Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1995 PAZAR
14 KULTUR
Şehir Tiyatrolan ve Tiflis Şehir Tiyatrosu'nun ortaklaşa gerçekleştirdiği 'Altın Post' adlı oyun salı günü başlıyor
W
21. yüzyıla atılaıı âk admı'
Kiiltür Servisi- Istanbul Belediyesi
Şehir Tiyatrolan kuruluşunun 80.
yılında 'yaz oyunu' olarak, tiyatronun
kültürlerarası ve sınırlar ötesi kimliğini
vurgulayan de\ bir projeyi izleyici
karşısına çıkartıyor: "Alton Post".
"Altın Post", 12 Türk, 12 Gürcü
tiyatro sanatçısının rol aldığı, aynı
anda Türkçe ve Gürcüce olmak üzere
iki dille birden sergilenen, sanat ve
kültürün sınırlar ötesi olma özelliğini
simgeleştiren bir proje. Şehir
Tiyatrolan ve Tiflis Şehir
Tiyatrosu'nun ortaklaşa geliştirdiği
"AKın Post" projesinin 2001 yılına
kadar, her yıl değişik ülkelerin
katılımıyla bir mozaik olarak
genişlemesi düşünülüyor.
Tiyatronun sınırlar ve kültürler ötesi
kimliğini vurgulamak amacından
hareketle gerçekleşen bu proje,
mitolojik bir öyküyü.
Argonotlann yolculuğu efsanesini
konu ediniyor.
Argonotlann. Altın Post'u ülkelerine
geri götürmek için çıktıklan yolculuğu
konu alan efsane, Ege ve Karadenız
kıyılannı aşarak Gürcistan'a kadar
uzanan bir yol izliyor. Yolculuklan
boyunca Argonotlar çeşitli maceralar
yaşıyorlar ve sonunda Altın Post ile
birlikte ülkelenne geri dönmeyi
başanyorlar.
Proje içın yaklaşık bir yıldır tstanbul-
Tiflis arasında yoğun bir trafik
yaşanıyor. Şehir Tiyatrolan dramaturgu
Tank Günersel ile Tiflis Şehir
Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni
Sandro Mrevlishvili'nın ortaklaşa
yazdıklan oyunu. Şehir Tiyatrolan'nın
deneyimli yönetmeni Çetin İpekkaya
ile yine Mrevlishvili yönetiyorlar.
Altın Post'un toplam bütçesi 10
milyan aşıyor. Gürcistan'daki
bürokratık işlemlenn bizzat Devlet
Başkanı Şevardnadze tarafından
imzalanıp yürürlüğe konulduğu proje,
Türk Tiyatrosu'nun "21. yüzyıla attığı
ilk ve en önemli adım' olma özelliği de
taşıyor.
Dünya prömiyeri 25 temmuz salı günü
Istanbul Rumelihisan'nda
gerçekleşecek olan Altın Post,
buradaki 4 temsilden sonra Sarp Sınır
Kapısı'na ulaşacak, birinci perdesi
Oyunu, Çetin İpekkaya(solda) ve Sandro .Mrevlishvili yönetiyoriar.
T
oplam bütçeşi 10 milyan aşan 'Altın Post', 12 Türk, 12 Gürcü tiyatro
sanatçısının rol aldığı, aynı anda Türkçe ve Gürcüce olmak üzere iki dille
birden sergilenen, sanat ve kültürün sınırlar ötesi olma özelliğini
simgeleştiren bir proje. Türk Tiyatrosu'nun '21. yüzyıla attığı ilk ve en
önemli adım' olma özelliği de taşıyan projenin, 2001 yılına kadar, her yıl
değişik ülkelerin katılımıyla bir mozaik olarak genişlemesi düşünülüyor.
Sarp'ın Türkiye tarafında, ikinci
perdesi ise Gürcistan tarafında aynı
gün ardarda temsıl edilecek.Oyun daha
sonra Tiflîs'te ve Gürcıstan"ın çeşitli
kentlerinde sergılenecek.
Şehir Tiyatrolan dramaturgu Tank
Günersel ve yönetmen Çetin İpekkaya
ile projenin oluşturulma sürecını ve
karşılaşılan güçlükleri konuştuk.
Tank Günersel. "25 temmuzda bir
Gürcü ile bir Türk oyuncu sahnede
yerierini aldıklann da derin bir soluk
alacağız" dıyerek başladı konuşmasına.
"Bir yıl kadar önce Sandro, Şehir
Tiyatrolan'na çok kültürlü, çok uluslu
bir oyun projesinde bulundu. Binbir
Gece Masallan düşünülürken, Ero!
Keskin'den Altın Post önerisi geldi.
Karadeniz, Orta Avrupa, Afrika,
Akdeniz'i içine alan bir proje olması
bakımından heyecan vericiydL
Oyun yazarı olarak beni en çok
zorlayan oyun bu oldu. Farklı bir
kültürden bir yazarla çalışmak hem
ilginç hem de zordu. Sandro rejisör
yanı ağır basan bir tiyatro adamıydı.
bcnimse yazar yönüm ağır
basıyordu. Kimi zaman çatıştığıtnız
noktalar olsa da bu buluşma verimli
sonuçlar doğurdu."
Asıl kaygılannın 3300 yıl öncesini
günümüze taşımak ve seyirciyi
oyuna dahil etmek olduğunu
belirten Günersel. oyun içinde
oyun yaratmak gibi bir teknikle bu
amaca ulaşmayı hedeflediklerini
söylüyor.
"Oyunun hazuiık aşamasında
bulunduğum Gürcistan'da sanatçüann.
ayduılann şu görüşte birleştiklerini
gördüm : 'Altın Post', Türkiye ve
Gürcistan arasındaki en önemli
projedir."
Çıkar çatışmalan, iktidar, ihanet ve aşk
gibi hiçbir zaman eskimeyecek
kavramlan işleyen oyun, kültürler arası
bir tiyatro dayanışmasının ilk
örneklerinden.
Çetin İpekkaya, bu projenin
gelecekteki projeler için önem taşıyan
noktalar içerdiğini belirtiyor:
"Öncetikk şunu gördük. çok kültürlü
ortak bir proje öncesi rejisorler
biraraya gelerek en az iki hafta süren
bir atörye çalışması yapmalı.
tkinci olarak, yine farklı millet ve
kültürlerin ortaklaşa yürüttüğü bu
tip çalışmalarda tiv atroyu çok iyi
bilen, tercihan tiyatrocu olan,
çevirmenlere gereksinimimiz var."
Bu anlamda çeşitli koordinasyon
güclükleri yaşanıldığı anlaşılıyor fakat
hıçbirşey ne oyunculan ne de
yönetmenleri yıldırmaya yetmemiş.
Oyunun Gürcü yönetmeni Sandro
Mrevlishvili de Şehir Tiyatrolan ile
gerçekleşen bu verimli diyalogtan
duyduğu memnuniyeti belirterek
çalışmanın 20. yüzyılın en önemli
sanat olayı olduğunu vurguluyor ve
ekliyor : "Bu adımlar gelecek için
atddı."
Prova arasında görüşlerini aldığımız
oyunculardan Arif Akkaya ve Ravle
Nozadze dil farklılığının sanatı
sınırlamayacağını çünkü sanatın sınır
tanımayacağını diğer oyunculann da
paylaştığı ortak görüş olarak dile
getiriyorlar.
Tüm insanlan sevgiye, dostluğa,
kardeşliğe çağıran "Altın Post", Türk -
Gürcü tiyatro dayanışmasının eşsiz bir
örneğinı sunuyor ve seyirciyi bu
"macera" nın bır parçası olmaya
çağınyor.
Edebiyatrruzınen onurlutemsilcisiCOŞKUNTUNÇTAN
1967 Temmuzu'nun tam ortası. On
günden beri her renkten Türk basını
"Aziz Nesin" olayı ile çalkalanıyor. 5
temmuz tarihli gazeteler, bir Rusya ge-
zisinden yeni dönmüş olan ve çoktan be-
ri her yaptığı her yazdığı her söylediği si-
yasi polisçe süreİdi izlenen ünlü yazann,
bır gün önce, bir ihbar üzerine, evinde
ani baskınla yakalanıp Emniyet Müdür-
lüğü'ne getirildiğini, orada göz hapsine
alındığını haber veriyorlar.
Sirkeci'yetrenle vardığı 24 haziranda,
yanındaki eşyalann tümüne gümrükçe
el konulmuş, sonradan açılan bavulla-
nnda Nâzun Hikmet'in vasiyetnamesi ve
daha birçok gizli belge bulunmuş. Bun-
lann ortaya döktüğü gerçeklerin ışığın-
da, yakın bir gelecekte, büyük çapta tu-
tuklamalar bekleniyormuş...
Ertesi günkü basın Aziz'in serbest bı-
rakıldığını bildiriyor. Birinci Şube'de sa-
atlerce sorguya çekilmesinin ardından
tutuklanması isteğiyle gönderildiği 7.
Sulh Ceza Mahkemesi'nce özgürlüğüne
tekrar kavuşmasına karar verilmış. Nö-
betçi basın savcısı buna karşı çıkınca
olay daha üstteki 5. Asliye Ceza Mahke-
mesi'nce incelenmiş, o da delil yetersız-
liğine dayanarak öteki mahkemenin ka-
rannı onaylayınca Aziz evine dönebil-
miş...
52 yaşında 52 yaprt
Sonraki hafta boyunca basın, bu konu-
da, birbirinden bazan çok değişik göriiş-
lü, bazan bayağı uzun yorumlarla dolu.
Yazanlann kimileri bu "çok tehlikeli
adam"ın kodese bu sefer artık temelli tı-
kılmamış olmasından yakınıp vatanın
geleceğiyle ilişkili tasalannı dile getiri-
yorlar.
Kimileri de anayasanın her vatandaşa
düşünce özgürlüğü tanıdığı bir ülkede,
en ufacık bir yasak girişime adı kanşma-
mış, üstelik çağdaş Türk edebiyatının en
onurlu bir temsilcisine böylesine haksız-
ca (çünkü kendisine yöneltilen suçlama-
lann tümünün yersiz olduğu meydana
çıkmış bile) ve hoyratça davranılmış ol-
masını kınıyorlar...
Yaklaşık on yıldır yerleşmiş olduğum
Fransa'dan, hem yoğun bir sanatsal ça-
lışma devresinin yorgunluğunu çıkar-
mak, hem Türkiye'de eylülde yönetmen-
liğini yapacağım oyunun provalanna ha-
zırlanmak için lstanbul'a, anneciğimin
yanına gelmiştim o yaz. Marmara kıyı-
lanndaki kumlarda güneşlenmekle, Bo-
ğaz'ın berrak sulannda serinlemekle fa-
lan geçiyordu günlerim. O her tür gergin-
likten uzak ortam içinde, doğduğum, bü-
yüdüğüm kentin o eşsiz tadını çıkanrken,
birden ortalığı kanştıran bu olay benim
de rahatımı kaçırdı.
O zamanlar Türkiye Cumhuriyeti va-
tandaşıydım. Çocukluğumu, ilk gençli-
ğimi geçirdiğim; öğrenimimi, askerliği-
mi yaptıgım; Devlet Tiyatrosu'nda sah-
neye çıktığım; konuk yönetmen olarak
defalarca çagınldığım çevirilerimin sah-
nelendiği, yayımlandığı, iliklerime dek
işlemiş bir sevgiyle baglı olduğum bu
ülkede, yapıtlan 23 dile çevrildığinden,
TM. ai
anışmamızdan
nerdeyse günü
gününe iki yıl sonra
Fransa'daki
kitabevlerinin
çoğunun
vitrinlerinde mavi
kapaklı, yaklaşık
300 sayfalık yeni bir
yapıt yer aldı.
İçinde, Aziz'in
değişik
kitaplanndan kendi
seçip çevirdiğim 26
öykü vardı.
B,'aşında onun
kişiliğini ve
yazarlıktaki
özelliklerini de
tanıtan uzımca bir
önsözüm, sonunda
da "Başbakan'a
mektup"u... Kitaba,
içindeki öykülerden
birinin adını
vermiştim: "Un fou
sur le toit" (Damda
Bir Deli). Çok
beğenildi, iyi satıldı,
birkaç ayda
tükeniverdi.
çeşitli ülkelerde en imrenilecek ödülle-
re İayık görüldüğünden uluslararası üne
ulaşmış bir yazara, hem de devletin po-
lisinin bu ilkelce davTanışı beni allak bul-
lak etti. O güne dek cebimde övünçle ta-
şıdığım pasaporttan utandım.
Aziz o sırada 52 yaşındaydı. Yayım-
lanmış kitaplannın sayısı da 52 idi. Hep-
sini değil ama çoğunu zevkle okumuş.
heryapıtı ona olan hayranlığımı pekleş-
tirmişti. Şimdı. anayasanın düşünce öz-
gürlüğünü güya açıkça garantilediği bir
güya demokratik ülkede, onun inançla-
nnın suç sayıldığını, saygıdeğerkişiliği-
ne en utanılacak biçimde saldınldığını
görüyordum.
Örümcek beyınli salaklann kalemle-
rinden, onu küçültmek hırsıyla, hakaret-
lerle yuğrulmuş iftiralar fışkınyordu. Bu
saldınlar, belki de hükümette yüksek so-
rumluluklar taşıyan kımi acınacak kışı-
lerin az çok gizli buyruklanndan kay-
naklanıyordu.
Aziz Nesin'in. 15 temmuz cumartesi
günü, bir üniversite dersliğinde bir açık-
lama yapacağım öğrenir öğrenmez. plaj
safasından vazgeçip oraya koştum. Ken-
dimi yoğun bir kalabalık içinde buldum.
Aziz'i ilk kez görüyordum.
Başbakan'a açık mektup
Öğrenci sıralanndan birinde. halkın
arasındaydı. Birkaç saat sonra Akşam
gazetesinin yayımlayacağı "Başbakan
Süleyman Demirere açık mektubu"nu
orada okudu. Türkiye Cumhuriyeti'nin
güvenliğinı korumakla görevlı ve dev le-
tin memuru polislerin ona. soruşturma
boyunca, nasıl hayvanca davrandıklan-
nı aynntılı anlatan; kendı adamlannın bu
tur ınsanlık dışı davranışlanna kinsiz.
hatta saygılı bir şekilde Demirel'in dik-
katini çeken o metni dinledikçe oradaki
herkes gibi ben de heyecanlandım, içim
burkuldu. gözlerim doldu.
Emmyet Müdürlüğü'nde kendisine
yaşatılan, Türkiye için yüz kızartıcı sa-
atleri ne denli etkin bir biçimde dile ge-
tiriyordu Aziz! Mektubu şöyle noktala-
nıyordu: "Sayın Demirel! Söylevleriniz-
de, demeçlerinizde, konuşmalannızda,
sık sık anayasaya saygıdan ve demokra-
tik düzenden söz ediyorsunuz. Siyasi po-
lisinizin bana yaptıkbın anayasaya da de-
mokratik diizene de a> kırıdır. Yanlış bir
yoldadırlar. Bunları bilmiyorsunuz saya-
rak ve size yararı olur düşüncesiyle bildi-
riyorum. Saygılanmla."
Acaba dünya tarihinde, herhangi bir
başbakan, kendı ülkesinın en seçkin bir
aydınından bununla kıyaslanabilecek
çapta bir ders almış mıdır?
Aziz susar susmaz ona yaklaşmak. ona
karşı duyduklan sevgiyi. saygıyı, hay-
ranlığı belirtmek istedi bütün oradaki-
ler. Ben de kendimi onun yanıbaşında
bulunca, yalnızca bununla yetinmedim,
onun yapıtlannı Fransızcaya çevirmeme
ızin vermesini rica ettim.
Beni yaşamında ilk kez görüyordu.
hakkımda bılgisi yok denecek kadar az-
dı, ama kendisinde o gün güven uyandır-
dım galiba. Oracıkta isteğimi kabul etti,
sonra yazılı olarak da yapıtlannın Fran-
sızcaya çevrilme hakkını şimdilik yalnız
bana verdiğini doğruladı.
Sevinçten uçuyordum, çünkü Fran-
sa'da hiç tanınmayan değerli bir yazann
artık Moüere'in dilinde de okunabilme-
sine ben öncü olabilecektim. Ona böy-
lece hizmet edebilmek ne muazzam bir
onurdu benim ıçinlTanışmamızdan ner-
deyse günü gününe iki yıl sonra Fran-
sa'daki kitapevlerinin çoğunun vitrinle-
rinde mavi kapaklı. yaklaşık 300 sayfa-
lık yeni bir yapıt yer aldı. İçinde, Aziz'in
değişik kitaplanndan kendi seçip çevir-
diğim 26 öykü vardı. Başında onun kişi-
liğini ve yazarlıktaki özelliklerini de ta-
nıtan uzunca bir önsözüm, sonunda da
"Başbakana mektup"u...
Aziz Nesin Fransızeada
Kitaba, içindeki öykülerden birinin
adını vermiştim: "Un fou sur le toit"
(Damda Bir Deli). Çok beğenildi. iyi sa-
tıldı. birkaç ayda tükeniverdi. Bu arada
baş sorumlusu ölen o yayınevi kısa za-
man sonra kapandı. Bu yüzden yeni bir
baskı, ne yazık ki. gerçekleşemedi. Ille
de okumak ısteyen tanıdtklanma ben-
deki tek nüshasının kopyasını dağıttım
yıllarca. Hâlâ da öyle.
Ardından, yine Aziz'in yazılı onayıy-
la. iki oyununu ("Birazgeür misiniz?" ve
"Bir sey yap, Met!") Fransızcaya çevir-
dim. lkisi de devlet radyosunun kültür
kanalında ünlü sanatçılarca oynandı.
Bir de, 196 9'da, "Bir şey yap, Met!"i,
Bourges kentinde, o sırada Tiyatro
Bölümü Müdürü olduğum ünlü Devlet
Kültür Merkezi'nde repertuvara aldım.
Aziz'in buna ne denli sevindiğini bugün-
müş gibi anımsıyorum. Provalara baş-
ladık. Aziz, ailevi nedenlerden, resmen
davet edilmiş olmasına karşın, o çalış-
mayı görmeye gelemedi. Zaten ilk tem-
sile varamadan ben oradan, Genel
Müdürle aramızdaki görüş farklan
yüzünden aynlınca, bu proje suya düş-
tü. Önceden bastırdığımız afişler hâlâ
arşivlerimde...
O kapananın mirasçısı sayılabilecek
bir başka yayınevi, birkaç kez, öykü
kitabını yeniden basmaya niyetlendi.
Hatta, Paris'e gelişlerinden birinde
Aziz'i oranın yöneticileriyle buluştur-
dum. Onu nasıl saygıyla, hayranlıkla
ağırladıklan hâlâ gözümün önünde.
Ama, yalnızca parasal nedenlerden o
yeni baskı gerçekleşemedi. O yayınevi
de bir süre sonra kepengini temelli indir-
di..
SÜRECEK
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Tanpınap ın Detterlepi
Yıllar önce, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'r\\n ek-
siksiz bir transkripsiyonunun yapılması söz konusu
edildiğinde, üstadın bu işi Türkiye'de üç kişinin üst-
lenebileceğini ileri sürdüğü bilinir. "Orhan, Şaik, Gök-
yay". Bu saptamanın doğruluğu-eğriliği tartışılabilir
şüphesiz. Şurası kesin ki, sonuç olarak, Seyahatna-
me'nin pek yakında yayımlanacak olacak Istanbul
cildini gerçekten de Orhan Şaik Bey hazırlamıştır.
Onu son gördüğümde, ayağa güç bela kalkıp evin-
den çıkabilmiş, sırf bu ışi görüşmek için: Gövdesi
yaprak gibi titriyordu artık, zihni yetkin bir bilgisayar-
dı oysa. Manüskri önümde duruyor: Azmin, çalışma-
nın, karşılığını düşünmeksizin çalışmanın, bilgeliğin,
birikimin ürünü. Seyahatname'nin gerisini, bir he-
yetle birlikte Şinasi Tekin hazırlamayı üstlendi: Or-
han Şaik'ten bir sonraki kuşaktan bir kültür bilgini.
Bu tür çılgınların soyu tükenmiyor galiba. Turki-
ye'nin kültür alanındaki canalıcı sorunlanndan biri,
onlann, tükenmeseler bile, sayıca çoğalmamalan.
Geçenlerde, Metin Erksan yakınıyordu: Geçen yüz-
yıldan, daha öncesınden, bu yüzyılın başından gü-
nışığına çıkanlması gereken, yeniden dolaşıma çıka-
rılması zorunlu görünen ne çok metin, belge var, di-
ye. Bir ara, bu tıkanışın gerekçelerini sordu. Benim
gözlemim: Türkiye'de kültür teknisyeni yetişmiyor
artık. Üniversitenin kavrulduğu, özellikle kültürel
alanlarda can çekiştiği, hayat çarkını döndüımek için
didişmekten kendi işine sarılamayan insanların kay-
boldukları, araştırmalara fon ayrılmayan bir ortam-
dan ne beklenebilir?
Kültür teknisyeni el yazmasıyla uğraşır, onu söker
ve yeni yazı için yeniden hayata geçirir, eleştirel ba-
sımın gerektırdiği çerçeveyi çizer ve hazırlar, 'puzz-
le'ın parçalarının buluşturulmasına katkıda bulunur.
Kültür bilgini, ortaya çıkan çalışmayı yorumlayarak
yerli yerine oturtur. Bilgin, teknisyenin izini de üstle-
nince yol alınamıyor. Ben, edebiyat ve kültür tarihiy-
le ilgili çıkmazı bir ölçüde tanıyorum; Şevket Pa-
muk, tıpatıp aynı manzarayla, tarih ve iktisat tarihi
alanında da karşılaştığını söyledi.
Edebiyat tarihimiz, ondan da öte, bireyimizın tari-
hi açısından kanımca kilometre taşı nıteliği taşıyan
bir belgeden hareketle sürdürmek istiyorum: Tanpı-
nar'ın defterlerine değineceğım:
Tanpınar'ın, hayatının son dönemindetuttuğu not-
ların bir bölüğü, derlenerek. yaklaşık 10 yıl önce,
Mehmet Kaplan ve Inci Enginün tarafından günı-
şığına çıkarılmıştı. Defterlenn bir bütün halinde bir
türlü yayımlanmaması üzerine sabırsızlananlar, ser-
zenişte bulunanlar arasında ben de yer almıştım. Bu
yıl, dört sayı üst üste Dergâh dergısinde, defterler-
den yeni parçalar yayımlayan Enginün, "Bu parça-
lar, hatıralarüzenndebiresrartabakasıyarattı, onun
bütününün de aynı cazibeye sahip olduğu vehmini
uyandırdı", dedikten sonra ekliyor:
"Ancak neden bu hatıralan yayımlamadık sonjsu-
na çok muhatap olduk. Bunu cevaplandırmak iste-
rim. Bunun en önemli sebebi, Tanpınar'ın elyazısın-
dan kaynaklanmaktadır. Minicik harflerle, eski yazı
harflerle yazılmış olan bu yazı çok okunaksız. Tanpı-
nar, Türkçe ve yabancı dilden kelimeleri bir arada
kullanmaktadır. Kültürü onu Batı dillen'nden sadece
Fransızca ile karşı karşıya bırakmıyor, ama Ingilizce
ve Almanca kelimeleri de Fransızca telaffuzla kay-
dettiği de vâki. Metni aradaki bir sürü okunamayan
yerlerle ortaya çıkardık, fakat aralardaki boşluklar
nasıl venezaman dolacak? Şu anda elimizde bulu-
nan metin güve yeniklerine benzeyen boşluklarla
dolu. Aynca Tanpınar defterlere muntazam devam
etmemiş, eline hangisi geçerse yazmış. Bazılannda
tarih var, ama bazılannda yok. Bazı sayfalar kopuk.
Bunlann da inşa edilmesi lazım. Bunun ne kadar
güç bir iş olduğunu, bu gibi çalışmalan yapanlar bi-
lir. Tamamlanması zaman alacak, ama inşallah bir
gün yayımlayacağız."
Doğrusu, Sayın Enginün'ün açıklamaları bana ye-
terli görünmedi. El yazısının okunma güçlüklerini, bir
el yazmasının yayına hazırlanmasında doğan engel-
leri küçümsemiyorum elbette. Gene de bazı sorular
üşüşüyor zihnime:
Sonuç olarak, 350 yıl öncesinden kalan bir yaz-
mayla karşı karşıya değiliz, Tanpınar'ın topu topu 35
yıl önceyazdıklarından sözediyoruz; kaç uzman ça-
lıştı bu defteıier üzerinde? Bir tıpkıbasım yapılamaz
mı, işi kolaylaştırmak için? Ben, yayıncı olarak tali-
bim böyle bir işe: Valery'nin "Defterier"\ böyle ya-
yımlanmıştı sözgelimi. Musil'm defterteri de çok zor
okunabilmişti, üstelik müthiş karışık bır düzenleri var-
dı: 1898'den 1941 'e giden bir yakamoz bahçesi. Mu-
sil 1942'de öldü. Almanya. 1945'te savaştan bir en-
kaz olarak çıktı. Defterlenn tümü 1955'te Ham-
burg'da yayımlandı.
Tanpınar'ın defterlerinin yayımlanmasının gecik-
mesine, kişısel bir sabırsızlıktan dolayı mı tepki ve-
riyorum?
Defterlerin içeriğinın yakıcı güncelliğine gelecek
hafta değineceğim.
ŞNebezi Kültür ve Sanat Şenligi
Kültür Servisi - Bu yıl 11 'incisi gerçekleştırilecek olan
Şilebezi Kültür ve Sanat Şenliğı 26 - 30 temmuz
tarihleri arasında gerçekleştırilecek. "Demokrasinin,
laiklik ilkesinin ve ulusal bütünlüğün çeşitli tehditler
altında bulunduğunu" ifade eden Şile Belediye
Başkanı Şecaattin Güney. bu yılki panellerinde konu
olarak "Atatürk devrimleri, laiklik ve Türkiye
gerçeklerini" seçtiklerini ifade etti. Şilebezi Kültür ve
Sanat Şenliği'nin izlencesinde şılebezinden yapılmış
el işleri sergileri, şilebezi defilesi, fotoğraf ve resim
yanşmalan. yerli ve yabancı folklor ekiplerinin
gösterileri. çocuk ve gençlik şölenleri, aralannda Edip
Akbayram, Aşkın Nur Yengi ve Bülent Ersoy'un da
bulunduğu sanatçılann müzik dinletileri, paneller ve
imza günleri yer alacak.
3. Değirmendepe Ahşap Heykel
Sempozyumu
Kültür Servisi - Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen
Değirmendere Ağaç Heykel Sempozyumu 30 temmuza
kadar devam edecek. Kocaeli iline bağlı bir belde olan
Değirmendere, Marmara Denizi kıyısında yer alıyor.
Değirmendere Belediye Başkanlığı ve Mimar Sinan
Üniversıtesi'nin ortaklaşa düzenlediği 3. Uluslararası
Zühtü Müridoğlu Ahşap Heykel Sempozyumu'na bu
yıl 20'ye yakın yerli ve yabancı heykel sanatçısı katıldı.
1 temmuzda başlayan sempozyumda sanatçılar 30
temmuza kadar Değirmendere Çınarlık Meydanı'nda
açık havada, belediye tarafından hazırlanmış kestane
ağaçlannı vatandaşlarla iç içe işleyecekler. Sanatçılann
eserleri 30 temmuz tanhinde Çınarlık Parkı'na
dikilecek ve 1. ve 2. ahşap sempozyumlannda yapılıp
parkta sergilenen heykeller. Değirmendere'ye davet
edilen eser sahibi sanatçılann gözlemi altında
kaldınlacak. Bu eserler Ahşap Heykel Müzesi'nin
oluşturulması yolunda ilk eserler olacaklar. Bu
sempozyum sayesinde Değirmendere. gelecek yüzyıla
büyük bir heykel müzesi olarak girme yolunda. Aynca
çocuklar, köy okullanndaki arkadaşlanna yardım etmek
amacıyla eskı Aster - Iş Sendikası başkanlanndan
Cihan Özan'nın kızı Müge Özan'nın öğretmenlığinde,
vitray ürünleri, kücük heykelcikler, çeşitli deri ve
kâğıttan el ürünleri yapıyorlar. Yaratılan eserler eski
kitap ve giyecek karşılığında satışa sunulacak.