18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11NÎSAN1991 HABERLER CUMHURÎYET/3 Ölmekten kurtuldular Yaşamaya mahkûm oldularSaddam'dan kaçanlara ilk yardımı çevre köyler yetiştirmiş. Günlerce ekmek yapmışlar tandırlannda. Evlerindeki unu, bahçelerindeki naylonu, depolanndaki kıl çadırları vermişler. "Bizim verecek bir şeyimiz kalmamıştır" diyor köylüler. "Neyse ki çevreden halkm yardımı yetişti de ölmekten kurtuldular". Irak sınırında büyük bir birikme var. Herkes karşıya geçip daha fazla yiyecek almak istiyor. CELAL BAŞLANGIÇ ULUDERE — Küllenmiş ateşler yeniden tutuşturuluyor. Gıiney yenı bir güne baslamanın telaşında. Kıl, bez ve naylon ça- dırlardan, önce kadınlar, sonra çocuklar çıkıyor. En son da er- kekler. Gunun ilk saatleri... Turkiye topraklan kıyısında yeni bir gu- ne başlıyor lraklı Kurtler. Yuz- lerinde kötü geçen bir gecenin izleri var. Uyanan, Elotan çayı- nın kıyısına iniyor. Andaç kam- pı çayın yatağına kurulmuş. Su- yun getirdiği irili ufaklı taşların üzennde yaşıyorlar. Gecenin amansız ayazı gitmiş. Çadırın- dan çıkan çayın kenarına inin- ce, tek eliyle uzanıp, birkaç avuç su vuruyor yüzüne. Kadınlar dizlerine kadar su- yun içinde. Çamaşır yıkıyorlar, çay yapmak için çaydanhklany- la su alıyorlar. Andaç karakolunda görevli bir subayın iki kaygısı var. Birin- cisi "Bir gece azgın yağmur ya- gıp da dere kendi yatagım dol- durursa, sabaha hiç çadır kal- maz burada. Elbet insanlar da..." Ikinci kaygısı da, "Asker- kr birkaç kez su içti bu çaydan. Agızian hep y-ara oldu. Bunlar sürekli çayın suvunu içiyor, ka>- •attıklannı da sanmıyonım. Salgın hastalık olur diye korku- yorum." Andaç'ta yiyecek sıkmtısı yok. Karnpın karşı kıyısındaki Türkiye topraklannda üst üste sıralanmış gelen yardımlar. As- kerler de uzerini naylonla ört- raüş. Bir yardım kamyonu daha geliyor Uludere uzerinden. Za- ten o hattan yola çıkan kamyon- lar Işıkveren, Kayadibi, Yekmal kamplanndakilere yiyecek dağı- tıyorlar sırayla. Ancak yolun so- nundaki kamplara doğru gittik- çe, pek fazla bir şey kalmıyor. Gelen kamyonun amacı, An- daç"ı atlayıp, Uludere'den Çu- kurca'ya yapılması planlanan yolun varılabilen son noktasın- daki Ortaköy kampina ulaşmak. Karnyonun kasasında yiyecekler, giyecekler var. En ustüne de bir- kaç beşik atılmış. Kucağında bir aylık çocuğuy- la, Botan çayına atılıyor bir ka- dın kamyonu görmüş olmalı. Yolunu kesiyor. Üzerinde efla- tun soluğu bir elbise var. Avurt- lan çökmüş. Dişleri inci gibi. Kuşağındaki çocuğu gösteriyor: — Bunun için istemiyorum. Bu büyüdü. Yan çadırda yeni bir dogum yaptı komşum. Daha iki günlıik çocuk. Onun için bir be- şik verir mtsiniz? Kamyondakiler hemen kasa- ya fırhyor. Eskisi, yenisi, oyması düzuyle beşikler dizi dizi. lcin- den en yeni olanıru, oyması en güzelini secip veriyorlar kadına. Bir de paket uzatıyorlar. "Bu da senin" diye. önce almak istemi- yor kadın. İçinde bir çift plas- tik ayakkabı var, mor renkli. Ka- dının ayakları çıplak. Açıp tor- bayı, özenle ayakkabıları çıka- nyor. Çıplak ayaklanna biraz büyük ama, hiç sesini çıkarmı- yor. Teşekkürü belli belirsiz. Bir elinde otuz günlıik çocuğu, di- ğer elinde yeni doğuran komşu- su için aldığı beşikle yeniden Bo- tan çayına doğru yürüyor. Ka- dmdan geriye titrek bir ses ka- lıyor: — Yedi çocugum var. Batmla- n savaşta oldıi. Yekmal'deki gibi Andaç'ta da ıslanmadan Türkiye'ye geçebil- menin tek yolu, Botarvçayının üzerinde atılmış elektrik direk- leri. Irak topraklannda bekle- şenlerin günlük yiyecekleri bu direklerin uzerinden geçiriliyor. Askerler köprünün iki başını da tutmaya çalışıyor. Ancak Irak tarafından büyük bir birikme var. Herkes karşıya geçip biraz daha fazla yiyecek almak istiyor. Saddam'dan kaçanlara ilk yardımı çevre köyler yetiştirmiş. Günlerce ekmek yapmışlar tan- dırlarında. Evlerindeki unu, bahçelerindeki naylonu, depola- nndaki kıl çadırları vermişler. "Bizim verecek bir şeyimiz kalmamıştır" diyor köylüler, "Ntyse ki çevreden halkın yar- dımı yetişti de ölmekten kurtul- dular." Gerçekten de büyük bir caba harcıyor yöre halkı. Toplayabil- dikleri yiyecekleri, giyecekleri, ayakkabıları, beşikleri kamyon kamyon taşıyorlar. Yardım et- mek yöre halkı için bir övunç kaynağı olmalı. Her kamyonun üzerinde yardımın gönderildiği kentin, ilçenın adı yazıh. Nusay- bin'den, Idil'den, Şırnak'tan, Si- lopi'den, Cizre'den, Kozluk'tan yola düşüyor bölge halkı. Kam- yonlar sıra sıra. Amaçlan bir an önce yüklerini Kürtlere ulaştır- mak. Arama noktalannda dur- duruluyorlar, saatlerce bekliyor- lar, hatta yöredeki güvenlik gö- revlilerinden "Şimdi geç oldu. Mallanaı indiremezsin. En ya- IUH karakola git, sabaha kadar bekle" gibi yanıtlar alıyorlar. Yi- ne de en küçük bir hoşnutsuz- luk olmuyor yüzlerinde Araçla- G. Doğu'dasoğuk ve açlık var Mermi sesleri ağıtlara karışıyor Yüzlerce kadın, kucaklarında yüzlerce çocuk, doktor sırasmda bekliyor. îğne yapılan bir çocuğun bacağı, neredeyse şırınga kalınhğında. Doktor, yeterli gıda alınamaması nedeniyle anne sütünün yetersiz kaldığıru anlatıyor ve eküyor: "Bebeklere raama gerekli". MEHMET AKA ULUDERE — Altmyayla te- pelerinde yankılanan çocuk ağıtlannı, otomatik tüfeklerden atılan mermiler büsbütün arttı- nyordu. Irak'tan Türkiye'ye günlerce süren uzun yürüyüş ve Altınyayla'daki yaşam koşulla- rının dayanılmazlığı en çok be- bekleri etkilemiştL Onlarcasını, daha Türkiye'ye ulaşamadan yolda toprağa vermiş aileleri, daha fazlası ise soğuk ve yağı- şın verdiği hastalıklar nedeniy- le yaşam savaşı içindeydi. Kucaklarma çocuklaruu alan yüzlerce kadın vardı doktor kuyruğunda. tki doktorun hep- sine yetişmesi olanaksızdı. Ka- dınlar da biliyordu bunu, çocuk- lanru bir an önce doktora gös- terebilmek için yarattıklan izdi- hamı, cevrede bulunan güvenlik güçfcri havaya ateş açarak önle- meye çalısıyorlardı. Kısa süren suskunluktan sonra yineleniyor- du aym görüntü. Yanımızdaki bir yabancı gazeteci, doktor kuyruğunda bekleyenlerin yarat- tığı izdihamı iki sözcükle özet- liyordu: "Hastalık ve ölüm..." Söz konusu kendi canları ol- sa bu kadar diretmezdi kadınlar. Ama çocuklarının, gözleri önünde saranp solmasına daya- namıyorlardı. Bir kadın kucağındaki çocu- ğu gösteriyordu üstegmene. Ya- kalanan görüntü, sık sık TV'den izlediğimiz Afrika'nın aç bebe- lerine benziyor. Ancak aynı gö- rüntüyü Türkiye'de de izlemiş olmanın şaşkınhğma uğruyoruz. Bir deri bir kemik kalmış bebek. Kadın, üsteğmenden çocuğunu doktora göstermesine izin ver- mesini istiyor. Doktor bir başka bebeği mu- ayene ediyor. Îğne yaptıgı çocu- ğun bacağı neredeyse elindekı şı- nnga kalınhğında. lstedikleri gi- bi hizmet verememenin ezikliği içinde. Yeterli gıda alınamama- sı nedeniyle anne sutünün yeter- siz kaldığını anlatıyor ve ekliyor: — Bebeklere nuuna gerekli». Genç bir adam. Kucağındaki battaniyeye sardığı bebeği gös- teriyor doktora, "ÖWü" diyor. Bebeği inceleyen doktorun göz- lerinde de yaşlar birikiyor. Be- beğini tslami yöntemlere uygun olarak toprağa vermek istediği- ni anlatıyor adam, ama bunun için kefen gerekli. Doktor çare- siz... Askeri yetkililere başvur- masını söylüyor. Yaşam, zorluklann somut gerçekliğiyle sürüyor Altınyay- la'da. Iraklılarca bolgeye getiri- len malzemeler özellikle gıda maddeleri ve battaniyeler talan ediliyor sığuımacılar tarafından. Beşikler de var sıgınmacılann kapmaya çalıştıklan eşyalar ara- sında. Ne kadar süreceği belli ol- mayan bır süre içensinde yaşam- lannı olabildıgince garantiye al- mak istiyor Irak vatandaslan... Altınyayla'nın 2 bin metre yüksekliğinde yüzlerce, binlerce bebek var. Ve onlara mama ge- rekli... MAKARNA'YA HÜCUM — Türk-Irak sınınna yıgılan bir milyon kadar Kür- dun dramı siıhiyor. Batı ülkelerinden gelen çeşitli yardımlar gerek karadan, ge- rek havadan bölge>e ulaştınlmaya çalışüırkeo, yardımın buyuk çogunluğu yine Türkiye'den gidiyor. Çeşitli kuruluşlar ve şirketler Güneydoğu sınınna başta yi- yecek olmak üzere, çadır ve battaniye gibi acil maddeler göndermeyi sürdüıüyor- lar. Fotofrafta görölen Işıkveren'de makarna yiyen bu çocuklar da şanslı groplar arasında. Çünkü bolgeye ulasan gıda ve yiyecekler, çofu kez yogun bir hucum şeklinde, sıgınmacı Kurtler tarafından 'talan' ediliyor. Kimi yiyeceklerin bu ka- pışma sırasında ziyap olduğu da geken haberler arasında. Bölgedeki yetkililer yardımın diızenli dajıblması konusunda zorluk çekiyoriar. (Fotograf: AFP) Eskiden 100 köyü vardı, şimdi 150 bin sığınmacıdan biri Ağalık Irak'ta kaldıBişar Ağa, Irak'ın en büyük aşiretlerinden Şindi'nin ağasıydı. Saddam bir zamanlar Kürtlerle ilgili bir gelişme olduğunda önce ona danışır, fikrini alırdı. Bişar Ağa artık 'Züğürt Ağa'. Oğlu da Saddam'ın elinde rehin. YUSUF TOPRAK ULUDERE — Kısa bir süre öncesine kadar mırıldandığı bir sözle belki de ölüme giderdi bin- lerce insan... Zenginliği dillere destandı. Satın aiamayacağı hiç- bir şey olamayacağına inanıhr- dı. Onlarca hizmetkânnın bu- lunduğu koca konağından şöy- le bir baktığında uçsuz bucak- sız arazilerıni görur. "Ağa de- difin böyle olur" diye keyif çı- karırdı 100 köyü vardı Irak'ın en buyük aşiretlerin- den Şindi'nin ağasıydı. Zaho'- nun 100 koyunün ona ait oldu- ğu bilinirdi. Bir zamanlar Sad- dam'ın en yakın gordüğu azın- lık liderlerindendi, Kürtlerle il- gili bir gelişme olduğunda önce ona danışır, Bişar Ağa'mn tep- kisine göre hareket ederdi. An- cak savas değışürmişti Bişar Ağa'yı. Saddam'm yine yanın- da yer almanın, aşireti için kö- tü sonuçlar vereceğini duşünup bir zamanlar aralannda kara bulutlar bulunan Barzani'nın "Ayaklanın" çağrısına uymuştu... Altmyayla'nm insanın içini titreten soğuğunda, en ucuzun- dan bezle örtülü, derme çatma Bişar Ağa'nm artık ne parası ne de nüfuzu var. çadınnın önüne oturan 70 ya- şındaki Bişar Aga, sağ elinde tuttuğu bastonuyla toprağı eşe- lerken nerede yanlışhk yaptığı- nı duşünüyordu. Yanlışhk bir yana içinde bulunduğu durumu kendisine yediremiyordu Bişar Ağa!. "Ben bu duruma düşecek adam mıydım? Irak'ta duru- mum Türkiye'nin en zengin ki- şisi olan Sakıp Sabancı'dan da- ha iyiydi. Her gün başım yıka- nırdı. Ancak buraya geleli 15 gün oldu, daha elimi doğru dü- rust yıkayamadım. Şu anda ya- şadığımız yerde havvanlar bile barınamaz. Bizi adeta kafese tı- kadılar. İçtiğimiz su pis. Herkes ishal oldu. Aşiretimden her gun 15-20 kişi olüyor." Bazı aşiret üyeleri Saddam'- ın Bişar Ağa'ya olan hıncını, tum mal varlığını Irak'ta bıra- kıp kaçma*k zorunda bırakma- sıyla kalmadığını, oğlunu da re- hin aldığını soyluyorlar. Boyle- ce Bişar Ağa'nın tekrar Irak'a donmek zorunda kalacağını ve Saddam tarafından cezalandın- lacağını öne sürüyorlar. Bişar Ağa ise bu yönde biraz tedirgin olmakla birlikte ailesinden hiç kımsenin Saddam'ın elinde re- hin bulunmadığını belirtiyor. Özal bizi kurtarsm Bişar Ağa'nın bir daha Irak'a dönmek gibi bir niyeti olmadı- ğı anlaşıhyor konuşmalanndan. Buyük umutlarla sığındıklan Türkiye'den umduklannı bula- madıklarını belirterek şöyle diyor: "Biz Türkiye'yi adaleüi bir ulke olarak biliyorduk. Bu yiız- den Türkiye'ye girerken tüm st- lahlanmızı gonul rahatlığı için- de leslim etlik. Turkiye'de 20 miljon Kurt yaşıyor. Bu yuzden kendimizi güvenli hissediyor- duk. Ancak düşündükierimiz gerçeklesmedi. Türkiye Cum- hurbaşkanı Turgut özal'ın bizi kurtarmaanı istiyoruz. Efer yardım edflmeyecekse bin her- bangi bir alkenin sınınna koy- sunlar." 15 günde yıprandı Yaşadığı 75 yıl belki de son 15 gün içerisinde olduğu kadar yıp- ratmamıştı Bişar Ağa'yı. Yok- luğu, çaresizliği, kabullenemez bir tutum içerisindeydi. Aşiret üyelerinin ekmek yüklü bir trak- törü talan ettiğini görünce ko- nuşmamızı yarıda keserek sinir- le kuçük çadırına atıyordu ken- disini. Bişar Ağa'nın ağalığı Irak'ta kalmıştı. O şimdi Altınyayla'da- ki 150 bin sığınmacıdan yalnız- ca biriydi. BOUTIQUE LACOSTE Nişantaşı'nda, Erenköy'de BUGÜN AÇILIYOR!. NİŞANTAŞI Rumeli Cad. 52/A istanbul Tel: 1488661 ERENKÖY Bağdat Cad 296/5 İstanbul Tei: 3690995 rında, yer varsa karakollarda guneşin doğmasını bekleyip, yi- ne yola koyuluyorlar. Ancak duyduklan bir söz var ki yüzle- rini allak bullak ediyor: — Mallannı resmi görevlile- re teslim et.. Eğer çevrede bir gazeteci var- sa, hemen onun yanına koşu- yorlar: — Zavallılara bu malı ver- mezler abi... Bu tepki, yore halkının dev- lete, resmi görevlilere ilişkin du- şüncesini de bir anda açığa vu- ruyor. Eğer, "Bak şimdi, sen bunlan Irak'un gelenlere dagıt- maya kalkarsan bir anda izdi- ham olur. Mallar yağmalanır. Gerçek ihtiyaç sahibinin eline geçmez. En iyisi bunlan bir dü- zenlemeyle dağıtmak" diye an- latılırsa ıkna oluyorlar. Ama yi- ne de bir guvensızlik kalıyor ge- riye: — Soylediğin doğru da, ya vermezlerse? İlk günlerde bölge halkı ken- di arasında örgutlenerek başlattı yardım kampanyasını. Birkaç gün sonra bazı yerleşim birim- lerinde valiler, kaymakamlar devreye girdi. Yardımlann sade- ce kaymakamlık ve valiliklerce toplanacağı duyurulunca halkın yardım kampanyasına gösterdi- ği ilgi azaldı. En azından resmi kanallara ulaştmlmadı yardım- lar. Halk yine kendi eliyle yar- dım toplamayı yeğledi. Bu yö- nelme elbette yardımm dağıtıl- ması sırasında da kendini gös- teriyor. Yerden yere, kamptan kampa değişiyor korucuların, resmi gö- revlilerin tavrı. Kimi yerde koru- cular işi ticarete dökerken, An- daç'ta olduğu gibi kamptakile- rin gereksinimini karşılamak için koşturuyor korucular. An- daç karakolunun komutanı ko- rucubaşı Cemil'e 'ihtiyaçlan saptadın nu" diye soruyor. Ko- rucu Cemil'in cebinde bir liste var. Başlıyor okumaya: — En acil ihtiyaçlan çocuk maması ve ilaç. Pek fazla.olma- sa da yiyeceğimiz şimdilik var. Karşı kıyıdan orta yaşh, temiz giysili bir Kurt geliyor. tlkokul öğretmeniymiş Dahok'ta. Köp- ruden Turkiye tarafvna geçiyor. Andaç kampında yeni bir gün başlamış. Dahoklu öğretmen kahvaltı yapacak. Guneşin "Ye- ni bir gun telaşı" geçmiş. Gece- nin ayazını kovuyor hızla. Ak- şama kadar sürecek krallığını ilan edecek. öğreünen, aldtğı ekmeği koltuğunun altına sıkış- tırıyor. Yavaş yavaş yurüyor, elektrik direğinden koprüye doğru. Önünde bir kadın var, yanında beş yaşında çocuğuyla. Daha dun sabah bir çocuk düş- müş 'köpru'nun uzerinden Kas- rik çayına, kurtaramamışlar. Bir asker, çocuğuyla köprüden ge- çecek kadının yanına koşuyor. Sırtında tüfeği, başında miğferi var. Kucaklıyor küçük Kûrt ço- cuğunu, köprünün uzerinden geçiriyor. Iraklı öğretmen de Türkiye'den aldığı ekmekle Irak'a geçecek. Köprüye daha ilk adımını atmadan, geriye do- nup dağlara doğru bağınyor: — Herkesin allahı yok, be- nim de...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear