22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 1995 PAZAR 10 DtZİYAZI • Tuncelili Alevi bir ailenin kızı olan Nurhan Vaıiı, babası ve ağabeyi gibi polislik mesleğini seçtikten sonra girdiği Emniyet Örgütü'nde karşılaştığı haksızlıklara sessiz kalamaz. Birçok kez hakkında soruşturma açılır, sürgün edilir. • Eylül öncesi ve sonrasını, olayların içinde yer alan bir kadın polisin ağzından dinlemek, o yıllarda Türkiye'nin nasıl karanlık bir dönemden geçtiğini anlamak için önemli bir belge oluşturuyor, o günlere ışık tutuyor. EMEKLİ POLİS NURHAN VARLI'NIN ANILARI Yöyına hazırlayan: Çetin Yiğenoğlu SUNUŞ Emekli polis Nurhan Varh, "polis doğmuş" bir kadınımız. Variı. okurken sizin de tanık olacağınız gibi, çok sevdiği mesleğinde gönlünce çalışmafirsatı bulamamış. Bu örgütte hiçbir şekilde göreviendirilmemesi gereMrken etkili veyetkûi makamlara dek yiikselen "bazı" kişilerle "dişe diş çatışan " Varh, meslekten çıkarmalar. sürgünler ve disiplin cezalanndan başını kaldırabildikçe polislikyapabilmiş. Meslek yaşamı neredeyse ceza alma ve bu cezalardan aklanma mücadelesiyle geçmiş. Ama, tüm suçlamalanhn ve cezalardan sonunda aklanmıs. Nurhan Variı 'ya göre, meslekyaşamını karartan kişüer "Türk Polis Teşkilatı'ndakibirkaç çürükyumurta"... Variı, İriitün teşktiatın bu birkaç "çürük yumurta " vüzünden suçlanmasına karşı. Variı. "polis teşkilatt "mn yirmi birinci yüzyıla hazırianan toplumayaraşır hizmeûer üretecek düzeye getirilmesinde kathsı olabilir mi düşüncesiyle amlannt kâleme aldığım vurguluyor. Okuyacağınız anılarda Vaıiı 'mn yahnları ile toplumdayahndan tamnan ve olayktrla ilgisi olmayatûar dışında, tüm kisilerin isimleri değiştinlmiştir. Yaşanmış, bitmis, anı niteliği kazanmış olaylan yayımlarken isimleriniyazarak hşileri "ayrtca " cezalandırmamn doğru olmayacağı düşünüldüğü için bu degişiklikyapılmıştır. Nurhan Variı 'mn amlarım bazen gülerek, bazen üzülerek, bazen düşünerek, bazen de kendisine iazarak okuyacağınızı sanıyoruz. Saygılannuzla. Polislerpolislerekarşı"Ben emekli polis memuru Nurhan Varh. Biri 17 (Elif), öbûrü 16 (Eda) ya- şında iki kız annesiyim. Meslektaşun olan eşim (Münır) de emekli. Babanun (Meh- met Yeşıltepe). ağabeyimin(Sadettın)de polis olduğunu söylersem, baa dostlanm gibi siz de bizim evi 'karakol 'a benzetebi- lirsiniz~. 43165 skü numarasıyla tam yirmi üç yıl görev yaptıktan sonra şimdi ailemle sakin bir yaşam sürdüriiyonun. Ancak, meslekhayatım bu ürnak içindeyazdığun sözcükle hiç de bağdaşmayacak biçimde, tam anlamıyla "çalkantı* içinde geçti. Tam üç kez 'meslekten ihraç' edfldim. On iki kez sürüldüm. Sayısını tam çıka- ramayacağım kadar disiplin cezası aidım. Emniyet Teşkilaü'nda adım önce 'aykı- n'ya, sonra "sakıncalı'ya, 'komünist'e, 'tKK'li'ye(istihbarata karşı koyan)veen sonunda da' PKK'li'ye çıktL" Özgeçmişini özetîe böyle anlatıyor emekli polis memuru Nurhan Varh. Kö- ken olarak Tuncelili Alevi bir ailenin kı- zı. Dersim Olaylan sonrasında uğradık- lan iftira sonucu ailesinin sürgüne gön- derildiği Uşak'ta doğmuş. Yoksul biror- tamda büyümüş. Babasının polis olma- sından sonra dûzenli gelire kavuşan aile, ekonomik açıdan görece rahatlamış. Birpolisten yediği tokat üzerine polis olmaya karar veren babasının tayini ön- ce Ankara'ya çıkmış. Daha sonra "şark hizmeti" zorunluluğu nedeniyle sabit ge- lirli bir polis memurunun ailesi olarak doğuda birçok il ve ilçede uzun yıllar ya- şamışlar. Küçük Nurhan'm, arkadaşla- nyla oynadığı hırsız polis oyununda po- lis rollerini aldığı çocukluğu, Tunce- li'nin, Hozat'ın, Genç'in karli, tozlu yol- lannda geçmiş. Liseyle birlikte Nevşe- hir'de adımını attığı genç kıziığını, An- kara'da sürdürmüş. Liseyi de Ankara'da bitirmiş. Liseyi bitirdiği yıl Emniyet Genel Mü- dürlüğü bünyesinde sivil memurluk için açılan srnava girmiş ve kazanrruş. Smav- da geçer notu belirleyen kompozisyon- muş. u İyi bir polis memuru nasıl olmalı- dn"" konulu kompozisyon yazdırmışlar. "tyi bir polis memuru, her şeyden önce belleğinden 'bilmiyorum' sözcüğünü çı- karmabdır" diye başlamış ve bu doğrul- tuda yazmış görüşlerini. O yıllarda çıtı pıtı bir genç kız olan Nurhan, sınavı kazanır ve Emniyet Ge- nel Müdürlüğü Arşiv Dairesi'nde işe baş- lar. Bir rastlann, babası da arşiv dairesin- de çalışmaktadır. Kulaflına lcüpe Babasıyla iki yıl birlikte çalışır. "Na- mus, ahlak.fazilet,insanlık,mücadete gü- cü gibi sözcükleıie sayabileceğim birçok şeyi, hayat felsefesini öğrendigim babam- dan poüsliği de. çalışma sisteminin ince- liklerini de öğrendim. Polislikte de öğret- menim, önderün oldu babam~ diye an- lattığı babası. Nurhan'a işe başlayacağı gün şu öğüdü venr: "Bak kıam! Biliyorsun tam on sekiz yılhk polisim. Bunca yıllık çalışmamın so- nunda sizleri büyütmekten başka bir şey biriktirmek de, mala miilke sahip olmak da etimden gelmedi. Size bırakılacak mal mülktüründen ne mirasım ne de param, pulum var. Boğazınızdan bir gün haram lokma geçirmedim. Şerefli bir isimden başka maddi hiçbir şey bırakmıyorum. Eğer üzerinde bir nebze babalık hakkım varsa, meslek hayatın boyunca hiçbir za- man vatandaşın cebinde gözünün olma- masınu vatandaşın cebine clini sokma- manı istiyorum. Bunun tersini yaparsan babahk hakkmu helal etmem." Bu sözler polis örgütünde çok kitap okuduğu için önce "Filozof denilen, sonra bazı yetkililere aykın geldiği için adı "komünist"e çıkanlan bir polise ait- tir. Nurhan, o gün adımını attığı Emniyet Orgütü'nde iki yıl kadar sivil memur ola- rak çalışır. Daha sonra çıkan bir yasadan yararlanarak şapkalı, tabancalı bir kadın polis olur. llk görev yeri Çankaya Kara- kolu'dur. Ancak, Amerikan Kültür Der- neği 'nde Ingilizce dil kurslanna gitmek- tedir o sıralar. Meslek yaşamının başın- da oldukça hırslı olan Nurhan, tngilizce- sini ilerletmek için çırpınmaktadır. Kim- senin gitmek istemediği Esenboğa'daki geçici görev, tam aradığı bir iştir. Başka arkadaşlannın da yerine gitmek üzere al- h ay kadar Esenboğa'da görev yapar. In- gilizcesini ilerletir ve asıl görev yeri olan karakola döner. Ve Evtilik Çogunlukla rastlantı sonucu bulunmaz mı aranılan? Nurhan'ınki de öyle olur. Kendisine eş. iki çocuğuna baba olacak Münir Varü'yla Çankaya Karakolu'nda karşılaşırlar. Tüm aşklarda olduğu gibi, biraz oyun, biraz şaka, cilve, naz, tutku, arzu derken nikâh defterine imza atılır. Dönem 12 Eylül öncesinin sancılı yıl- landır ve Ankara oldukça kanşıktır. Nur- han, o yılları fakültelerde öğrenciler ara- sı çatışmalar ve öğrenci eylemlerinin içinde geçirir. llk görev yeri Hukuk Fa- küJtesidir. Sabahtan gelir, öğrencilenn Nurhan Variı, 1957 Ekim ayında Ankara Ulus Meydanı'nda kendisine örnek aldığı babası ile biriikte (sağda). Baba mesleği pol'ısliği seçtikten yıllar sonra resmi ünrforması ile görülüyor. (aşağıda) üzerini arar, o gün hangi taraf güçlüyse (sağ ya da sol) güçsüz tarafi korur, alıp sınıfa girmelerini sağlarlar. Çıkışta da Kurtuluş Parkı'na dek güvenlik içinde götürüp bırakırlar. O yıllarda taruğı oldu- ğu olaylar, Nurhan'ın meslekte pişmesi- ni sağlar. Nurhan Variı, o yıllan şöyle anlatıyor. Kanlı 8 Nlsan Kanlı 8 Nisan 1976 gününü hiç unuta- mam. O günün kanlı bir gün olacağı ön- ceden belliydi sanki. Her zamanki gibi sabah 07.00'de görevimin başmdaydım. Ben sivil giyimliyim. tki üniformalı po- lis arkadaşla bana Tıp Fakültesi Morfo- loji A kapısında görev vermişlerdi. Görev yerine gitmeden önce sık sık Amir Salih Ilık'ın yanında gördüğüm Adanalı kız, yine gelmişti. Bu kızm o za- man hangi fakültede okuduğunu bilmi- yorum. O zamanlar kimin. nerede öğren- ci olduğunu aynntılı soruşturma yapma- dan bilmenin olanağı yoktu. Çünkü üst aramalannda öğrencilenn üzerinden de- ğişik fakültelere ait kimlikler çıkardı. Ne- reden, nasıl elde ederlerdi, bunu anla- mak güçtü. Bu Adanalı kız (Belki de Adanalı de- ğildi. Öyle tanırıhyordu, bilemem). Sa- lih Ilık'a bilgi taşıyordu. Kız, o sabah da gelmişti. Sonradan öğrendigim kadany- la sağ görüşlüydü. Geçici karakola gel- diğinde bizim 'özel polis 'leri görecekti- niz... Kızı iltifatlardan yere bastırmıyor- lardı. Bir de solcu düştü mü vay gele ba- şına, sopayı yiyordu. Nitekim o gün de öyle oldu. Zayıf. gözlüklü bir genç gel- di. O da içeri girip amire bir şeyler söy- ledi. Hakaretlerle kovdular genci. Kapıda görev yapıyorduk. Ne olduğu- nu anlayamadık. Bir anda ortahk ana ba- ba gününe döndü. Kıvılcım nerden çak- mıştı, anlayamamıştım. Kafası gözü da- ğılan öğrenciler, yerlerde yatıyordu. Bir yandan da toplum zabıtasından bir gnıp -biz merasim bölüğü derdik- havaya ateş açarak geldi. Bu arada sabah gördüğüm zayıf gözlüklü çocukla karşılaştık. Yara- lıydı. Yerde yatıyordu. - Abla n'olursunuz yetişin, arkadaşla- nmızı öldürüyorlar, dedi. Yanımdaki üniformalı arkadaşlara, gencin arkadaşlannı tamyıp tanımadık- lannı sordum. Taruyoriarmış. Daldık am- fılere ve gençleri dışan çıkanp güvence- ye aldık. Bizim görevli olduğûmuz kapı- da olay bitmişti. Birtelsizemri geldi. Ha- cettepe Yurdu'na gitmemiz isteniyordu. Hacettepe Yurdu'nun ginşindeki yol, o zamanlar daracıktı. Yolun girişini bir panzerle kapatmışlardı. Yurda tek giriş yolu birinci kattaki bir pencereydi. Ayla isimli bir arkadaşla birlikte atladık pen- cereden. Ayla da sıvildi. Pencereden ilk atlayan Ayla olduğu için polisten ilk to- kadı yiyen de o oldu. Ben atladığımda ba- na da tokat geliyordu, ama adamın elini tutup polis olduğumu söyledim. Ayla ağ- hyordu, b^leğine yapıştığım iri yan po- lis, polis olduğumuza inanmakta bir sü- re tereddüt etti, sonra özür diledi. Hacettepe Yurdu'nun ortasında blok- lar arasında bir boşluk vardı. Bütün öğ- rencileri buboşluğatoplamışlardı. Elle- ri havada oturur durumda bekletiliyor- lardı. Aralannda daha önceden tanıdı- ğım birkaç ay sonra diploma alıp doktor olacak (intern) birTuncetili hemşerim de vardı. Göz göze geldik. ama ona bile sa- hip çıkamadım. Y'ıllar sonra Kayseri'de karşılaştığım bu hemşerim, bana o gün kendisine sahip çıkmadığım için kınldı- ğını söyledı. Ben de eğer o gün müdaha- le etseydim durumunun belki daha kötü olabileceğini söyledim. Öğrenciler o du- rumda bekletilirken yurt aranmış, dolap- lan dıdik didık edilmişti. Dolaplann kı- litleri kınlarak aranmıştı. Yurtta yaban- cı öğrenciler de kalıyordu. Paralannın kaybolduğunu iddıa ettiler sonra. 8 Ni- san olaylanndan bir süre sonra yapılan Ecevit' in mitinginde bu konu pankartlar- da. "Polis hırsızlık yaptı, zararımız şu kadar lira" diye dile getırildı. Bizim sorumlu olduğûmuz bölgede bu olaylar olurken o gün Ankara'da üç kişi- nin vurularak öldürüldüğünü öğrendim. Bunlardan birinin adı Orhan Ensa- ri'ydi. Öğrenci değilmiş ama, biz oraya gitmeden önce Hacettepe Yurdu'nun or- da vurulmuş. Adını öğrenemediğim bir kişi Kurtuluş Parkı'nmorda vurulmuş. O gün vurularak ölenlerden biri de Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Hakan Yur- dakuler'di. Hakan Yurdakuler, eski 27 Mayısçılardan Milli Birhk Komitesi üye- siMuzafferYurdakuler'inoğluydu. 1995 Ocak ayında ölen Muzaffer Yurdaku- ler'ın oğlu Hakan, arkadaşlannın arasın- da kahraman kabul ediliyordu. Kendile- rine saldıran gruba taşla karşılık verme- ye çalışırken vurulmuştu. Taşı alıp doğ- rulduğunda kurşun isabet etmişti. Uzun menzillı silahla vurulduğu iddialan atıl- dı sonra ortaya. Oaha sonra Hakan Yur- dakuler adı Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde biramfiye verildi. Sanınm 12 Eylül'den sonraki dönemde bu levha geri indiril- miştir... Kanlı 8 Nisan'dan sonra beni Hacette- pe'nin yakınındaki Mali Bilimler Yük- sek Okulu'nda görevlendirmişlerdi. Bu benim fakültelerdeki son nöbetim oldu. Okula normal mesai saatinde varmıştım ama. öbür polis arkadaşlar nedense gel- memişlerdi. Okula girince donup kaldım. Okulun büyük salonunun büyük duvan- na kocaman bir bozkurt resmi çizilmiş- ti. Baktım öğrenciler geliyor. ama bizim polisler ortalıkta yok. Tuttum kapıv», ça- ğırdım hademeyi. - Sen dedim ben seslendikçe öğrenci- leri birerbirer göndereceksin, ben de kız erkek demeden hepsini arayacağım. Ara- dığım gençlerden biri karşı çıkmaya kal- kıştı: - Sen herhalde yeni geldin bu okula dedi, buranın aranmadığını bilmiyormu- sun? -Gönderildiğim her okuldakj öğrenci- leri aramak için görevlendirildim. -Sana yardım edeyim diyerek, sokul- mak istedi bunun üzerine. -Bana görevimi mi öğreteceksin, defol diye çıkıştım. Ben kendi işimi kendim yaganm.. Obür görevli iki polis arkadaş saat 11 OO'e doğru lütfedip geldiler. -Yahu neredesiniz arkadaşlar, dedim. -Abla sen bu okulun aranmadığını bil- miyor musun diye karşılık verdiler şaş- kınlıkla. -Yoo dedim, ben her okulun öğrenci- lerini arayacağımızı sanıyordum. Bu olaydan sonra beni bir daha fakül- telere göndermediler. Polisin polise yaptığı Ağabeyim Saadettin Yeşiltepe ben- den sonra (1974) polis olmuştu. Babam, ağabeyim ve ben birkaç yıl değişik birim- lerde de olsa aynı dönemde Ankara'da çalıştık. Ağabeyim Ankara Yusuf Kah- raman Polis Okulu'ndan mezun olduktan sonra Ankara Toplum Polisi Müdürlü- ğü'nde göreve başlamıştı. Öğrenciler toplum polisine bir gazoz adı olan "Fru- ko" derlerdi. Toplum polisi göreve oto- büslerle giderdi. Beyaz kask (miğfer) gi- yerlerdi. Gerçekten de beyaz kasklany- la otobüste oturan polisler kasadaki ga- zozlan andınrlardı. Sanınm 1975 yılıydı. Ağabeyimin de içinde bulunduğu polis birliği alınan tel- siz anonsuyla çıkan olaylan bastırmak üzere Gazi Eğitim Enstitüsü'ne hareket eder. Polislerin başlannda Ömer Çoban ile Mustafa Duymuş adlannda komiser- ler var. Komiserler yolda gıderken oto- büsteki polislere şu talimatı venrler: "Arkadaşlar, olaya coplu müdahaJe et- meyin. Bu tutum olay yoksa çıkmasına, > r arsa büyümesine yol açabilir. Gerçekten suçlu gördüğünüz varsa yakalayıp ara- baya getirin." Komiserler sanki tuttuğunuzun kafası- nı kmn, demişler gibi bazı polisler öğren- cilere coplarla girişmişler. Öğrencileri yerlerde sürüklemişler. Komiserlerle ağabeyim bu tür davranan polislere en- gel olmaya çalışmışlar. Bu yüzden, iki komiserle ağabeyim, Ankara Siyasi Şu- be Müdürlüğü'nde gözaltına ahndılar. .\ncak öğrencilerin doğru ifade verme- leri üzerine meslekten atılmaktan kurtul- dular. Bu olaydan sonra ağabeyim Sam- sun'a, komiserler de Erzincan ve Sivas'a sürüldüler. Ağabeyimle gözaltındayken babam, ben ve nişanlım (Münir) polis ol- mamıza karşın bizi bile görüştürmediler. Bu olay. polisin arasına aynmcıhğı sokan fesat yuvalannın işiydi. Bizler POL- DER'liydik. Babam POL-DER'de bir dönem başkanlık da yaptı. Bizler, POL- DER'e ilk üye olanlardandık. POL- DER, polis memurlannın sosyal hakla- nnı koruyup kollamak amacıyla kurul- muştu. Biz de polis olarak haklanmızın savunulacağı, sahip çıkılacağı düşünce- siyle POL-DER'e üye olmuştuk. Sağcı polisler, POL-DER'i ele geçiremeyince POL-BÎR'i kurdular. Böylece polisin safça sosyal haklannın korunup kollan- ması amacıyla kurulan örgütlere, bazı çe\Telerce siyasi nitelik kazandı. O sıralar evimiz Telsizler semtindey- di. Kardeşün Vedat liseyi yeni bitirmiş, iş için belediyeye başvurmuştu. Beledi- yeye gitmek üzere polis noktasının önün- den dolmuşa binmiş. O sırada Vedat'ı gören -ve benim kardeşim olduğunu da bilen- Ali adındaki polis memuru, telsiz anonsuyla dolmuşu sonraki durakta dur- durarak Vedat'ın gözaltına ahnmasını sağlamış. Biz öğrendiğimizde Vedat, AJ- tındağ Emniyet Amirliği'ndeydi. Yine ben, babam, ağabeyim, nişanlım dört po- lis, kardeşimle görüşme olanağı bulama- dık. Ve bizim Vedat'ı "eyleme katılmak" (ayakta zor duran felçli eylemci) suçla- masıyla adliyeye sevk ettiler. Ancak sav- cı dava bile açmadan serbest bıraktı ço- cuğu. Bütün sorun, bizim ailenin Tunce- lili ve POL-DER'li olmasıydı. 1lerde de anlatacağım gibi bu Tuncelililik ve POL- DER'lilik yüzünden daha pek çok sorun- la karşılaştık. Yarın-. Baba evine baskın ANKAItANOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt Aziz Nesin Fırtınası! ServerTanîlli'nin dilimize kazandırdığı "Osmanlı Im- paratorluğu Tarihi II" kitabını vermek için, Cahit Küle- bi'yle Ayşe Leman Karaosrnanoğlu'na gittim. Server Tanilli'nin bir çeşit "Emanetçi Sultana "sı gibiydim. Ayak işlerini çok sevdiğimi o da biliyordu. Kimilerine kitapla- n elden götürüyordum. Ama, çogu kendi gelip Cumhu- riyet bürosundan alıyordu. Cahit Külebi, bana Niksar'dan ceviz getirmiş. Kedisi Sannan sayrıymış... - Niksar'da ceviz var mı? diye soracak oldum; Küle- bi'nin "Benim doğduğum köylerde I Cevizağaçlanyok- tu, I Ben bu yüzden sennliğe hasretim I Okşa biraz!" dizeleri belleğimdeydi. Külebi: - Yokyav, dedi, Ankara'da kuruyemişçilerde, baha- ratçılarda, cevizleri "Niksar cevizi" diye satıyorlah Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ölümünden önce, saynyken, ısrarta beni aramış. Eşi Leman Hanım tete- fon etti: - Yakup sizi bekliyor beyefendi! dedi. Boş mu bulun- dum, ne oldu, arandığım günlerde gidemedim. Onlar Cinnah Caddesi'nde oturuyortardı, ben de. Rüzgârfc Sokak'ta, "Yeni Ortam" gazetesinde çalışıyordum. Ak- şam yorgun argın dolmuşla eve dönüyordum. Karaos- manoğlu'nun evinden geçerken, dolmuş paraana mı kı- yamıyordum ne, inmiyordum. - Yann uğranm! diyordum içimden. Bir türiü uğrayamadım, Yakup Kadri öldü. Havaala- nında Leman Karaosmanoğlu'nu gördüm. - Efendim, başınız sağ olsun, ben Mustafa Ekmek- çi! - Siz misiniz o? Beyefendi, sizi bir sevgiliyi bekler g/- bi bekledi Yakup; niçin gelmediniz? Susuyor, verecek yanrt bulamıyordum... - Belki size bir şey söyleyecekti, belki bir sır. Niçin gel- mediniz? Yakup Kadri'nin bana ne diyecegini bilmiyorum, ama bir şeyi biliyorum. Yakup Kadri, ölümünden sonra din- sel tören yapılmasını istememişti (llhami Soysal bunu yazdı). Eşi Leman Hanım, onun bu isteğini yerine getir- di. Meclis önünde tören yapıldıktan sonra, Leman Ha- nım'a sormuşlar: - Cenaze hangi camiye gidecek efendim? - Istanbul'da kılınacak efendim! \ Cenaze Istanbul'a gidince yine sormuşlar - Hangi camiye gidecek? - Ankara'da kıhndı efendim? Doğru gömütlüğe gidi- lir. Yakup Kadri'nin vasiyeti böylece yerine getirilir. Le- man Hanım: - Yakup ne istediyse yerine getirdim! dedi. Ölüm dö- şeğinde, Leman Hanım, Yakup Kadri'ye: - Yakup, der, sen ölüyorsun! Gel, birlikte intiharede- lim! Ben, ikimize de yetecek ilaç hazırlanm... - Hayır, diye mmldanır Yakup Kadri, sen yaşamalısınl Benim eserlerime kim sahip çıkacak? Leman Hanım, kendini Yakup Kadri'ye adamıştır... Prof. Fehmi Yavuz da ölümünden sonra, dinsel tö- ren yapılmasını istememişti. Arkadaşı Mustafa Coştu- roğlu, ona şöyle dedi: - O, artık senın elinde değil; oğlun Davras ile yakın- lannın elinde, bizim elimizde... Fehmi Yavuz, istemediği halde, Datça'da dinsel tö- ren yapılmış! Nurullah Ataç da "Ben dinsizim, öldük- ten sonra da dirilmeyeceğim! diye yazdığı halde, anım- sıyorum, Hacıbayram'dan cenazesi kaldırıldı! Yağmur- lu bir gündu. Kalabalık arasında cenazeyi izleyenlerden Oktay Akbal'ı gördüm. Istanbul Bankası'nın saçaklan altında bir süre, Ataç'ın cenazesinin geçişini izledim... Nâzım Hikmet, 11 Eylül 196Vde Beriin'de yazdığı "Otobiyografı" şiirinde, bir yerde şöyle der "... bindim trene uçağa otomobile I çoğunluk bine- miyor I operaya gittim I çoğunluk gıdemiyor adını bile duymamış I operanın I çoğunluğun gittiği kimiyehere de ben gitmedim 21 den ben I camiye kiliseye tapına- ğa havraya büyücüye I ama kahve falına baktırdığım ol- du I yazılanm otuz kırk dilde basılır I Türkiye 'mde Türk- çe'mde yasak..." Nazım'a da -Moskova'da olduğundan belki- dinsel tören yapılmadı! Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "ölü" şiiri- ni mınldanıyorum: "Hangi mahallede imam yok, I Ben orada öleceğim. I Kimse görmesin ne kadar güzel, I ayaklanm, saçla- nm ve her şeyim. ölûler namına, azade ve temiz, I meçhul denizlerde balık; I Müslüman değil miyim, hâşâ, I Fakat istemiyo- rum, kalabalık. Beyaz kefenler giydirmesinler, I Sızlamasın karanlı- ğım havada. I Omuzlardan omuzlara geçeriten sallan- mayayım, I Ki bütün azalanm hülyada. Hiçbir dua yerine getiremez, I Benim kâinatlardan uzaklığımı. I Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar, I Çılgınca seviyorum sıcaklığımı." Turan Dursun, 25.8.1990'da imzalayıp yolladığı "Kulleteyn" adlı ilk yapıtına, "Turan Dursun'dan Sn. Mustafa Ekmekçi'ye saygı ve sevgilerfe" diye yazmış. O zaman yaz dinlencesinde Belek'teydim. Turan Dur- sun, 4 Eylül 1990'da öldürüldü. "Tabu Can Çekişiyor, Din Bu" yapıtlan, o öldükten sonra ardı ardına yayım- landı. "Kur'an Ansiklopedisi" sekiz cildi buldu. "Din Bu 1 "de, Turan Dursun, "ölürsem" başlığı altın- da şunlan yazmış: "O zaman anlarsın I Ölünce biri I Pazar kışır I İki yûz olur hemen yüzler I hemen I Dersin 'Neymiş meğer'! I Ben de ölürsem eğer I Ey 'aydın cemaat'! I Lütfen öl- dürme beni! I Lütfen!" Turan Dursun'a ısteğine uygun olarak dinsel tören yapılmadı. Türkiye'de yolu Turan Dursun mu açmıştı? Bu açıklıkta. Aziz Nesin, en güzel derslerinden birini da- ha verdi. Köktendinciliğe karşı savaşı başlatarak öldü. Tüm inançlara saygılı olan Aziz Nesin, inanmayanlara da saygılı olunmasını istiyordu. Üç gün önce, onun için "Aziz Nesin Rüzgân "nı yazmıştım. Rüzgârdinmedi. Ap- tallar bilmiyoriar, Aziz Nesin fırtınası yeni başladı! B U L M A C A SEDATYAŞAYAN 7 8 9SOLDAN SAĞA: 1/ Binek hayvan- lannın sırtına ko- nulan keçe, meşin ya da kalın kumaş parçası... tkı dere- ninyadaikıyolun birleştiği yer. 2/ Tutsak... Ege Böl- gesi'ndebirgöl.3/ Kötülük... Uzun tüylübirsüsköpe- ği cinsi. 4/ Duman lekesi... Eskıden hükümdara avrı- lan gemi. 5/ Atik. 6/ Bir şeyin çikış yeri, kay- nak, köken... Bir gıda madde- si. 7/Aşağılık... Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın btr şıir kitabı. 8/Sürekli... Mehıl. 9/Alman- ya'da bir kent... Üç kişiyle oy- nanan bir kâğıt oyunu. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan siyasal bir örgüt. 2/ Osmanlılarda gece bekçisi... Birçok Latin ülkesinde kulla- nılmış eski bir para birimi. 3/ Bir tarikat ya da sanahn kuru- cusu... Çizilerek oluşturan şekil. 4/Şarkı, türkü... Akarsu de- bisinin yıl boyunca gösterdıği değişikliklerin tümü. 5/ As- keri olmayan. 6/ Bir şeyi yönetmede önemlj görevı olan kimse... Çit, perde. 7/Van'ın bir ılçesi.. LütfıÖ. Akad'ınbir fılmi. 8/Yeryuvarlağının yıl içinde Güneş'e en uzak olduğu nokta... Acınma, yerınme. 9/ Isırması iltihaplara yol acan iri birörümcekcinsı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear