Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 AĞUSTOS 2008 CUMA bilim/vaziyet C Yağmur Deniz 17 Bilimsel yayın sayısında 17.liğe geçiyoruz ama sorunlar sürüyor Bilim Atıflama Rehberi’ne göre, 2008 yılı ortasında toplam yayın sayısı bakımından Türkiye, İsveç ve Tayvan’ı az geçerek dünyada 17’inci sıraya yükseldi. İçinde bulunduğumuz sene Rehber’in kapsamı 1/5 oranında genişlerken, ülkemiz kaynaklı 13 derginin yeni olarak Rehber kapsamına girmesi sevindirici bir gelişme oldu. Buna rağmen Türkiye’nin dünyadaki payının son 4 yılda binde 11.2’den sadece 13.6’ya çıkabilmesi ve üstelik yayınlarda tam metinli makale payımızın önemli ölçüde gerilemesi, bilimde bir uyuklama dönemine girdiğimiz kuşkusunu yaratıyor ve örneğin Brezilya ya da Polonya ile yarışmada zorlandığımız izlenimini veriyor. Prof.Dr. Altan ONAT 2008 yılının ilk yarısını geride bıraktığımızda, bilimsel yayınların dünya eğilimleri çerçevesinde değerlendirilmesinde yarar var. Çünkü Thomson ISI’nin ürettiği Bilim Atıflama İndeksi’nin (SCI) yeni yıldan itibaren kapsamına giren dergilerde önemli bir sıçrama meydana geldi ki, bu genişleme bağlamında ülkemizden de çok sayıda dergi yararlandı. Bu yazıda 1) 2008 ortasında toplam bilimsel yayınlarımızın ve makalelerimizin sayısı, ülkeler sıralamasındaki yerimiz, 2) Bilimde bize yakın ülkelerle Türkiye’nin performansının karşılaştırılması, 3) Sorunlu hususlara odaklanma ve 4) SCI kapsamına Türkiye kaynaklı yeni giren dergilerin açıklanması amaçlanmaktadır. 5 Temmuz 2008 itibariyle dünyada toplam 785 bin farklı yayın, bir yayına farklı ülkelerin katkısı dahil edilince toplam 946 bin yayın üretilmişti ki, bu bir önceki yılın aynı dönemine göre %24.9’luk artış temsil etmekteydi. Türkiye kaynaklı yayınlar 12,873 ile bir önceki yılın aynı dönemine göre %31’lik artış kaydetti. Bu sayı, geçen yıl sonunda az gerilerinde bulunduğumuz İsveç ve Tayvan’ı az farkla geçebilmeye yetti ve şimdilik 17’nci sıraya yerleştik. Ülkemizin dünyadaki payı 2007’deki binde 13’ten binde 13.6’ya yükselmiş gibi görünüyor. Dünyanın durumu: Çin’de olimpiyatlar... Kafkaslar’da ölümpiyatlar! ENELKURMAY Başkanlığı’ndan devşirilmiş emekli orgeneral bir cumhurbaşkanımız vardı: Cevdet Sunay. 68 kuşağının cumhurbaşkanıydı. 1966’dan 1973’e kadar devletin en tepesindeydi. O yıllarda bugünkü gibi beyazları daha beyaz yapan çamaşır yıkama kimyasalları yoktu; çamaşırları kar gibi beyazlatan çivitler vardı. En ünlüsü de Öküzbaş’tı. Cevdet Sunay’a “çivit marka” denirdi. Hatta “çivit” demek bile sözün adresini bulması için yeterliydi! Kemal Öncü söze girmek için nedense o bildik eski fıkrayı anımsatıyor: “Adamın biri Sunay’a öküz dediği için yargılanıp mahkum olmuş. Ama hakaretten değil, devlet sırrını açığa vurmaktan.” Kemal Öncü’ye “Bu fıkra nereden çıktı” diye sorunca da G Fıkra değil bugüne dönüyor: “Bu fıkrayı neden mi anımsadım? Ergün Poyraz bir kitap yazmış: Musa’nın Çocukları. İşte kitabın tanıtım yazısından kısa bir bölüm: ‘Tayyip ve AKP’nin İsrail, ABD ve İngiliz büyükelçi ve istihbarat örgütlerinin desteğinde nasıl gelişip serpildiğini görecek, TBMM’de yine bu ülkelerin lehine sergiledikleri faaliyetlerini okuyacaksınız. Tayyip’in Amerikan vatandaşlığı yanında, Arap kökenli olarak tanıttığı eşinin Arap değil, Yahudi soyundan geldiğini ibretle izleyeceksiniz. Keza kendinin de Musa’nın soyundan geldiğini... Kitapta Tayyip’in Yasin El Kadı, Usame Bin Laden ilişkilerini bulacaksınız. Tayyip’in mal varlığındaki inanılmaz artışlarla, belediye başkan maaşının yanında, belediye şirketlerinden huzur hakkı adı altında aldığı paraları göreceksiniz. Tayyip’in belediye başkanlığı döneminde yapılanması hızlanan ‘geleceğin başbakanı ve cihat hazırlığının’ TBMM’de geldiği son safhalara tanık olacaksınız.’ Biliyorsunuz Ergün Poyraz Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı ve yaklaşık 13 aydır tutuklu. İşte bu da soruşturma savcısının iddianamede Ergün Poyraz’a yüklediği suç: ‘Açıklanması yasak belgeleri temin etmek, açıklanması yasak belgeleri açıklamak, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri çalmak, bulundurmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek.’ Fıkra gibi değil mi? Hayır değil, gerçek!” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Olimpiyatlara “sarıkla atlama” dalında girseydik ya! Yat Sema Akdemir: “Ülkeyi dokunulmazlık zırhı ile yönetenlerin rahat tatil yapması için zırhlı yat alınmasını öneriyorum!” TAM METİNLİ MAKALE Bu performansı gönül ferahlığıyla başarılı görmek kanımca mümkün değil; çünkü 4 yıl öncesine kadar dünya geneline yaptığımız fark her yıl yaklaşık %15 iken, son 4 yılda bu tempo %5’e gerilemiş durumda. Eskiden her yıl en fazla artış gösteren 3 ülkeden birini oluştururken, son yıllarda devletler arasında ortalara yakın bir konuma geriledik. İkincisi, SCI kapsamına önceleri sadece 4 dergimiz girerken, sayı bu sene 17’ye çıktığından, bunun sağladığı arkadan rüzgâra rağmen, beklentinin üstüne çıkamadığımız düşünülebilir. İlaveten, çok önemli bir nokta, tam metinli makalelerin toplam yayındaki yüzdesidir. Bu pay 2002’de %88’den giderek azalarak halen %78 düzeyine indi. Nihayet, son yıllarda rekabet ettiğimiz bize yakın güçteki 5 ülke ile karşılaştırınca, iç açıcı bir manzara ortaya çıkmıyor (Grafik). Aşık attığımız beş ülke, Güney Kore, Brezilya, Tayvan, Polonya ile İsveç’tir. Son 7 yılın bilimsel yayın sayılarını izleyen grafikte, 2008 yılı rakamları, ilk yarıyıl verilerine göre tarafımdan ekstrapole edilen tahmini rakamlardır. Dizinin ilk yılında Güney Kore 14. sıra ile İsveç’in önünde başı çekiyor, ülkemiz, İsrail ve Belçika’nın da gerisinde, 22. sırada yer alıyordu. Grafikte ele alınan 6 ülkeden Polonya, Tayvan ve Türkiye birbirinden büyük farklar sergilememekteydi, İsveç ise kapasitesini fazla yükseltme imkânından yoksundu. Bu nedenlerle anılan 4 ülke günümüzde %10’dan az farkla kümelenirken, biz diğerlerinin önünde yer aldık. Brezilya ve dünya 12’ncisi Güney Kore ise, belirgin farkla önümüzdeler. Global ölçekteki yayınların %20’den fazla artışına sahne olan 2008 yılında, bizim Brezilya ve Polonya gibi iki ülke kadar hamle yapamayışımız dikkat çekicidir. Nitekim ilk yarıyılda bu ülkeler yayın sayılarını sırasıyla %51 ve %45 oranında yükseltti. Oysa, geçmişte her iki ülkenin memleketimizin bilimsel gelişme hızına ayak uyduramaz olduğunu hatırlatalım. Buna bir de yukarıda açıkladığım tam metinli makale payının son yıllarda önemli oranda gerilemesini katarsak, demek olu yor ki, sıralamada zahiren yükselmemiz bizi yanıltmasın, 19862004 döneminde sergilediğimiz tempodan uzak bulunmaktayız. Üniversitelerin maddi sıkıntıya girmesi, yeterince kadro verilmeyişi sonucu, bir anlamda yerimizde patinaj yapmaktayız. Sonuç olarak, bilimsel yayınlarda Türkiye 2008 yılı ortasında dünyada 17’nci konuma yükselmiş görünmekle birlikte, ciddi sorunların devam ettiği izlenimi alınmaktadır. Bu izlenimin göstergeleri olarak, üstüste dördüncü yıldır dünyadaki payımızın artışında önemli yavaşlama ve tam metinli makalelerimizin toplam yayınlarındaki payında önemli azalma sayılabilir. Oysa, bu sene anılan Rehber’e Türkiye kaynaklı 19 derginin yeni girmesinin temsil ettiği ‘pupa yelken’ ortam sayesinde, yayınlarda daha büyük bir hamle yapmamız beklenebilirdi. Kafkasya AFKASYA’DA savaş çıkmış, bizimkiler ise haşemalarını giyip ya adamının teknesinden denize giriyor ya da adamının otelinin balkonunda geziniyor. Belli ki ağababaları George W. Bush’a fazlasıyla güveniyorlar. Bülent Esinoğlu ise şu sıralar en güvenilmeyecek hatta sırtını asla dönmeyeceğin kişinin Bush olduğu kanısında: “Alavere dalavere ile CIA’nın Amerika’da eğittiği Mihail Saakaşvili’yi Gürcistan’ın başına oturtan Bush Kafkasları karıştırmaya başladı. Güney Osetya, Abhazya ve aşağı Dinyester’de CIA eğitiminden geçmiş Gürcü ajanlar kışkırtıcı faaliyetlerde bulunuyordu. En sonunda Gürcistan Güney Osetya özerk bölgesini işgal etti... Amerika’nın kuşatma planlarına şimdi Rusya Gürcistan’dan bir yarma harekâtı yaparak cevap vermek istiyor. Eğer Rusya Amerika’yı Kafkaslarda da durduramaz ise varlığı tehlikeye düşecek. Yarın Ukrayna ertesi gün başka bir yer, derken Rusya diye bir ülke kalmayacak. Şimdiki Rusya’nın tepkisi blöf K olamaz. Batı ile iyi ilişkilerin hatırına her şeyi kaybedeceğini anlıyor. Batıya teslim olmuş Gorbaçov ve Yeltsin artık yok. Rusya, Batı ile en iyi ilişkinin savaş olduğu noktasına geldi. Balkanlar’daki bütün ilgisini ve etkisini yitiren Kosova’nın bağımsızlığı ile noktalanan Balkan macerası Rusya için bitmiştir. Rusya için Kafkaslarda kaybetmek, Orta Asya ve Yakın Asya’nın tamamını kaybetmek demektir. Fakat Amerikan maşası genç Saakaşvili bu işi eline yüzüne bulaştırdı. Amerika, RusGürcü savaşına Gürcistan’ın yanında asla girmez. Amerika tarihinin en büyük krizinden geçiyor. Irak İran ve Afganistan’da savaşıyor. Bir de Kafkaslar’da Rusya ile mi savaşacak? Bu imkânsız. RTE Amerika için Irak’ta yapamadığını Kafkasya’da mı yapacak? Şimdi Kafkaslar’daki RusGürcü savaşı nasıl biter, ona bakalım. Rusya kararlı görünüyor. Saakaşvili’nin kellesini almadan Osetya’dan çıkmayacağı anlaşılıyor. Amerika’nın bir iki zart zurtun ötesinde yapabileceği bir şey yok. Ülkesini yönetmeyi Amerika’ya teslimiyet sanan bir işbirlikçinin sonunu göreceğiz Gürcistan’da. Gitti Saakaşvili’nin kellesi.” Kesin Erol İşisağ: “Anayasa Mahkemesi kararının AKP tarafından kesinlikle ciddiye alınmadığı rektör atamalarıyla anlaşılmıştır.” Bas¸kent Yaşar Şengel: “Ahmedinejad ve benzeri şeriatçılara zahmet olmasın diye İstanbul’u başkent yapsınlar!” Kazik Nail Muzaç: “Timur’un fil bakıcılarının Nasrettin Hoca’yı ortada bırakması gibi Gürcü başkanın düştüğü durumu bizimki anlar mı acaba!” RTE, Kafkas paktı kuracakmış... “Halk oyunları ekibiyle mi!” Science Citation Index’e yeni giren Türkiye kaynaklı bilim dergileri 1 Anadolu Kardiyol Derg 2 Ank Ü Vet Fak Derg 3 Eklem Hast & Cerr Derg 4 Isı Bilim Teknol Derg 5 J Intern Med Sci 6 Mikrobiyol Bült 7 Nobel Medicus 8 Teknik Dergi 9 Tekstil & Konfeksiyon 10 Turkish Neurosurgery 11 Türkiye Klin Tıp Bilim Derg 12 Turk J Biol 13 Turk J Biochem 14 Turk J Elect Eng Comp Sci 15 Turk J Gastroenterol 16 Turk J Mathemat 17 Turk J Med Sci 18 Turk J Zool 19 Ul Travma Acil Cerr Derg ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Uçhisar ‘Kurtuldu...’ Hükümetin geçen mart ayında çıkardığı “belediyeleri kapatma” yasası unutuldu... Nüfusu 2 binden aza inen belediyeleri “devlete borçlanıp yük oluyorlar” gerekçesiyle kapatan yasaya göre, içlerindeki “Osmanlı döneminde kurulan”larla birlikte her biri en ünlü tarih, kültür ve turizm merkezlerimiz de 2009 yerel seçimlerinde “köy”e dönüşecekler... Bu karar için “nüfus”un tek gerekçe olamayacağını umursamayan; “özgün yöresel değerler”in yerel yönetimlerce gözetilmesi gerektiğini kavrayamayan; referandumla kurulan belediyelerin ancak referandumla kapanabileceğini “umursamayan” iktidar milletvekilleri, “lider talimatı”yla çıkardıkları yasayı emirkomuta altında savunuyorlar... Bu nedenle “vekil”lerinden fayda göremeyen AKP’li belediye başkanları da tüm umutlarını CHP’nin Anayasa Mahkemesi’nde açtığı davaya bağlamış durumdalar. Kamuoyu, sıcak siyasal gündemde bu davayla ilgilenmezken Kapadokya’dan gelen haber yüreklere su serpti. Haklarında “kapatılarak Nevşehir’e bağlanmaları” kararı verilen Uçhisar ve Nar belediyelerini yok etme hazırlıklarını “Danıştay” durdurdu. İçişleri Bakanlığı’na iletilen yüksek mahkeme kararında; “yerel hizmetlerin belediyece karşılanması” gerektiği vurgulanıyor... Danıştay Birinci Dairesi’nin 16 Haziran 2008’de oy birliğiyle aldığı 720 No’lu kararı, özellikle Uçhisar gibi, sahip olduğu tarih, kültür, doğa ve turizm değerlere karşı “yerel kamusal yükümlülükler”in önem taşıdığı belediyeleri kapatmanın, ülkenin ulusal kimlik değerlerine de zarar vereceğini açıkça “öğretiyor...” Kararda deniliyor ki; “Nevşehir Belediyesi’ne katılmaları düşünülen Uçhisar ve Nar beldelerinin doğal ve kültürel zenginlikleri barındıran Kapadokya bölgesinin parçaları olduğu, imar düzeni bakımından Nevşehir’le bütünlük göstermediği(...) görüldüğünden, tüzel kişiliklerinin kaldırılarak Nevşehir Belediyesi sınırları içerisine alınmalarının uygun olmadığına...” İşte bu vurgulamanın, belediyeleri kapatma yasasının mağduru olan tarih ve turizm beldelerindeki hukuk savaşımlarına önemli dayanak oluşturduğunu söyleyen Uçhisar Belediye Başkanı Mustafa Zuhal şunları söylüyor: “Nevşehir’le aramızdaki alanlar SİT ve milli park; yani zaten imara açılamaz. Buna rağmen Uçhisar’ı birleştirme fikri, belediyemizin tarihsel saygınlığını da göz ardı etmektir...” Çünkü Nevşehir, 18. yy’da, şimdi “benim semtim olsun” dediği “Uçhisar Nahiyesi”ne bağlı 30 evlik bir köymüş. 1954’te vilayet merkezi olduğunda bile Uçhisar’da 1930’dan beri belediye teşkilatı vardı. Yani Uçhisar, “cumhuriyetin ilk belediyeleri”nden birisi. Geçmişi Nevşehir’den daha “kent”li. Ayrıca bölgeye hâkim “yüce” konumuyla, tarih boyunca Kapadokya’nın en önemli yönetim merkezleri arasında yer almış... Böyle bir kentin, gün gelip de “il merkezine çok yakın” denilerek köyleştirilmesi, tüm cumhuriyet tarihi boyunca kimin aklına gelebilirdi? Uçhisar’ın hukuk kazanımını kutlarken nüfusu 2 binden aşağı düşen belediyelerin “imar anarşisti” denilerek yok edilmelerine karşı da bir anımsatma yapalım. Belediyelerin imar yetkilerini kendi başlarına değil, “çevre bütünselliği” içinde kullanmalarını; “keyfi yapılaşma”lara olanak sağlayan yasaların değişmesini; çözümün ise “tüm belediyelerin uyacakları bölge planları”yla gerçekleşebileceğini... kim bilir kaç yıldır söylüyoruz... Hükümet ise bunun yerine küçük belediyeleri yok ederken büyük belediyelerdeki imar başıboşluğunu da yine görmezden geldi... Oysa belediye “yerel demokrasinin okulu”dur; imar yetkisi ise “bilimsel yetkinlik” gerektiren bir alandır. Bu nedenle, belediyeleri kapatarak “yerel halkın demokratik örgütlenmesini tümüyle yok etmek” yerine, imar yetkilerinde keyfiliği önleyecek yasal disiplini sağlamak gerekmiyor mu?... Bu ise tüm ekonomi politikasını ranta bağlamış bir siyasetin asla işine gelmiyor... ekinci?cumhuriyet.com.tr Yukarıdaki tabloda Bilim Atıflama Rehberi’ne bir çırpıda giren 19 yeni dergimizin adları sunulmaktadır. Bundan ne kadar iftihar etsek yeridir ve şimdiki genel bilim düzeyimizin buna layık olduğundan kuşkum yok. Ona mukabil, ‘en layık 19 dergi ve bilim alanları acaba bunlar mıdır’ sorusu herhalde tartışma yaratacaktır. Dergileri yayımlayanlar uzmanlık dernekleri, özel şirket, fakülte, TÜBİTAK gibi kurumlardan oluşmaktadır. Gen araştırmaları Sivrisinekten esinlenerek üretilen iğne acıtmıyor H intli ve Japon bilim insanları acıtmayan bir enjeksiyon iğnesi geliştirdiler. Kan örneği alımında kullanılacak iğne için sivrisineğin hortumundan esinlenildi. Çünkü acı veren sivrisineğin hortumu değil salgıladığı bir tükürük salgısıdır. Bir insan saçının çapına sahip (60 mikrometre) iğneyle saniyede beş mikrolitre sıvı çekilebiliyor. Bu miktar örneğin diyabet hastalarının kan şekerini ölçmek için yeterlidir. Sivrisinekler kanı hortumlarındaki kas hareketleriyle emerler. İşte bu ilke Hindistan Teknoloji Enstitüsü’nden Suman Chakraborty ve Tokai Üniversitesi’nden Kazuyoshi Tsuchiya tarafından taklit edildi. Araştırmacılar bu amaçta bir iğnenin ucuna elektrikle işleyen piezoseramik pompa yerleştirmişler. Piezoseramikler elektrik gerilimiyle genişleyerek bir tür pompa işlevini görüyorlar. İlk önce bir bilgisayar simülasyonuyla iğnenin akışını test eden bilim insanları düşük çaplarla, sıvı akışındaki kapiler kuvvetlerin desteklendiğini fark etmişler. Çiçeklerin köklerindeki sıvı da bu kuvvetlerle çiçeğe kadar taşınmakta. 60 mikrometre kalınlığındaki iğnelerin kırılmaması için titan alaşımı kullanılmış. İğneler insan bedenine üç santim kadar girecek kadar sağlam. Kan almada kullanılan iğnelerle, ilaç da verilebilir diyor araştırmacılar.