05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 AĞUSTOS 2008 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR C 5 AB’ye sunulacak Ulusal Program Taslağı’nda planlanan özelleştirmeler yer aldı Hükümet her şeyi satacak Murat KIŞLALI ANKARA ÇayKur ve Devlet Malzeme Ofisi (DMO) tamamen, TRT ile başta Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) olmak üzere kamuya ait savunma sektörü ise kısmen özelleştiriliyor. Hükümet tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulu’nda kabul edildikten sonra Avrupa Birliği’ne sunulacak olan Ulusal Program Taslağı’nda, hükümetin gerçekleştirmeyi planladığı özelleştirme uygulamaları da yer aldı. Taslağa göre, devlet, aralarında çay ürünlerinin işlenmesi, malzeme alımı da bulunan bazı alanlardan tamamen, eğitim, savunma, radyo televizyon yayımcılığı gibi bazı alanlardan da kısmen çıkacak. Bu alanların hiçbirisi mevcut durum Amerika’da ve Türkiye’de Mahalle Baskısı yor… Çünkü insanlar kendilerine ayrımcı denmesin diye siyah bir başkan adayının aleyhinde konuşmuyor, tutum ve davranış sergilemiyor… Ama seçmen oy kullanırken, kimseye hesap vermeyeceği, sadece kendi vicdanıyla baş başa kalacağı için, ırkçılık öne geçecek ve beyaz adaya oy atacak… ??? Bu iddiaya temel oluşturan bir de bulgu var… “Exit poll” denilen, seçmenler oy kullandıktan sonra ayrılırken, “Kime oy verdiniz?” sorusuna alınan yanıtlarla seçim sonucunu ölçen araştırmalar gösteriyor ki, siyah ve beyaz adaylar arasında bir seçim söz konusu olduğunda, yanıtlarla, sandıklar açıldıktan sonra çıkan sonuçlar birbirini tutmuyor… İnsanlar beyaz adaya oy verdiklerini saklıyor… Çünkü Amerika’da siyah ırk karşıtlığı çok utanılacak bir davranış… Seçmenler toplumsal baskıdan dolayı korkuyor ve siyah adaya karşı olsalar da, gerçek duygularını, davranışlarını dışarı vuramıyor… ??? Amerika’daki mahalle baskısı insanları farklılık yönünde koşullandırıyor… Çünkü farklı olanların, siyahlarla beyazların eşitliğini savunuyor… Türkiye’deki mahalle baskısı ise birörneklik yönünde… Kendilerince Müslüman olmayanları reddederek ve onları da kendileri gibi olmaya zorlayarak… Toplumdaki farklılıkları yok ederek. Galiba asıl gelişmişlik ile azgelişmişlik farkı da burada. Ama, hem içerdeki sözde liberaller hem de dışarıdaki demokratlar(!) Türkiye’deki birörnekliği savunan bu faşizan mahalle baskısına, utanmadan farklılık adına, demokrasi adına destek veriyor. Oysa herkes biliyor ki, dinci bir yönetim, ne denli demokrat olduğunu iddia ederse etsin, farklılıklara izin vermez, veremez! Farklılıkların varlığı ve demokrasi ancak laik bir yönetimde gerçekleşebilir. DEVLETİN TAMAMEN ÇEKİLECEĞİ ALANLAR Bankacılık (kısa vade: Halk Bankası; orta vade: Ziraat Bankası ve Vakıflar Bankası), Hava ve deniz ulaşımı ile lokomotif ve vagon üretimi, Etbalık ürünleri piyasası, Şeker, tütün ve çay ürünlerinin işlenmesi, Petrokimya sanayi, Malzeme alımı, Elektrik dağıtım ve toptan ticareti, Şans oyunları, İMKB ve altın borsası, Çeşitli kamu hizmetleri (araç muayene istasyonları, otoyol/köprü işletmeciliği, belediyeçöp/atık toplama ve yeniden değerlendirme), Telekomünikasyon, Turizm. da Özelleştirme Portföyü içinde yer almıyor. Edinilen bilgilere göre, “Çay ürünlerinin işlenmesi” ifadesi ile ÇayKur; “malzeme alımı” ifadesi ile DMO; “radyo televizyon yayımcılığı” ile Türkiye Radyo Televizyon Ku KISMEN ÇEKİLECEĞİ ALANLAR Elektrik üretimi, Su şebekesi, kanalizasyon altyapısı, Sağlık, Eğitim, Savunma, Radyotelevizyon yayıncılığı, Doğalgaz piyasası, Kömür ve diğer maden işletmeciliği. hıl alımı, tohumluk üretimi, demiryolu ulaşımı altyapısı, petrol arama faaliyetleri, hava meydanları işletmesi, posta hizmetleri, kıyı emniyetinin sağlanması gibi alanlarda faaliyetlerini sürdürmesi öngörülmektedir” ifadesiyle çizildi. rumu (TRT) kastedilirken, eğitim alanında “ihtiyaç fazlası arsa, arazi ve okulların satılması” planlanıyor. Savunmanın özelleştirilmesinden ise MKEK’nin satışının kastedildiği öğrenildi. Taslakta, devletin faaliyetini sürdüreceği alanlar ise, “Buna karşın, ta Emine KAPLAN ANKARA AKP hükümeti, Ceza Muhakemesi Yasası ile ceza hukukuna getirdiği “uzlaşma sistemi”ni yaygınlaştırmayı planlıyor. AB Ulusal Program Taslağı’na göre, yargı üzerindeki yükün hafifletilmesi gerekçesiyle “hukuk uyuşmazlıklarında arabuculuk” yasası çıkarılacak. Veraset ilamı, ad ve yaş değişikliği gibi tarafı olmayan davaların ise mahkemeye gitmeden çözümü için “Çekişmesiz Yargı ve Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yollarına İlişkin Yasa”, TBMM’den geçirilecek. Yargı ile ilgili öngörülen köklü değişikliklerin bazıları şöyle: Görev ve yetkiye ilişkin konularda düzenlemeler getirilmesi, uygulamadaki bazı teknik sorunların çö Hukukta ‘arabulucuk’ dönemi zülmesi ve yargılama sürecinin kısaltılması için İdari Yargılama Usulü Yasası’nda değişiklik yapılacak. İdari işlemlere karşı, hangi kuruma hangi sürede başvurma veya dava açma hakkının bulunduğunun belirtilmesi zorunluluğunun getirilmesi için Genel İdari Usul Yasası gözden geçirilecek. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasası çıkarılacak. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı “Arabuluculuk Daire Başkanlığı” kurulacak. Davaların hızlı, basit, en az giderle ve etkin bir biçimde görülmesine olanak tanınacak ve bir kısım uyuşmazlıkların çekişmeli yargı şeklinde mahkemelere intikali yerine nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünün sağlanması için Çekişmesiz Yargı ve Alternatif Uyuş mazlık Çözüm Yollarına İlişkin Yasa çıkarılacak. Yargıtay Yasası’nda değişiklik yapılarak istinaf mahkemeleri oluşturulacak. Böylece Yargıtay’ın iş yükünün hafifletilmesi sağlanacak. Yargı Bilişim Yasası çıkarılacak. Hâkim savcıların idari yüklerini azaltarak yargının işleyişi ve etkinliğini hızlandırmak amacıyla hâkim savcı ve kalem personeli arasında adli hizmet uzmanı kadrosu ihdas edilecek. Bölge idare mahkemelerinin isnitaf mahkemeleri pozisyonunda çalışmaları sağlanacak. Hâkimlik ve savcılık mesleğine mensup olanların ortak gereksinimlerini karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak için Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Yasası çıkarılacak. 3 Kasım 2002 seçiminden bu yana 1018 müfettiş hakkında soruşturma açıldı, 138’ine ceza verildi AKP denetimi sevmiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İktidarı boyunca kamu kurum ve kuruluşlarındaki teftiş kurullarını kaldırmayı hedefleyen, ancak bu yöndeki yasal düzenlemeleri gerçekleştiremeyen AKP, soruşturma yöntemini kullanarak müfettişleri baskı altına alıyor. AKP’nin ilk iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden bugüne kadar 1018 müfettiş hakkında soruşturma açılırken, 138’ine disiplin cezası verildi. 62 müfettiş ise başka kadrolara atandı. Yolsuzlukları eleştirdiği için AKP tarafından Sağlık Bakanlığı’ndaki başmüfettişlik görevinden alınarak Polatlı’ya sürülen Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) Genel Başkanı Atılay Ergüven, hükümetin soruşturma yoluyla müfettişleri baskı altına almaya çalıştığını söyledi. CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, AKP iktidarı döneminde kamu kurum ve kuruluşlarında görevden alınan ve hakkında soruşturma açılan müfettiş sayısını sordu. Erdoğan adına yanıt veren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Kasım 2002’den bugüne kadar hakkında soruşturma açılan müfettiş sayısının 1018 olduğunu bildirdi. AKP döneminde devlet memurluğundan çıkarılan kişilerle ilgili de bilgi veren Başesgioğlu, 1135 kişinin memurluktan çıkarıldığını, bu işlemlere karşı 791 dava açıldığını söyledi. Başesgioğlu, bu davalardan 425’inin idare lehine, 125’inin ise idare aleyhine sonuçlandığını, 227 davanın ise devam ettiğini bildirdi. MÜFETTİŞLERE BASKI DENETDE Genel Başkanı Ergüven, Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde teftiş kurullarının etkinleştirilmesi için bazı çalışmalar yapıldığını, ancak daha sonra bu kurulların kaldırılmasına yönelik Kamu Yönetimi Temel Yasası çıkarıldığını söyledi. AKP’nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmesinin ardından yasayı bir daha gündeme getirmediğini, ancak teftiş kurullarının yönetim yeteneğinden yoksun kişiler atanarak kendi kendini tasfiye eder hale getirildiğini vurgulayan Ergüven, birçok bakanlıkta müfettişlerin kurul yönetimleriyle adeta savaş halinde olduğunu söyledi. Denetim görevini kötüye kullananlar ve denetim etiğine uymayanların ayıklanması gerektiğini, ancak soruşturmalarla müfettişlerin baskı altına alındığını, özgür iradeleri ve tarafsız olarak görevlerini yerine getirmelerinin engellendiğini vurgulayan Ergüven, “Meslek ahlakına aykırı davrananlar elbette var, bunların ayıklanması lazım. Ama soruşturmalar baskı amacına yönelik. Sırf işini doğru yapması ya da istenilen sipariş şeklinde rapor yazmaması nedeniyle ya da raporları değiştirmemesi nedeniyle kara listeye alınıp bu tür muamelelerle karşılaşan çok sayıda müfettiş var” dedi. Müfettişlerin hukuksuz biçimde mesleğinden atılması, görevinden atılması, hiç bir şey çıkmasa bile soruşturma açarak baskı altına alınmasının hukuk dışı bir uygulama olduğunu kaydeden Ergüven, “Yargı süreci geç çalıştığı için bu tür hukuksuzluğu yapanlar yargıdaki süreci kullanıyorlar, en azından ‘Biz yapalım, gitsin mahkemelerde sürünsün’ hesabı yapılıyor” görüşünü dile getirdi. Türkiye’nin denetimsizleştirildiğini, bunun da felakete yol açacağı uyarısında bulunan Ergüven, “Avrupa’da sistem liberalize edilirken, denetim daha da güçlendiriliyor. Türkiye’de de devlet pek çok alandan çekiliyor, liberalizasyon hızlı şekilde uygulanıyor. Ama aynı oranda Türkiye denetimsizleştiriliyor. Bu bir felakettir... Denetimsizlik yolsuzluğu, bu da kayıt dışılığı getirir. Türkiye’nin en büyük sorunu yolsuzlukları besleyen kayıt dışılıktır. Denetimsizlik yönetimin hukuktan sapmasına da neden olur. Denetim işlerse yargının da yükü hafifler. Denetimin mutlaka bağımsızlaştırılması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.” de var… Değişik biçimlerde, değişik dozlarda… Ama her yerde… ??? Mahalle baskısı, Sosyal Psikolojinin en bilinen kavramlarından birinin halk arasındaki adı… Asıl adı, grup baskısı… İnsanlık tarihi kadar eski bir olay… ??? Belki de bireyin kendi iradesinden daha güçlü olan en önemli iradeyi belirliyor… İnsanın ait olduğu veya içinde yaşadığı grubun birey üzerindeki baskısını… ??? Mahalle baskısı, son zamanlarda Türkiye’nin gündemine, Prof. Şerif Mardin’in, İslamcı baskıları belirlemek için kullandığı bir terim olarak girdi… Mardin, daha çok softaların oluşturduğu tehlikeye işaret ediyor ve bir süre sonra AKP’nin bile buna direnemeyeceği gerçeğine dikkat çekiyordu… Aynı olayı, bir başka bilim insanı, Doç. Şahin Filiz, mikro faşizm olarak isimlendirdi… Şahin bu olgunun, din ya da dindarlık kisvesi altındaki faşist niteliğine vurgu yapıyordu… Pek çok yazar bu kavramı uzun bir süreden beri cemaat kültürü olarak adlandırıp irdeliyor… Genellikle üzerinde durulan nokta, cemaat kültürünün veya mahalle baskısının, bireyin özgürlüğünü ve bağımsızlığını yok ettiği, onu köleleştirdiği… ??? İlk kez bir siyahın başkan adayı olması ve seçilmesinin ciddi bir olasılık olarak ortaya çıkması, mahalle baskısı olgusunu Amerika’daki aydın çevrelerde ve uzmanlar arasında da gündeme taşıdı… Tartışılan konu şu: İnsanlar toplumsal baskılardan dolayı, tutum ve davranışlarını dürüstçe açıklamaktan korkuyor… Bizim mahalle baskısı dediğimiz bu toplumsal olay, Amerika’da seçim öncesi yapılan ölçümlerin sağlıklı olmasını önlü M ahalle baskısı denilen olay, evrensel… Her ülkede, her yer ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Eğitim Teknoloji Genel Müdürlüğü’nden duyuru MEB yapılmadan müdür ve müdür yardımcıları belirlendi Sınavsız yandaş atadılar Sınav ya da mülakat sürecinden geçmeden ataması yapılanlar arasında Personel Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Orman’ın oğlu Sedat Orman, EĞİTEK Genel Müdürü Nizami Aktürk’ün Özel Kalem Müdürü Serhat Türkoğlu ve EĞİTEK’te görevli olan Abdurrahman Adıgüzel’in yanı sıra bazı önemli isimlerin de bulunduğu iddia edildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ne (EĞİTEK) bağlı açık ilköğretim, açık lise ve açık meslek liselerine “atama duyurusu yapılmadan” müdür ve müdür yardımcısı atandı. Henüz yeni olan personellerin bile okullara müdür ve müdür yardımcısı sıfatıyla atandığı belirtilirken, Personel Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Orman’ın oğlu Sedat Orman’ın da müdür yardımcısı olduğu öne sürüldü. ANKA Ajansı’nın haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı, geçen günlerde EĞİTEK’e bağlı açık ilköğretim, açık lise ve açık meslek liselerine müdür ve müdür yardımcısı atamalarını gerçekleştirdi. Atamaların, hiçbir duyuru yapılmadan ve başvuru alınmadan gerçekleştirildiği kaydedildi. Personel Genel Müdürlüğü’nün gelen teklif üzerine atamaları onayladığı belirtilirken, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de kendisine sunulan atama önerilerini onayladı. Böylece 20’ye yakın kişi herhangi bir sınav ya da mülakat sürecinden geçmeden müdür ve müdür yardımcısı oldu. Ataması yapılanlar arasında Personel Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Orman’ın oğlu Sedat Orman, EĞİTEK Genel Müdürü Nizami Aktürk’ün Özel Kalem Müdürü Serhat Türkoğlu, EĞİTEK’te görevli olan Abdurrahman Adıgüzel’in yanı sıra bazı önemli isimlerin de bulunduğu iddia edildi. Atamalarda yetenek ve liyakat ilkelerine dikkat edilmemesi, görevinde yükselme bekleyen birçok kişiyi de mağdur etti. Milli Eğitim Bakanlığı içerisinde yönetici olabilmek için sınavlara giren personeller de bulunmasına karşın atamaların duyurusuz ve başvuru alınmadan yapılması, bakanlık içerisinde de tepkiye neden oldu. Ataması yapılanlar arasında hiç kadın olmaması da dikkat çekti. ürkiye’nin önde gelen sorunlarından birinin de açgözlülük olduğunu düşünüyorum. “İçki kötülüklerin anasıdır” sözünü dillerinden düşürmeyen, hatta büyük levhalarla herkesin gözüne sokmaya çalışan dincilerin, aynı kaynakta yer alan ve açgözlülüğü lanetleyen sözleri hem görmezden hem de duymazdan gelmelerini nasıl yorumlamak gerektiğini bilemiyorum. “Lanet” sözcüğünün “Allah’ın bağışlamasından yoksun kalma” anlamına geldiğini de belirtmeliyim. ??? Sorunlarımıza son günlerde medyanın ilgi alanına giren ve öne geçen iki sorun daha eklendi. Daha doğrusu vardı da gündeme gelmiyordu. İmar yolsuzlukları ve susuzluk. Bana göre bu iki sorun birbirini tetikliyor ya da biri ötekinden kaynaklanıyor. Bugün imar sorununu ele alalım. ??? Muhabirlik dönemimde, belediye meclislerindeki komisyonlar arasında iki komisyon en fazla çekici olandı. Bunlardan ilki imar encümeni, ikincisi de tarife encümeniydi. En fazla adaylık başvurusu bu iki encümen (komisyon) için yapılır ve büyük çekişme yaşanırdı. T GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Açgözlülük Sorunu ları ile 30 daireye olanak sağlanmasının getirisi; 20 daire çarpı rayiç bedele yükseliyor. Bunun durup dururken yapıldığını söyleyenlerin alınlarını karışlamak lazım. İşin daha da tuhafı, bu değişikliklerin büyük bölümü, belediyelerde görevli mühendis, mimar ve uzmanların sakıncalı olduğunu vurgulayan raporlarına karşın gerçekleştiriliyor. Yayımlanan haberler, yüksek getiriden arsa sahiplerinin yanı sıra bazı parti yetkililerinin ve meclis üyelerinden bazılarının da yararlandığını ortaya koyuyor. ??? İğneyi biraz da kendimize batıralım. Galiba yayın organları “belediye muhabiri” çalıştırmaktan vazgeçmişler. Belediye muhabiriyken, ustalarımızdan gördüklerimizi bizler de yapmaya çalışırdık. Komisyonları ve meclis toplantılarını izler, encümen raporlarını toplar, Geçen süreçte tarife komisyonu neredeyse gözden düştü. Çünkü yasalarda yapılan değişikliklerle bu komisyona tanınan çeşitli hizmet ve görevler için fiyat belirleme yetkisi, esnaf dernekleriyle odalarına aktarıldı. Ama imar komisyonu, özellikle araziden, hiç emek vermeden yüksek gelir elde etme olanağının yaratılmasıyla daha da önemli duruma geldi. Büyükşehir belediye meclislerinin yılda 1000 dolayında mevzii imar değişikliğine karar verdiğinden söz ediliyor. Meclisler, ancak belirli dönemlerde toplanıyor. Bazen de olağanüstü toplantılar yapılıyor. Yani her iş günü toplanmıyorlar. Verilen bilgilere göre bir oturumda 300 değişikliğin görüşülüp (?) oylandığı günler var. Bırakın büyük alışveriş merkezlerini, bir dönümlük arsada bile, 10 daire yapılması gerekiyorken imar oyun günlerce haber yapardık. Bizim dönemimizde arsa sahiplerinin kimliğini öğrenmek neredeyse olanaksızdı. Ama bildiğim kadarıyla artık kolay. Alıcı gibi tapuya başvurup ada, parsel numaralarını verince, sahibi de, hatta üzerinde ipotek olup olmadığı bile öğrenilebiliyor. Şunu da anımsatayım. Haseki Hastanesi dolaylarındaki bir apartmanın sahipleri, apartmanı aldıklarında yeşil saha olarak görülen önlerindeki boşluğun, imar değişikliği ile yapılanmaya açılması üzerine belediyeye tazminat davası açmış ve kazanmışlardı. Belediye de ödediği tazminatı hangi görevliden alacağının telaşına düşmüştü. İmar talanının kolaylaştırılması aşamasında bu kural da değiştirilmişse hiç şaşırmayalım. ??? “İmar yolsuzlukları ve doğal olarak rüşvet olayları önlenebilir mi” sorusuna olumlu bir yanıt bulmak mümkün değil. Özellikle “rüşvet” suçunun yeni Türk Ceza Yasası’nda AKP milletvekillerinin oylarıyla suç olmaktan çıkarıldığını da unutmazsak. oerinc?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle