27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 29 AĞUSTOS 2008 CUMA İşte Başbakan’ın Keçiören’i Alkol sattığı için dövülen esnaf Metin Şahin, semtte şeriat düzeninin hâkim olduğunu, yaşadığı olayın ardından tek başına sokağa çıkmaya cesaret edemediğini, çünkü zabıta ekiplerinin, olay günü kendisini ‘Seni yaşatmayacağız’ diyerek tehdit ettiklerini söyledi Selda GÜNEYSU ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da evinin bulunduğu Keçiören, son yıllarda mahalle baskısının en yoğun olarak yaşandığı yerlerin başında geliyor. Semtte gece saat 23.00’ten sonra içki satışına izin verilmezken, içkili restoran sayısı da giderek azalıyor. Semtte son olarak bir esnaf, gece içki sattığı gerekçesiyle feci şekilde dövüldü. Yaşadıklarını anlatan esnaf Metin Şahin, semtte şeriat düzeninin hâkim olduğuna işaret ediyor. Nüfus yoğunluğu bakımından Ankara’nın en kalabalık semti olan ve Başbakan Erdoğan’ın da yaşadığı Keçiören, alkol sattığı gerekçesiyle dövülen esnaf Metin Şahin’le yeniden gündemde. Semtte dolaşıldığında AKP iktidarının etkisi de hemen hissediliyor. BıKTIRDI Solun Durumu Tartışması onlar bu işi kökten, ebedi olarak hallettikleri kanısındaydılar. “Sol yenilip gitti, sosyalizm ayıp bir şey haline geldi, sosyal demokrasi tümüyle çözüldü, emperyalizm gibi kavramların zamanı geçti” diye düşünüyorlardı. O kadar ki, artık tahlillerinde ABD hakkında konuşurken onu açığa çıkarılması, dikkatle izlenmesi, korkulması ve savaşılması gereken bir dünya gücü olarak değil, değişmez, itiraz edilmez bir süper güç olarak görmeyi, uluslararası hukuku da onun meşru hukuku olarak görme eğilimindeydiler. AB ise özenilmesi gereken bir düzenin adıydı. AB’ye, ABD’ye, çalışanların hakları, insanların, insanlığın geleceği açısından bakamıyorlar. ABD’ye bakınca gördükleri “müthiş bir demokrasi”, AB deyince anladıkları “insan haklarında zirvede” bir ülkeler topluluğuydu. Soru sormak mı? Onlar soru sormayı çoktan unuttular. ??? Bugün “Ne olacak bu solun hali?” tartışmalarını kendi inisiyatiflerinde götürmek isteyen liberal, neoliberal arkadaşların her şeyden önce sıkı bir ahlak dersine ihtiyaçları vardır. Onlar kendilerinden yola çıkarak tarif ettikleri bireyin hakkını savunurken, gerçekte bireyin gelişiminin önündeki temel engellerin sinsi savunuculuğunu yapıyorlar. Demokrasiyi savundukları iddiası, demokratikleşme ancak toplumsal olabileceği için kof bir iddiadır. Türkiye’ye demokrasi getireceğini iddia ettikleri “iç faktör AKP, dış faktör AB” denklemi çürük, ahlak dışı bir denklemdir. Bu denklemi ABD parantezi içinde sunmaları ise ahlaksızlığın zirvesidir. ??? Peki, sol bu tartışmayı reddederek tartışmayı kendi içinde, ama mutlaka toplumsallaştırarak sürdüremez mi? Sürdürebilir ve galiba çözüm bu taraftadır. Öteki Taraf’ta değil. Nüfus yoğunluğu bakımından Ankara’nın en kalabalık semti olan ve Başbakan Erdoğan’ın da yaşadığı Keçiören’de türbanlı ve kara çarşaflı kadınların sayısının da son yıllarda arttığı gözleniyor. (Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ) AKP BASKISI ESNAFI Gece saat 23.00’ten sonra içki satışına izin verilmezken, 01.00’e kadar içki satma ruhsatı bulunan esnaf da baskılar nedeniyle dükkânlarını en geç saat 23.00’te kapatmak zorunda kalıyor. Keçiören Belediyesi yetkilileri, tüm bakkallarda olduğu gibi bu tür işletme yerlerinin açılış kapanış saatlerinin yasalar gereği 05.30 ile 23.00 arası olarak belirlendiğini belirterek içki satışı yapan yerlerin en geç 23.00’te kapanmak zorunda olduğunu savunuyor. Bölge esnafı, AKP iktidarıyla birlikte Keçiören’deki çoğu içkili restoranın kapandığına, bugün semtte içkili restoran sayısının çok az olduğuna dikkat çekiyor. Esnaf, semtteki türbanlı ve çarşaflı kadınların sayısının da son yıllarda arttığına işaret ediyor. APATMAZSAN YAŞAM YOK’ Gece saat 23.00’ten sonra içki sattığı gerekçesiyle Keçiören Belediyesi zabıta ekiplerince dövüldüğünü iddia eden Metin Şahin, semtte şeriat düzeninin yaşandığını belirtiyor. Şahin, “Benim ruhsatımda ‘gece saat 01.00’e dek içki satabilir’ yazıyor. Ben hukuk ne diyorsa onu yapıyorum. Ama zabıta görevlileri tarafından dövülüyorum. Bu adil düzen mi? Kapatmazsan yaşam yok. Tam anlamıyla şeriat düzeni. Gece saat 23.00’ten sonra gelip dükkânların önünde durun. Zabıta görevlilerinin araçları mutlaka oralardadır. Bu durum esnafta psikolojik baskı yaratı yor. Devletin görevlilerinin başka işi mi yok?” dedi. Yaşadığı olayın ardından tek başına sokağa çıkmaya korktuğunu, çünkü zabıta ekiplerinin olay günü kendisini, “Seni yaşatmayacağız. Sağ kalmayacaksın” diyerek tehdit ettiklerini söyleyen Şahin, savcılığa verdiği dilekçede, “Eşime, yakınlarıma ve bana herhangi bir zarar gelirse, bunun tek sorumlusu Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’tur” yazdığını belirtti. Zabıta ekiplerinin kendisini “Allah yazılı yüzükle” ve “çivili sopalarla” dövdüğünü ifade eden Şahin, şunları kaydetti: “Olay günü dükkânda tek başımaydım. Etraftan yardım istedim. ‘Allah rızası için yardım edin’ diye bağırdım. Ancak kimse yardım etmedi. Ağaçtan ses var, bir Allah’ın kulun dan yok. Bir ara evlerden birinin perdesinin kıpırdadığını gördüm. Hepsi bu. Her nedense insanlar bana yardım etmek istemedi. Korktuklarını düşünüyorum.” LLAH’IN, DİNİN ARKASINA SIĞINIYORLAR’ Olayın ardından Şahin’in babası Pirfani Şahin, Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’a tepkisini dile getirmek için dükkânın camına, üzerlerinde “Keçiören Belediyesi’ne karşı 221 gün daha savaşacağım. Turgut gidecek şehir eşkıyalığı bitecek” ve “Şehir eşkıyalarının başı Turgut Altınok, kararmış ampulün arkasına saklanma. Gel şeffaf ekranda belediyeciliği tartışalım. Kim mat olursa Anka ‘A ra’yı terk etmeyen namerttir. Varoş, Pirfani Şahin” yazılı iki afiş asmış. Pirfani Şahin, elinde Turgut Altınok hakkında açılmış yaklaşık 400 dava dilekçesi olduğunu kaydetti. Şahin, “Yediği dayaklar yüzünden oğlum sürekli titriyor ve konuşmakta güçlük çekiyor. Çocuğumun üzerinde bu titreme ve konuşamama durumu devam ederse, Allah ya Turgut Altınok’a verecek, ya bana. Ankara ya ona dar gelecek ya bana” dedi. Keçiören’de, Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, Keçiören Belediye Başkanlığı yaptığı dönemden bu yana sıkıntı çektiklerini anlatan Şahin, “Ben insanları insan oldukları için severim. Dini inançları için değil, ancak bunlar dinin ve Allah’ın arkasına sığınıyorlar” diye konuştu. ‘K Metin Şahin Keçiören Belediyesi, yaptığı açıklamada, esnafa uygulanan şiddeti dolaylı olarak kabul etti. Açıklamada, “Görevli zabıta memurları her zamanki gibi görevlerini yapmak üzere orada bulunmuşlardır. Görevlerini yerine getirdikleri esnada, şahsi olarak görev sınırlarının dışına çıkan davranışları tasvip edilmemekle birlikte, herhangi bir görev ihmali olup olmadığı ile ilgili araştırma yapılmak üzere konu Teftiş Kurulu’na havale edilmiş bulunmaktadır” denildi. Açıklamada, mahkeme kararlarına göre saat 23.00’ten sonra semtte içki satılamayacağı savunularak “İşyeri sahibi kuralsızlığı ve kanunsuzluğu meslek haline getirmiştir. Görevli memurlarca yapılan her işleme karşı gelmekte ve olay çıkarmaktadır. Görevli memura mukavemetten aleyhinde defalarca cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmuştur. Belediye Başkanlığımız haricinde ilçe emniyet müdürlüğümüzce de kapanma saatleri dışında faaliyet göstermesi nedeniyle defalarca tutanaklar tutulmuş ve işyeri kapatılmıştır” denildi. on günlerde kendilerine sol diyenler, sola akıl verenler, sol olanlar hep birlikte solun durumu hakkında derin bir tartışmanın içine girdiler. Solda tartışma kültürü epeyce eskidir. Marksizmin ortaya çıkması, şekillenmesi, zenginleşmesi, kurucu babaların, daha sonrakilerin tartışmaları, polemikleriyle olmuştur. Sosyalizmin bir gerçeklik olarak dünya coğrafyasında bir yer tutması ile bu tartışmaların bir ölçüde renk yitirdiğini söylemek olanaklıdır. Solu zenginleştiren araştırmanın, yeni sorunlara yanıt arama çabasının devlet işi olması iyi sonuçlar doğurmadı. Yine de o dönemde bu coğrafyanın içinde, dışında çok yönlü bir tartışmanın gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Tartışma sürüp gitti, ama yenilginin bu tartışmayı ciddi bir kesintiye uğrattığını da teslim etmeli. Zafer emperyalistlerin, serbest piyasacıların oldu. Solun bu yenilgisiyle liberaller de kendilerini iç tutarlılığı olan bir çizgide tutan hasımlarını yitirdiler. Kendi ideolojik doğrularını revize etme pahasına “neo”laştılar. Öyle yaptılar, çünkü yeni dönemde kapitalist küreselleşmenin bir “yeniliğe” gereksinimi büyüktü. Kapitalizmin yükselen sektörlerinin dikte ettiği “doğrular”; piyasada monetarizm, felsefede postmodernizm, tarihte, geçmişi silip yeniden yazma, tarihi yeni bir “resmi” tarihle değiştirme, toplumsal, dolayısıyla demokratik olanı, bireyci, bu nedenle sahte bir “insan hakkı”na indirgeme kolaycılığı hızlı bir süreç içinde çığ gibi büyüdü. Büyüdü ama içi kof bir büyümedir bu. Bu tuhaf durumun şimdiki sol tartışmalarını belirliyor olmasına üzülebiliriz. Ama fazla üzülmeye de gerek yok, geçicidir. ??? Geçicidir. Son günlerde liberal kesimin inisiyatifinde gelişen bu tartışmaya aklı başında arkadaşların “yok artık daha neler” türünden itirazlarının, sağlam zeminlere dayalı değerlendirmelerinin, meydanı boş bulmuş çevreleri şaşırttığını biliyorum. Şaşırıyorlar, çünkü S guray?cumhuriyet.com.tr ‘Barış buluşması’na davet DİYARBAKIR/İSTANBUL (Cumhuriyet) Türkiye Barış Meclisi’nce 31 Ağustos’ta Diyarbakır’da düzenlenecek “Türkiye Barışı İçin Buluşuyor, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm Mitingi”yle ilgili açıklama yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Türkiye’de bir daha OHAL’in, sürgünlerin, faili meçhul cinayetlerin, dışkı yedirmenin, taciz ve tecavüzlerin yaşanmaması için Kürt sorununun çözülmesini istediklerini ifade etti. Ofis AZC Plaza önünde yapılan açıklamaya DTP’li milletvekilleri Aysel Tuğluk, Ayla Akat Ata, DTP’li ilçe belediye başkanları, İHD Diyarbakır Şube Başkanı ve Miting Tertip Komitesi Başkanı Muharrem Erbey ile bazı sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. Erbey, Türkiye’nin son çeyrek yüzyılının hep acılarla, çatışmalarla, insan hakları ihlalleriyle ve ölümlerle anıl SİYASİ YASAĞI SÜRECEK Türkiye Barış Meclisi üyeleri Diyarbakır ve İstanbul’da sokaklardaydı. dığını ancak sorunun adının konulmadığını ifade etti. Sorunun adının “Kürt sorunu” olduğunu belirten Erbey, önce asayiş ve güvenlik önlemleriyle çözülmeye çalışıldığını, vurgulayan Erbey, “Bu imajı yaratanlar birkaç aydır gazete manşetlerinden inmiyor. Oysa yıllardır bu isimleri ve çeteleşmelerini ifşa eden basın ve yayın kuruluşları kapatıldı, insan hakları savunucuları saldırılara maruz kaldı. 5 bin civarında köy boşal tıldı. 1300 civarında insan kaçırılıp, kaybedildi. 5 bin civarında insan faili belli bir şekilde infaz edildi. Ama Kürt sorunu çözülmedi” dedi. Türkiye Barış Meclisi üyeleri, Taksim İstiklal Caddesi’nde “Türkiye barışı için buluşuyor’’ bildirileri dağıtarak 31 Ağus tos Pazar günü Kadıköy’de düzenlenecek olan “Kürt sorununa demokratik çözüm” mitingine katılım çağrısında bulundular. Taksim Meydanı’nda toplanan Barış Meclisi üyeleri, “Türkiye barışı için buluşuyor. Kürt sorununa demokratik çözüm” pankartı açarak “Yaşasın halkların kardeşliği’’ sloganı attı. Grup adına konuşan Gülseren Yoleri, Türkiye’nin barışa her geçen gün daha fazla ihtiyacı olduğunu belirterek, “Türkiye’de tüm kültürlerin eşit, özgür ve barış içinde birlikte yaşaması yönündeki taleplerimizin yok sayılmasına, duymazlıktan gelinmesine artık tahammülümüz kalmadı. Bu nedenle 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ülkenin her köşesinden barışa çağrı yapmak için 31 Ağustos Pazar günü alanlarda buluşuyoruz’’ dedi. Barış Meclisi üyeleri açıklamadan sonra İstiklal Caddesi boyunca bildiri dağıttı. Af, Erbakan’ı hacizden kurtarmıyor Hazine zararının tahsili için başlatılan icra kapsamında Necmettin Erbakan’ın Altınoluk’taki yazlığı ile Balgat’taki konutunun da yer aldığı mallarına tedbir konulmuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisinin de sanığı olduğu davada affettiği Necmettin Erbakan, hakkındaki haciz kararlarından ve siyasi yasaktan kurtulamayacak. 2 milyon 644 bin YTL’lik Hazine zararının tahsili için başlatılan icra kapsamında Erbakan’ın Altınoluk’taki yazlığı ile Balgat’taki konutunun da yer aldığı mallarına tedbir konulmuştu. Gül hakkında Kayıp Trilyon davasında verilen takipsizlik kararı için ise Maliye Bakanlığı’nın 15 günlük itiraz süresi bulunuyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Necmettin Erbakan’ı affetmesine ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Kararın yayımıyla birlikte Erbakan resmen serbest kalmış oldu. Cumhurbaşkanı Gül’ün affı yalnızca Erbakan’ın aldığı 2 yıl 4 aylık hapis cezasının infazının durdurulmasını sağlıyor. Necmettin Erbakan’a özel evrakta sahtecilikten hüküm giymesi nedeniyle getirilen siyasi yasağı sürmeye devam edecek. Ayrıca Kayıp Trilyon dosyası kapsamında aralarında Necmettin Erbakan ile Abdullah Gül’ün de bulunduğu sanıklar hakkında alacak davası açılmıştı. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, Gül hakkında açılan alacak davasını reddetmiş, asıl faturayı ise kapatılan Erbakan ve partinin Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Rıza Ulucak’a kesmişti. Bunun üzerine Ankara 7. İcra Müdürlüğü 2 milyon 644 bin YTL’lik Hazine zararının tahsili için icra işlemi başlatmıştı. Bu kapsamda da Erbakan’ın Altınoluk’taki yazlığının yanı sıra Çankaya’da 2, Yenimahalle’de 1 arsası ile Edremit ve Kocaeli’ndeki arsaları, İstanbul’daki evlerine tedbir konmuştu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün affı Erbakan’ın icra takibinden kurtulmasına olanak sağlamayacak. Necmettin Erbakan’ın hüküm giydiği suç dosyasında “hocayı” affeden Cumhurbaşkanı Gül de sanık olarak yer alıyordu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanı olması nedeniyle Gül hakkında takipsizlik kararı vermişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Gül hakkındaki takipsizlik kararının yerindeliğini inceleyecek. Suçtan doğrudan zarar görmesi nedeniyle Gül’ün takipsizlik kararı Maliye Bakanlığı’na gönderildi. Maliye Bakanlığı’nın takipsizlik kararına 15 gün içinde itiraz hakkı bulunuyor. Ancak Bakanlık Gül hakkındaki takipsizliğe itiraz etmese de Cumhurbaşkanı için dosya kapanmayacak. ürkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), ilk Kadın Girişimciler Kurulu’nu topladı. Türkiye’de ‘iş’, ‘girişim’ ve ‘kadın’ açısından önemli bir adım. Kadınların iş ve toplum yaşamında daha fazla yer alması için verilen mücadeleye TOBB gibi büyük bir kurumun el atması ve eyleme geçmesi, sevindirici bir gelişme. Malın, mülkün, işin, girişimin, paranın, hesap kitabın erkeklerin tekelinde olduğu bir ülkede ne refahtan söz edilebilir ne uygarlıktan. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun genel kurulda hatırlattığı gibi Atatürk şöyle der: “Bir toplum, cinslerinden yalnızca birinin çağdaş gerekleri kazanmasıyla yetinirse o toplum yarı yarıya güçsüz kalmış demektir.” Atatürk’ün kadınerkek eşitliğini getiren Medeni Kanun Devrimi işte bu temel düşünceden hareket ediyordu. Kadını, karanlık odalardan, kara çarşaflardan çıkarıp gün ışığıyla, ener T GENİŞ AÇI HİKMET BİLA jiyle, üretimle, paylaşımla buluşturmak. Atatürk biliyordu ki, kadının günlük yaşamda, işte, sokakta olmadığı bir toplum geri bir toplumdur, kaba bir toplumdur, çirkin bir toplumdur ve korkak bir toplumdur. O daha Atatürk olmadan çok önce, genç bir askerken bile geleceğe yönelik düşüncelerinde kadının özgürlük ve girişimciliğine ilk sırayı veriyordu. Söz ve davranışlarıyla bu tavrını ölene kadar sürdürdü. ??? Atatürk’ten bu kadar zaman sonra, Türkiye’de kadının toplum yaşamında ve iş dünyasındaki yeri, Atatürk’ün kemik Girişimci Kadın lerini sızlatacak kadar geri. Ülkede mülklerin yüzde 93’ünün erkeklerin üzerinde olması bile, tek başına bu acı tabloyu yansıtmaya yetiyor. Acı tablonun çarpıcı bir göstergesi daha var. Kadınsanız, yatırım yapmak istiyorsanız, baştan kaybetmeye mahkumsunuz. Çünkü kolay kolay kredi alamazsınız, çünkü teminat gösteremezsiniz, çünkü, malınız, mülkünüz, paranız yoktur. Hisarcıklıoğlu’nun verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 16.2 milyon erkek istihdamına karşılık kadın istihdamı ancak 6.1 milyon kişi. Ama daha çarpıcı olan 1 milyon 219 bin işverenin sadece yüzde 6’sı, yani 75 bini kadın. Hüzün verici rakamlar. Kadın girişimciliğini geliştirmek için birçok si vil toplum kuruluşunun çaba gösterdiği biliniyor. Ancak şimdi bu alana TOBB gibi bir örgütün ağırlığını koyması, umutları daha da arttırıyor. Sadece yatırım yapacak kadın girişimcilerin sayısının artması ve örgütlenmesi, kadın girişimcilerin, birlik bünyesindeki Kredi Garanti Fonu sayesinde kredi bulabilmesi için değil, kadının yönetimdeki ağırlığının artması için de önemli bir gelişme. Nitekim, TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş da, “Biz de erkekler gibi çalışıyoruz, üretiyoruz, iş veriyoruz, ancak, hep yönetiliyoruz. Artık sahip olduğumuz işkollarında yönetime ortak olmak istiyoruz” diyor. Kadının ‘yönetime ortak’ olması, uygarlığa ortak olması değil mi? hikmet.bila?ntv.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle