29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 29 AĞUSTOS 2008 CUMA Toplumsal haksızlığa ayna tutan bir göçmen ağrısı Berlin, boşuna Türkçe Rap’in doğum yeri değil Osman ÇUTSAY lmanya’da son 10 yılda büyük yaygınlık kazanan “Türkçe Rap”in, Almanya’daki Türk toplumunun yaşam koşullarından kaynaklandığı bir kez daha vurgulandı. Bir protesto biçimi olarak “Türkçe Rap”in, koşullar kökünden değişmedikçe varlığını sürdürmesinin doğal karşılanması gerektiği hatırlatıldı. Çalışmalarını Almanya’nın başkenti Berlin’de ve “Killa Hakan” adıyla sürdüren genç Türk Rap sanatçısı Hakan Durmuş‘a göre, “Türkçe Rap” ile Berlin Kreuzberg sokakları, bir kültürün birbirini besleyen parçaları. “Killa Hakan”, doğup büyüdüğü şehir olan Berlin gibi bir merkezin bugünkü haline gelmesinde Türklerin büyük payı olduğunu, ancak bu acı yüklü göçmen payının çok sık örtbas edildiğini belirtiyor. Takma adını İngilizcedeki “Killer” (Katil) sözcüğünün Almanca telaffuzundan alan Hakan için, Türkçe Rap’in böylesine yerleşiklik kazanması, Türkçenin Avrupa’daki geleceği açısından da olumlu bir işaret. Şu sıralarda “Türkçe Rap”in Türkiye’deki en tanınmış temsilcilerinden Ceza ile ortak bir albüm çalışması hazırlayan ve bugüne kadar 5 albümle sayısız konsere imza atan “Killa Hakan”, tarzının, Almancaya da “GangsterRap” olarak girdiğini, ama anlamının olumsuzluk içermediğini söylüyor: “Gerçekten de ‘gangster’, sözlük anlamında olduğu gibi, yani haydut falan olarak algılanıyor. Ancak biz buna kültür açısından bakıyoruz. ‘Gangster’, bir yola baş koyan, müzik açısından her şeyi müzik olan anlamına gelir. HipHop kültürü içinde büyüyen, gün görmüş, acılar çekmiş, pişmiş biridir bizce ‘gangster’. O koşulların getirdiği deneyimsizliklerden doğan hataları tekrar etmeyendir. Hatalarını düzelten, doğru yola giren kişidir. Tabii aslında ‘gangster’, bu tarzın çıkış yeri olarak incelenirse, yasadışı işler yapan anlamı veriyor. Uyuşturucudan soyguna, ondan kadın satmaya kadar... Geldiği yer malum. Fakat biz anlamını dönüştürüyoruz. Kısaca, oturaklı adam Rap’idir gangster Rap.” Bu tarzın doğumunu Berlin’in Türkleriyle ünlü Kreuzberg semtinden hareketle anlamayı öneren Hakan, kuşaktan kuşağa aktarılacak bir öykünün sahipleri olduğunu ileri sürüyor: “Kreuzberg bir ‘duvar dibi’ semtiydi eskiden. İşçi aileleri, onların çocukları, bizler ve bir de karanlık, boş sokaklar. Tuvaleti, banyosu evin dışında, devlete ait evler vardı. Burada yaşayanların çoğu Türk işçi aileleriydi. Yani yabancılardık. Şimdi biz hayretle bakıyoruz ışıklar içindeki ‘Kottbuser Tor’a. Ona ‘Kotti’ diyoruz. Binlerce alışveriş merkezi, mağazalar, kalabalıklar, aydınlık sokaklar... Ama biz iyi biliyoruz ‘Kotti’nin bu hale nasıl geldiğini. Yaşam savaşı veren ailelerimizi ve kaybettiğimiz eş, dost, yakın akrabamızı. Onların anısını yaşatıyoruz Kreuzberg’de ve Kreuzberg’le birlikte. Kuşaktan kuşağa aktaracağız Kreuzberg’in hikayesini. Sadece Almanya’da değil tüm dünyada Türkçe Rap burada doğdu. Halen de nabzı burada atıyor. Berlin’in bu tarza Rusya Eskisi Gibi Değil... Daha önemlisi, Rusya bir “demokrasi” uyguluyordu. Ancak bu demokrasi, kuşkusuz, Batılıların ölçütlerine tamı tamına uygun değildir. Rusya’da daha önce iktidara gelenler, muhalefeti hırpalamada duraksamadı; medya ile oynadılar, anayasayı istedikleri yolda yorumladılar. Uluslararası arenada Moskova’nın büyük bir güç olarak çıkarları açıktır. Bütün bunlar, Rusya gibi bir ülkekıta için doğaldır. Bunun gibi, Lenin ve Stalin’in kurmak istedikleri toplum, Çarlığın mirası ile çatışıyor idiyse, Sovyetler sonrası rejim de “reel sosyalizm”le zıtlaşıyor. Öte yandan, dışarıdan da, otoriter ve emperyal bir Rus modeli de dayatılmak istenirken, Putin ve arkadaşları da, yenileşmiş ve yurtsever anlamda bir sosyal ve siyasal çözümle karşı çıkmak istiyorlar. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına bakıp ağzı kulaklarına varan Batı, 19801990 yıllarında Rus toplumunun uğradığı yıkılışın derinliğini pek anlamadı; onun yanı sıra, toplumun, bir sistem değişikliğine giderken karşılaşacağı zorlukları göz ardı etti. Dün büyük bir güç olan Rusya, 21. yüzyılın kutuplarından biri olma davasındadır. Ülke, bu uğurda doğal kaynaklara ve insan zenginliğine sahip; ancak, içerdeki siyasal değişiklikleri gecikmeden gerçekleştirmeden bu davayı kazanamaz. Söz konusu seferberlik dışarıya açılırken, sivil toplumun gittikçe bağımsızlaşmasını gerektiriyor. Çarlık imparatorluğundan Brejnev’e kadar, rejimler, toplumun tepesinde otoriter ve merkeziyetçi bir denetime olan inançtan çöktüler. Bugünkü Rusya’yı yönetenler ise bu çıkmazdan çıkmak istiyorlar. Çıkmak zorundadırlar da... Rusya’daki gelişmelerin yolunda olması şu bakımdan da önemlidir: Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile dünyanın “tek kutuplu” bir duruma düşmesi, ABD’nin halk ve sosyalizm düşmanlığına yolları açarken insanlığı da büyük kayıplara götürmüştür. Yeniden “çift kutuplu” bir dünya, bütün temel sorunları birden çözecek olmasa da, insanlığa en azından“oh” dedirtecektir. Rusya ise, bu göreve görünen tek adaydır... A Almanya’nın başkentinde ilk bakışta Türklerin damgasını taşıyan göç sorunu, yeni ifade biçimleri de geliştiriyor. Özellikle genç kuşaklar için bir toplumsal protesto rengi alan Rap, çift dilli Türk gençlerinin anadillerini sağlam tutma refleksini de içeriyor. Sektörün önde gelen isimlerinden Killa Hakan’a göre, Rap, sokaklardaki adaletsizliğin bir dışavurumu. desteği giderek artacaktır. HipHop bir kültürdür ve ne kadar yoğun yaşandığı da gelişimine katkısı açısından önemlidir. Kreuzberg sokakları belki şenlendi, kalabalıklaştı, ama hâlâ içi sizi dışı bizi yakar gibi bir durumda...” hale edildiğini hatırlatıyor. Protest tarzın genç temsilcisi, “Getto artık kozmopolit anlamına geliyor, her sınıftan insanın rahatça dolaşabildiği alanlar buralar artık. Berlin’in farkı da Berlin olmasında yatıyor diyebilirim” diye konuşuyor. Çekilen acılar ve açılmış yaraların son durumu ile yaptığı Rap arasında yoğun bir etkileşim olduğunu belirten Killa Hakan, müziğinin ve Rap’lerinin ortama, o günkü havaya bağlı olarak değişen bir etkileşim içinde ortaya çıktığı görüşünde: “Aslında her şey kaşıdığımız yaraya, aradığımız sevgiye bağlı. O denge bizi bir biçimde buluyor.” Killa Hakan, Rap’in Almanya’daki Türkçe ile ilişkilerini ise şöyle yorumluyor: “Türkçe Rap, bu dilin gelişmesinden çok, birer yabancı olarak yaşadığımız Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde, bize Türkçeyi gündemde tutma fırsatı veriyor. Bu dili kulanıyoruz. Bizim gibilerin iki dilli bir ortamda Türkçeyi çok fazla geliştirmesini bekleyemeyiz; gerçekten de zordur. Ama önemli olan, mevcudu kaybetmemektir. Ayrıca İngilizce ve Almanca Rap’in yanında Türkçe Rap bir kültür zenginliğidir. Rap’e başladığımız ilk yıllarda çevremizde bize hep ‘Türkçe Rap tutmaz’ derlerdi. Aradan on yıllar geçti ve bizim yaptığımız Türkçe Rap’in artık iyi bir dinleyici kitlesi var. Türkçe Rap’in gelişmesine verrdiğimiz katkılar bir anlamda Türkçenin Avrupa’da kalıcı, yerleşik bir zenginlik olması açısından önemli bence.” Şu sıralarda Berlin’de bulunan ve bu tarzın Türkiye’deki önde gelen temsilcilerinden Ceza ile ortak bir albüm hazırlayan Killa Hakan’a göre, Rap’çi, önce kendi yaptığı işten zevk almalı, gerisi çok da önemli değil. Babası eski güreş şampiyonlarımızdan Ali Rıza Durmuş‘un deyimiyle “Rap sayesinde eski haşarılıklarından kurtulan” Hakan, stüdyosu olan bir şirket kurarak hem emeğini değerlendirmek, hem de yeni yetişen genç yeteneklere kucak açarak deneyimlerini aktarmak istiyor. KAŞINAN YARA Kendisinin Berlinli olduğunu, ama Türklerin yoğun yaşadığı hemen hemen her şehire gittiğini belirten Hakan, getto’nun da anlamına müda ‘Killa Hakan’ kimdir? 960’ların ikinci yarısında yıllarca 52 kiloda Türkiye güreş şampiyonluğunu elinde tutmuş Ali Rıza Durmuş‘un oğlu olan “Killa Hakan”ın tam adı Hakan Durmuş. 1973 Berlin doğumlu Hakan’ın başı, özellikle ilk gençlik yıllarındaki “bazı haşarılıkları“ nedeniyle dertten kurtulmadı. Hüküm giyerek girdiği cezaevinde ilk Rap metinlerini yazan Hakan, Rap’i yaşamının merkezine koymasıyla birlikte birçok “sorundan” kurtulmayı başardı. Sadece tartışma yaratmak amacıyla o adı verdiklerini belirttiği “IslamicForce” ile ilk albümünü 1997’de “Mesaj” başlığıyla yayımlayan Killa Hakan, 2002’de “Çakallar”, 2003’te “Rapüstad” (Fuat ile birlikte) 2005’te “Semt Semt Sokak” ve 2007’de de “Kreuzberg City”yi çıkardı. Halen Ceza ile ortak albümünün çalışmalarını sürdürüyor, yeni klipler hazırlıyor. Killa Hakan’ın çalışmalarına, albümleri dışında, internetteki “myspace.com/killahakan” ve “ruffmix.de” gibi adreslerden de ulaşmak mümkün. 1 on günlerde, Gürcistan lideri Saakaşvili’nin aptalca çıkışı Rusya’nın sert tepkisi ile karşılaştı. Rusya’ya karşı da, başta ABD olmak üzere, Batı’dan tepkiler, kurusıkı tehditler geliyor. Tipi, dinecek gibi görülmüyor. Vaktiyle bir büyük güç olan, yarının da kendini saydıracak bir gücü olmaya benziyor. Rusya tekrar sahnededir. Fransa’da pek ciddi bir derginin, Görmek Biçimi’nin, “Lenin’den Putin’e Bir Rus Yüzyılı” konusuna ayırdığı son sayısına ve oradaki baş yazısına da dayanarak, okurlarımıza bir şeyler söylemeye çalışacağız... ? Televizyonlara baktığımızda, gazetelerin ve internetin çoğunu okuduğumuzda, düşündürdüğü şu: Sovyetler Birliği yıkılıp gitmiş değil gibi. Medya, Sovyetler Birliği ayaktayken yaptıklarını, bugün Rusya’ya mekanik olarak uyguluyor. Bir husumet vardıysa da bir noktada durdu, o da Boris Yeltsin’in sekiz yıl süren iktidarında oldu. Nedeni de şu idi: Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra devlet başkanı olan zat, komünizmi mezara gömerken dizginsiz ve hayâsız bir kapitalizmin de emrini veriyordu. Yeltsin, bu “çağdaşlaşma”yı gerçekleştirmek için, koşulları var mı yok mu bakmadan, IMF’nin iktisadi reçetelerini uyguladı; milyonlarca işçi ve emekliyi sefalete atma pahasına, yeni bir zenginler sınıfı yarattı; ülkenin zenginliklerini yok yere oligarşiye terk etti ve Birleşik Amerika’nın uluslararası stratejisine gelip sokuldu. O kadar ki, Batı, Parlamento’nun bombalanmasına, arkasından da Çeçenlerin kanlı serüvenine dönüp bakmadı bile... Yeltsin, ülkede yer yer denetimin kaybolduğu bir miras bıraktı ve dünya düzeninde de alabildiğine zayıflaşmıştı. Ne var ki, arkasından gelenler, bu politikayı sürdürmediler. Onların içinde Vladimir Putin’in tavrı önemlidir: Rusya, Batı dünyasına, onun bütün kurallarına tek taraflı olarak baş eğmeli; bu arada, Avrupa Birliği’nin önerdiği enerji düzenine ve Amerikan antimisil şartlarına boyun eğmeliydi mi? Putin, buna karşı çıktı. S Özmenek: Anormallik normale döndü ‘T ürkiye’nin Kalbi Ankara’ belgeseli Cumhurbaşkanlığı sitesine konuldu Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir belgesel çekilmesini isteyen Atatürk’ün bu isteği üzerine Sovyetler Birliği’ne teklif götürülmüş ve Sergey Yutkoviç, Türkiye’ye gelerek belgeselin çekimlerini yapmıştı. Kurtuluş Savaşı sırasında TürkiyeSovyetler Birliği dayanışmasının vurgulandığı belgeselde, Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü törenleri de geniş biçimde yer almıştı. Atatürk’ün 31. ölüm yıldönümü dolayısıyla 10 Kasım 1969’da TRT’nin özel yayını sırasında gösterilen filmin ardından TRT Program Daire Başkanı Mahmut Tali Öngören’in görevine önce ara verilmiş ardından da görevinden alınmıştı. O gecenin yayın sorumlusu gazeteci Varlık Özmenek ise disiplin cezasına çarptırılmış ve 12 Mart’ın ardından o da TRT’den atılmıştı. Filmin canlı yayında gösterime konulduğu sırada dönemin TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak’ın stüdyoya gelerek, “Bu film ancak Moskova’da seyrettirilebilir. Yayını kesin” dediğini anımsatan Özmenek, bu gelişme üzerine yayının kesildiğini ve dünya televizyonculuk tarihinde bir ilke imza atıldığını söyledi. üzerine her yazı okurda CHP çok sayıda yankı buluyor. “CHP’ye Dokunmak” başlıklı yazıdan sonra da, yine bir dizi okur kaleme sarıldı, görüşlerinin odağında genellikle Deniz Baykal vardı! Şöyle bir yaygın görüş var: Baykal giderse, yerine yeni bir yönetim gelirse CHP düzelecek, iktidara yürüyecek, biz de AKP’den kurtulacağız! CHP’nin ana sorunu Baykal! Baykal’la bu iş olmaz! Bu ne kadar doğru bilemem, ama sorunu esas Baykal’a bağlayan görüşlere katıldığımı söyleyemem! Baykal’ın yerine bir başka lider otursa da, benzer sorunların sürebileceğini ve yine geniş hayal kırıklıkları doğabileceğini söyleyebilirim! Dışarıdan gözlemci ve eleştirici olarak, 3 nokta dikkatimi çekiyor. 1) Parti içi muhalefet sorunu; 2) Program, söylem ve yönelecekyönlendirilecek kitleler; 3) Parti liderliğinin kolektif ruhu ve yerel örgütlerle ilişki ve çalışma tarzı. Üçüncü nokta, geçen yazının temalarından biriydi, onu bir kenara bırakalım. Ama bir okura (Ali Turgut) verdiğim, parti içi muhalefetle ilgili yanıt üzerinde duracağım. ??? Almanya Sosyal Demokrat Parti’yi CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Parti Geleneği ve CHP Oskar Lafontaine dışında! O da istifa edip, bugün, solcuların birleşik partisi Die Linke’yi oluşturdu ve SPD karşısında büyük bir rakip oldu! Bu hemen hemen tek örnektir! 3) CHP’den ise durmadan ayrılmalar oluyor! Ancak, ayrılanların ciddi ve güçlü bir partihareket yarattığını göremiyoruz! Seçimlerde hemen hemen yoklar! Bunun ülkeye özgü nedenleri şüphesiz ki vardır! 4) CHP’de liderlik mücadelesi, bir yarış şeklinde değil, büyük bir çatışma, yok etme mücadelesi biçiminde geçiyor genellikle! Birbirine partiyi dar etme politikası! Ne büyük yanlış! Bu rekabetin daha insancıl ve parti geleceği de düşünülerek normal ölçüler içinde geçmesi, muhalefetin ayrılma yerine parti içinde kalmaları gerekmez mi? (Son genel kurul daha normaldi!) Herkes, partiyi, kendi aktif politik yaşam süresi ile sınırlı değerlendirir ve düşündüğü için mi, böyle bir durum (SPD), özellikle parti içindeki liderlik değişimleri sürecini merakla izlerim ve CHP ile karşılaştırırım. SPD’de son beş yıl içinde kaç lider değişti? En az 5! Biri gelip biri gidiyor! Parti liderlik krizini henüz aşamıyor. Ama ne gam! 1) Önemli olan SPD’nin durmadan lider çıkarabilme becerisi, yeteneği, geleneğidir! SPD daha bir yıl geçmeden yeni bir liderin hazırlanma süreci içinde! Parti, aradığını buluncaya, geniş kitleleri yeniden partiye, partiyi iktidara sürükleyecek bir lider ve kadrosunu yaratıncaya kadar, bu canlılığını sürdürecek! Bu çok önemli! 2) Parti içindeki bu liderlik yarışı, bir gelenektir! Başka bir gelenek, parti içinde muhalif, farklı görüşteki partililerin hemen hepsinin, parti içinde kalmasıdır! Hemen hiç kimse, vay bana hayat hakkı yok burada, diyerek ayrılmıyor! SPD içinde yeni liberal akımın temsilcileri tarafından, “solcu” kaldığı için, partide varlığı müthiş kısıtlanan ortaya çıkıyor! Bizde, biraz tanınan ve sivrilen politik bir kişinin, hemen kendi partisini kurma eğilimi ve girişimi, herhalde Avrupa’nın hiçbir ülkesinde görülmez! Acaba bugün CHP’nin misyonuna talip ve sahip, bu misyonu daha iyi yerine getireceğine inanan kaç parti var ve kaç tane daha yolda var?! 4) Parti liderliği, somut olarak Baykal, muhalefete, varlığını sürdürecek olanağı tanımada ne kadar hoşgörülü olduğu da başlı başına bir sorudur! Özetle, kurumsal olarak CHP örgütü, benbizmerkezci bakışın dışında davranamıyor. Partiyi, kurum olarak kişilerin üzerinde tutan, geçmişi, Türkiye ve geleceği düşünen kişilerden ve lider adaylarından bağımsız olarak, partide bir “ortak kurumsaltarihsel kişilik” yaratamıyor. Veya var olan böyle “kişiliğe” sahip çıkamıyor! Bu eksikliğin, CHP içinde, ülkemizdeki demokrasi düzeyi, demokratik anlayışın kurumsallaşma düzeyi ile bir paralellik taşıdığını varsaymalıyız... ??? Son nokta, parti söylemi ve kitlelere mesajdır, ki bu ayrı bir yazı konusu... obursali?cumhuriyet.com.tr ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Atatürk’ün isteğiyle Ruslar tarafından çekilen ancak 1969’da gösterildiği sırada dönemin TRT Genel Müdürü’nce yayından kaldırılan “Türkiye’nin Kalbi Ankara” belgeselinin Cumhurbaşkanlığı’nın yenilenen internet sitesine konulması, o dönemde cezalandırılan yayıncı Varlık Özmenek tarafından da olumlu karşılandı. Özmenek, “Aslında normal olan bu. Anormal olan ise 39 yıl önceydi. Türkiye anormalin normalleşmesi için 39 yıl bekliyorsa asıl önemli olan o” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle