05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 AĞUSTOS 2008 CUMA bilim/vaziyet C Yağmur Deniz 17 Kadınerkek farklılığı bilinenlerin ötesinde: Beyinlerin genetik tasarımları farklı Evet şimdi de bir başka gerçek ile karşı karşıyayız: İki türlü beyin var, erkek beyni ve kadın beyni; çünkü yeni yapılan araştırmalar eski bilgilerin doğruluğunu sarsıyor ve kadın ve erkek beyinlerinin genetik tasarımlarının farklı olduğunu gösteriyor.. Rita URGAN zun süreli bir ilişki içinde olanlar zaman zaman erkeklerin gerçekten de Mars’tan, kadınların Venüs’ten geldikleri görüşüne katılır. İki cinsin genelde çok farklı kafa yapılarına sahip oldukları herkesçe bilinen bir gerçektir. Ne var ki, kısa bir süre öncesine dek cinsler arasındaki bu farklılıklar, erişkin cinsiyet hormonlarının işlevi ya da erkeklerle kadınları belli biçimlerde davranmaya iten toplumsal baskılar ile açıklanmaktaydı. Her iki cinsiyette de beynin yapısı ve temel işlevlerinin genelde aynı olduğuna inanılmaktaydı. Gelgelelim, bu görüş giderek geçerliğini yitiriyor. Araştırmalar erkek beyni ile kadın beyninin genetik tasarımlarının çok farklı olduğunu, bunun da çok farklı anatomik özelliklere yol açtığını ortaya koyuyor. Bu araştırmalar her iki cinste beyin devrelerinin ve sinir hücreleri arasında ileti aktarımını sağlayan kimyasalların kimi farklılıklar sergilediğini de gözler önüne seriyor. Tüm bunlar insan beyninin yalnızca tek bir tür değil, iki türü olduğu sonucunu doğuruyor. Bu da bir bakıma sinirbilim uzmanları arasında birtakım sıkıntılara neden oluyor. Beyin konusunda bildiklerimizin büyük bir bölümü erkek hayvanlar ve gönüllü erkek denekler üzerinde yapılan araştırmalardan kaynaklanıyor. Bu araştırmalardan ulaşılan sonuçların çok ufak bir bölümünün bile kadınlar için geçerli olmaması, bir yığın araştırmanın sağlam temeller üzerine oturtulmadığı anlamına geliyor. Kadınların tam olarak ne gibi farklılıklara sahip olduklarının ortaya konması Erdoğan: ‘Hortumu kestik...’ ‘Dişli’ taktık! U BATI’NIN anladığı tek dilin “şiddet” olduğunu savunuyor Bülent Esinoğlu ve bugün Batı‘nın kendi uyguladığı şiddeti dünyaya demokrasi olarak sattığını öne sürerek şöyle diyor: “Başkaları kendisine karşı şiddet uygularsa Batı‘dakiler hemen kendi aralarında birleşerek karşı koyarlar. Bugün de bunu yaşıyoruz. Yarın da bunu yaşayacağız. Bunu biliyoruz. Çünkü bize tarih böyle söylüyor. Aslında Osmanlı tarihi de, Cumhuriyet tarihi de Türk’ün Batı ile mücadelesi tarihidir. Batı ile savaşımız 200 yıldır devam etmektedir. Doğu devletlerinde iç birliği sağlamak için güce dayalı ‘merkezi devlet’ mecburiyeti hasıl olmuştur. Merkezi devlet Batı‘dan gelen tehdide karşı savunmadır. Bu ihtiyaç bugün de devam etmektedir. Ruslar ve Türkler Onun içindir ki, merkezi devletin merkezi olan ordumuz üzerine Amerika’dan tehditler gelmektedir. Demokrasi gerekçesini kullanarak, Batı‘ya karşı tek üstünlüğümüz olan merkezi devleti dağıtmaya çalışıyorlar. Silahla yapamadıklarını içerdeki işbirlikçilerini satın alarak yapıyorlar. Bu anlamda, Rusların tarihi ile Türklerin tarihi büyük benzerlik taşır. Avrupa’nın Rusya’dan ve Türkiye’den nefret etmesi Çin, Hindistan gibi Türk ve Rus’u kullanamamasındandır. Aslında Atatürk‘ün bağımsızlık dönemini çıkarırsak Batı bizi 200 yıldır kullanmaktadır. Ancak Rusya, merkezi devletinin güçlülüğü sayesinde hiç kullanılmamış sayılır. Kısa süreli Boris Yelsin ve II. Petro dönemi hariç. Batı Slavlığı yarı Türklük olarak görmüştür. Slavlığın üzerindeki Moğol etkisini düşünürsek haksız sayılmazlar. Hem Ruslarda hem de Türklerde eskiyi terk etmeden yeniyi taşıma alışkanlığı vardır. Aynı Türk kültüründe olduğu gibi Rus kültüründe de geçmişin kültürünü yeniden üretecek mekanizmalar vardır. Ruslarda ve Türklerde devlete itaat büyük şereftir. Bu anlamda Ruslarda devlet mistik bir içeriğe sahiptir. Nasıl ki Avrupa’da bazı mahfillerin giriş kapısında ‘köpekler ve Türkler giremez’ yazıyorsa, ‘Ruslar ve yaban domuzu giremez’ yazar. Avrupalı’nın gözünde Ruslar yaban domuzudur. Ruslar Batı‘ya direniyor. Türkler Batı‘ya direniyor. İşbirlikçiler ne derlerse desinler. Kader bizi Rusya ile ittifaka zorluyor.” Yüksek Yerilim Hattı [email protected] Eee medyacı abiler, bir de haber yapma konusunda “iddia”laş sanız ya! bunun içinde değil. SSK ilaç harcamalarında 2004 yılına göre yaklaşık 2.5 kat (3.7 milyar lira) artış var ve bu paranın büyük bölümü ulus ötesi ilaç şirketlerine transfer edilmiş durumda. Baş döndürücü biçimde artış gösteren SGK sağlık harcamalarının önemli bir kısmı büyük ölçüde dışa bağımlı olduğumuz ilaç, tıbbi teknoloji, tıbbi cihaz, tıbbi malzeme harcamalarına ait. Yani para ulus ötesi medikal kartele transfer ediliyor. SGK sağlık harcamalarında döner sermayeli hizmet sunucularının (üniversite ve devlet hastaneleri) yanı sıra özel hastanelere yapılan ödemelerdeki artış da çok dikkat çekici. ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın desteğiyle özel hastane sayısı 350’yi geçmiş durumda. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bugün geldiği noktada sürdürülebilmesi güç. Dengelerin sağlanabilmesi için yurttaşların temel bir hak olan sağlık hakkını aşama aşama yitirmesi söz konusu. Tıpkı ABD’de olduğu gibi müşteri ilişkileri çerçevesinde sağlık hizmetlerinin bireyin parası ölçüsünde satın aldığı yani metalaştırıldığı bir küresel piyasalaştırma operasyonu adım adım gerçekleştiriliyor.” Kadrocuk Necati Cebe: “Personel genel müdürünün oğlu, genel müdür yardımcısı olmuş. Torunu da yakında şube müdürü olur inşallah!” Sağlık Erkeklerde oransal açıdan daha büyük olan bölgeler arasında duyu organlarından gelen sinyalleri işleyen ve uzamsal (mekan) algıdan sorumlu olan pariyetal korteks ile duyguları, toplumsal ve cinsel davranışları denetleyen amigdala gibi beyin bölgeleri yer alıyor. Kaliforniya Üniversitesi nörobiyoloji uzmanlarından Larry Cahill, “Bir yapının yalnızca boyut açısından farklı olması bile işlevsel düzendeki farklılığı gözler önüne seriyor,” diyor. Kadın ve erkeklerden oluşan gruplara beyin görüntülemeyle ilgili deneyler uygulayan Cahill, cinsiyetin kimi beyin bölgelerinin kullanım biçimlerini etkilediğine de tanık oldu. Deneklerden kendilerine daha önce gösterilen duygu yüklü imgeleri anımsamaları istendiğinde hem erkeklerin hem de kadınların bu görevi yerine getirirlerken sürekli olarak amigdala bölgesinden yararlandıkları, ancak erkeklerin sağ yanını, kadınların Lena Nordström bu yılın başlarında sağlıklı kadınlarda serotonin alıcısı düzeyinin erkeklerden daha yüksek, ancak serotoninin yeniden dönüşümünü sağlayan taşıyıcı düzeyinin daha düşük olduğunu ortaya koydu. Bu düzendeki farklılıkların kimi kadınları depresyona daha duyarlı kıldığı henüz kesin olarak kanıtlanmış olmasa da, Nordström, erkeklerle kadınlar arasındaki taşıyıcı farklılıklarına özellikle ilgi gösterilmesi gerektiğine, çünkü Prozac türü antidepresanların bu yönden etkili olduklarına dikkat çekiyor. Dahası, kadınların serotonin dışındaki nöroiletkenler üzerinde etkili olan antidepresanlara kıyasla, bu tür ilaçlara daha fazla tepki gösterdikleri yönünde somut kanıtlar bulunduğunun da altını çiziyor. RKEKLERDE FARKLI HASTALIKLAR Erkeklerin depresyona girme olasılığı kadınlardan daha düşük olabilir, ama bu işlerinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Erkek çocuklarda otizm, Tourette sendromu, disleksi, kekeleme, dikkat eksikliği ve erken dönem şizofreni gibi bozukluklara kız çocuklardan çok daha sık rastlanıyor. Maryland Üniversitesi’nden Margaret McCarthy bu durumun kısmen de olsa prostaglandin adı verilen ve doğumdan hemen önce ya da sonra erkek beyninin erilleşmesine katkıda bulunan hormon benzeri maddelerden kaynaklanabileceğine inanıyor. Prostaglandinler iltihaplanmaya da yol açtıklarından, McCarthy bunların işlevlerinin herhangi bir hastalık ya da kimi ilaçların etkisiyle değişmesi durumunda gelişmekte olan beynin zarar görüp görmeyeceğini araştırıyor. Kadın ve erkeklerde uyuşturucu kullanımı da iki cins arasındaki farklılıklara ışık tutabilir. Erkeklerde kokain kullanımı, bir olasılıkla toplumsal etmenler nedeniyle, kadınlardan iki kat fazla olmakla birlikte, kokain kullanan kadınlar bunun çok daha kolay bağımlısı oluyorlar. E İki Türde Beyinli İnsan Kadınların beyni erkeklerinkinden %1015 daha küçük. Ancak her iki cinsin beyinlerinde orantılı olarak daha büyük olan bölgeler bulunuyor. Frontal lob (Karar alma ve sorun çözme – kadınlarda orantısal olarak daha büyük) Periaqueductal gri (Erkeklerde ağrıyı dindirmeye yarıyor, kadınlarda muhtemelen aynı işlevi görmüyor) Amigdala (Duygusal bellek Erkeklerde orantısal olarak daha büyük) Pariyetal korteks (Uzamsal algıErkeklerde orantısal olarak daha büyük) Limbik korteks (Duyguları düzenliyorKadınlarda orantısal olarak daha büyük) Hipokampus (Bellek, uzamsal bellekKadınlarda orantısal olarak daha büyük) TIP Kurumu Başkanı Dr. Mehmet Altınok ve Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer, İslamcı AKP iktidarında Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) sağlık harcamalarını irdeliyor: “2002’de 7.6 milyar lira olan SSK, BağKur ve Emekli Sandığı sağlık harcamaları 2007’de 20 milyar liraya çıktı, 2008’de 25 milyar liraya çıkıyor. 2002’de 4.3 milyar lira olan ilaç harcamaları 2007’de 8.6 milyar liraya çıktı, 2008’de 10.5 milyar liraya çıkıyor. 2002’de 2.8 milyar lira olan toplam tedavi (hastane) harcamaları 2007’de 10.3 milyar liraya çıktı, 2008’de 13 milyar liraya çıkıyor. SGK’nin döner sermayeli devlet hastanelerine yaptığı ödeme 2002’de 1.8 milyar lira iken 2007’de 6.4 milyar lira oldu, 2008’de tahminen 7.5 milyar lira olacak. SGK’nin özel hastanelere yaptığı ödemeler 14 kat arttı! SSK’nin tasfiyesiyle kurumun ilaç harcamalarında da çarpıcı artış görülüyor. SGK’nin OcakHaziran 2008 toplam sağlık harcaması 12.5 milyar lira. Bunun 5.25 milyar lirası ilaç harcamaları ve hastane ilaç harcamaları Sakat Erol İşisağ: “Sakatlıklar yüzünden olimpiyatta başarılı olamamışız. Özürlüler olimpiyatına hazırlık için mi Çin’e gittik?” Elindeki Mete Neptun: “RTE’den art arda iki cümle: Çevrecilerin yaptığı ele avuca gelecek bir şey yok. Ben çevrecinin daniskasıyım!” Merkezi Faruk Sayılır: “Hamdolsun hortumları kesip uçlarını birleştirdik ve bir dişli marifeti ile merkeze aktarıyoruz.” Yetim hakkı yemezlermiş... “Yemezler ama dişleyebilirler!” kadınlarla erkeklerin neden farklı türde hastalıklara duyarlı oldukları ya da kimi ilaçlaın neden bir cinste daha etili olurken öteki cinsi pek etkilemediği gibi, uzun zamandır insanların kafalarını kurcalayan birtakım sorulara da ışık tutabilir. ARKLILIĞIN YENİ KAYNAKLARI Erkek beyni ile kadın beyni arasında kimi farklılıklar olduğu epeydir bilinmekle birlikte, bu farklılıkların öncelikle besin alımını ve cinsel dürtüleri düzenleyen hipotalamus bölgesiyle sınırlı olduğuna inanılmaktaydı. Östrojen ve projesteron düzeylerinin adet dönemlerinde inişli çıkışlı olması, sonuçlarla ilgili yorumları güçleştirdiği için, araştırmacılar hipotalamus bölgesi dışında, beynin öteki bölgelerini incelerken genellikle dişi hayvanlar üzerinde çalışmaktan kaçındılar. Ve hipotalamus dışında, erkek ve kadın beyninin aynı olduğuna inandılar. Ne var ki, hipotalamus, öykünün yalnızca bir başlangıcı. Öncelikle, dişilerin beyinlerindeki birçok yapının erkeklerinkinden daha farklı boyutlarda olduğu görülüyor. 2001 yılında Harvard Tıp Fakültesi uzmanlarından Jill Goldstein ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada sağlıklı kadın ve erkek deneklerin beyinlerindeki 45 bölge karşılaştırıldı. Sonuçta, beynin ön tarafında karar verme ve sorun çözme işlevlerinden sorumlu frontal lob bölgesi ile duyguları düzenleyen limbik korteks bölgesinin oransal olarak kadınlarda erkeklerden daha büyük olduğu görüldü. Başka araştırmalar da kısa süreli bellek ve mekansaluzamsal gibi işlevlerden sorumlu hipokampus bölgesinin kadınlarda erkeklere kıyasla oransal açıdan daha büyük olduğunu ortaya koydu. Kadınların harita okuma konusundaki kötü ünleri göz önünde tutulduğunda, bu son derece şaşırtıcı bir bulguydu. F ise sol yanını kullandıkları görüldü. Dahası, *her grubun imgenin farklı özelliklerini anımsadığına, *erkeklerin durumun özüne, *kadınların da ayrıntılara odaklandıklarına tanık olundu. Cahill’e göre, bu da erkeklerle kadınların duygusal olaylarla ilgili bilgileri çok farklı biçimlerde işlediklerini ve bunu yaparken farklı düzeneklerden yararlandıklarını gösteriyor. Aynı durum, ağrıyı yatıştırmaya yarayan beyin devreleri için de geçerli olabilir. Süreğen ağrı durumunda genellikle kadınların erkeklerden daha çaresiz kaldıkları bilinir. Bunun bir nedeni kadınların sağlık hizmetlerinden erkeklere kıyasla daha fazla yararlanmalarıyla açıklanabilir. Ancak salt bu gerçeğin dikkate alınması bile, kadınların ve dişi hayvanların ağrıya erkeklerden daha duyarlı olduklarını kanıtlıyor. Atina Georgia Üniversitesi uzmanlarından Anne Murphy süreğen ağrının kadınları neden erkeklerden daha çok etkilediği üzerinde çalışıyor. Kesin bir sonuca varmak için henüz erken, ama kadınlarda erkeklerden farklı bir ağrı yatıştırma düzeneğinin ipuçlarını gördü. Bu durum, opinoid içeren ağrı kesicilerin farklı cinslerde neden farklı etkiler yarattığı sorusuna ışık tutabilir. Elde edilen bulgular zamanla farklı cinslerde daha etkili olabilecek yeni ağrı kesicilerin geliştirilmesine olanak tanıyabilir. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ UYUŞTURUCU ALIŞKANLIĞI Yale Üniversitesi’nden Jane Taylor 2007 yılında genetik farklılıkların bu duruma açıklık kazandırabileceğini ortaya koydu. Genetik olarak erbezli erkek, yumurtalıklı erkek, erbezli dişi, ya da yumurtalıklı dişi biçiminde üretilen fareleri karşılaştıran Taylor, genetik açıdan dişi farelerde uyuşturucu alışkanlığının genetik açıdan erkek farelere kıyasla çok daha hızlı geliştiğine tanık oldu. Michigan Üniversitesi’nden Jill Becker de araştırmasının sonucunda benzer bir durumla karşılaştı. Farelere burunlarını bir delikten içeriye uzatıp kokain koklamayı öğreten Becker, yumurtalıkları alınan dişi farelerle hadım edilen erkek farelerin kokain alım düzeylerini karşılaştırdı. Sonuçta, dişilerin kokaine erkeklerden çok daha düşkün oldukları görüldü. Dahası, bu dişi deneklere östrojen verildiğinde alınan toplam kokain miktarının hemen hemen üç katına fırladığına tanık olundu. Bu da genetik bir kırılganlığın dönüşümlü cinsellik hormonları ile birleşmesinin insanı felce uğratan bir bağımlılığa dönüşebileceği anlamına gelmekteydi. Daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda da kadınlarda östrojen düzeyi yükselip projesteron düzeyi düştüğünde kokainin çok daha olumlu bir etki yarattığı görüldü. Kadının biyolojik yapısına en uygun ilaçların geliştirilmesi yönündeki çalışmalar da giderek hız kazanabilir. Ancak bu aşamaya gelinebilmesi için öncelikle erkek ve dişi hayvanların beyinleri arasındaki farklılıkları ortaya çıkartacak çalışmaların çok daha kapsamlı bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor. Kaynak: New Scientist, 19 Temmuz Çankaya’da ‘Empati’ “Herkesin, hepimizin özeleştiriye ve empatiye ihtiyacı var. Bunu kişiler de, kurumlar da yapmalı...” Bu sözleri Cumhurbaşkanı Gül söylemişti... AKP’nin “laiklik karşıtlığı”ndan suçlu bulunarak “kapatılmadan cezalandırılması”nı değerlendirirken şunları da eklemiş; “Kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak, onların da duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmamız lazım...” (Milliyet/H.Cemal 03 Ağustos 2008) İlerleyen günlerde Gül’ün “rektör atamaları”na bakınca, ister istemez “empati”sini de düşündüm. Kendisini o “elediği” Atatürkçü adayların yerine koymak bir yana, onlara “rekor oy”lar veren akademisyenlerin duygu ve düşüncelerini anlamaya da hiç “çalışmadığı” anlaşılıyordu... Derken asıl empatisini Erbakan için de göstermesin mi? Kendisini “Hoca”sının yerine koyarak eşsiz Edremit Körfezi’ndeki “lebi derya” malikhanesinde bile canının sıkıldığını düşünmüş olmalıydı... Ne var ki benim asıl garipsediğim, “karşı görüşte” olduklarına değil, “kent ve çevre değerlerimiz” için de empatiyi aklına bile getirmemesi... Oysa “yaşam kaynakları”mız, Gül ve fikirdaşları için de gerekli değil midir? Gazete haberleri şöyleydi: “Gül’ün de onayladığı 5793 sayılı torba kanunla, TOKİ’nin imar yetkileri daha da genişletildi. Satılacak kamu tesislerindeki yapılaşma kuralları da Koruma Kurulları’na bile sorulmadan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca (ÖİB) belirlenecek.” 6 Ağustos 2008 tarihli Resmi Gazete’de 22 sayfa kaplayan ve 50’ye yakın yasada değişiklik yapan “torba kanun”a göre TOKİ artık tam bir “imar imparatoru”... Başbakanlığın bu sözde “sosyal konut” kuruluşu, hedeflediği imar rantları için kent planlarında “şehircilik engelleri” varsa, “dilediği değişikliği” belediyeleri de atlayarak “kendisi” yapabilecek... Yani bir tür “kentsel faşizm”... Şimdi düşünelim... Eğer Gül kendisini yerel yönetimlerin yerine koyabilseydi, hatta şehircilerin duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışsaydı, kent planlarını hiçe sayan TOKİ’ye yeşil alanlara bile konut silolarını dikme yetkisini onaylar mıydı? Yasanın ÖİB’yle ilgili maddeleri daha da pervasız: Eski gar binalarından köklü okullarımıza kadar ne kadar “tarihi kamu binası” varsa, bunların korunmasından sorumlu “Koruma Kurulları”ndan görüş bile alınmadan, istenilen işlevle satabilecek. Yani, “kültürümüz ranta kurban edilecek”... Gül yine kendisini “anılar”ımızın ve “uygarlık değerleri”mizin yerine koyabilseydi, bunların tümüne “saygısızlık” anlamına gelen böylesine bir “tarih pazarlaması”nı geri çevirmez miydi? TOKİ’nin imar faşizmine belediyelerden ise hâlâ “tık” yok... Oysa imar yetkilerinin “yerel”de olması, kent halkının “demok ratik hakkı”dır. Belediyeler de bu evrensel hakkın demokratik temsilcileri... Yerel yönetimleri ve halkı aşağılayan bu yasaya karşı, ne anlı şanlı belediye başkanlarının ne de belediye birliklerinin sesi sedası çıkıyor. Ya Koruma Kurulları’nın “dışlanmaları”na ne demeli? Ülkenin ulusal kimlik ve onur kaynakları olan tarih mirasının “yegâne” güvencelerine “teşekkür” etmek yerine “darbe” yapılıyor... Bu emektar kurulları “özelleştirme yağması” için işlevsiz bırakmayı “Kültür Bakanı”nın imzalaması “hazin”dir... Çünkü o, aynı zamanda o kurulların bakanıdır; pazarlamacıların değil... Bu yasaya TBMM’de oy veren “milletvekilleri”mize gelince... Vekili oldukları halkın kültür mirasına sahip çıkmaları, hiç değilse kendi memleketlerindeki tarihsel değerleri anımsayarak yasaya “hayır” demeleri gerekmez miydi? Tümüne yazıklar olsun; ne Anadolu’ya ne de Trakya’ya yakışıyorlar... ekinci?cumhuriyet.com.tr KADINLAR VE DEPRESYON Cinsiyetler arasında farklılıklar gösterdiği bilinen bir başka alan da ruhsal sağlık alanı. Örneğin, kadınlara depresyon tanısı konma olasılığı erkeklere kıyasla iki kat daha fazla; ve kadın beyni genelde erkek beyninin yarısı kadar serotonin (depresyonla ilintili bir nöroiletken) üretiyor. İsveç Karolinska Enstitüsü’nden Anna
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle