Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 15 AĞUSTOS 2008 CUMA Başbakanlık’a 1989’da gönderilen gizli yazıda Aksoy, Çetin, Dursun, Üçok ve Karataş’ın öldürüleceği bilgisi yer alıyor MİT suikastları bildirmiş İstanbul Haber Servisi MİT Müsteşarlığı’nın 19 Aralık 1989’da Başbakanlığa gönderdiği gizli yazıda, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok ve Dursun Karataş’ın yurtdışından getirilecek tarikat mensuplarınca öldürüleceği bilgisi yer alıyor. Ergenekon dava dosyasındaki deliller arasında yer alan ve “çok gizli” ibareli yazıda Korgeneral Teoman Koman’ın imzası bulunuyor. Yazıda Türkiye’nin çok tehlikeli bir döneme girdiğine dikkat çekilerek, servis olarak yaptıkları istihbarat sonucunda, 12 Aralık 1989 tarihinde, Keçiören Kamilocak Mahallesi Kızlarpazarı Caddesi Emirdağ Sokak No: 30 Ankara adresinde bir toplantı yapıldığı belirtiliyor. Toplantıya katılan Kemal Kaçar, Hüseyin Kumaş, Ali Ak, İbrahim Aslan, Mahmut Şarih, Ahmet Hoçaoğlu, Mehmet Şişman, Mehmet Yufkayürek, Şeyh ..., Mehmet ...., Mumin Uyar, İbrahim NalÇetin Emeç, Bahriye Üçok, Turan Dursun ve Muammer Aksoy uğradıkları suikastlar sonucu öldürüldüler. bantoğlu adlı şahısların ortak karar aldıkları kaydedilerek, “Süleymancıların ülke çapında yayılmasına büyük engel olarak gördükleri Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok ve Dursun Karataş’ın yurtdışından getirilecek tarikat mensubu tarafından öldürülmeleri kararlaştırılmıştır. Gelişmeler yakından izlenmekte olup, derlenecek bilgiler bilahare arz edilecektir” deniliyor. ORKUT ÖZAL’IN ADI GEÇTİ Yazının ekinde de toplantıya katılanların kimlik bilgileri yer alıyor. Kemal Kaçar’ın Süleymancılık faaliyetlerinin lideri ve tarikatın kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’ın damadı olduğu belirtiliyor. Tunahan’la Kütahya’da şeriat propagandası yapmaktan tutuklanarak yargılandığı, 1965, 1977 seçimlerinde Adalet Partisi’nden milletvekili seçildiği, Süleymancılık faaliyetleri nedeniyle 1981 yılında Antalya’da gözaltına alınarak serbest bırakıldığı, halen tarikatın tek lideri olarak faaliyetlerini sürdürdüğü, RoRo deniz taşımacılığı, soğuk hava depoları ve G Gemicilik ve Tankercilik şirketinin sahibi olduğu ifade ediliyor. Vaiz olduğu İstanbul’da yaşadığı kaydediliyor. Hüseyin Kumaş’ın örgütün Türkiye sorumlusu olduğu, İstanbul’da yaşadığı, Ali Ak’ın da Doğu Anadolu bölge sorumlusu olduğu belirtiliyor. İbrahim Aslan’ın 150 tane TIR şirketi olduğu, nakliye şirketlerinin bulunduğu belirtilerek, Mahmut Şarih’in gemicilik yaptığı, İbrahim Nalbantoğlu’nun Hollanda sorumlusu olduğu, Mumin Uyar’ın ise Samsun’da yaşadığı ve örgütün Karadeniz sorumlusu olduğu, Mehmet Yufkayürek Doğu Anadolu sorumlusu olduğu, toplantıya katılan diğer şahısların da örgütün Avrupa, Avusturya ve İç Anadolu sorumluları oldukları belirtiliyor. Yazının sonunda ise şu not dikkat çekiyor: “Tarikatın mali finansmanı Korkut Özal tarafından Suudi Arabistan yönetimince Faysal Finans aracılığıyla sağlanmaktadır.” YDD’yi Nasıl Buluyorsunuz? önünü açtılar. Küresel dünyanın bu yeni serbest piyasacı güçleri, eski Sovyet cumhuriyetleridir, Rusya’dır, biraz da Çin’dir. Bu güçler kendilerini geride bıraktıkları sistemin erdemlerinden arınmış hissediyorlar. Onlar da küresel sistemin kurallarına uygun davranmayı hak ettikleri kanısındadırlar. Pek hoşunuza gitmese de yeni dönemin yabana atılmayacak aktörleridirler. Küreselleşme çağının bu yeni aktörleri öncelikle sizin göz diktiğiniz kendi arazilerini kurtarma, paylaşımda oraları yeniden kazanma çabasındadırlar. Neden kızıyorsunuz ki? ??? Üstelik ve kuşkusuz, Batı’yı kendine bağlamanın maddi araçlarına sahip bu yeni güçler karşısında ihtiyar Avrupa’nın, maceraperest emperyal güç ABD’nin eli kolu biraz bağlıdır. Soros devrimleri eski dönemin kalıntılarını ortadan kaldırmak için işe yaradı. Sistem konusunda sizinle kavgası olmayan, ama kendi coğrafyasına, egemenlik alanlarına sizi sokmak istemeyen güçlere karşı Soros devrimi işe yaramaz ki. Neyi değiştireceksiniz Soros’un rengârenk devrimleri ile? Bu paylaşımın yeni aktörlerinin serbest piyasacı egemenlik sistemlerini mi? ??? Yeni bir dünya kurdunuz. Dünyaya bir denge ve umut armağan etmiş sistemi yendiniz. İçlerindeki kurtları serbest bıraktınız. Neoliberal söylemin ideolojik hegemonyasındaki bu yeni dünya düzeni, bir vakit hüküm sürecektir. Onun yerini başka bir dünyaya bırakması için zaman gerekiyor. Hiç kuşkusuz biz o başka dünya için inatla uğraşmayı, çabayı elden bırakmayacağız. Ama gerçekleri yaşayarak görmek gibi kötü bir huyu var insanoğlunun. Pek çok diktatörü, kanlı Hitler’i hep görerek, yaşayarak anladı. Paylaşım savaşlarının yükünü insanlar, halklar çekti, acısını onlar yaşadı. Şimdi bir yenisinin koyulaştığı zamanlardayız. Sessiz, suskun kitlelerin durup düşüneceği zamandır aslına bakarsanız. guray?cumhuriyet.com.tr K Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görevli ekip, yasadışı telefon dinlediği gerekçesiyle 1999’da görevden alındı Gülen’i araştıranlar engellendi İstanbul Haber Servisi Uzun bir süredir Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen ve grubu hakkında çalışma yürütürken, yasadışı telefon dinledikleri gerekçesiyle 1999’da görevlerinden alınan Ankara Emniyet Müdürlüğü personeli hakkındaki inceleme, ilginç bilgileri gün ışığına çıkardı. Ankara Emniyet Müdürlüğü 1999 yılında, Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, bakanlıklar ve bazı siyasi parti genel merkezlerine ait telefonların maksadı aşan bir şekilde personelce sorgulandığı iddiasıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’nce inceleme geçirmiş. Bu inceleme sonucunda da Emniyet Müdür Yarıdımcısı Vekili Osman Ak, İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman ve burada görevli emniyet amiri Zafer Aktaş görevlerinden alınmış. Ankara İl Emniyet Müdürü Cevdet Saral, bu konu ile ilgili Emniyet Genel Müdürü ile 16 Nisan 1999 günü bir görüşme yaptıktan sonra, Genel Müdür Necati Bilican’a “çok gizli”, “kişiye özel” ibareli yazı göndermiş. Ergenekon dava dosyasında bulunan yazıda, telefon detay sorgulamalarında birçok hassas özelliklere sahip olabilecek adreslerin ele alındığı, bunun da sistemin teknik mantığı göz önüne alındığında istem dışı ve kaçınılmaz sonuçları ortaya çıkardığı kaydedildi. Ömer Lütfü Topal’ın kurye olarak kullandığı Yeşim Kuzey’in cep telefonu ve amcası Ali Yalvaç’a ait telefonlarla, Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü iken zimmetine para geçirmek suçundan yakalanan Özal Baysal’a ait ve ilişkili telefonlarda yapılan çalışmalarda, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Cumhurbaşkanlığı Koruma Şube Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Tarabya Köşkü, ANAP, DYP, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, Başbakanlık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Özel Kalem, Antalya Valiliği ve Turizm Bakanlığı gibi kurumlara ait telefonların çıktığı belirtildi. ÜLEN’İ SORUŞTURUYORLARDI Görevlerinden alınması emredilen üç personelin, 28 önemli operasyonda görev aldığı, bakanlığın takdirini kazandıklarını belirten Saral, ayrıca, Osman Ak’ın öncülük yapar mahiyette bilgi işlem alanında kazanım sunduğunu belirtti. Bu personel aleyhine böylesine haksız iddiaların gündeme getirilmesindeki zamanlamanın konuya değişik boyutlar kazandırdığını belirterek, “Gülen grubu hakkında çalışma başlatılmasıyla ilgili yazı İstihbarat Daire Başkanlığı’na (İDB) yazılmıştır. Bu yazıyı takip eden günlerden sonra Ankara İstihbarat Şube Müdür G lüğü bilgisayarlarında garip müdahalelerle karşılaşılmış, müdahaleler veri tabanına ulaşma hatta silmeler şeklinde olmuştur” dedi. Sonrasında da personelin görevden alınmasının gündeme geldiğine dikkat çekerek, şöyle devam etti: “İDB bilgi işlem ve hassas birimlerinde görevli bazı personelin hedef olduğu anlaşılmıştır. Bundan da vahim olanı, 1992 yılında anılan örgüte karşı yürütülen çalışmayı içinde bulunduran ve DGM’ye sevk edilen şahıslardan birisinin İDB Özel Kalem Amiri olarak hâlâ görevine devam etmesi, nasıl bir dirençle karşı karşıya bulunulduğunu göstermektedir. Hal böyle iken Gülen ve ‘Işık Tarikatı’ mensuplarına yönelik bir tedbir alınması gerekirken, bu konuda çalışmayı yürüten sorumluları görevden almanın izahinin yapılabileceğine zorlanacağınız kanaatindeyim.” zak ya da yakın, tarihe sık sık dönüp bakmakta yarar var. Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni (YDD) kavramlarıyla tanışalı fazla bir zaman geçmedi. Öncesini unuttuk mu peki? Küreselleşme propagandistlerinin dayandıkları ideolojik temel, onun kaçınılmazlığı üzerine kuruludur. Söylemleri yaklaşık olarak şöyledir: Zaman ve mekân artık önemsizleşti. Sınırlar ortadan kalktı. Bir dünya piyasası oluştu. Teknolojik gelişme başka sistemleri, kurguları imkânsızlaştırdı. Serbest piyasa zincirlerinden kurtuldu, kaotik de olsa artık dünyanın tek sistemi haline gelmiştir. Bu dünyanın felsefesi postmodernizm, siyasi kavramı neoliberalizmdir. Peki savaş bu dönemin nesidir? Bu soruya cevap vermeyi tercih etmezler. Cevap vermek yerine savaş çıkarmayı daha uygun bulurlar. ??? Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, iç ve dış dinamiklerle, eşzamanlı politikalarla dağıtılması küreselleşmeci güçlerce büyük bir zafer olarak değerlendirildi. Gerçekten de emperyalist küreselleşme politikalarının önündeki en büyük engel ortadan kalkmıştı. Artık yeni ve tek dünya serbest piyasa sisteminin egemenliğinde gelişebilir, kârlar katlanabilir, piyasalar dolu dizgin koşabilirdi. Bunun doğal sonucu olarak yeni bir paylaşım dönemi başladı. Büyük parçaları paylaşmak, büyük lokmaları yutmak kolay değildir. Sovyet sisteminin dağılması, birlikte yaşayan halkların milliyetçilik temelinde ayrışması, serbest piyasayla tanışması uzun sürdü. Avrupa ve ABD, daha zayıf olan Yugoslavya ile işe başladılar. Yeni dünya düzeninin bölgeye kanlı girişi böyle oldu. Etnisiteler mahalle ölçeğine varana kadar diplomasinin, daha ağırlıklı olarak da silahın gücüyle birbirlerinden “özgürleştirildiler”. Sonrası özellikle Sovyet dünyasını kendine hedef seçen Soros “devrimleri”dir. Ukrayna, Gürcistan bu devrimlerin başarılı örnekleri sayılıyor. ??? Sosyalist sistemin yenilgisiyle küreselleşmeci güçler çapı, çerçevesi, coğrafyası, silahı büyük yeni serbest piyasa güçlerinin U YEŞİL’İN TELEFONU Akın Birdal’a yönelik suikastla ilgili yapılan çalışmalarda, Susurluk davasının kilit ismi olarak anılan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’a ulaşıldığı, faillerin yakalanması için irtibatlı oldukları değerlendirilen cep ve sabit telefonlarda inceleme yapıldığı belirtildi. Bu telefonların da Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Milli Güvenlik Kurulu, MİT, Jandarma Genel Komutanlığı, İl Jandarma Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, İzmir Emniyet Müdürlüğü, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü ve Harp Akademileri Komutanlığı’na ait telefon numaralarının çıktığının görüldüğü kaydedildi. Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Yılmaz’a suikast düzenleyeceği iddia edilen Abdullah Argun Çetin’e ait telefon kartlarında yapılan incelemede, Başbakanlık, TBMM, ANAP, CHP, Danıştay, Ulaştırma Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’na ait telefon numaraları çıktığı kaydedilerek, Burdur Cezaevi firarisi Kürşat Yılmaz’ın telefonlarının bir ucunun da Başbakanlık, devlet bakanı evi, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, TOKİ, Emniyet Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na ait telefonlara ulaştığı kaydedildi. Bu yöntemin, istenmeyen birçok numara ile karşılaşılması sonucunu doğurmuşsa da başarılı operasyonların gerçekleşmesini sağladığı ifade edilerek, istihbarat ketumiyeti prensibinden hareketle hiçbir masum ilişkinin deşifre edilmediği kaydedildi. HACIBEKTAŞ VELİ’Yİ ANMA TÖRENİ 1618 AĞUSTOS’TA Barış ve Dostluk ödülü eski Bakan Seyfi Oktay’a verilecek Selahattin ŞAHİN NEVŞEHİR Hacıbektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü, bu yıl eski Adalet Bakanı Mehmet Seyfi Oktay’a verilecek. Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde 1618 Ağustos tarihleri arasında 45.’si düzenlenecek olan Hacıbektaş Veli’yi anma törenlerinde, Hacıbektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü’nün bu yıl eski Adalet Bakanı Oktay’a verileceğini açıkladı. Öte yandan etkinlikler kapsamında düzenlenen öykü ve şiir şarışması da sonuçlandı. Öykü dalında Fehmi Salık’ın “İki Liseli” adlı öyküsü birinci, Ali İrşi’nin “Hakikat Kapısı” adlı öyküsü ikinci ve Ayşe Yılmaz’ın “İçinde İçin İçin” adlı öyküsü de üçüncü seçildi. Serbest vezin şiir yarışmasında “Benim Ben” şiiri ile Salim Çelebi birinci seçilirken, Fehmi Salık’ın “Güzel Pirim” adlı şiiri ikinci, Sadık Temizer’in “Ayıpsız yaşarız insan olduğumuzdan” adlı şiiri de üçüncü seçildi. Hece vezni şiir yarışmasında ise Fikret Dikmen, “Hacıbektaş Felsefesi” adlı şiiri ile birinciliği elde ederken, Mehmet Ali Eröksüz ise “Hakikat Kapısı” adlı şiiriyle ikinci ve “Hakikati Okuduk” adlı şiiriyle de üçüncü oldu. Almanya’dan yalanlama Haber Merkezi AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen’in “Almanya’dan esinlendim” diye savunduğu ve “Her dine mensup öğrenciler için ibadethane açmak” gibi hükümleri içeren “Gençleri Koruma Kanun Tasarısı Taslağı”na en sert tepki Almanya’dan geldi. Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili Hakkı Keskin, Sözen’in iddialarına “Almanya’da okullarda ibadethane yoktur. Hatta Federal Anayasa Mahkemesi dini sembollerin sınıflarda bulundurulmasını yasaklamıştır. Sayın Sözen kamuoyunu bilerek yanıltmakta ve bu yasa önerisi ile milli eğitimi dini eğitime dönüştürmeyi hedeflemektedir” şeklinde yanıt verdi. Hakkı Keskin, yaptığı açıklamada Almanya Gençleri Koruma Yasası’nın Sözen’in hazırladığı “Gençleri Koruma Kanun Tasarısı” ile hiçbir benzerlik taşımadığını belirtti. Keskin, açıklamasında “AKP’li Edibe Sözen antilaik eğitim anlayışını, Almanya’da var olan ‘Gençleri Koruma Yasası’ paketi içerisinde sunmaktadır. Oysa birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan ve Almanya Gençleri Koruma Yasası’nda bulunmayan ‘okullarda ibadethane açılması’ kamuflaj edilerek verilmektedir. Almanya’nın Gençleri Koruma Yasası 18 yaş grubu altındaki gençlerin bar ve diskoteklere hangi koşullarda yan ve Almanya Gençleri Koruma Yasası’nda bulunmayan ‘okullarda ibadethane açılması’ kamuflaj edilerek verilmektedir. Almanya’nın Gençleri Koruma Yasası 18 yaş grubu altındaki gençlerin bar ve diskoteklere hangi koşullarda gidebileceklerini ve alkol kullanabileceklerini düzenliyor. Bu yasada veya herhangi bir diğer yasada Almanya’da okullarda ibadethane olması asla söz konusu değildir” ifadelerine yer verdi. Sözen’in kamuoyunu bilerek yanılttığını savunan Keskin, yapılmak istenenin “milli eğitimi dini eğitime dönüştürmek” olduğunu söyledi. LMANYA’DA DİNİ SEMBOLLER YASAK’ Keskin şunları söyledi: “Almanya Federal Anayasa Mahkemesi sınıflarda dini sembol olan haçın asılamayacağına karar vererek, okullarda dini sembollerin bulundurulmasını bile yasaklamıştır. AKP’nin antilaik politikaların odağı haline geldiğini, Sözen’in yasa önerisi örneğinde görmekteyiz. Amaç, milli eğitimi belli bir dini cemaat anlayışı doğrultusunda yapılandırmaktır. Buna asla izin verilmemelidir. Kamuoyunun yanlış bilgilerle aldatılması da çok anlamlıdır.” ALIŞMA SAATLERİ DE DÜZENLENECEK Mİ?’ YÖK üyesi Prof. Dr. İsa Eşme de yaptığı açıklamada “Üniversitelerimiz Pakistan’daki, Malezya’daki üniversitelere dönüştürülmek istenmektedir” değerlendirmesini yaptı. Öğrenci sayısı 910 binin üzerinde olan fakültelerin bulunduğunu anımsatan Eşme, “Bu kadar büyük sayıya hangi mekânlar ibadethane olarak ayrılacak? Günlük çalışma takvimi de ibadet saatlerine göre mi düzenlenecek?” diye sordu. ‘A nayasa diyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Yukarıdaki alıntılamayı anayasanın 2’nci maddesinin bütününü aktararak yaptım. Yaşamak zorunda bırakıldığımız ortama bakınca 28 kelimelik maddenin yalnızca iki kelimesinin geçerli olduğu görülüyor. O da “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresi. Geriye kalanlara “var” deme olanağı ne yazık ki yok. Peki “var” diyenler yok mu? İbadullah. Siyasal iktidara ve onun dinci ya da kendine demokrat yandaşlarına bakarsanız maddede yer alan tanımlar daha da geliştirilerek(!) uygulanıyor. Türkiye’yi yöneten siyasal partinin “laiklik ilkesine aykırı eylemlerin merkezi olduğu” Anayasa Mahkemesi’nin ezici çoğunlukla alınan kararına göre gerçek ama.. Türkiye laik! Rektör atamalarında, sıkmabaşa A GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Tersyüz Edilen Türkiye elin verdiğinden sol elin haberi olmayacak” ilkesi de dama atılmış durumda. Geçim derdi çekenleri incitmemek için eskiden şehrin çeşitli yerlerine konulduğu bilinen “sadaka taşları” da çok gerilerde kaldı. Kimliğini de gizleyen kişilerin gizlice sadaka taşlarına bıraktığı paralardan gece karanlığında ihtiyacı kadar alanlar da tarihe karıştı. Artık sadakalar gündüz gözüyle ve kameraman orduları eşliğinde yapılıyor ve yapana da oy olarak geriye dönüyor. ??? İnsan haklarına saygı ve hukuk devleti kavramları da son günlerde büsbütün geçersiz kılınmaya çalışılıyor. Ne yazık ki bunu yapanların önemli bir bölümü de hukuk adamları. Özel hayatın gizliliği kuralı yalnızca karşı oldukları bilinenlerin öğretim üyesi arkadaşlarından en yüksek oyu almalarına karşın yok sayılmaları, laiklik karşıtlığının son perdesi. ??? Ülke yönetiminde söz sahibi olacakların belirlendiği seçimlerde hem parti içi yönetimler hem de aday belirleme yöntemleri demokrasinin d’sinden bile nasibini almamışken Türkiye demokrat bir ülke. Yurttaşlarının büyük bölümü açlık sınırının altında yaşar, işsizlik her ay biraz daha artarken, üzerinde oynandığı kuşkuları gündemden düşmeyen istatistik oranları, Türkiye’nin sosyal bir devlet olduğunu kanıtlamakta kullanılıyor. Oy avcılığının araçlarından birine dönüştürülen “sadaka yöntemi” en geçerli sisteme dönüştürülüyor. “Sağ Cumhurbaşkanı’nın tatili söz konusu olduğunda akla geliyor. Binlerce kişinin, ki aralarında hiçbir suçlama yöneltilmeyenler de var, özel yaşamlarının bini bir para... Anayasada “devlet sırrı” ya da “gizli bilgi” tanımına giren bilgilerin saklanması gerektiği de yazılı ama, internet sitelerinde alenileşmiş resmi belgeler olarak cirit atıyor. Bilgi Edinme Hakkı Yasası’nın açıklanmasını yasakladığı kişisel bilgiler, çeşitli yasaların ayrıca yasakladığı kişisel bilgiler ve veriler, devlet tarafından bastırılıp satışa çıkarılıyor. Toplumun bozulan huzuru, yok edilen milli dayanışma, suç sayılan Atatürk milliyetçiliği ve her gün biraz daha törpülenen adalet anlayışı da konunun öteki önemli ayrıntıları. Neredeyse bütün değerleri ve devlet yöntemleri tersyüz edilmişken, nasıl oluyor da Türkiye, yukarıya alıntıladığım anayasa ilkelerinin geçerli sayıldığı bir ülke oluyor? İktidar partisi ile dinci ve demokrat (!) yandaşları açıklasalar da cahillikten kurtulsak... oerinc?cumhuriyet.com.tr ‘Ç