Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9TEMMUZ1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
/. Genç Etkinlik'teyaklaşık
240 sanatçının 177 sanat
çalışması sergileniyor 'Smırlar veÖtesTCANANBEYKAL
Yaşı henüz 3O'una bile varmamış genç
adam "Canan,tut" dedi ve lcucağıma kâ-
ğıttan bir top firlattı. Buruşturulmuş, kâ-
ğıt topu açtp okuduğumda "BANGLŞu
anda Bosna'da olsaydınız, siz de vurul-
muşolabüirdiııizr
'yazdıgını gördûm. Bu
bir şaka değildi. GencoGülan'ın I. Genç
Etkinlik sırasında gerçekleştirdiği ilk
performansıydı. Birden işte tam o an, bir
Bosnahnın vurulduğunu ta içimden du-
yumsadım. Tam bu genç adamın bir şa-
ka tuzağı sandığım kâğıt topunu etrafı-
mızdakilerin gülüşmeleri arasında yaka-
ladığım sırada, Bosnalı birine keskin
Sup nişancısı tarafindan bir kurşun isa-
bet etti. Olayın ardından bir kez daha
Bosna Filarmoni Orkestrası'nın afişle-
riyle kaplanmış mekâna gittim ve açıldı-
ğinda müzik eşliğinde dönen kurşun as-
kerin hâlâ orada durduğunu gördûm.
Sonra karşılıklı iki tahta tabutun arasın-
da, silah sandıklannın yerleşu'rildiği me-
kândan geçtim ve dosya kâğıtlanyla kap-
lanmış boş odaya girdim. Belki aranan
"sınırlann ötesi burasıydı. Boşluk, hiç-
lik ve bembeyaz bir dinginlik.
Burası tstanbul Sergi Sarayı - TÜYAP.
"SınıriarveÖtesrbaşlıklı I. Genç Etkin-
lik yaklaşık 240 sanatçının 177 sanat ça-
lışmasını disiplinlerarası ilişkiler içinde
sergiliyor. Alt katta yanm daire biçimin-
de dizilmiş mumlann ortasında, uzun
boylu adam elınde martısıyla dramatik
bir performans sunuyor. Bir gözü kör,
çevre kirliliğinin, ınsanın dogayı yok edi-
ci kıyımının kurbanı olan martı zorluk-
la ayağa kalkmaya çabalıyor. Sonra ka-
pılar açılıyor, gün ışığı içeriye doluyor,
uzun boylu adam martısını alıp uzakla-
şıyor, herkes bu ölüme yazgılı martının
toirden uçup gideceğini umut ediyor. Sa-
dece bir saniye, böyle bir mucizenin ola-
bileceği bütün kafalardan ve yürekler-
den geçiyor, ama hayır. Sınırlar umut-
suzluksa, ötesi bir saniyelik umut.
Göremediğimiz gerçeği gördük
Yaklaşık altı ay önce başlayan çalışma-
lar kimi kez UPS Derneği'nde, kimi kez
benim evimde ya da Balkan Naei'nin
atölyesinde sürdü. Etkinliğin adı, içeri-
ği, yöntemi, teknik sorunlan tartışıldı.
Fstendi ki gençlik sadece kendi çabasıy-
la, kendi kendisini denetleyerek, yaratı-
cılığını, varolan kurallardan, sınırlardan,
yaptınmlardan, güdülerden kurtulmuş
olarak ortaya koyabilsin. tstendi ki sanat
dallannın tümü bu genç etkinlik içinde
birlikte yaratmanın coşkusunu yaşasın.
Yıllardır belirttiğimiz gibi yanşmaksı-
zm, jüri yargılaması olmaksızın, beğen-
dirme zorunluğu duyulmaksızın dene-
me sınama alanı olan bir etkinlikte, genç-
ler ortak sorunlannı, açmazlannı ve dü-
şüncelerini, duygulannı özgûrce, bağım-
sızca yaşayabilsin.
Istendi kı gençler kendi kendilerine bir
şeyler oluşturabilsinler, Tûrkiye'nin baş-
ka kentlerinde yaşayan, okuyan gençler-
le giderek dûnyanın başka yörelerinde-
kilerle buluşabilsinler. Proje sorumlusu
Hakan Onur tıpkı bir sanat çalışmasının
aşama aşama gelişimini denetlemeye
benzer bir çalışma disiplini ortaya koy-
du. Mürteza Fidan ve ekibi Didem ve
Mine serginin düzenlenmesinde olağa-
nüstû bir çalışma temposu sergilediler.
Bu kişiler belirsiz projeleri deşifre edip
daha iyi bir hale koyabilmek için, ya da
bir sanatçının işinin en iyi nasıl sergilen-
mesi gerektiği konusunda teke tek iliş-
kileri duydular.
TÜYAP'm o boş, koca mekânında, alt
ve üst salonlannda birbirinden habersiz
projelerini hazırlamış olan 240 sanatçı-
nın yapıtını, ayncalıksız, onlann istedi-
ği tarzda sergileyebilmenin zorluğunu
G
ençlik gençlikle sınırlanmıştı. Bu sınınn ötesinde ise
koskocaman bir düş kınklığı bulunuyordu. Bu gençleri
yanşmalarda değerlendiren, yargılayan, eleyen ve
ödüllendirenler, öğütler verenler, yol gösterenler, onlan
sanat pazannın çarkına nasıl katabileceklerini
kurgulayanlar ve gelecek 10-15 yıl boyunca Türk sanatının nasıl
oluşacağının işaretlerini merak edip, sanatm ülkemizdeki tarihinin
oluşumuna tanık olmalan gerekenler de bu mekânlarda yoktular.
PENALTI
yenme uğraşısı verdiler. Sonunda 1 tem-
muz cumartesi gûnü bütün yorgunluğa
karşın yüzlerde sevinç gülümsemeleri
oldugu halde açılışı yapılan I. Genç Et-
kinlik'te yine sadece gençler gençleri
kutladılar.
Bu duygu potansiyeli bir gece sonra
duruldu ve ertesi gün ıssız mekânlarda
yine gençler kendi ayak seslerini dinle-
diler. Oysa açılış günü o mekândan o me-
kâna, o sınırdan bu suııra koşup durur-
ken her şeye en iyimser gözlerimizle,
umut dolu yüreklerimizle ve dünyayı ye-
rinden oynatabilecek bir coşkuyla yak-
laşıyorduk.
Ertesi gün yine aynı mekânlarda, yine
aynı sınırlarda dolanıp dururken, açılış
sırasında göremediğimiz bir gerçeği gör-
dük. Bu ülke. gençliğine de "Bana ne
sizden" diyormuş. Bu 240 genç sanatçı-
nın yanında bizler, onlan sarmış olan öy-
lesine vurucu bir yalnızlığa tanık olmak-
taydık ki, kişisel olarak ben bunu ancak
öfkeye dönüştürerek üstesinden gelebi-
leceğimi duyumsadım. Bu gençleri ye-
tiştiren kurumlann sorumlulan, hocala-
n, arkadaşlan, yakınlan, bu ülkenin
gençlerden beklentileri olan seçilmiş ve
seçilecek olanlan ve bu ülkenin diğer sa-
natçılan neredeydiler?
Gençlik gençlikle sınırlanmıştı. Bu sı-
nınn ötesinde ise koskocaman bir düş
kınklığı bulunuyordu. Bu gençleri ya-
nşmalarda değerlendiren, yargılayan,
eleyen ve ödüllendirenler, öğütler veren-
ler, yol gösterenler. onlan sanat pazan-
nın çarkına nasıl katabileceklerini kurgu-
layanlar ve gelecek 10-15 yıl boyunca
Türk sanatının nasıl oluşacağının işaret-
lerini merak edip, sanatın ülkemizdeki
tarihinin oluşumuna tanık olmalan gere-
kenler de bu mekânlarda yoktular. Bili-
yorum ki bu gençlikten başka bir genç-
liği yok bu ülkenin.
Gençlik, büyüyen ekirüer gibi
Türkiye sanatını oluşturacak olan sa-
natçılar yine bu gençliğin içinden çıka-
caklar. Çukurova Üniversitesi'nden, Iz-
mir9 Eylül Üniversitesi'ne, lstanbul Mi-
mar Sinan ve Marmara'dan Bursa Ulu-
dağ üniversitelerine kadar ülkenin her
yöresinden bir araya toplanmış olan bir
gençlik, hiç kuşkusuz bu ülkenin gele-
cekteki sanatını oluşturacak. Ve bu genç-
lik; eğitimini almadıklan, öğrenimini
görmedikleri sanat türleri içinde, var
olan eğitimin yetersizliğini vurgulaya-
rak, hatta ona karşı çıkarak, dahil olma-
dıklan ve asla olamayacaklan bir sanat
ortamına, sanat pazan ortamına da kar-
şı çıkarak, olanaldannı zorlayarak, dûn-
yanın içinde bulunduğu çamurdan, vur-
dumduymaz berbat insan ilişkilerinden,
bencil ve bananeci dünya görüşüne ko-
şullayan medya batağmdan kendilerini
kurtarmaya çabalıyorlar.
Her biri kendi sınırlan içinde birşey-
ler ortaya koymaya çabalarken medya;
cinsellik, iktidar, suç, kimlik gibi beş ay-
n konu etrafında kopmuş bir aradalıkla-
n, etin ve paranın tecavüzkâr müdahale-
siyle pisliğe dönüşen insan ilişkilerini,
iktidar ve yapönmlannı, yönetimin en
gösterişli, vazgeçilmez, rutsak edici gü-
düleyicisini, duyarsızlaşmalanmızı, "bir
mahşer ortamına düşmüş bireyselliği-
mizi, karmaşamızı, görüntümüzün ar-
dındaki sahtekârlıklanmızı ve bütün sı-
nırlamalar içine koşullanmış insanlann
sınırlann ötesine geçmek için yaptığı ça-
resiz çırpanmalan yorumlamaya, sorgu-
lamaya, çözümlemeye çabalıyorlar, en
azından buna aday oluyorlar.
Sevinçle gözlediğim şey beni 80'li yıl-
lann bile ötesine götürüyor, sanat paza-
nnın sanatçıyı ve sanat yapıtını ne hale
koyacağı üzerine gençlik coşkusuyla
yazdığım dönemlere.
Şimdi görüyorum ki bu gençlere sır-
naşık hiçbir esnaf zihniyetli sanat taciri
yaklaşamayacak, çünkü onlarda sataca-
ğı bir şey bulamayacak. Bu gençlik be-
nim için büyüyen ekinlergibi. Sanat pa-
zannın bütün entrikacı, sanat yapıtını
hoyrat elleriyle hırpalamaktan sakınma-
yan tacirierinin geleceğe yönelik açgöz-
lülüğüne bir dinamıt lokumu sunuyor-
lar
TÜYAP'ta geleceğin sanatç üan
Sanat pazanndaki esnafların sanat adı-
napara yutan boğazlanna bir tıkaç soku-
luyor. Buna ben TÜYAP'ta geleceğin sa-
natçısı olacak 240 gencin etkinliğinde
tanıklık ediyorum. Bu gençlere sahte sa-
nat patronlannın vaat edebilecekleri hiç-
bir şey yok. Marketın kurnazlıklanyla,
sahtekârhklanyla, ikiyüzlü ve yalan do-
lu ilişkileriyle sürdürmek zorunda kala-
caklan bir sanattan yana değiller. Gele-
ceğin sanatı hiç kuşkusuz bütün bu yoz
ilişkilerin ötesinde, bu sınırlamalann
ötesinde gerçekleşecek.
Bu gençleryalnız iseler, oluşturdukla-
n sırurlı mekânlarda kendi adımlannın
seslerini dinleyerek dolaşıyorlarsa, bütün
bu iğrenç çeperin dışına çıkmak istedik-
leri ve çıkar ilişkilerinin dışında bulun-
duklan içindir.
Bu tavırlanndan vazgeçmedikleri sü-
rece, bir gün kendi etraflannın da, sınır-
lan geçmek isteyen gençler tarafından
sanldığını görebileceklerdir. Dilerim on-
lann da bedenleri kocaman yüreklerini
taşımaktan yorulmaz ve vurdumduy-
mazlıklara, vurdumduyarhklarla karşı
çıkmaktan vazgeçmezler.
Biz, kuşak farklılıklannı atlayıp bu-
gün TÜYAP'ta I. Genç Etkinlik'te bu ül-
kede bir şeyler oluşsun diye buluşruy-
sak, hâl sınırlann ötesini düşlemekten,
birbinmize umutla yaklaşmaktan ve ge-
leceği oluşturma tutkumuzu korumak-
tan vazgeçmediğimiz içindir. Bir de her
şeye meydan okuyabilecek öfkemizi, bi-
zi kendi berbat sınırlanna çekmek iste-
yenlerin suratına firlatabilecek cesarette
bir sanat yaratabilecek denli keskinleş-
tirmeye talip olunduğundandu-.
Bir kez daha Manhattan TransferKfiraır Servisi- Caz ve blues'da
vokalin önemini gözardı etmek
mümkün değil. Günümüz de mü-
zik farklı enstrümanlann virtüöz-
lerinın elinde yepyeni kanallara
doğru akıp giderken vokal grupla-
n hâlâ sergiledikleri yeni teknik-
ler ve ses renkleri ile dûnyanın her
yerinde ilgiyle karşılanıyor. Bu
gruplann en önemlisi 1979'danbe-
ri çıkardıklan her albümle Gram-
my alan ve 1985 tarihli çalışmala-
n Vocalease ile 12 dalda Gram-
my'e aday gösterilerek tanhe ge-
çen, Amerika'nın bir numaralı vo-
kal grubu The Manhattan Transfer.
Grubun temelleri 1972 yılında
New York'lu Rhytm an'blues top-
luluğu The Criterions'un solisti
Tim Hauser ve klüplerde şarkı
söyleyen Laurel Masse'ın tanış-
ması ile atıldı. Bu ıkili blues şarkı-
cısı Diane Da\idsoD'ın verdiği bir
partıde, \bungGeneration adlı vo-
kal grubundan Janis SiegeHe ta-
nıştı. Her zaman dört sesli armo-
hiyi tercih eden grubun dördüncü
ûyesi AUn Paul ise o sıralarda Jim
Jacops ve VVuTeo Casey'in ünlü
müzücali "Grease"de oynuyordu.
Grup resmi olarak 1 Ekim 1972'de
kuruldu. Soprano, alto, tenor ve bas ses-
lerden oluşan dörtlü Newsweek dergi-
sinde haklannda çıkan bir yazı ile Atlan-
tıc Records'un sahıbı AhroetErtegün'ûn
dikkatıni çekt ve 1974'te bu şirkete bağ-
landı. Manhattan Transfer(75), Coming
but(76), Pastiche (78), M.T. Live (78) al-
"bûmlerinden sonra L.Masse solo çalış-
malar yapmak için gruptan aynldı ve
5.albümleri Extensions(80)'dan bu güne
kadar çahşmalannı Cheryl Bentyne ile
sürdürdüler.Bu albûmde yorumladıklan
Weather Report klasiğı Bırdland ile grup
"En i>icaz performansı", Janis Siegel de
"En iyi vokal dûzenkmesr dalında
Grammy aldı.
Bu albümden iti-
baren 5 yıl boyunca
Grammy'leri topla-
maya devam eden
grup, 1985'te"Vo-
calease"i çıkarttı. Eleştirmenler tarafın-
dan caz vokalinde bir devrim ve büyûk
bir sanatsal zafer olarak nitelendirilen bu
albüm, aym adlı vokal akımının doğma-
sma neden oidu. Enstrûmantal parçalara
söz yazarak yaptıklan bu albümle grup,
güfte ustası J.Hendricks ile çalışmaya
başladı. Albüm, 12 dalda Grammy'e
aday gösterilerek, Michael Jackson'ın
"Thriller" albümü ile birlikte tanhe geç-
ti ve "En iyi vokal performansT da da-
hil olmak üzere 3 dalda ödûl aldı.
Manhattan Transfer, "Brasfl"(87)al-
bümûnden sonra, Atlantic Records'tan
aynlarak, Colombia Records'dan, tüm
dünyada ve ülkemizde çok büyük ilgi
gören albümleri "Olîbeat of Ave-
nues"u çıkardı. Hâlâ birçok insa-
nuı grubu. bir caz-vokal grubu ola-
rak nitelemesi ile ilgıli olarak "Mü-
zikte etiketlerdeD ve smıriandırma-
lardan uzak duruwruz. vokalkrde
Count Eîasie orkestrasının saksofou-
lanm temd alarak, her zaman dört
sesli harmoni souodunu kullan-
dık"diyor Tim Hauser.
Manhattan Transfer, ülkemizde
de yayınlanan 1995 tarihli albüm-
leri "Tbnin" ile başkan yardımcılı-
ğını Arif ManJin'in yaptığı Atlan-
tic Records'a geri döndü. Phil Cot-
lins, Ben EJGng, Chaka Khan, Bet-
te Midler, B.B.King gibi ünlülerin
yeraldığı bu albümde, grup üyeleri
kimi zaman solist, kimi zaman ge-
ri vokalde yer alıyor, bazen de ne-
fesli çalgıiann yerini tutuyor.
Geçenlerde Berklee Müzik Aka-
demisi tarafından "Müzik Dokto-
raa" ile onurlandınlan Manhattan
Transfer'in Bebop,Doo-Wopp, Vo-
calease, Current Rock-Laced Pop,
Fusion jazz gibi 30'lardan 60'lara bir-
çok akıma hâkim,sürekli degışen bir re-
pertuvan var. Grup sahne showlannda,
birlikte birçok konser verdikleri dostla-
n Stan Geö başta olmak üzere Duke El-
lington, Quinc> Jones, Count Basie ve
geçen ay ülkemizde bir konser veren
Sonn>r
Rollins'e ait parçalan seslendiri-
yor. Manhattan Transfer'in kadın voka-
listlerinden Janis Siegel'in llhan Mima-
roğlu'nun çevirileriyle, aralannda Fazıl
Hüsnü Dağİarca'run da bulunduğu bazı
Türk şaırlerinın şiirlerini okudugu bir al-
bümü de var.
Türk müzikseverlerin daha önceki fes-
tıvallerde de izleme fırsatı bulduğu grup,
bu akşam saat 21.30'da Açıkhava Tiyat-
rosu'da EIBngton, Getz ve Jones'an me-
lodilerini yorumlayarak, dinleyicilere
coşku, hüzün, romantizm ve mizahı da
birarada yaşatacak.
PAMNIZA ÇOK GİZLİ,
ÇOK ÖZEL MUAMELE!
ŞİMDİ TÜRK BANKACILAR DA İSVIÇRELİ
MESLEKTAŞLARI GİBİ KİŞİYE ÖZELPARA
YÖNETİMİNE BAŞLAPILAR
ALTI AYDA YATIRIM ARAÇLARI
NE KAZANDIRDI?
HAYVANCIUK KREDİSİ İKİ BAKANLJĞIBİRBİRİNE DÜŞÛRDÛ
PATENT VE MARKA HAKLARINDA KARARNAME ÇIKTI, AMA
TART1ŞMA BİTMEDİ
CİHAN PAÇACI: BU YIL, TARIMSAL KREDİİİRDE AT1UM YIU!
DOSYA: ATIL FONLARIN ALTİRNATİFIREPO NASIL YAPIUR?
MEMET BAYDUR
BAYINIZDE
Bir Caz Plağı:
Allah Kahretsin!
Arthur Taylor öldü geçenlerde. Geçenlerde dedi-
ğim taa şubat ayında. Art Taylor, eski sinema yıldızı,
yeteneksiz aktör Robert Taylor'ın nesi oluyor diye
soran olursa söyleyeyim: Hiçbir şeyi olmuyor. Art
Taylor, New Yorklu bir caz davulcusu. Büyük bir mü-
zisyen. Charlie Parker'dan John Coftrane'e kadar
bütün devletie çalmış. Ellili yıllarda Red Gartand ve
Paul Chambers ile birlikte birçok trio plağında im-
zası var. Çok degerli bir dolu caz plağının nabzı, yü-
rek atışı olmuş, alçakgönüllü bir eski okul neferi.
1929'da New York'ta dogmuş, 1995'te aynı kentte
ölüyor sessiz sedasız. Son plağını doldurduktan on
gün sonra. Neredeyse son dakikasına kadar çalış-
mış Art Taylor.
Emekliliği olmayan meslekleri düşündüm. Emegin
herçeşkjinesaygı duyulmalıdırelbet. işçinin, memu-
run, bütün emekçilerin bir güvencesi de olmalıdır.
Emeklilik dediğimiz sosyal güvence. Peki, ama ba-
zı mesleklerin emekliliği yok işte! Bir fızik profesörü
nasıl emekli olabilir? Kafasına saksı düşerse bir, ik-
tidar düşerse iki. Bir şair diyelim nasıl emekli olabi-
lir? Devletın şairi olursa bir, yazdıklannı kimse oku-
muyorsa iki. Bir müzisyen nasıl emekli olabilir? Ak-
şamlan konserde Mozart, Brahms çalıp sabahlan
evde Tarkan, Müslüm Gürses dinliyorsa. Emeklili-
ği kaldırmayan meslekler, çifte kimlikli olmayı da kal-
dırmazlar.
Art Taylor'ın ölmeden on gün önce davulunu çal-
dığı plak, bu aralar çıktı piyasaya. Cazın gelmiş geç-
miş en büyük ustalanndan biri olan organist Jimmy
Smith'in son plağı. Adı, 'Damn' (Allah kahretsin) bu
plağın. Jimmy Smith, Art Taylor'dan bir yaş büyük,
1928 doğumlu. Biri org, diğeri davul çalan bu iki
yaşlı' usta, yanlanna sekiz müzisyen daha almışlar.
Bu sekiz insanın doğum yıllanysa 1965 ile 1973 ara-
sında değişiyor. Torunları yaşında gençlerie çalıyor-
lar.
Jimmy Smith bütün büyükler gibi, yaşı büyüdük-
çe gençleşen bir sanatçı. Yanına iki gencecik trom-
petçiyi, Roy Margroveile Nicholas Payton'ı alınca
azıyor iyice. Trompeti Wynton Marsalis'in soğuk,
bilgiç ve dar görüşünden kurtanp Clifford Brovvn,
Lee Morgan, Dizzy gibi ustalann sahasına geri çe-
ken bu genç ustalar, dinleyen ve duyan insanı keyif-
le gülümseten standartlan çalıyorlar. 'Scrapple frvm
the Apple' bunlardan biri. Mark Whitfield gibi Wes
Montgomery'den bu yana gelmiş en iyi gitaristler-
den birine, Tim VVarfteld, Abraham Burton, Mark
Turner gibi gencecik saksofon ustalan ekleniyor.
Basta Christian McBride. Tadına doyum olmayan
bir mucize gerçekleşiyor bu plakta. Bu gençler,
Smith'in kanatlan alnnda ınanılmaz güzellikte çalıyor-
lar müziklerini. James Brown'dan Horace Silver'a,
Dizzy Gillespie'den Bobby Timmons'a, Charlie
Parker'dan Curtis Fuller'e kadar birçok devin ya-
pıtı yorumlanmış. Yaprtın en genç insanı 67 yaşın-
daki Jimmy Smith. Armoniyi, atmosferi, espriyi, lez-
zeti ve hınzıriığı sağlryor. O denli sevinçte, keyifte ve
hızla çalınnnş bir caz plağı ki biter bitmez yenkJen
dinliyor, dinlemek istiyor insan ve Art Taylor'ın emek-
li olamayacağına inanıyor.
Müziğin asıl işlevi bu değil midir? Insanlan haya-
tın sürekliliğine, durdurulmaz olduğuna inandırmak,
bunu kanıtlamak değil midir? Klasik müziğin yanı sı-
ra caz da bunu başanyor günümüzde.
"Doktoriar, elleriyle görebilen insanlardır" diyor
bir doktor, Gabriel Garcia Marquez'in son roma-
nında. Müzisyenler için de geçerli bir gözlem. Üste-
lik belki doktortar için olduğundan da fazla geçerli.
Gözü kapalı çalar çalgısını çoğu iyi müzisyen!
Bir caz plağından çıktık, nerelere geldik...
Marquez'irt son romanından söz ettim demin.
'Aşk'a ve Diğer Kötülüklere Dair' adında bir roman.
İki yüz yıllık bir mezar açılryor ve yirmi iki metre, on
bir santim uzunluğunda kızıl saçlı bir ceset çıkıyor
içinden. Genç bir kız. Birkaç sayfa sonra kuduz may-
munlar basıyor şehri, kiliseye saldınyorlar! Panik.
Doktorun atı yüz yaşında kalp krizinden ölüyor. Dok-
tor, atının kutsal topraklara, kilise bahçesine gömül-
mesini istiyor. Efendiler, köleler, ikisi arasında dara-
lan insanlar ve elbette aşk üstüne bir roman bu.
Genç kız sürekli yalan söylüyor romanda. Babası
"Belki şair olacak" diyor hoşgörüyle. Doktor Abre-
nuncio katılmıyor bu görüşe. Yalanın sanata katkısı
olamaz. "Yazı ne kadar saydam olursa, şiir o kadar
görünür" demekle yetiniyor. Kızın babası atlardan
korktuğu kadar tavuklardan da korktuğunu söyledi-
ği zaman canı sıkılıyor doktonjn. "İyi bir şey değil bu,
insanlarta atlann arasındaki iletişim kopukluğu, in-
sanın gelişmesini olumsuz etkiledi. Engellen aşabi-
leydik 'centaur'u yaratabilirdik" diyor. Yan insan-ya-
n beygir mitoloji yaratığı.
Jimmy Smith'in plağını dinlerken bunlar ve başka
şeyler geldi aklıma. Yan insan-yan beygir. Yan insan-
yan öküz. Yan insan-yan kirpi. Yan insan-yan kuş.
Yan insan-yan akbaba. Yan insan-yan balık. Sonra
seksen yılını tamamen insan olarak yaşamış birinin,
Aziz Nesin'in ölüm haberi geldi, binlerce kilometre
ötede buldu beni.
Sevgili Aziz Nesin'in ölümü, yaşına rağmen, ardın-
da bıraktığı dev yapıta rağmen normal bir ölüm de-
ğil, bir cinayet haberi gibi geldi bana. Neden acep?
Hepimizden daha genç olduğu için mi? Onu hiç öl-
meyecek, kuşaktan kuşağa yürüyen bir atasözü gi-
bi, aykın birmasal dedesi gibi, bir mit gibi düşündü-
ğüm için mi? Haksız bir ölüm bu. Fotoğrafına bakı-
yorum. Art Taylor çalıyor plakta. Şimdi Aziz Nesin'in
seksen yılda öğretmeye çalıştığı bir şeyi yüklenmek
düşüyor bize. Nasıl adam olunur?
2.ULUSLARARASI İSTANBUL
CAZ FESTİVALİ:
BUGÜN:
Açıkbava Tiyatrosu:
The Manhattan Transfer, 21.30
YARIN:
Açıkhava Tiyatrosu:
lstanbul Caz Dörtlüsü, Geri Allen, Ron Carter, Lenny
\Vhite Üçlüsü, 21.00
23.ULUŞLARARASI İSTANBUL
MÜZİK FESTİVALİ;
BUGÜN:
Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon:
American Ballet Theatre, 19.00
YARIN:
Aya İrini Müzesi:
The Waflace Collection, 19.00