Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 AĞUSTOS 2008 CUMA dizi C 11 Türkiye’de yaşanan hastalık tüm dünyanın, özellikle Asya ülkelerinin de büyük sorunu İstihdam yaratmayan büyüme T ürkiye’de 2002’den bu yana her çeyrek yılda büyüme yaşanıyor ve iktidar bununla çok övünüyor. Ancak, bu büyümenin iş, istihdam yaratmayan bir hastalığı var. 20022007 döneminde büyüme ortalamasının yıllık yüzde 6.8’e ulaşmasına karşın, istihdamın artmak yerine yıllık yüzde 1.4’lük düşüşler yaşadığı gözlemlendi. Ekonomide bugün, 3 yıl öncesi kadar insan iş sahibi değil. İstihdam yaratmayan bu sağlıksız büyüme, sadece Türkiye’nin sorunu değil. Bu, küresel kapitalizmin tüm dünyada, özellikle de sanayi üretimini taşıdığı Asya, Latin Amerika ülkelerinde ağırlıkla yaşanan bir sorun. Kısa adı ILO olan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Ocak 2008’de yayımladığı Küresel İstihdam Eğilimleri (Global Employment Trends) raporu , hızlı büyüme performanslarına ve bu büyüme ile birlikte gelen yeni istihdam artışlarına rağmen dünya ekonomilerinde işsizlik oranlarının çok yüksek seyrettiğine dikkat çekiyor. 2007 yılında da, 2005 ve 2006 yıllarında olduğu gibi, istikrarlı bir şekilde seyreden büyümeye karşın ülkeler, işsizlik oranlarında kayda değer düşüşler sağlayamadılar. Örneğin, dünya ekonomisinde 2007 yılı büyüme ortalaması yüzde 5.2 olarak gerçekleşirken, işsizlik oranı yüzde 6.0 düzeyinde seyretti. ILO, işsizlik oranlarının daha düşük düzeylere çekilmesinde “ekonomik büyüme” ve “istihdam yaratma” arasındaki ilişkinin yeniden kurulmasının önemine dikkat çekmekle birlikte, göstergeler farklı bir tablo ortaya koyuyor. 2008 krizi işsizliği tırmandırıyor Ortak nokta şu; emperyalizm, ücret mallarını bu ülkelere ürettirirken en ucuzcu ihracatın peşinde dibe doğru yarışan ülkeler, hep işgücünün sırtına basıyor, en az işgücü ile en rekabetçi ihracat sağlanmaya çalışılıyor. Büyüme yaşanıyor ama istihdamı arttırmadan.. İstikrarlı büyüme altında dahi yeterli ve nitelikli istihdam yaratamayan dünya ekonomilerinde, 2008 dünya ekonomik krizinin yıkıcı etkileri ile birlikte en büyük sorunlardan birinin yine “işsizlik” olacağı görülebiliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre 2007 yılında dünya üzerindeki resmi işsiz sayısı, 2006 yılına göre yaklaşık 3 milyon kişi arttı ve 190 milyona ulaştı. 2008 global krizi ile birlikte bu sayının daha da hızlanması bekleniyor. ABD’de yüzde 5.5’e ulaşan işsizlik oranı, ekonominin daha da daralması ile yükselecek görünüyor. ABD’deki krizin AB’ye yansımaları, kendisini büyüme oranlarında düşüş ve işsizlikte artışla gösteriyor. AB’de ortalama yüzde 8’i bulan işsizlik oranının birkaç puan daha artabileceğinden endişe ediliyor. 2008 global ekonomik durgunluk beklentileri doğrultusunda ILO, önümüzdeki dönemde Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrikası hariç dünya ekonomilerinde ciddi büyüme kayıplarının olacağını öngörüyor. Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya ülkelerinde de, hem emtia fiyatlarındaki artışların hem de merkez ülkelerindeki durgunluk sonucu ihracat talebinin azalması ile büyümenin tempo kaybetmesi, bunun istihdama da yansıması, yeni işsizliklerin tensikatlarla artması bekleniyor. Türkiye’nin de özellikle AB ağırlıklı ihracatının azalması ve iç talebin biraz daha daralması durumunda, ikinci çeyrekten başlayarak büyümesinin yavaşlaması bekleniyor. Ağır bir dış borç stokunun üstünde oturan Türkiye’de yüksek faizle afyonlanmış ekonominin yüksek faizin bile kâr etmeyeceği noktaya gelmesi halinde, makyajının akacağı kesin. Bu, yüksek faizle maskelenmiş krizin, ayan beyan ilanı olacaktır ve bu durumun istihdama yansıması ile işsizlik sorunu daha can alıcı biçimde yaşanacaktır. İstihdam yaratmayan büyümenin bile artık teklemeye başladığı koşullarda, biriken işsizlere bir de işyerlerinden çıkarılacak yeni işsizlerin eklenmesi, sorunları içinden çıkılmaz hale getirebilecektir. 2007 yılında da, 2005 ve 2006 yıllarında olduğu gibi, istikrarlı bir şekilde seyreden büyümeye karşın ülkeler, işsizlik oranlarında kayda değer düşüşler sağlayamadılar. Ucuz emeğe yönelim arttı krizi sonrası, ihracata dönük sanayi üretimi ile büyümesi ivme kazanan Türkiye ekonomisinin, ağırlıkla AB’ye dönük otomobil, beyaz eşya, tekstil ağırlıklı ihracatının artmasında ucuz emek iklimi önemli bir yer tuttu. Krizle birlikte artan işsizler ordusuna tarımın hızla çözülmesinden katılan vasıfsız işgücü de eklenince, firmalara her tür nitelikli, niteliksiz emeği istedikleri fiyatla ve şartla kullanma imkânı doğdu. Bu fırsata, ucuz kur politikası da eklendi. Böylece, dolar kuru ile Asya’dan girdi getirip, içeride ucuz emeği tepe tepe kullanıp Avro ile AB’ye satma 2001 AYNI HASTALIK Son on yılda dünya ekonomisi yılda ortalama yüzde 4.2 büyürken istihdamdaki artış yüzde 1.7 olarak gerçekleşti. Yılda ortalama yüzde 10’ları bulan büyüme oranlarına karşın, istihdamda artış Doğu Asya’da yüzde 0.6’da, Güney Asya’da yüzde 2.4’te kaldı. Son on yıl içerisinde ekonomik büyüme, verimlilikte artış, istihdamda azalışla sembolize ediliyor. ILO ekonomik büyüme ve istihdam yaratma arasındaki bağın koptuğuna ve hemen tüm az gelişmiş ekonomileri kapsayan genel bir “istihdam yaratmayan büyüme” hastalığına işaret ediyor. Dünyada son dönemde “büyüme mucizeleri” olarak gösterilen Hindistan ve Çin’de de büyümeistihdam ilişkisi benzer bir fotoğraf veriyor. Örneğin, Hindistan 1980’ler boyunca yıllık yüzde 5.4, 199093 arası yüzde 6.3 ve 20022005 döneminde yüzde 8’in üzerinde bir büyüme yaşadı. Ancak, 198494 döneminde yıllık ortalama yüzde 2.7 olarak gerçekleşen istihdam artışı, 2000’li yıllara gelindiğinde yüzde 0.6’lara dek gerilemiş durumda. ILO, yaratılmış görünen istihdamın yarısının da “eksikgüvensiz” istihdam (vulnerable employment) olduğuna dikkat çekiyor. . Aynı durum Çin için de geçerli. 19802000 döneminde yıllık ortalama yüzde 10’ları bulan büyüme oranları yakalayan Çin ekonomisi için ortalama istihdam artış hızları 19801990 dönemi için yüzde 4.1, 19902000 dönemi için ise sadece yüzde 1.1’de kaldı. Hindistan’da büyümenin temel lokomotiflerinden “yazılım” sektörünün istihdamdaki payı ancak yüzde 0.15. Çin’de en yüksek işsizliğe üniversite mezunları kategorisi sahip ve “kayıt dışı” ekonominin payı hızla genişliyor. Ancak ortak tablo, dünya ekonomisinde yaratılan işbölümü ile doğrudan ilişkili ve çevre ülkeleri açısından büyümeistihdam dinamiklerinin belli özelliklerinin paylaşıldığı anlaşılıyor. İmalat sanayiinde çalışan sayısı yüzde 2.6 arttı. biçiminde bir düzen hâkim kılındı. Bunu bazıları “AB’nin Çin’i olmak” olarak adlandırıp yüceltti bile.. Bu düzenek, özellikle belli işkollarında çalışan sayısını arttırmadan, çalışan başına sağılan artık değeri (Buna resmi dilde çalışan başına verimlilik deniliyor.) hızla arttırmayı da mümkün kıldı. Örneğin, sadece 2005 başından 2007’nin son çeyreğine kadar olan dönem dikkate alındığında, imalat sanayiinde çalışan sayısının yüzde 2.6 artmasına karşılık, çalışan başına katma değerin yüzde 20 oranında arttığı görülebilmektedir. Bu, istihdam yaratmayan büyümenin en çarpıcı göstergelerinden biridir. Kaynak: TÜİK verileri. Yüksek bir belirsizlik ortamı yaratıldı Çevre ülkelerde 1980’ler sonrası dışa açılma süreçleri, ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesine dayanmakta idi. Bu dönüşüm, bu ülkelerdeki büyüme dinamiklerini gittikçe artan bir oranda dışa bağımlı hale getirdi ve gerek büyüme, gerekse çalışanlar açısından giderek daha yüksek bir belirsizlik ortamı yaratıldı. İhracata dayalı büyüme stratejileri, gelişmekte olan ülkeleri belirli sektörlerde uzmanlaşmaya itti. Bu, genellikle gelişmiş ülkelerin alt ve orta sınıflarının kullandığı, adına “ücret malları” da denilen dayanıklı, dayanıksız tüketim malları üretimlerini (otomobil, beyaz eşya, gıda, tekstil vb), yanı sıra, çevre sorunları yaratan demirçelik, gemi, kimya gibi sanayilerin çevre ülkelere aktarılmasını içeriyordu. ğeri arttırmak, yani birim işgücünden olabildiğince çok artıkdeğer sağmak… Üretim düzenleri, 3 kişinin işini 2 kişiyle yaptırmak şeklinde kurgulanıyor; gerektiği yerlerde sermaye yoğun teknolojiler kullanılarak emeğin pazarlık gücü iyice azaltılıyor. Bu dibe doğru yarış, beraberinde işsizler ordusunun artmasını ve her tür işe, her ücrete boyun eğmesini getiriyor. Demokrasinin de içinin boşaltıldığı bu ülkelerde sendikal yapılar hızla zayıflatılmış durumda ve anti sendikal düzenler hâkim, Malezya, Endonezya gibi ülkelerde de İslamlaşma projesi neoliberalizmle el ele yürütülüyor... Mal hareketlerinin yanı sıra sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, küresel firmalara, yatırımlarını istedikleri yere kaydırma imkânı da sundu. Özellikle düşük emek maliyeti, yer seçiminde önem kazandıkça, yatırım çekmek isteyen ülke, emek maliyetlerini ucuzlaştırıcı önlemlerden geri durmadı. Kayıt dışılığa, iş cinayetlerine göz yumma, işgücü üstünden daha az vergi alma, örgütlenmeyi, grevi zorlaştırma, bu alanda yabancı sermayeye sunulan cazibelerden bazıları. Ucuzlatılmış emek ortamından istediği yatırımı ve üretimi, ihracatı gerçekleştiren firmaların, hep ellerinin altında devasa büyük, sürekli genişleyen ve uysallaşan bir işsiz ordusu birikiyor ve istihdam yaratmayan büyüme, bir anlamda yeni sermaye birikimlerinin güvencesi de oluyor. SÜRECEK EMEĞİN PAZARLIK GÜCÜ Çokuluslu dev firmalar, yatırımlarını başta Çin olmak üzere Asya ülkelerine aktarırken, buralarda geliştirdikleri yerli sermaye ile bütünleşik yapılar kurdular ve merkez ülkelere dönük ihracatçı yatırımları geliştirdiler. Ancak bu ihracatın hem iç pazarlarda hem de dünyada kendine yer bulması, rekabet gücü sağlaması, ağırlıkla işgücü üretkenliğini arttırmaya odaklandırıldı. Hedef şuydu: Daha fazla ihracat malını, daha ucuz emekle üretmek. Bu uğurda birbirleriyle “dibe doğru yarışa” giren ülkeler için yapılacak şey, nispi artık de Düşük emek maliyeti, yer seçiminde önem kazandıkça, yatırım çekmek isteyen ülke, emek maliyetlerini ucuzlaştırıcı önlemlerden geri durmadı.