23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 C P E R V A S I Z P kitap E R T A V S I Z 15 AĞUSTOS 2008 CUMA Enis BATUR Kutsalın İzleri eaubourg, yazöncesi son büyük girişimini patlattı: Kutsalın İzleri, kapsamlı ve soluklu sergi, usta işi bir küratörlük dersi: Goya’nın bir kara deseni (181014) ve Caspar David Friedrich (1831) ile başlayan, XX. yüzyılı katederek, 2007 tarihli birkaç çağdaş sanat ürünüyle ucu açık tamamlanan bu soruşturmanın odağında İnanç, İnan, Varoluş sıkıntısı, yer yer doğaüstünün ve ötesinin alanına sıçrayan bir metafizik çerçeve duruyor. Geometrik mutlakla hesaplaşma, Golgotha’da billurlaşan mutlak suç, mutlak terk ediliş, belirsizliğin beslediği mutlağın estetiği, başka bir açıdan bakıldığında, ana izlekler olarak görülebilir. Küratör göz kamaştırıyorsa, ilişkilendirme, bağlantıları kurma yeteneğiyle düzorantılı bu: Kutsalın İzleri’nde son derece sağlam bir örgü, neredeyse geçit vermeyen, deliksiz bir anlatı çıkıyor karşımıza. Bu büyük sergilerin benim açımdan en heyecan verici yanlarının başında keşiflere şans tanıması geliyor: Hiç tanımadığım, karşılaşmadığım, bazan ıskalamış olmama şaşırdığım yapıtlar sonsuz bir kaynağın derkenarında yaşadığımı düşündürüyor; otuz yıl öncesinden bildiklerim, tanıdıklarım ise aynı kaynağın merkezinde durayazdığım duygusunu uyandırıyor içimde böyle bir alaşım işte. Kaçınılmaz: Her izleyici, her sergi okuru gibi ben de eksiklere takılıyorum; daha doğrusu takılmıyorum da, ekliyorum onları, güzergâha. Sanıyorum, işini hakkıyla yapan küratörün izlerkitleden bekleyeceği, hattâ umacağı bir reflekstir bu. Neresinden bakılsa, herşeyi içerecek değildir bir sergi: Olanaklar çerçevesinde seçecektir. Kapsadığı dönem göz önüne alındığında, Kutsalın İzleri’nin ağırlıklı olarak Hristiyan kültürü çerçevesinde dönmesi doğal görünüyor: Müslüman, Yahudi, Budist, Taocu sanatçılar, modern çağda kutsalı fazla didiklemediler. Böyle bir sergiye “biz”den ne katılabilirdi? Cihat Burak, Yüksel Aslan, bir de çok özel olacak ama olsun: Kesinkes “Önce”. Dönüşte, bu gözle bir tarayacağım depomuzu. Büyülendiğim yapıtları saymak isterim, yeni tanıştıklarım arasında: Dix’in “Savaş” dördüzlüsü (1929), Picasso’nun “Çarmıh” deseni (1932), Bill Viola’nın “San Jan Cruz”u (1983) ve Maurizio Cattelan’ın “O”suyla (2001) bir dans fenomeni. Dix’in görkemli dördüzlüsü, yalnızca iki savaşın arasına köprü kurduğu için değil, plastik olgunluğuyla da önemli geldi bana: ‘Desen’in boyut çıtasını onca yükseltmek o dönemde kolay rastlanan bir eğilim sayılmaz (öncesinde, Orsay’daki iki dev ToulouseLautrec’in üzerimde yarattığı şaşkınlığı anımsıyorum). Picasso’nun “çarmıh” desenini Grünewald’la yan yana getirdim belleğimde: ‘Geometrilerin en güzeli’, sayısız sahne çeşitlemesiyle dolu Batı resim tarihi, ben o ikisini ayırdım, ayırıyorum. Öbür üç yapıt, ayrı ayrı açılmayı, gerektiriyor birer sayfayla. Ama Kutsal’ın önemi şurada: İnanmayanı kuyusuna çekmeyi biliyor. Bill Viola’nın yapıtının önce içine KULE CANBAZI SUNAY AKIN aşadığı yıllarda savaş resimleriyle ünlenen ama günümüzde unutulan Hasan Rıza’nın resim sanatıyla tanışması, ne gariptir ki savaş alanında olmuştur. 1858’de Üsküdar’da doğan ressam, askeri ortaokulda okurken resim dersine ilgi duyar. 1877 78 Rus Harbi patlak verdiğinde son sınıfında okuduğu Bahriye Mektebi’nden ayrılır ve gönüllü olarak orduya yazılır. Er rütbesiyle katıldığı savaşta bir İtalyan gazete ressamını korumakla görevlendirilir. Yaşlı İtalyan ressamın çalışmalarını gözlemleyen Hasan Rıza, bir gün onun karakalem portresini yapar. O günden sonra da aralarında uzun yıllar sürecek olan bir dostluk başlar. Savaş sona erdiğinde Bahriye Mektebi’ne devam eden Hasan Rıza, Heybeliada’da kalan İtalyan ressam ile dostluğunu sürdürür. Abdülhamit’in Sultaniye yatının kamaralarında bozulan resimleri başarıyla onarınca da, okulu bitmeden subaylığa terfi ettirilir. Ancak bu durumun okulda huzursuzluk yaratması üzerine ordudan ayrılır ve İtalyan ressamın yardımıyla Napoli, Roma ve de Floransa’da ünlü sanatçıların atölyelerinde on yıl çalışır. Hasan Rıza iki yıl da Mısır’da kaldıktan sonra ülkeye geri döner. Edirne’ye yerleşen Hasan Rıza atölyesini Meriç Nehri’nin batı kıyısında bulunan Karaağaç’da kurar. Erkek sanat okulunda resim dersi veren ve hastanede müdürlük yapan Hasan Rıza, 1913 yılının mart ayında Bulgar ordusu kente saldırdığında resimlerini kurtarmanın derdine düşer. Kendi gibi ressam olan arkadaşları Mehmet Ali Laga ve Sami Yetik’in uyarılarını dinlemeyen Hasan Rıza, hastaneden sokağa çıkarak, atölyesinin bulunduğu Karaağaç’a doğru koşmaya başlar. Bir savaş alanında tanıştığı ressam sayesinde resim sanatına yönelen, İstanbul’un fethini tablolarına yansıtan Hasan Rıza’nın bir tek amacı vardır; savaştan resimlerini kurtarmak!.. Bugün Karaağaç’a gidecek olursanız, Meriç Nehri’nin kıyısında, Bulgar ordusunun kenti işgali sırasında ölen 9 asker için yapılan Hasan Rıza 150 yaşında bir şehitlik görürsünüz. Oradaki bir mezar taşında şunlar yazılıdır: “Hasan Rıza Bey… 28.3.1913, Cuma, evini yağmaya giren Bulgar askerleri tarafından öldürülür…” Resimlerini savaştan kurtaramayan Hasan Rıza, son nefesini de bu uğurda verir. Talan edilen resimlerinin bir kısmı Sofya’ya, oradan da Avrupa’nın çeşitli müzelerine gönderilir. Ancak bu resimlerin önemli bir bölümü arkadaşları tarafından İstanbul’a getirilir. Hasan Rıza’nın, Fatih’in gemilerini karadan yürütmesini anlatan tablosu Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde bulunmaktadır. Yine aynı müzedeki, Fatih’in beyaz atı üzerinde kente girişini gösteren tablo da Hasan Rıza imzasını taşır. Bu tabloda, Fatih’in atının yanında duran yeniçeri askeri de ressamdan başkası değildir. Hasan Rıza, bir savaş alanında öleceğinden habersiz, Fatih’in “mutlu askerleri”nin arasına koymuştur kendisini!.. Meriç Nehri, komşumuz Yunanistan ile aramızdaki doğal sınırı çizmektedir. Bu nehrin batısına geçerek, Türkiye’ye pasaportsuz basabileceğiniz tek yer, Kurtuluş Savaşı sonrasında tazminat olarak aldığımız Karaağaç’tır. Edirne’nin bu şirin beldesi kara sınırlarımızın en batısını oluşturur. Bu da demektir ki, ülkemizin batı sınırında, resimlerini savaştan kurtarmak isterken öldürülen bir ressamın mezarı vardır!.. Bu konum barış adına değerlendirilerek, tüm dünyaya dostluk mesajlarının gönderildiği sanat etkinlikleri düzenlenirse, Hasan Rıza’nın çabası amacına ulaşacak, savaşın yıkımından insanları, kentleri ve sanat eserlerini kurtarma şansı doğacaktır. 29 Mayıs 1453’ün her yıldönümü, İstanbul’un fethinin en güzel resimlerini yapan Hasan Rıza’nın, tablolarını savaştan kurtarma çabasına layık bir şekilde kutlanmalı, savaş çığırtganlığına izin verilmemelidir. Uygarlık tarihi, sanatın cehaleti aydınlatan ışığıyla doludur. Sınırında, savaştan resimlerini kurtarmak isterken ölen bir ressamının yattığı kaç ülke vardır?.. Doğumunun 150. yılında, ressam Hasan Rıza’yı saygıyla anıyoruz… B Y Otto Dix, “Savaş” giriyorsunuz: Büyük, karanlık bir odada, bir küpodada, bir kübün kapsama alanındasınız. Üç yanı karanlıkta güç bela seçilebilen karanlık kare tablolarla kaplı odanın ortasında, Kâbe’yi çağrıştıran simsiyah, penceresiz bir küp daha, kapı aralığından ufak bir masa, üstünde eski küçük ekranlı bir monitör, bir sürahi ve bir bardak görüyorsunuz. SaintJean’ın ayakta duramadığı, yatamadığı küçüklükte bir hücrede, işkence altında yaşadığı biliniyor. Karşı duvarda koca bir ekran, siyahbeyaz bir film akıyor, herhalde Alpler’de çekilmiş görüntüler, genellikle karla kaplı ıssız tepeler, doruklar, bir dağ silsilesi üstünde ilerigeri, oldukça sert kaydırmalarla ilerliyor alıcı, zaman zaman yukarıya yöneliyor objektif, bulutların ortasına dalıyor, çıkıyor görüntülere, yüksek oktav uğultu eşlik ediyor kesintisiz biçimde, öyle ki: Yeryüzünde misiniz, terk edilmiş bir gezegenin atmosferine mi girdiniz, kestiremiyorsunuz. Oylum, duvar, ışık, görüntü, imge, ses, renk üzre bir çoğul yapıt Viola’nınki. Ermişin azabını, direncini, sırat köprüsünü, iman sınavını birebir tercüme eden bir iş. Çıkışta, ürperti. Cattelan’ın heykeli de çıplak bir odada, karşı duvara yüzü dönük, sırttan kimliği teşhis edilemeyen, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, diz çökmüş yakaran birini temsil ediyor. Buradan bakıldığında, tek başına ufalmış haliyle bu gövdenin mümin duruşu kendiliğinden ilk etkiyi yaratmaya yetiyor; ama asıl tek etki, ilerleyip yaklaştığınızda, yanına sokulup yüzünü görülebileceğiniz konuma ulaştığınızda sarıp sarmalıyor benliğinizi, bir an elektrik çarpmış gibi irkiliyorsunuz tanıdık yüzle yüzyüze geldiğinizde: Karşınızdaki, Adolf Hitler. Cattelan’ın yapıtının toplam gücü, gerçekte onunla ilk tanışmanıza sıkısıkıya kenetlenmiş. Bir dahaki karşılaşmanızda, ola ki ona sırttan bakmakla yetinecek, ürpertinizi yeniden görmeyi reddedeceğiniz, buradan bakınca görünmeyen yüze ilişkin önbilginizden devşireceksiniz. Kutsalın öteki yüzü bu: İblis bile, bütün yaptıklarından sonra, irinle dolu aklına karşın diz çöküyorsa, tapınmanın anlamının bittiği, tükendiği yerdeyiz. Cattelan’ın heykeli. Bill Viola Paris’te bir ilk: Corinth sergisi Kaya ÖZSEZGİN Çağdaş Alman sanatı söz konusu olduğunda ilk akla gelen isimlerden biri değil Lovis Corinth, ama Alman modernizminin kurucuları arasında onun önemli bir yeri bulunduğu kuşku götürmez. Alman modernizmi denince de Kuzey kültürüne özgü anlatımcı (ekspresyonist) sanatın bu ülke gerçeklerinden kaynaklanan kendine özgü bir yapısı bulunduğundan sık sık söz edilir haklı olarak. Corinth ise, kullandığı boya tekniği ve seçtiği konularla Alman sanatında anlatımcılıkla izlenimcilik arasında bir yerde duruyor. Nitekim Orsay Müzesi’ndeki sergi de bu altbaşlıkla sunuluyor. Lovis Corinth (18581925) Doğu Prusya doğumlu. Kendi döneminin sanatından büyük ölçüde etkilendiği gibi kendisinden sonra gelen kuşak üzerinde de etki sahibi olmuş. Parlak yıllarını 18991911 yılları arasında yaşamış olan Berlin “Secession” grubuna katılmış, Alman izlenimci akımının üçlüsü olarak bilinen Liebermann, Slevogt ve Corinth, bu grup içindeki yerlerini alırken, başlangıçtaki akademikdoğacı anlayışı bırakıp Fransız izlenimciliğinin yolunda bu akıma Alman kimliğini kazandıracak bir anlayışa yönelmişler. Liebermann’dan sonra grubun başına geçen Corinth, Alman imparatoru II. Guillaume döneminin sanatsalpolitik yönde eleştirilerine de hedef olmuş. Sergi, Corinth’in sanatını konusal (tematik) düzeyde yansıtmak üzere otoportreler ve portreler, mitolojik ve dinsel konulu resimler, çağdaş yaşam sahneleri, peyzaj ve natürmortları kapsayan bölümler halinde düzenlenmiş. Böyle bir düzenleme biçimi, Alman sanatındaki ikonografık yapılanmanın bir gereği olarak da düşünülmüş olabilir. Bölümleri gezerken, bir bölümden öteSovyet Devrimi’nin önde gelen isimlerinden Sultan Galiyev ve Galiyevizmi; 1960’lı yılların Yön dergisini ve Yön Hareketi’ni inceleyen yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Kadınca/ Doğan Korkmaz/ MitosBoyut Tiyatro Yayınları/ 96 s. kine birbirini destekleyen resimlerde anlatımcı unsurun bütün sergiyi kapsayan ana motif özelliği halinde izlenebilir olması, bir anlamda izlenimciliğe baskın çıkan bu özelliği hep gündemde tutuyor. Dürer’den bu yana otoportrenin etkili bir tür olması ise, Corinth’in sanatında ağırlığını ve önemini hissettiriyor. Sanatçının tinsel yapısıyla ilgili bütün ayrıntılar, psişik yansımalar izlenebiliyor bu resimlerde. Serginin büyük bir bölümünü, desenlerin de yer aldığı bu resimler oluştururken, dinsel ve mitolojik konulu resimlerde Rönesans geleneğinin geç dönem uzantıları ve daha da önemlisi, çıplaklarda, bu temanın modern versiyonları dikkat çekiyor. Corinth’de çıplaklık, yeni yaşam biçiminin dışavurumunu yansıtıcı bir karaktere bürünebiliyor. Böyle olunca da doğal ve olağan bir erotizmle bütünleşiyor bu gruba giren resimler. Manzara ve ölüdoğa resimlerine gelince, bunlar portrelerin aksine sipariş resimler etkisi yaratmıyor. Doğanın yöreye özgü görünümü, kalın boya tabakasının ve tuş tekniğinin altında kendini belli ediyor. Renklerin “otonomi” özelliği bu grupta öne çıkıyor. Bu tür kapsamlı sergilerde tanık olunanın aksine, Corinth sergisinde, sanatçıya saygı bağlamında çağdaş Alman sanatçı Anselm Kiefer’in üçlü vitrin içinde kompoze edilmiş bir çalışmasına yer veriliyor. Üç metreye altı metre boyutundaki bu çalışma, Corinth sergisi bağlamında, 1900’lerin başından günümüze uzanan modernist geleneğin çıkış ve varış noktalarına ilginç birer gönderme yaptığı gibi, bu noktalar arasındaki sürecin önemini de vurgulamış oluyor. Seksen tablo ve otuz kadar kâğıt üzerine desen, gravür, kitap illüstrasyonlarını içeren Lovis Corinth sergisinin Fransa’da uyandırdığı ilgi, Avrupa kültüründeki çevre (periferi) arayışının bir örneği olarak da yorumlanabilir. Son Celse/ Gürbüz Evren/ Güncel Yay./ 160 s. Gürbüz Evren bu kitabında, Türkiye’nin uluslararası alanda planlı bir şekilde ‘Ermeni soykırımı tasarısını kabul etmesi için çizilen senaryolara dikkat çekiyor. Sorunun boyutlarının kitap ve belge yayımlamayı, konferans düzenlemeyi çoktan aştığını, can havliyle yapılan bu çalışmaların Türkiye’nin durumunu iyileştirdiğini savunmanın, yanlışları onaylamak, yalana ortak olmak demek olduğunu söyleyen Gürbüz Evren, “‘Türkiye soykırım suçlusudur, Türkler de katildir’ inancı öylesine derinlere yerleşmiştir ki, bunu dünya kamuoyundan silip atmak artık çok zor” tanımlamasını yapıyor. Kayıp Gölgeler Kenti/ Nazlı Eray/ Turkuvaz Yayınları/ 216 s. Geçmişin gölgeleriyle dolu bir kent: Prag. Kentin loş sokaklarında dolaşan yabancı bir kadın ve karşısına çıkan geçmişin gölgeleri. Rusya’nın unutulmaz lideri Josef Stalin’in gizemli ve tehlikeli hayatının açılan sayfaları: Gençliği, ilk karısı, 13 yaşındaki sevgilisi, Batum hapishanesindeki arkadaşları; yeraltı yaşamından Kremlin’e geçişi, ikinci karısının esrarengiz intiharı. Seul’e uzanan bir yolculuk ve tekrar Moskova. İşkenceler hapishanesi, Lubianka. Nazlı Eray’ ın kaleminden bir fırtınanın hayatı... İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar/ Hatice Meryem/ İletişim Yayınları/ 286 s. “İnsan Kısım Kısım, Yer Damar Damar”la, Hatice Meryem okuru, Kozluklu sıradan bir ailenin evine misafirliğe çağırıyor. Dilli güllü Zümrüt, dilini yutmayı düşleyen Elmas, pikabına çocukları doldurduğu gibi ailesini pikniğe götüren Cavit ve bir baltaya sap olamayan Coşkun’un hikâyelerini anlatıyor. Kötülük Mektupları/ Baruch Spinoza/ Çeviren: Alber Nahum/ Norgunk Yayıncılık/ 126 s. “Sizi görme şerefine eriştiğim sırada görüşmemizi uzatmaya vaktim yoktu, hafızam da, sizden ayrılır ayrılmaz var gücümle duyduklarımı aklımda tutmaya çalıştığım halde konuştuklarımızı saklamama imkân vermedi. İlk fırsatta görüşlerinizi kâğıda dökmeyi denedim, ama o zaman da tartıştıklarımızın aslında dörtte birini bile hatırımda tutamamış olduğumu fark ettim. O yüzden, iyi anlamadığım ya da aklımda tutamadığım konularla ilgili olarak sizi tekrar sorgulayıp canınızı sıkarsam beni bağışlayın. ” The God Jr/ küçük İskender/ Sel Yayıncılık/ 222 s. Küçük İskender’in toplu şiirlerini kapsayan diziye ait bu kitap, Bir Çift Siyah Deri Eldiven ile Ciddiye Alındığım Kara Parçaları’nı bir araya getirirken, okurunu insana yaklaştırıyor; onun gezegene saçtığı yaşam denen hastalığa yenik düşerken neden oğula dönüştüğünü de araştırıyor. Türk Siyasal Yaşamında Kadro Hareketi/ Merdan Yanardağ/ Siyah Beyaz Yayınları/ 222 s. “Türk Siyasal Yaşamında Kadro Hareketi” adlı bu kitap, ‘Kadrocuları’nın yanı sıra , ‘Kadro Hareketi’ dolayısıyla Türkiye Sosyalist hareketinin oluşum dönemini ve TKP’yi yaratan dinamikleri; Bir kadının yeterince hırslı, kararlı ve yetenekli olması durumunda, yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını anlatıyor bu kitap. Dünyada kadın nüfusu üç milyarın üzerindeyken onları görmezden gelerek, küçümsemenin, ezmenin ve şiddet uygulamanın kimsenin hakkı olmadığını savunan ve yirmi kadın karakteri sahneye taşıyan “Kadınca”, Doğan Korkmaz’ ın kaleminden okuyucularla buluşuyor. Çıplak Kemikler/ Kathy Reichs/ Epsilon Yayınları/ 368 s. Charlotte’da bunaltıcı bir yaz sıcağı. Adli tıp antropoloğu Dr. Temperance Brennan’ın yıllardır hayalini kurduğu romantik bir tatil. Fakat birden ortaya tatsız sürprizler çıkar. Bir fırında, yeni doğmuş bir bebeğin kömürleşmiş ceset kalıntıları bulunur. Bu arada, kendisi de henüz bir çocuk olan, anne Tamela Banks ortadan kaybolur. Tamela gerçekten bebeğini öldürmüş müdür, yoksa o da masum bir kurban mıdır?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle