14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1995 PAZAR 14 KULTUR Şehir Tiyatrolan ve Tiflis Şehir Tiyatrosu'nun ortaklaşa gerçekleştirdiği 'Altın Post' adlı oyun salı günü başlıyor W 21. yüzyıla atılaıı âk admı' Kiiltür Servisi- Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan kuruluşunun 80. yılında 'yaz oyunu' olarak, tiyatronun kültürlerarası ve sınırlar ötesi kimliğini vurgulayan de\ bir projeyi izleyici karşısına çıkartıyor: "Alton Post". "Altın Post", 12 Türk, 12 Gürcü tiyatro sanatçısının rol aldığı, aynı anda Türkçe ve Gürcüce olmak üzere iki dille birden sergilenen, sanat ve kültürün sınırlar ötesi olma özelliğini simgeleştiren bir proje. Şehir Tiyatrolan ve Tiflis Şehir Tiyatrosu'nun ortaklaşa geliştirdiği "AKın Post" projesinin 2001 yılına kadar, her yıl değişik ülkelerin katılımıyla bir mozaik olarak genişlemesi düşünülüyor. Tiyatronun sınırlar ve kültürler ötesi kimliğini vurgulamak amacından hareketle gerçekleşen bu proje, mitolojik bir öyküyü. Argonotlann yolculuğu efsanesini konu ediniyor. Argonotlann. Altın Post'u ülkelerine geri götürmek için çıktıklan yolculuğu konu alan efsane, Ege ve Karadenız kıyılannı aşarak Gürcistan'a kadar uzanan bir yol izliyor. Yolculuklan boyunca Argonotlar çeşitli maceralar yaşıyorlar ve sonunda Altın Post ile birlikte ülkelenne geri dönmeyi başanyorlar. Proje içın yaklaşık bir yıldır tstanbul- Tiflis arasında yoğun bir trafik yaşanıyor. Şehir Tiyatrolan dramaturgu Tank Günersel ile Tiflis Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Sandro Mrevlishvili'nın ortaklaşa yazdıklan oyunu. Şehir Tiyatrolan'nın deneyimli yönetmeni Çetin İpekkaya ile yine Mrevlishvili yönetiyorlar. Altın Post'un toplam bütçesi 10 milyan aşıyor. Gürcistan'daki bürokratık işlemlenn bizzat Devlet Başkanı Şevardnadze tarafından imzalanıp yürürlüğe konulduğu proje, Türk Tiyatrosu'nun "21. yüzyıla attığı ilk ve en önemli adım' olma özelliği de taşıyor. Dünya prömiyeri 25 temmuz salı günü Istanbul Rumelihisan'nda gerçekleşecek olan Altın Post, buradaki 4 temsilden sonra Sarp Sınır Kapısı'na ulaşacak, birinci perdesi Oyunu, Çetin İpekkaya(solda) ve Sandro .Mrevlishvili yönetiyoriar. T oplam bütçeşi 10 milyan aşan 'Altın Post', 12 Türk, 12 Gürcü tiyatro sanatçısının rol aldığı, aynı anda Türkçe ve Gürcüce olmak üzere iki dille birden sergilenen, sanat ve kültürün sınırlar ötesi olma özelliğini simgeleştiren bir proje. Türk Tiyatrosu'nun '21. yüzyıla attığı ilk ve en önemli adım' olma özelliği de taşıyan projenin, 2001 yılına kadar, her yıl değişik ülkelerin katılımıyla bir mozaik olarak genişlemesi düşünülüyor. Sarp'ın Türkiye tarafında, ikinci perdesi ise Gürcistan tarafında aynı gün ardarda temsıl edilecek.Oyun daha sonra Tiflîs'te ve Gürcıstan"ın çeşitli kentlerinde sergılenecek. Şehir Tiyatrolan dramaturgu Tank Günersel ve yönetmen Çetin İpekkaya ile projenin oluşturulma sürecını ve karşılaşılan güçlükleri konuştuk. Tank Günersel. "25 temmuzda bir Gürcü ile bir Türk oyuncu sahnede yerierini aldıklann da derin bir soluk alacağız" dıyerek başladı konuşmasına. "Bir yıl kadar önce Sandro, Şehir Tiyatrolan'na çok kültürlü, çok uluslu bir oyun projesinde bulundu. Binbir Gece Masallan düşünülürken, Ero! Keskin'den Altın Post önerisi geldi. Karadeniz, Orta Avrupa, Afrika, Akdeniz'i içine alan bir proje olması bakımından heyecan vericiydL Oyun yazarı olarak beni en çok zorlayan oyun bu oldu. Farklı bir kültürden bir yazarla çalışmak hem ilginç hem de zordu. Sandro rejisör yanı ağır basan bir tiyatro adamıydı. bcnimse yazar yönüm ağır basıyordu. Kimi zaman çatıştığıtnız noktalar olsa da bu buluşma verimli sonuçlar doğurdu." Asıl kaygılannın 3300 yıl öncesini günümüze taşımak ve seyirciyi oyuna dahil etmek olduğunu belirten Günersel. oyun içinde oyun yaratmak gibi bir teknikle bu amaca ulaşmayı hedeflediklerini söylüyor. "Oyunun hazuiık aşamasında bulunduğum Gürcistan'da sanatçüann. ayduılann şu görüşte birleştiklerini gördüm : 'Altın Post', Türkiye ve Gürcistan arasındaki en önemli projedir." Çıkar çatışmalan, iktidar, ihanet ve aşk gibi hiçbir zaman eskimeyecek kavramlan işleyen oyun, kültürler arası bir tiyatro dayanışmasının ilk örneklerinden. Çetin İpekkaya, bu projenin gelecekteki projeler için önem taşıyan noktalar içerdiğini belirtiyor: "Öncetikk şunu gördük. çok kültürlü ortak bir proje öncesi rejisorler biraraya gelerek en az iki hafta süren bir atörye çalışması yapmalı. tkinci olarak, yine farklı millet ve kültürlerin ortaklaşa yürüttüğü bu tip çalışmalarda tiv atroyu çok iyi bilen, tercihan tiyatrocu olan, çevirmenlere gereksinimimiz var." Bu anlamda çeşitli koordinasyon güclükleri yaşanıldığı anlaşılıyor fakat hıçbirşey ne oyunculan ne de yönetmenleri yıldırmaya yetmemiş. Oyunun Gürcü yönetmeni Sandro Mrevlishvili de Şehir Tiyatrolan ile gerçekleşen bu verimli diyalogtan duyduğu memnuniyeti belirterek çalışmanın 20. yüzyılın en önemli sanat olayı olduğunu vurguluyor ve ekliyor : "Bu adımlar gelecek için atddı." Prova arasında görüşlerini aldığımız oyunculardan Arif Akkaya ve Ravle Nozadze dil farklılığının sanatı sınırlamayacağını çünkü sanatın sınır tanımayacağını diğer oyunculann da paylaştığı ortak görüş olarak dile getiriyorlar. Tüm insanlan sevgiye, dostluğa, kardeşliğe çağıran "Altın Post", Türk - Gürcü tiyatro dayanışmasının eşsiz bir örneğinı sunuyor ve seyirciyi bu "macera" nın bır parçası olmaya çağınyor. Edebiyatrruzınen onurlutemsilcisiCOŞKUNTUNÇTAN 1967 Temmuzu'nun tam ortası. On günden beri her renkten Türk basını "Aziz Nesin" olayı ile çalkalanıyor. 5 temmuz tarihli gazeteler, bir Rusya ge- zisinden yeni dönmüş olan ve çoktan be- ri her yaptığı her yazdığı her söylediği si- yasi polisçe süreİdi izlenen ünlü yazann, bır gün önce, bir ihbar üzerine, evinde ani baskınla yakalanıp Emniyet Müdür- lüğü'ne getirildiğini, orada göz hapsine alındığını haber veriyorlar. Sirkeci'yetrenle vardığı 24 haziranda, yanındaki eşyalann tümüne gümrükçe el konulmuş, sonradan açılan bavulla- nnda Nâzun Hikmet'in vasiyetnamesi ve daha birçok gizli belge bulunmuş. Bun- lann ortaya döktüğü gerçeklerin ışığın- da, yakın bir gelecekte, büyük çapta tu- tuklamalar bekleniyormuş... Ertesi günkü basın Aziz'in serbest bı- rakıldığını bildiriyor. Birinci Şube'de sa- atlerce sorguya çekilmesinin ardından tutuklanması isteğiyle gönderildiği 7. Sulh Ceza Mahkemesi'nce özgürlüğüne tekrar kavuşmasına karar verilmış. Nö- betçi basın savcısı buna karşı çıkınca olay daha üstteki 5. Asliye Ceza Mahke- mesi'nce incelenmiş, o da delil yetersız- liğine dayanarak öteki mahkemenin ka- rannı onaylayınca Aziz evine dönebil- miş... 52 yaşında 52 yaprt Sonraki hafta boyunca basın, bu konu- da, birbirinden bazan çok değişik göriiş- lü, bazan bayağı uzun yorumlarla dolu. Yazanlann kimileri bu "çok tehlikeli adam"ın kodese bu sefer artık temelli tı- kılmamış olmasından yakınıp vatanın geleceğiyle ilişkili tasalannı dile getiri- yorlar. Kimileri de anayasanın her vatandaşa düşünce özgürlüğü tanıdığı bir ülkede, en ufacık bir yasak girişime adı kanşma- mış, üstelik çağdaş Türk edebiyatının en onurlu bir temsilcisine böylesine haksız- ca (çünkü kendisine yöneltilen suçlama- lann tümünün yersiz olduğu meydana çıkmış bile) ve hoyratça davranılmış ol- masını kınıyorlar... Yaklaşık on yıldır yerleşmiş olduğum Fransa'dan, hem yoğun bir sanatsal ça- lışma devresinin yorgunluğunu çıkar- mak, hem Türkiye'de eylülde yönetmen- liğini yapacağım oyunun provalanna ha- zırlanmak için lstanbul'a, anneciğimin yanına gelmiştim o yaz. Marmara kıyı- lanndaki kumlarda güneşlenmekle, Bo- ğaz'ın berrak sulannda serinlemekle fa- lan geçiyordu günlerim. O her tür gergin- likten uzak ortam içinde, doğduğum, bü- yüdüğüm kentin o eşsiz tadını çıkanrken, birden ortalığı kanştıran bu olay benim de rahatımı kaçırdı. O zamanlar Türkiye Cumhuriyeti va- tandaşıydım. Çocukluğumu, ilk gençli- ğimi geçirdiğim; öğrenimimi, askerliği- mi yaptıgım; Devlet Tiyatrosu'nda sah- neye çıktığım; konuk yönetmen olarak defalarca çagınldığım çevirilerimin sah- nelendiği, yayımlandığı, iliklerime dek işlemiş bir sevgiyle baglı olduğum bu ülkede, yapıtlan 23 dile çevrildığinden, TM. ai anışmamızdan nerdeyse günü gününe iki yıl sonra Fransa'daki kitabevlerinin çoğunun vitrinlerinde mavi kapaklı, yaklaşık 300 sayfalık yeni bir yapıt yer aldı. İçinde, Aziz'in değişik kitaplanndan kendi seçip çevirdiğim 26 öykü vardı. B,'aşında onun kişiliğini ve yazarlıktaki özelliklerini de tanıtan uzımca bir önsözüm, sonunda da "Başbakan'a mektup"u... Kitaba, içindeki öykülerden birinin adını vermiştim: "Un fou sur le toit" (Damda Bir Deli). Çok beğenildi, iyi satıldı, birkaç ayda tükeniverdi. çeşitli ülkelerde en imrenilecek ödülle- re İayık görüldüğünden uluslararası üne ulaşmış bir yazara, hem de devletin po- lisinin bu ilkelce davTanışı beni allak bul- lak etti. O güne dek cebimde övünçle ta- şıdığım pasaporttan utandım. Aziz o sırada 52 yaşındaydı. Yayım- lanmış kitaplannın sayısı da 52 idi. Hep- sini değil ama çoğunu zevkle okumuş. heryapıtı ona olan hayranlığımı pekleş- tirmişti. Şimdı. anayasanın düşünce öz- gürlüğünü güya açıkça garantilediği bir güya demokratik ülkede, onun inançla- nnın suç sayıldığını, saygıdeğerkişiliği- ne en utanılacak biçimde saldınldığını görüyordum. Örümcek beyınli salaklann kalemle- rinden, onu küçültmek hırsıyla, hakaret- lerle yuğrulmuş iftiralar fışkınyordu. Bu saldınlar, belki de hükümette yüksek so- rumluluklar taşıyan kımi acınacak kışı- lerin az çok gizli buyruklanndan kay- naklanıyordu. Aziz Nesin'in. 15 temmuz cumartesi günü, bir üniversite dersliğinde bir açık- lama yapacağım öğrenir öğrenmez. plaj safasından vazgeçip oraya koştum. Ken- dimi yoğun bir kalabalık içinde buldum. Aziz'i ilk kez görüyordum. Başbakan'a açık mektup Öğrenci sıralanndan birinde. halkın arasındaydı. Birkaç saat sonra Akşam gazetesinin yayımlayacağı "Başbakan Süleyman Demirere açık mektubu"nu orada okudu. Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğinı korumakla görevlı ve dev le- tin memuru polislerin ona. soruşturma boyunca, nasıl hayvanca davrandıklan- nı aynntılı anlatan; kendı adamlannın bu tur ınsanlık dışı davranışlanna kinsiz. hatta saygılı bir şekilde Demirel'in dik- katini çeken o metni dinledikçe oradaki herkes gibi ben de heyecanlandım, içim burkuldu. gözlerim doldu. Emmyet Müdürlüğü'nde kendisine yaşatılan, Türkiye için yüz kızartıcı sa- atleri ne denli etkin bir biçimde dile ge- tiriyordu Aziz! Mektubu şöyle noktala- nıyordu: "Sayın Demirel! Söylevleriniz- de, demeçlerinizde, konuşmalannızda, sık sık anayasaya saygıdan ve demokra- tik düzenden söz ediyorsunuz. Siyasi po- lisinizin bana yaptıkbın anayasaya da de- mokratik diizene de a> kırıdır. Yanlış bir yoldadırlar. Bunları bilmiyorsunuz saya- rak ve size yararı olur düşüncesiyle bildi- riyorum. Saygılanmla." Acaba dünya tarihinde, herhangi bir başbakan, kendı ülkesinın en seçkin bir aydınından bununla kıyaslanabilecek çapta bir ders almış mıdır? Aziz susar susmaz ona yaklaşmak. ona karşı duyduklan sevgiyi. saygıyı, hay- ranlığı belirtmek istedi bütün oradaki- ler. Ben de kendimi onun yanıbaşında bulunca, yalnızca bununla yetinmedim, onun yapıtlannı Fransızcaya çevirmeme ızin vermesini rica ettim. Beni yaşamında ilk kez görüyordu. hakkımda bılgisi yok denecek kadar az- dı, ama kendisinde o gün güven uyandır- dım galiba. Oracıkta isteğimi kabul etti, sonra yazılı olarak da yapıtlannın Fran- sızcaya çevrilme hakkını şimdilik yalnız bana verdiğini doğruladı. Sevinçten uçuyordum, çünkü Fran- sa'da hiç tanınmayan değerli bir yazann artık Moüere'in dilinde de okunabilme- sine ben öncü olabilecektim. Ona böy- lece hizmet edebilmek ne muazzam bir onurdu benim ıçinlTanışmamızdan ner- deyse günü gününe iki yıl sonra Fran- sa'daki kitapevlerinin çoğunun vitrinle- rinde mavi kapaklı. yaklaşık 300 sayfa- lık yeni bir yapıt yer aldı. İçinde, Aziz'in değişik kitaplanndan kendi seçip çevir- diğim 26 öykü vardı. Başında onun kişi- liğini ve yazarlıktaki özelliklerini de ta- nıtan uzunca bir önsözüm, sonunda da "Başbakana mektup"u... Aziz Nesin Fransızeada Kitaba, içindeki öykülerden birinin adını vermiştim: "Un fou sur le toit" (Damda Bir Deli). Çok beğenildi. iyi sa- tıldı. birkaç ayda tükeniverdi. Bu arada baş sorumlusu ölen o yayınevi kısa za- man sonra kapandı. Bu yüzden yeni bir baskı, ne yazık ki. gerçekleşemedi. Ille de okumak ısteyen tanıdtklanma ben- deki tek nüshasının kopyasını dağıttım yıllarca. Hâlâ da öyle. Ardından, yine Aziz'in yazılı onayıy- la. iki oyununu ("Birazgeür misiniz?" ve "Bir sey yap, Met!") Fransızcaya çevir- dim. lkisi de devlet radyosunun kültür kanalında ünlü sanatçılarca oynandı. Bir de, 196 9'da, "Bir şey yap, Met!"i, Bourges kentinde, o sırada Tiyatro Bölümü Müdürü olduğum ünlü Devlet Kültür Merkezi'nde repertuvara aldım. Aziz'in buna ne denli sevindiğini bugün- müş gibi anımsıyorum. Provalara baş- ladık. Aziz, ailevi nedenlerden, resmen davet edilmiş olmasına karşın, o çalış- mayı görmeye gelemedi. Zaten ilk tem- sile varamadan ben oradan, Genel Müdürle aramızdaki görüş farklan yüzünden aynlınca, bu proje suya düş- tü. Önceden bastırdığımız afişler hâlâ arşivlerimde... O kapananın mirasçısı sayılabilecek bir başka yayınevi, birkaç kez, öykü kitabını yeniden basmaya niyetlendi. Hatta, Paris'e gelişlerinden birinde Aziz'i oranın yöneticileriyle buluştur- dum. Onu nasıl saygıyla, hayranlıkla ağırladıklan hâlâ gözümün önünde. Ama, yalnızca parasal nedenlerden o yeni baskı gerçekleşemedi. O yayınevi de bir süre sonra kepengini temelli indir- di.. SÜRECEK KOŞEBENT ENİS BATUR Tanpınap ın Detterlepi Yıllar önce, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'r\\n ek- siksiz bir transkripsiyonunun yapılması söz konusu edildiğinde, üstadın bu işi Türkiye'de üç kişinin üst- lenebileceğini ileri sürdüğü bilinir. "Orhan, Şaik, Gök- yay". Bu saptamanın doğruluğu-eğriliği tartışılabilir şüphesiz. Şurası kesin ki, sonuç olarak, Seyahatna- me'nin pek yakında yayımlanacak olacak Istanbul cildini gerçekten de Orhan Şaik Bey hazırlamıştır. Onu son gördüğümde, ayağa güç bela kalkıp evin- den çıkabilmiş, sırf bu ışi görüşmek için: Gövdesi yaprak gibi titriyordu artık, zihni yetkin bir bilgisayar- dı oysa. Manüskri önümde duruyor: Azmin, çalışma- nın, karşılığını düşünmeksizin çalışmanın, bilgeliğin, birikimin ürünü. Seyahatname'nin gerisini, bir he- yetle birlikte Şinasi Tekin hazırlamayı üstlendi: Or- han Şaik'ten bir sonraki kuşaktan bir kültür bilgini. Bu tür çılgınların soyu tükenmiyor galiba. Turki- ye'nin kültür alanındaki canalıcı sorunlanndan biri, onlann, tükenmeseler bile, sayıca çoğalmamalan. Geçenlerde, Metin Erksan yakınıyordu: Geçen yüz- yıldan, daha öncesınden, bu yüzyılın başından gü- nışığına çıkanlması gereken, yeniden dolaşıma çıka- rılması zorunlu görünen ne çok metin, belge var, di- ye. Bir ara, bu tıkanışın gerekçelerini sordu. Benim gözlemim: Türkiye'de kültür teknisyeni yetişmiyor artık. Üniversitenin kavrulduğu, özellikle kültürel alanlarda can çekiştiği, hayat çarkını döndüımek için didişmekten kendi işine sarılamayan insanların kay- boldukları, araştırmalara fon ayrılmayan bir ortam- dan ne beklenebilir? Kültür teknisyeni el yazmasıyla uğraşır, onu söker ve yeni yazı için yeniden hayata geçirir, eleştirel ba- sımın gerektırdiği çerçeveyi çizer ve hazırlar, 'puzz- le'ın parçalarının buluşturulmasına katkıda bulunur. Kültür bilgini, ortaya çıkan çalışmayı yorumlayarak yerli yerine oturtur. Bilgin, teknisyenin izini de üstle- nince yol alınamıyor. Ben, edebiyat ve kültür tarihiy- le ilgili çıkmazı bir ölçüde tanıyorum; Şevket Pa- muk, tıpatıp aynı manzarayla, tarih ve iktisat tarihi alanında da karşılaştığını söyledi. Edebiyat tarihimiz, ondan da öte, bireyimizın tari- hi açısından kanımca kilometre taşı nıteliği taşıyan bir belgeden hareketle sürdürmek istiyorum: Tanpı- nar'ın defterlerine değineceğım: Tanpınar'ın, hayatının son dönemindetuttuğu not- ların bir bölüğü, derlenerek. yaklaşık 10 yıl önce, Mehmet Kaplan ve Inci Enginün tarafından günı- şığına çıkarılmıştı. Defterlenn bir bütün halinde bir türlü yayımlanmaması üzerine sabırsızlananlar, ser- zenişte bulunanlar arasında ben de yer almıştım. Bu yıl, dört sayı üst üste Dergâh dergısinde, defterler- den yeni parçalar yayımlayan Enginün, "Bu parça- lar, hatıralarüzenndebiresrartabakasıyarattı, onun bütününün de aynı cazibeye sahip olduğu vehmini uyandırdı", dedikten sonra ekliyor: "Ancak neden bu hatıralan yayımlamadık sonjsu- na çok muhatap olduk. Bunu cevaplandırmak iste- rim. Bunun en önemli sebebi, Tanpınar'ın elyazısın- dan kaynaklanmaktadır. Minicik harflerle, eski yazı harflerle yazılmış olan bu yazı çok okunaksız. Tanpı- nar, Türkçe ve yabancı dilden kelimeleri bir arada kullanmaktadır. Kültürü onu Batı dillen'nden sadece Fransızca ile karşı karşıya bırakmıyor, ama Ingilizce ve Almanca kelimeleri de Fransızca telaffuzla kay- dettiği de vâki. Metni aradaki bir sürü okunamayan yerlerle ortaya çıkardık, fakat aralardaki boşluklar nasıl venezaman dolacak? Şu anda elimizde bulu- nan metin güve yeniklerine benzeyen boşluklarla dolu. Aynca Tanpınar defterlere muntazam devam etmemiş, eline hangisi geçerse yazmış. Bazılannda tarih var, ama bazılannda yok. Bazı sayfalar kopuk. Bunlann da inşa edilmesi lazım. Bunun ne kadar güç bir iş olduğunu, bu gibi çalışmalan yapanlar bi- lir. Tamamlanması zaman alacak, ama inşallah bir gün yayımlayacağız." Doğrusu, Sayın Enginün'ün açıklamaları bana ye- terli görünmedi. El yazısının okunma güçlüklerini, bir el yazmasının yayına hazırlanmasında doğan engel- leri küçümsemiyorum elbette. Gene de bazı sorular üşüşüyor zihnime: Sonuç olarak, 350 yıl öncesinden kalan bir yaz- mayla karşı karşıya değiliz, Tanpınar'ın topu topu 35 yıl önceyazdıklarından sözediyoruz; kaç uzman ça- lıştı bu defteıier üzerinde? Bir tıpkıbasım yapılamaz mı, işi kolaylaştırmak için? Ben, yayıncı olarak tali- bim böyle bir işe: Valery'nin "Defterier"\ böyle ya- yımlanmıştı sözgelimi. Musil'm defterteri de çok zor okunabilmişti, üstelik müthiş karışık bır düzenleri var- dı: 1898'den 1941 'e giden bir yakamoz bahçesi. Mu- sil 1942'de öldü. Almanya. 1945'te savaştan bir en- kaz olarak çıktı. Defterlenn tümü 1955'te Ham- burg'da yayımlandı. Tanpınar'ın defterlerinin yayımlanmasının gecik- mesine, kişısel bir sabırsızlıktan dolayı mı tepki ve- riyorum? Defterlerin içeriğinın yakıcı güncelliğine gelecek hafta değineceğim. ŞNebezi Kültür ve Sanat Şenligi Kültür Servisi - Bu yıl 11 'incisi gerçekleştırilecek olan Şilebezi Kültür ve Sanat Şenliğı 26 - 30 temmuz tarihleri arasında gerçekleştırilecek. "Demokrasinin, laiklik ilkesinin ve ulusal bütünlüğün çeşitli tehditler altında bulunduğunu" ifade eden Şile Belediye Başkanı Şecaattin Güney. bu yılki panellerinde konu olarak "Atatürk devrimleri, laiklik ve Türkiye gerçeklerini" seçtiklerini ifade etti. Şilebezi Kültür ve Sanat Şenliği'nin izlencesinde şılebezinden yapılmış el işleri sergileri, şilebezi defilesi, fotoğraf ve resim yanşmalan. yerli ve yabancı folklor ekiplerinin gösterileri. çocuk ve gençlik şölenleri, aralannda Edip Akbayram, Aşkın Nur Yengi ve Bülent Ersoy'un da bulunduğu sanatçılann müzik dinletileri, paneller ve imza günleri yer alacak. 3. Değirmendepe Ahşap Heykel Sempozyumu Kültür Servisi - Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Değirmendere Ağaç Heykel Sempozyumu 30 temmuza kadar devam edecek. Kocaeli iline bağlı bir belde olan Değirmendere, Marmara Denizi kıyısında yer alıyor. Değirmendere Belediye Başkanlığı ve Mimar Sinan Üniversıtesi'nin ortaklaşa düzenlediği 3. Uluslararası Zühtü Müridoğlu Ahşap Heykel Sempozyumu'na bu yıl 20'ye yakın yerli ve yabancı heykel sanatçısı katıldı. 1 temmuzda başlayan sempozyumda sanatçılar 30 temmuza kadar Değirmendere Çınarlık Meydanı'nda açık havada, belediye tarafından hazırlanmış kestane ağaçlannı vatandaşlarla iç içe işleyecekler. Sanatçılann eserleri 30 temmuz tanhinde Çınarlık Parkı'na dikilecek ve 1. ve 2. ahşap sempozyumlannda yapılıp parkta sergilenen heykeller. Değirmendere'ye davet edilen eser sahibi sanatçılann gözlemi altında kaldınlacak. Bu eserler Ahşap Heykel Müzesi'nin oluşturulması yolunda ilk eserler olacaklar. Bu sempozyum sayesinde Değirmendere. gelecek yüzyıla büyük bir heykel müzesi olarak girme yolunda. Aynca çocuklar, köy okullanndaki arkadaşlanna yardım etmek amacıyla eskı Aster - Iş Sendikası başkanlanndan Cihan Özan'nın kızı Müge Özan'nın öğretmenlığinde, vitray ürünleri, kücük heykelcikler, çeşitli deri ve kâğıttan el ürünleri yapıyorlar. Yaratılan eserler eski kitap ve giyecek karşılığında satışa sunulacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear