Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 AĞUSTOS 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk C 3 AÇI MÜMTAZ SOYSAL POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Tehlikeli Belirtiler AFKASYA’DA olanlar bir kez daha gösterdi ki, yeryüzünün bu köşesi çok netamelidir. Tarihsel hınçların yaşandığı, azgın hırsların çatıştığı, büyük hesapların yapıldığı bir köşe. Bu coğrafyanın göbeğinde duran bir ülkenin son derece donanımlı bir kadroyla yönetilmesi gerekmez miydi? Tarihten ders almayı bilen, çevresinde dönen oyunları sezen, bunlara karşı her bakımdan güçlü, bütünleşmiş bir toplum yaratmaya yönelik bir kadro. Oysa ne görüyoruz? Bırakın tarihten ders almayı, henüz birkaç gün önce kıyısından döndüğü bir badireden bile ders çıkarmaktan uzak bir yöneticiler topluluğu. Laiklik karşıtlığı eylemlerin odağı olduğu on bir üyeli bir mahkemenin on üyesince kesin hükme bağlanmışken “odak değiliz” diyebilen bir başbakan. “Hiç olmazsa şimdi YÖK’ten gelen rektörler listesini onaylayarak uyum havası yaratır” diyenleri hayal kırıklığına uğratan bir devlet başkanı. Bunlar, hukuku hiçe sayışın, fütursuz ama çapsız bir meydan okuyuşun belirtisi değildir de nedir? Çevresindeki büyük oyunların tehdidi altındaki bir ülkeyi yönetenler, “Yargı da bize diş geçiremez, paşaları da tutuklatırız” gibi küçük övünçlerin seline kendilerini bırakma lüksüne sahip olabilirler mi? Şu sırada, bu konjonktürde? Hıyanetten söz etmiş olmamak, ancak şöyle bir açıklamayla mümkün olabilir: Bu ülkeyi yönetenler herhalde tarih bilincinden öylesine yoksunlar ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl müthiş bir sürecin ürünü olduğunu, insanlık tarihi için ne anlama geldiğini, hatta İslam dünyasının çağdaşlaşmasına nasıl bir katkı getirmiş olabileceğini idrak edememiş durumdalar galiba. Bir yabancı devlet adamının Anıtkabir’e gitmeyi reddetmiş olması yüzünden ziyaret programını değiştirmeyi “ayrıntı” saymak ancak böyle bir cehalet özürüyle izah edilebilir. Bu ayrıntıysa, esas olan nedir? Atatürk’ü yok saymak mı? Cumhuriyetin inkârı mı? Bunca yaşanmışlığın, “yedi düvel”in emperyalizmine başkaldırışın, son toprak parçası için feda edilen canların anısını silmek mi? Öyleyse ne kalıyor geriye? Bugünkü beylerin ve hanımların haşemalı ve tesettürlü saltanatı mı? Son bir yılın olayları öylesine büyük bir hızla üst üste yığıldı ve bunlar karşısında cumhuriyetçi bilinen kurumların gösterdiği tepkisizlik öyle bir uyuşukluk yarattı ki, bütün bir toplum olarak nasıl bir tarihsel dönemeçten geçip hangi karanlıklara yöneldiğimizi henüz anlamış değiliz. Anladığımız zaman çok geç kalınmış olabilir. Böyle olduğu içindir ki, önümüzdeki aylarda bütün cumhuriyetçi kurumlara, partilere, üniversitelere, orduya, yargıya, basına düşen ödevlerin yerine getirilmesinde hiç geç kalmamak gerekecektir. Çocuklar Ölmesin... üm savaşlarda olan çocuklara oluyor... Yüzleri televizyon ekranlarına yansıyınca içim acıyor... Yüreğimin derinliklerinde belirlenen bir acı bedenimi yakıyor... Korku dolu gözlerle bakan kadınlar ve erkekler... Çaresizliğin resmini çiziyorlar ekranda... Rus uçaklarının bombaladığı Gürcistan’ın kenti Gori’de sabah kahvaltılarını yarım bırakarak kaçan kadın ve çocuklar... Yerde kanlar içinde yatan genç kız... Tiflis’te Saakaşvili yönetimini protesto eden binlerce insan... Peki Şaakaşvili, neden NATO’nun uyarılarını kabul etmeyip Rusya ile politik bir çözüm arayışına gitmedi ve Güney Osetya’ya saldırdı? ABD ve NATO ülkeleri yarı yolda bıraktı Şaakaşvili’yi... ABD suskun, Avrupa suskun,Türkiye suskun... Tiflis yönetimi Türkiye’ye çok güveniyor, Abdullah Bey’i, Tayyip Bey’i çok seviyordu... Nerede Abdullah Bey ve Tayyip Beyler? Ankara tatile çıktı!.. Ruslar Karadeniz’i kuşattı... Rus savaş gemileri Gürcistan’ın Karadeniz limanlarında... Savaş uçakları havadan bomba yağdırdı Gürcistan’a... Gürcistan’dan bağımsızlık isteyen Abhazya Cumhuriyeti’nde de seferberlik ilan edildi... ABD’nin, Batı’nın ve Türkiye’nin karşısında Rusya olunca böyle olur işler... Kimsenin sesi çıkmıyor! Rusya, Gürcistan’ın ağzını burnunu kırdı, “Sen kim oluyorsun bana kafa tutmaya” dedi... ??? Dünya ajanslarında bilgisayarıma düşen fotoğraflara bakıyorum... Hiçbir suçu olmayan kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar ölüyor... Tüm dünya da olup bitenleri ABD’nin Irak’ı işgal ettiği gün gibi sadece seyrediyor... Ölüler, yaralılar... Siyasal milliyetçiliğin kanıdır son beş gündür yaşananlar. Aslında bu çatışma, bu savaş, bu kan, bu gözyaşı Amerika’yla Rusya’nın bilek güreşidir... Gori’de bombalanan ve yanan evler... Ortadoğu ve Kafkaslar... Kucağında çocuğuyla çığlık çığlığa olan o kadın emperyalizmin yakıcı ateşiyle bu duruma gelmiştir... Çokuluslu petrol şirketleri... Silah tüccarları... Kendi çıkarlarını korumak için yoksul ülkelerin siyasal milliyetçiliklerinden yararlanıp o ünlü küresel oyunu sahneye koyarlar. Beş günden beri Kafkasya’daki vahşeti izliyorum televizyonlardan... Tartışma programlarına, yabancı gazetelere bakıyorum... Hiçbir çıkarı olmayan iki bin insanın ölümü... Binlerce yaralı... Bombalanmış Gori kenti... Rus, Gürcü, Abhaz ve Oset halkı... Yoksulluk ve yolsuzluk!.. Uçaklar, gemiler, tanklar, silahlar, bombalar... Gerçekten insanlık bu mu? Bir paylaşım söz konusu... Rusya, ABD ve Batı’ya mesaj veriyor: “Yedirmem doğalgazı size... Benden alacaksınız o doğalgazı, başkasından değil...” 2003 yılının Kasım ayında Soros’un desteği ve ‘Neomilliyetçi’ söylemle halk ayaklanması sonucu iktidara gelen Şaakaşvili bugün zor durumda... Haydi bakalım şimdi Türkiye ne yapacak? Bana kalırsa Ankara’nın tatili uzun sürebilir... Sarp sınır kapısından günde 500 TIR giriyor... Türk işadamları hem Rusya’da hem de Gürcistan’da iş yapıyor... Doğalgazın yüzde 80’ini Rusya’dan alan biziz, bir de Avrupa ülkeleri... Nasıl çıkılacak bu işin içinden?.. Rusya Türkiye’ye tepkili, Türkiye’de yaşayan Çerkezler Gürcistan’a öfkeli... ??? Böl ve yönet... ABD bayılır böyle işlere... ABD Irak’ı da bölüp yönetecekti.... ABD Irak’a demokrasi ve özgürlükler getirecekti... Ne de olsa eski Yugoslavya’yı bölüp parçalamış, küçük devletler kurmuştu... Ne güzel oluyordu onları yönetmek... Ama Kafkaslar öyle değil... Doğalgaz ve petrol var oralarda... Rusya, “yedirmem” diyor ABD’ye, İngiltere, Almanya ve Fransa’ya... Pirincin taşını salt ABD değil, Türkiye de ayıklayacak bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte... Uzun sürmez, görürüz... K T OKUYUVER BANA ŞU MEKTUBU OĞLUM, DEDEN ARAP HARFLERİYLE YAZMIŞ.. cinde e r ü s m uyu ı Göç ve zmandan uyar Türk u BELKIS ÖNAL PİŞMİŞLER BOTTROP Almanya’nın önemli sanayi ve göç merkezlerinden Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde ilginç bir dönüşüm yaşandığı, böyle bir süreçte göçmen kitlesi içindeki kadar yöneten kesimlerde de etnik ve dinsel arayışların ağırlık kazanmasının önemli sakıncalar barındırdığına dikkat çekildi. Bu alandaki pratik çalışmalarından örnekler veren Bottrop Uyum Dairesi Sorumlusu Süleyman Gür, nüfus bileşiminde yaşanan değişime bağlı olarak mevcut resmin zaman içinde değişeceğine dikkat çekti. Gür’e göre, oy kullanacak genç çocukların yerel seçimlerdeki tercihleri bile, siyasal biçimlenişte bazı dönüşümleri tetikleyebilir. Uyum konusunda “etnik merkezli” arayışların önemli sakıncalarına rağmen teşvik gördüğü uyarısında bulunan Süleyman Gür, ışığın toplumsal, ekonomik ve politik faktörler üzerine tutulmasından yana görüş bildirdi. Uzman Gür, “asıl tartışmanın” nerede aranması gerektiğine ilişkin olarak, şöyle konuştu: “Uyumu talep edenlerle, uyuma tabi kılınması öngörülenler açısından, ‘en tegrasyon’, kendi içinde sosyopolitik pek çok faktörü barındırıyor. Evrensel değerlerle ifade bulan yaklaşımlar da var, asimilasyon temeline oturtulan yaklaşımlar da. Fakat bu konuda asıl çatışma, eğitimli ve dil bilen göçmenlerle, sistemin temsilcileri arasında yaşanıyor. Aslında, etnosentrik uyumu odağına alan politikalarla cebelleşildiğini söylemek gerekir. Bir hiyerarşik sıralanışa dayalı uyum anlayışı ile Türkiye kökenli göçmenlerin bin yıla dayanan imgeyle birlikte karşılıklı duruşu çıkıyor ortaya. Almanya’da üçüncü kuşakta bu sürecin kendiliğinden zaten tamamlanacağı varsayılmıştı. Ancak görüldü ki, böyle bir son yok. Şimdilerde ise Türkİslam zirvesini düzenleyerek, kendilerinin denetiminde, etnik ve dini temsilcilerden oluşan bir muhatap yaratma girişimlerine tanık oluyoruz.” ORUN ETNİK VE DİNSEL Mİ? Bu sürecin ciddi sorunlar içerdiğine dikkat çeken Süleyman Gür, dini cemaatlerin toplumsal etkisinin bu sayede arttığını, bunun ise sorunları daha da S ağırlaştırabileceğini belirtti: “Yayımlanan verilere göre çeşitli dini cemaatlere bağlı 300 bini aşkın üyeden söz ediliyor. Türkiye kökenliler açısından bakıldığında çocuk ve ailelerle birlikte, önemli bir kitle görebiliriz. Şimdi, temeli bu katmana dayalı muhatap yaratmanın, yönetenler açısından nasıl bir öngörü ile yapıldığını düşünmek gerekiyor. Benim izlenimim şudur: Tüm bu genelin içinde ‘asıl önem’ oradadır. Almanya’da öğrenme güçlüğü çeken çocuklara yönelik özel eğitim kurumları (Förderschule), öğrenci sayısındaki azalma ve kapanma riskine karşı, Türkiye kökenli çocukları oraya göndererek bunu önlemektedir. Bu, iki dillilik gerçeğini bilip ona hiçbir şey yapmamaktır. Yeni vatandaşlığa geçiş soruları veya işsizleşme hep birbirini tamamlayan anlayışı gösteriyor. Bir yanda bunlar olurken, diğer yanda kendi kendine muhatap yaratmak…“ Günlük pratikte çok çeşitli sorunlarla karşılaştıklarına dikkat çeken Süleyman Gür, göçmen toplumunun kendisini çoğunluk toplumuyla eşit hissedebilmesinin önemini de şu sözlerle dile getirdi: “Her türlü sorun pratiğe yan sıyor. Biz burada kuşakların tümüyle tanışıklık taşıyoruz aslında. Genç işçi ve kadınlar şimdi emekliler kuşağını oluşturdu. Torunların çocukların dil eğitim sorunlarına çözüm aranıyor; yani nitel bir değişim varsaymak güç. Bu durum karşılıklı etki tepki, ayrışma, kapanmaya yol açıyor. Örneğin biz burada, şimdilerde, Barışspor futbol kulübünün yanı sıra bir spor ve eğitim merkezi de kuruyoruz. Aileler çocuklar ve gençlerle bir hareketlilik yaratmak, enerjiyi dönüştürmek, sosyal ve kültürel hissedişler arayışını sürekli tutmak istiyoruz. Geçmişte de pek çok çalışma yaptık bu konuda. O eşitlik duygusunu sahada yaşadıklarını, kendilerini oyun oynarken eşit hissedebildiklerini görüyorum. Bir enerjinin ortaya çıkması ve sosyo kültürel bir altyapı eksikliklerine rağmen üretkenliğe dönüşmesindeki aksamalar oluyor. Bunun için de yönetimlerden, gerek politik gerek ekonomik destekler gelmesi gerekiyor.” mumtazsoysal@gmail.com Cezmi Kartay yaşamını yitirdi dört yıl Malatya ANKARA Belediye (Cumhuriyet Başkanlığı’nı da Bürosu) Eski yürüttü. Kartay, Sosyal Tekirdağ ve Demokrasi Gaziantep Partisi (SODEP) Valiliği’nde de Genel Başkanı bulundu. Cezmi Kartay SODEP’in yaşamını yitirdi. kuruluşunda, Kartay, tedavi kurucu üye olarak gördüğü aktif politikaya Hacettepe giren Kartay, 27 Üniversitesi Tıp Haziran17 Aralık Fakültesi 1983 tarihleri Hastanesi’nde arasında SODEP hayatını kaybetti. Genel Başkanlığı, Kartay, Kocatepe Cezmi Kartay daha sonra Camisi’nde SODEP ile SHP Genel düzenlenen törenin ardından Başkan yardımcılıkları Karşıyaka Mezarlığı’nda görevlerinde bulundu. CHP’li toprağa verildi. 1920 yılında Önder Sav, Mustafa doğan Kartay, çeşitli ilçelerde Özyürek, Yılmaz Ateş ve kaymakamlık yaptıktan sonra Mesut Değer, Kartay’ın 19521960 yılları arasında ailesine başsağlığı ziyaretinde Mülkiye Müfettişliği ve bulundular. CHP lideri Deniz Başmüfettişliği görevlerini Baykal’ın da Kartay’ın üstlendi. Haziran 1960’ta ailesini telefonla arayarak Malatya Valiliği’ne atanan başsağlığı diledi. Kartay, bu görevi sırasında renkli ilan SATILIK VİLLA İzmir Urla İskelesi’nde sahibinden satılık kat kaloriferli, tripleks villa. Telefonu, mobilyalarıyla birlikte. Üç oda, çatı katı oda, büyük salon ve bahçe. 65 bin Euro Tel: 0090 232 4411220 İSMAİL ÇETİNKAYA Süleyman Gür ‘Etnik ve din merkezli arayışlar tehlikeli’ hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 212/ 343 72 69