez- zeti ve hınzıriığı sağlryor. O denli sevinçte, keyifte ve hızla çalınnnş bir caz plağı ki biter bitmez yenkJen dinliyor, dinlemek istiyor insan ve Art Taylor'ın emek- li olamayacağına inanıyor. Müziğin asıl işlevi bu değil midir? Insanlan haya- tın sürekliliğine, durdurulmaz olduğuna inandırmak, bunu kanıtlamak değil midir? Klasik müziğin yanı sı- ra caz da bunu başanyor günümüzde. "Doktoriar, elleriyle görebilen insanlardır" diyor bir doktor, Gabriel Garcia Marquez'in son roma- nında. Müzisyenler için de geçerli bir gözlem. Üste- lik belki doktortar için olduğundan da fazla geçerli. Gözü kapalı çalar çalgısını çoğu iyi müzisyen! Bir caz plağından çıktık, nerelere geldik... Marquez'irt son romanından söz ettim demin. 'Aşk'a ve Diğer Kötülüklere Dair' adında bir roman. İki yüz yıllık bir mezar açılryor ve yirmi iki metre, on bir santim uzunluğunda kızıl saçlı bir ceset çıkıyor içinden. Genç bir kız. Birkaç sayfa sonra kuduz may- munlar basıyor şehri, kiliseye saldınyorlar! Panik. Doktorun atı yüz yaşında kalp krizinden ölüyor. Dok- tor, atının kutsal topraklara, kilise bahçesine gömül- mesini istiyor. Efendiler, köleler, ikisi arasında dara- lan insanlar ve elbette aşk üstüne bir roman bu. Genç kız sürekli yalan söylüyor romanda. Babası "Belki şair olacak" diyor hoşgörüyle. Doktor Abre- nuncio katılmıyor bu görüşe. Yalanın sanata katkısı olamaz. "Yazı ne kadar saydam olursa, şiir o kadar görünür" demekle yetiniyor. Kızın babası atlardan korktuğu kadar tavuklardan da korktuğunu söyledi- ği zaman canı sıkılıyor doktonjn. "İyi bir şey değil bu, insanlarta atlann arasındaki iletişim kopukluğu, in- sanın gelişmesini olumsuz etkiledi. Engellen aşabi- leydik 'centaur'u yaratabilirdik" diyor. Yan insan-ya- n beygir mitoloji yaratığı. Jimmy Smith'in plağını dinlerken bunlar ve başka şeyler geldi aklıma. Yan insan-yan beygir. Yan insan- yan öküz. Yan insan-yan kirpi. Yan insan-yan kuş. Yan insan-yan akbaba. Yan insan-yan balık. Sonra seksen yılını tamamen insan olarak yaşamış birinin, Aziz Nesin'in ölüm haberi geldi, binlerce kilometre ötede buldu beni. Sevgili Aziz Nesin'in ölümü, yaşına rağmen, ardın- da bıraktığı dev yapıta rağmen normal bir ölüm de- ğil, bir cinayet haberi gibi geldi bana. Neden acep? Hepimizden daha genç olduğu için mi? Onu hiç öl- meyecek, kuşaktan kuşağa yürüyen bir atasözü gi- bi, aykın birmasal dedesi gibi, bir mit gibi düşündü- ğüm için mi? Haksız bir ölüm bu. Fotoğrafına bakı- yorum. Art Taylor çalıyor plakta. Şimdi Aziz Nesin'in seksen yılda öğretmeye çalıştığı bir şeyi yüklenmek düşüyor bize. Nasıl adam olunur? 2.ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ: BUGÜN: Açıkbava Tiyatrosu: The Manhattan Transfer, 21.30 YARIN: Açıkhava Tiyatrosu: lstanbul Caz Dörtlüsü, Geri Allen, Ron Carter, Lenny \Vhite Üçlüsü, 21.00 23.ULUŞLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ; BUGÜN: Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon: American Ballet Theatre, 19.00 YARIN: Aya İrini Müzesi: The Waflace Collection, 19.00
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear