05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 AĞUSTOS 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM aşınız kaç olursa olsun, şayet internet özürlü değilseniz ve gazetedergi ve her türlü vesair internet sitelerini günde en azından bir kez ziyaret ediyorsanız, pek sevmediğinizi varsayabileceğimiz bir durumla sıkça karşılaşıyorsunuz demektir: Reklamlar... İsmi gereksiz bir sürü en iyi, en büyük, en ilk, en hızlı, en eski, en dürüst, en dini bütün, en milliyeti tüm, en külyutmaz, en mangalda külbırakmaz, en üstü en nice kalburüstü medyanın (dahi) EN vazgeçemediği, her geçen gün en ince, en kaba yollardan bilgisayarlarımız kanalıyla gözümüze giren; damağımıza, aklımıza, belleğimize, koynumuza, mahremimize sızmağa çalışan; mevcut her türde mecrayı kendine anasının sütü gibi helal gören; her tutamadığı, eline geçiremediği nesneyi müstakbel yeni pazarlama ürünü olarak tasavvur eden, yeryüzünün sadece en serbest koşullarda ve para karşılığında “meta” değiştokuşunun yapıldığı bir piyasa cenneti olduğuna inananların dünyası: Reklamlar. ??? Hani şu matematikfizik merkezli, efsanevi Sicilyalı Yunan filozof Arşimet’e (M.Ö. 287212) atfedilen deyişi hatırlayacaksınız: “Bana bir kaldıraç (veya dayanak noktası) bulun, dünyayı yerinden oynatayım.” Hani bazı cesur (!) reklamcılar utanmasalar, “Size bir reklam bulayım, evreni yerinden oynatırsınız” diyecekler. Çok da haksız sayılmazlar, zira artık onların eline, kalemine, zekasına bağımlı olmayan babayiğit girişimci, siyasetçi pek anasından doğmadı. Nasıl çok sayıda televizyon, radyo, basın organı bugün program ve içeriğiyle “reklamlar arası yayıncılık sandviçi”ne dönüşmüşse, yarının “baş danışımeğitimiletişimetkileşimsevişimdöğüşümdeğişim aracı” internet de şimdilerde yelkenlerini reklam rüzgarlarına kaptırmışa benzer. Türkiye’den hemen hemen hangi “en...” gazete, dergi veya eyayını açsanız mayolumayosuz “zenaatkar kızlar”la, ümmetmillet hayrına “ücret(li)siz hediye kitaplar” arasındaki zengin (!) ve bedava yelpazede cımbızla haberbilgi seçebilme yeteneğine sahip olmanız gerekiyor. Bakmaya başladığınız kapak sayfası yazıları bir anda yukardan yağan paraşütlü yaratıklarla delik deşik olurken, açtığınız ilk sayfayı örten bir reklam 67 saniyeye kadar beklediğiniz sayfaya nihayet kavuşacağınızı müjdeler. Okumaya çalıştığınız yazı, sağlı sollu çakan flaşlar nedeniyle bir süre servisten men edilirken, es kaza sayfayı basmaya kalkışırsanız metninizin üstünde reklam yamaları veya kara lekeler olduğunu hayret ve hiddetle fark edersiniz. Eeeee, bedava internet hizmeti veriyoruz kardeşim, gülü seven dikenine katlanır, diyebilirsiniz. Veya biz hallaç pamuğu gibi atılmış ekranlarda futbol, tartışma, eğlence programları; sucuk gibi doğranmış film ve diziler izlemeye alışmış milletin çocuklarıyız; her şeyin bir bedeli var ‘da’, diyebilirsiniz. Haklı olabilirsiniz... Peki nedir bu bedel? Vazgeçtik sosyal bedelini irdelemekten, çağdaş bir eğitim, iletişim aracını yerli, yersiz kullanmanın zararlarından dem vurmaktan! Birileri, bir meslek kuruluşu, bir araştırma kurumu asgari sağlıklılıkta bir ekonomik bedeller çetelesi çıkartabilir mi? Sizinbizim oğlan çevrelerinin, cemaatümmet cemiyetlerinin, tekelözel medya karteli çıkarlarının ötesine geçebilecek cesur bir yaklaşımla minimum ölçütler, objektif veriler elde edilebilir mi? ??? Pazar mekanizmalarının egemen ideolojisi ve gücüne rağmen işlerin nispeten dürüstçe ölçülebildiği buralardan, Avrupa’dan özellikle de Fransa’dan bazı rakam ve olguları örnek vermek istiyoruz. Uzun süre televizyon yayıncılığının koltuk değneği muamelesi gören internet, özgün kimliğini, konumunu kanıtlama yolunda süratle ilerlerken her tür pastadan aldığı payın da yükselmesi doğal. Fransa’nın en saygın izleme ölçüm kurumu Médiamétrie, ülkede 2008 yılının ilk 6 aylık döneminde ortalama Tv izleme süresinin 5 dakika azaldığını saptamış (3 saat 27 dakika). Bu azalma tespiti 1534 yaş grubunda bir yıl öncesine oranla 11 dakikayı bulmuş (2 saat 37 dakika). Eğilimler daha da düşeceğini gösteriyormuş. Zaten on yıllardır kıvranan yazılı basın ve radyolar çoktandır, C 9 Zirvenin kapanışında konuşan Hisarcıklıoğlu, Afrikalılara “Türkiye ile dünyaya açılın” çağrısı yaptı Türkiye, Afrika’nın ‘iş ortağı’ Afrika’ya üstü kapalı olarak “Biz sömürgeci bir ülke değiliz” mesajı veren Hisarcıklıoğlu, “Afrikalı kardeşlerim, biz hammaddeyi alıp mamul madde göndermek istemiyoruz. Hammaddeye beraber mamul madde yapmak istiyoruz” dedi. Ekonomi Servisi Afrika’nın bugünkü ekonomik durumunu Türkiye’nin 80 öncesi dönemine benzeten Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Afrikalı devlet adamları ve işadamlarına, “Zengin olmanın tek yolu ticaret. Dışa açıldık ve büyüdük. Biz nasıl başardıysak siz de başarırsınız” çağrısında bulundu. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu ve Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu ev sahipliğinde başlayan TürkiyeAfrika İşbirliği Zirvesi sona erdi. Toplantının kapanış oturumunda konuşan Hisarcıklıoğlu, Batılı ülkelerin sömürge odaklı yaklaşımları nedeniyle hâlâ yoksulluk, açlık ve işsizlikle boğuşan Afrika’ya üstü kapalı olarak “biz sömürgeci bir ülke değiliz” mesajı vererek “Afrikalı kardeşlerim, biz hammaddeyi alıp mamul madde göndermek istemiyoruz. Hammaddeyi beraber mamul madde yapmak istiyoruz” dedi. Zamanında Mısır’ın serbest ticaret anlaşması yapmak konusunda çekinceleri olduğunu ve ancak sonradan anlaşmayı imzaladığını hatırlatan Hisarcıklıoğlu, “Anlaşma sonucunda korkulduğu gibi Türk malları Mısır’a hücum etmedi. Tam tersine Türk yatırımcısı Mısır’a hücum etti” dedi. 1980’li yıllarda Türk özel sektörünün de korkmadan dünyaya açıldığını ifade eden Hisarcıklıoğlu, “27 yıl önce Türkiye’de sanayi yoktu. Benim annemin bir çamaşır makinesi vardı. Fişe sokardı, yürüye yürüye antreye gelirdi. Biz idarecilerimize derdik ki, ‘Neyi satacağız dünyaya? Sanayi yok bizde’. Ama şimdi Avrupa’da satılan her 3 beyaz eşyadan bir tanesi Türk malı. Bakın yürüyen çamaşır makinesinden nereye gelmişiz. Biz bu tecrübelerimizi Afrikalı kardeşlerimizle paylaşmaya hazırız. Siyasilerden destek istiyoruz” dedi. İnternet’te Reklam pazarlama ve yayın yöntemi olarak “çeşitleme politikası”na soyunmuştu. Şimdilerde olanakları çok daha güçlü televizyon kanalları da “A la carte”, keyfinezevkine göre program seyretmek isteyen seyircisine internet üzerinden “çeşni” sağlamanın yollarını tuttu. Bir yanda herkese özgün dilimli programlar sunulup, öte yanda seçkin “okurdinleyiciseyirci” kütlelerine, özel tüketicilere “blog” veya kişisel “interaktif/karşılıklı iletişimetkileşim” e açık ifade kürsüleri sağlanırken “değirmenin suyu” konusu, nereden, nasıl, ne pahasına geliyor gibi sorular da gündeme giriverir. Biz bu noktada kısaca kaynaklardan bir tanesine ilişkin taze veri ve eğilimleri yansıtmakla yetineceğiz. ??? Interactive Advertising Bureau Europe (IAB Europe) (*) isimli uzman meslek kuruluşun düzenli yaptığı araştırmalardan sonuncusu, “ Medyalarda Reklamların Dağılımı”na ilişkin çalışması konumuza epeyce ışık tutuyor. Son yıllarda hatta aylarda yaşanan ön kriz, kriz, enflasyon, ekonomik gerileme gibi dünyayı, Batı âlemini, Avrupa’yı ciddi bir biçimde etkilemekte. Durumdan nasibini göreli olarak en az alanlardan reklamcılık sektörü dinamizmini internette hızla arttırıyor. Daha önceleri televizyon, radyo, yazılı basın, sinema, cep telefonu ve duvarafiş (pano) reklamcılığı gibi klasik sektörlerin gerisinde kalan internet kısa sürede sınıflama basamaklarında yukarılara tırmanmış ve son yıllarda 4’üncü sıraya oturmuştu. 2007’de tarihi bir hamleyle Fransa’da radyoyu da geçen internet, televizyon ve yazılı basının ardından 3’üncü sıraya yerleşmiş. ABD ile arasındaki farkı hızla kapatmaya giden AB internet reklam sektörü sayımlara giren 14 ülkede 2007 yılında 11,2 milyar avroluk bir ciroya ulaşmış (ABD 14,5 milyar avro). Sektör ABD’de yüzde 26 büyüme oranına sahipken bu sayı AB’de yüzde 40’ı aşmış. AB ülkeleri arasında medyadaki toplam mecralar içindeki yüzde 18,5’luk payıyla Hollanda internet reklamcıları 1. sırayı alırken, Fransız internetçileri yüzde 8,8’lik pazar paylarıyla AB içinde ancak 9. sırada bulunuyorlarmış. Avrupa’daki internet reklamlarının yüzde 65’i de (7,3 milyar avro) Almanya, Fransa ve İngiltere arasında paylaşılıyormuş. ??? Rakamların Fransa özeline mercek tuttuğumuzda gözüken daha da çarpıcı. Resesyon, ekonomik gerileme tehlikesi dev maliticari kuruluşlar haricinde her alana ağırlığını koyarken, hatta ülkede eksi kalkınma, küçülme doğarken güç belâ da olsa büyüyen reklam sektöründe ciddi farklılıkta oranlar gözlemlenmiş. İnternet yüzde 38 büyürken, yazılı basın yüzde 4,3, televizyon 1,8, radyoysa ancak 0,8’lik bir büyüme hızı yakalayabilmiş. Net internet reklam geliri 2007 sonu itibariyle 920 milyon avroya ulaşırken, öngörüler bu rakamın önümüzdeki bir kaç yılda ikiüç misline çıkmasını bekliyor. İnternet reklam gelirlerinin Fransa’da, örneğin radyoyu sollamasının temel nedenlerinden biri, kamu sektörü sayılan ulaştırma (toplu taşımacılık), enerji gibi alanlarda internet ögesinin artan olağanüstü yeri olarak gösteriliyor. Kullanım sıklığı ve yoğunluğu nedeniyle internet reklamcılarının başında gelen Fransız Devlet Demiryolları SNCF geçtiğimiz yıl 39 milyon avro harcamış. Aynı şekilde elektrik ve gaz şirketleri EDF ve GDF de yine sektörün baş müşterilerini oluşturmuş. ??? Halen objektif olarak izlenilirliği, etkisi, verimliliği ölçülemese de internet reklamı geleceğin en etkin aracı olmaya aday, hele hele hitap edeceğiniz kitleyi doğru belirlerseniz. Örneğin, seçkinci bir gündelik gazetenin şarkıcı klibi veya tüketim ürünleri fiyatı vermesi yerine, güncel siyasi bir konu etrafında iki zıt görüşteki aydının tartışmasını veya karşılaştırmalı tüketim tabloları sergilemesi siteyi izleyicisi açısından çok daha cazip kılıyor. Bir de, internet sitesi kesinlikle kullanıcısını (tüketicisini) kendisine katmak zorunda. Bu “diyalog” sağlandığı andan itibaren teorik olarak, site “pupa yelken”ini dolduran “reklam rüzgarlarıyla” yeni ufuklara açılabilir. En teorik olarak... ugur.hukum?gmail.com Y Abdullah Gül, konuk devletlerin temsilcileri ile Çırağan Sarayı’ndaki kahvaltıda bir araya geldi. 20092010 BM Güvenlik Konseyi için geçici üye aday olan Türkiye’nin Afrika’nın desteğini almak için düzenlediği zirve sona erdi. 50 Afrika ülkesinin katıldığı zirvede somut adım atıldı Ticaret odası kuruldu... ki gün süren TürkiyeAfrika İşbirliği Zirvesi’nde, TürkiyeAfrika Odası (TAC) kurulmasına karar verildi. TürkiyeAfrika Odası, TOBB ve Afrika Ticaret Sanayi Ziraat ve Meslek Odaları Birliği üyeleri arasındaki işbirliğini koordine etmek ve geliştirmek, Türk ve Afrika iş çevreleri arasında daimi bir diyalog mekanizması kurmak, TürkAfrikalı iş çevreleri arasında güçlü bir ağ kurmak, TürkAfrika ticaretini, yatırımlarını ve teknoloji transferini teşvik etmek, ekonomik projeleri desteklemek, koordine etmek ve uygulamak, Türk ve Afrikalı iş çevreleri arasında eğitim, bilgi alışverişi ve tecrübe paylaşımı için işbirliği yapmak, oda ağının hiz İ met kapasitesini güçlendirmek amacıyla kuruldu. TürkiyeAfrika İşbirliği Zirvesi’nin son gününde İstanbul Deklarasyonu da yayımlandı. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun açıkladığı deklarasyonda, Türkiye ve Afrika ülkeleri arasındaki yatırımlar ile birlikte ticari ilişkilerin artmasının sadece liderlerin sürekli işbirliği ve desteğiyle mümkün olacağı inancı vurgulanarak “Hedeflerimiz, ticareti geliştirmek, yatırımları artırmak, uygun bir yatırım iş çevresi oluşturma konusunda katkıda bulunmak, teknolojiyi ve bilgi transferini teşvik etmek ve Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki lojistik altyapısını geliştirmeye destek olmaktır” denildi. OECD’nin en ‘sağlıksızı’ Türkiye Ekonomi Servisi Deloitte’nin “Türkiye’de ve Dünyada Sağlık Ekonomisi 2008 Raporu”na göre, Türkiye’de sağlık harcamaları OECD ortalamasının beşte biri düzeyinde bulunuyor. Deloitte Türkiye tarafından yayınlanan raporda, 1960’lardan bu yana sağlık hizmetlerinde önemli mesafe kat eden Türkiye’nin sağlık harcamaları konusunda OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer aldığı kaydedildi. Türkiye’de, toplam sağlık harcamalarının GSMH’ye oranı yüzde 7.6 olarak gerçekleşirken, OECD ortalaması yüzde 9, ABD’de yüzde 15.6 olan bu oran, Almanya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerde ortalama yüzde 11 düzeyinde, Yunanistan’da ise yüzde 10.1 olarak ger Türkiye sosyal güvenlik sistemindeki sorunlar nedeniyle sağlık alanında kaynaklarını etkin kullanamıyor. Türkiye’de kişi başına düşen yılda 586 dolar düzeyindeki sağlık harcaması ile OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. çekleşiyor. Türkiye’de kişi başına düşen yılda 586 dolar düzeyindeki sağlık harcaması, OECD ortalaması olan 2.809 dolarının beşte biri civarında kalıyor. Rapora göre, özellikle sosyal güvenlik sistemindeki sorunlar nedeniyle sağlık alanında kaynaklarını etkin kullanamayan Türkiye son yıllarda bu alanda önemli adımlar attı. OECD ülkeleri, dünya nüfusunun yüzde 18’ini teşkil ederken; 2004 rakamlarına göre 4.1 trilyon dolar tutarındaki toplam sağlık harcamasının yüzde 80’i bu ülkeler tarafından yapılıyor. Tüm dünyada ortalama yaşam süresi uzarken, ilaca erişim giderek yaygınlaşıyor ve gelişmiş tedavi yöntemlerinin maliyetleri yükseliyor. Bütün bunlar, sağlık hizmetlerinin ve ilaç tedavilerinin yarattığı değerin ölçümlenerek, kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlayan sağlık ekonomisinin uygulanmasını zorunlu kılıyor. ünya ve ülkemiz medyasının ilgisini çekemeden, gündeme giremeden sendikalar “işçi sınıfının kaybedilen mevzileri için dayanışma“ arayışları içinde. 1. olağan genel kurulu yapılan, Toleyis’in öncülüğünde, Tek Gıdaİş Sendikası’nın desteğinde kurulan Avrasya Gıda, Tarım, Orman ve Turizm İşçileri Federasyonu, arayışlar için yeni bir örnek. Türkiye’den işkoluna giren Şekerİş, Tarımİş, Ormanİş, Makedonya, Saraybosna, Kosova, Romanya, Karadağ, Sırbistan, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan’dan sendikalar kurucu üye olarak katılmışlar. İlk genel kurulda Ukrayna, Arnavutluk, Bosna ilgili işkolu sendikalarından isteyenlerin de üyeliklerinin kabul edilmesi kararı alındı. İşkolunun dünya uluslararası federasyonu UIF’nin desteği, Rusya’nın üyeliği öncelikli beklentiler. Şu sıralarda siyasi iktidarları, devletleri çatışma içinde olan ülkelerin emekçilerinin örgütlerini emek değerlerinde, ortak çatı altında işbirliğine davet eden girişimin gündemi, naifliği, dünya işçi sınıfının, sendikal örgütlenmelerinin içinde bulundukları koşulları çarpıcı bir biçimde yansıtabilir. 1980’li yıllardaki örgütlenme güçleri, moral değerlerine göre dibe vurduğundan yakındığımız sendikalarımızın bu türden oluşumlara öncülük yapacak birikim, donanımda olduklarını söylemek bile durumun çarpıcı bir aynası. Listede sayılan ülkelerin sendikacılık D İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Kaybedilen Mevziler... sendikal haklardan yararlandırıldığına işaret ediyor. ??? Tek Gıdaİş Sendikası’nın Seferihisar tesislerinde 1. olağan genel kurulu gerçekleştirilen federasyonun, çatışan, savaşan ülkelerin işçi sendika liderlerini bir araya getirebilmiş olması, galiba en önemli ilk adım başarısı. Emperyalizmin, çokuluslu tekellerin atağında, bütün dünya ülkelerinde “kaybedilen mevziler için işçi sınıfı, sendikal dayanışma” da çalışmaların önceliğinin ortak sloganı. Emperyalizmin, dünyanın giderek azalan kaynakları; su, petrol başta tekeller elinde tutulması için, çatışmaları pekiştiren siyasetleri gündeme sokmasına karşı, dünya emekçilerinin barış ve kardeşlik için örgütlenmelerine duyulan gereksinim artıyor. Ölenler, kaybedenler bütün dünyada emekçiler.. Sendikal örgütlülükleri büyük darbe yemiş, işçiler her tür insan haklarının mağduru, işsiz, sosyal dampingin uygulandığı ülkelerden gelen sendika liderleri, içinde bulundukları koşulların ağırlığında, önceliklerini çok kısa cümlelerle özetleyiveriyorlar. SırpBoşnak sendika liderleri karşılıklı katliamdan çıkmış işçilerin temsilcileri olduklarının altını fazlaca çizme hareketleri, bizimkilerin şemsiyesi, koruması altında bir araya gelmeye çalışıyorlar. Bizimkiler de, göreceli daha donanımlı, örgütlü Batı sendikacılık hareketlerinin korumasındalar. Federasyonun kurucusu, 1. genel kurulunda yeniden seçilerek genel başkanlığını yürütmekte olan Toleyis Başkanı Cemail Bakındı, emperyalizmin dünya ölçeğinde sendikal haklar, işçilerin kazanımları üzerindeki baskısı, çokuluslu şirketlerin sosyal damping niteliğindeki uygulamaları karşısında işçilerin yeni dayanışma ağlarını örmek zorunda olduklarının altını çizerken, kendi deneyimlerinden kimi ilginç örnekler de veriyor: Örgütlü oldukları kimi çokuluslu şirketlerin Türkiye’deki otellerinde yazın çalışan işçilerin kışın başka ülkelerde çalıştırıldıklarını, önceleri oralarda toplusözleşme haklarından yararlandırılmadıklarını anlatıyor. UIF’nin aracılığında aynı işçilerimiz için yazın Türkiye ve kışın İsviçre’de çalışmalarının karşılığında sendikalararası dayanışma ile toplusözleşmelerin geçerli olabilmesinin sağlandığının altını çiziyor. Aynı şekilde Kuzey Irak’ta toplusözleşmenin uygulanmadığı çokuluslu şirket çalışanı işçilerimizin den, globalleşme düzeninde sermayenin yeni dünya düzeninin kurulduğunun altını çizmeyi yeğliyorlar. Sendikaların yeni düzende belirleyici olmaktan uzakta, devre dışı kaldıklarını, doğal olarak insanlık, işçinin yaşamı için gerekli olan üretim sektörleri yerine, örneğin gıda üretiminde geriye gidilirken, işçilerin emeğinin silah üretiminde sömürülerek kullanıldığını anlatıyorlar. Ortak vurgulama “Her tarafta, her yönden işçi kaybediyor, yoksullardan, yaşam hakları başta hep daha fazlası çalınıyor“ oluyor. Sıcak savaşın içindeki Gürcistan sendikalarından, barış, yaşam hakları için yardım çağrısı çığlığı geliyor. Azerbaycan, kapital birleşirken sendikal hareketlerin işçi cephesinden birleşmekte yetersiz kalmalarının, yaşanmakta olan sorunların odağını oluşturduğunu anımsatıyor. Karadağ, 21. yüzyılda yaşam standardını yükseltme savaşımında bütün dünyada işçilerin kayıplar yaşamalarının, işçilerin ayırımcılık tuzağına düşmelerinin ve birleştiren noktalar için yeterli enerji harcayamamalarının başlıca etkeni olduğunu savunuyor. Rus lider, savaşı siyasilerin kışkırttıklarını, sermayenin çıkarlarına hizmet ettiklerini, karşı durabilecek gücün işçiler ve sendikaları olması gerektiğini anımsatıyor. Ülkeler, bölgeler ve dünya ölçeğinde işçilerin sendikal birliği, dayanışması çağrısı yapılıyor... soner?cumhuriyet.com.tr 500 dolara ‘görünmez’ olma fırsatı ANKARA (AA) Dünyanın önde gelen takım elbise üreticilerinden Remus Uomo, radyasyon ve elektromanyetik dalgaları geçirmeyen, dolayısıyla “dijital görünmezlik” sağlayan elbise geliştirdi. Remus Uomo, başta cep telefonu olmak üzere çeşitli mobil cihazların yaydığı radyasyondan çekinen kişilere yönelik nanoteknolojik takım elbise üretti. Özellikle çeşitli mobil cihazların yaydığı dalgaların “kısırlığa yol açacağı” iddiasını ciddiye alan erkeklere yönelik takım elbiseler, kumaşının nanoteknolojik ipleri sayesinde vücuda gelen doğrudan radyasyonu yüzde 99 oranında düşürüyor. Elbise, aynı zamanda “dijital görünmezlik” de sağlıyor ve GSM telefonu, ceketin cebindeyken baz istasyonu cihazı göremiyor. Aynı zamanda bluetooth üzerinden dolandırıcılık yapanlar da cihaza ulaşamıyor. Takım elbise, yaklaşık 500 dolardan satılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle