04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 HAZİRAN 2008 CUMA ekonomi ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK C 9 ERDEMİR ve Renault’yu temel direkleri olarak gören Oyak Grubu, Avrupa ve ABD’de şirket avına çıktı Para cepte şirket arıyor ERDEMİR’de ikinci yılını kutlayan ve bu süreçte Oyakbank’ı 2.7 milyar dolara satan Oyak Grubu, 3.5 milyar dolarlık nakdiyle, krizle ortaya çıkacak fırsatlara yöneldi. Ekonomi Servisi Yurtiçinde ve yurtdışında çıkabilecek yatırım fırsatlarını değerlendirmek için 15 kişilik bir yeni yatırımlar birimi oluşturan Oyak Grubu, sanayi yatırımlarına odaklanacak. Oyak ve iştiraklerinin 2007 yılı faaliyet sonuçlarının ve yeni hedeflerin paylaşıldığı ERDEMİR tesislerinde gerçekleştirilen toplantıda konuşan Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, ERDERMİR’in alımı, ERDEMİR ve İSDEMİR’e yapılan yatırımlar ve Oyakbank’ın satışı ile beraber grubun Türkiye ekonomisine 9 milyar dolarlık katkı sağladıklarını söyledi. ERDEMİR’in yeni fırın yatırımının da tanıtıldığı ziyaret öncesi basın mensuplarıyla bir araya gelen Oyak Grubu’nun artık “fabrika yapan fabrikalar çizgisine” ulaştığını kaydeden Ulusoy, özetle şunları söyledi: Biz dünyadaki krizin daha da kötüye gideceğini düşünüyoruz. ABD’de ve Avrupa’da değeri düşecek birçok şirket olacak. 3.5 milyar dolarlık nakit döviz varlığımızı bunlar için bekletiyoruz. Bayrağımızı orada dalgalandırabilmek önemli. Girmeyi düşünmediğimiz alanlar turizm, tekstil, medya, müteahhitlik ve perakende. Altyapı yatırımları, sanayi, enerji, madencilik, mal piyasalarında ise olmak istiyoruz. Çimento şirketlerimize teklif gelmeyen gün yok. Lojistikte gerek uçak gerekse gemi konusunda bir veya iki tane değil filo düzeyinde yatırım planlıyoruz. Verilerin Devleti Devletin Verileri! le belirsizliğe itilmiştir. İkinci ve ekonomik çözümlemeler için belki çok daha önemli “yeni” hesaplama, yine TÜİK tarafından, bu kez “ulusal hesaplarda” yapıldı. Ulusal ekonominin, yurtiçinde oluşan toplam üretim, gelir ve harcama alt kalemlerinin her biri ayrı ayrı, GSYİSGayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya eşittir. TÜİK, geçen yılın sonlarında, üretim yöntemiyle ve 1998’i temel alarak hesapladığı 2006 yılı yurtiçi gelirin, daha önce açıklanan tutardan yüzde 31.6 fazla olduğunu açıkladı. Yerli üretim tutarı yanlış hesaplanıyordu; doğrusu toplamda 526.4 milyar YTL değil, 758.4 milyar YTL idi. Böylelikle kişi başına gelirin beş değil yaklaşık yedi bin dolar olduğunu ulus olarak öğrenmiş olduk! Üstelik nüfusun da azaldığı saptandığına göre, kişi başına zenginliğimiz çoğalıyor, 2007’de dokuz bin doları fazlasıyla aşıyordu. ??? Bu verilerin “gerçeğe ne kadar yakın olduğunu” TÜİK dışında hiç kimsenin ya da kurumun bilmesine ve saptamasına olanak yoktur. Böyle bir çabayı belki üniversitelerin araştırma birimleri ve ancak uzak bir gelecekte yapabilirler. Bu nedenle devletin bu verilerini ilgililer, gerçek saymak zorundadır. Ancak TÜİK’e çok önemli ve kaçınılmaz bir görev düşmektedir. Gerek nüfus gerekse ulusal hesaplar, ekonominin temel göstergeleridir. TÜİK, bunların hesaplanmasında kullandığı “yöntemi” bu konuda araştırma yapacakların değerlendirmesine açmalı, yani açıklamalıdır. Asıl yapılması gereken ise, ulusal gelirin, gelir yöntemiyle, yani emek ve sermaye ayrımına göre hesaplanması ve nüfus yapısı dahil, tüm bu “yeni verilerin” en az “on yıl” geriye doğru götürülmesidir. Kaldı ki, “AB hesaplama yöntemlerine” uygunluk vurgusu, tek başına, güveni sağlamaya yetmez. Günümüzde devlet, “doğru verileri” saptama sorumluluğu ile de tanımlanıyor. Doğru veri, bilimsel araştırmanın “olmazsa olmazı”dır. Devletin kurumları doğru ve güvenilir veri üretemiyorsa, hükümetin, “bilimsellikten”, bilim ve teknoloji alanında gelişmelerden söz etmesi, tam anlamıyla boşlukta kalır; kandırmaca olmaktan ileri gidemez. Devlete güven, ürettiği verilere güvenle doğru orantılıdır. Diğer bakımlardan yaşanan “bozukluklara” bir de temel ekonomik büyüklük sayılarıyla ilgili güvensizlikler eklenirse, işler, son günlerin yaygın deyimiyle, iyice “arapsaçına” döner! yakupkepenek06?hotmail.com ‘ULUSAL BANKA ŞART’ Türkiye’de ulusal bir bankacılıktan bahsetmek için Ziraat Bankası, İş Bankası, Vakıfbank ve Halk Bank’ın birleştirilmesi gerektiğini söyleyen Coşkun Ulusoy “Eğer bu dört banka birleştirilebilirse dünya çapında sermayesi ve şube ağı bulunan dev bir banka yaratılabilir. Bu banka yurtdışında da rakipleriyle rekabet edebilir. Ufak tefek bankalarımızın uzun vadede başarılı olması mümkün olmaz” dedi. Daha önceki yıllarda olduğu gibi Oyak Grubu’nun mali performansını Koç ve Sabancı Grupları ile karşılaştıran Ulusoy, diğer gruplarının varlıklarının kendilerinden daha büyük olduğunu belirterek “Ufak bir tarladan biz daha fazla meyve alıyoruz” dedi. ABD’de başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan krizin etkilerinin artarak süreceğine dikkat çeken Ulusoy, krizin Türkiye’ye etkileri konusunda ise şunları söyledi: “2008 hem dünya hem Türkiye için zor bir yıl oluyor. Şu anda esnaf ve orta ölçekli kuruluşların birçoğu sıkıntıda. Birçoğu yapması gereken ödemeleri yapamıyor. Ödemelerimi ne kadar geciktirebilirim diye düşünüyor herkes. Devlet de böyle düşünmeye başladı.” ‘Oyak Hepimizin’ gemisiyle Karadeniz Ereğlisi’ne yapılan seyahatte Coşkun Ulusoy, çalışanlara ve basın mensuplarına ‘Hepimiz aynı gemideyiz’ mesajı verdi. ‘Yabancı ortak aramıyoruz’ ERDEMİR 2008’i yaklaşık 1 milyar YTL, Oyak’ın ise 2 milyar YTL’lik net kârla kapatmasını bekliyoruz. Oyakbank’ın ING’ye satışından 2.7 milyar dolar gelir elde ettik. Şimdi aynı bankayı dünyadaki finansal krizi bu boyutlara geldiğinde satabilir miydik. Hayır. ERDEMİR’e ise yabancı ortak almak konusunda artık istekli değiliz. 1960’tan bu yana Renault’yu hiç elimizden çıkarmayı düşünmedik. Ama kim gelir bizimle oturur, iyi teklif verirse bunu yapabiliriz. Teorik olarak bizim satamayacağımız hiçbir şirketimiz olmamalı. Ama ERDEMİR ve Renault temel direkler. Hazine borç Merkez faiz kıskacında Ekonomi Servisi Küresel ekonomideki olumsuz tablo ve Türkiye’ye ilişkin göstergelerde yılbaşından bu yana artan kötüleşmeye iç siyasi belirsizliğin eklenmesi, temmuz ve ağustos aylarında yığılan 43 milyar YTL’lik geri ödemenin finansman gereksinimi dolayısıyla Hazine’yi zor bir dönem bekliyor. Yılın ilk altı ayında toplam 55.2 milyar YTL tutarında geri ödemede bulunan Hazine, temmuz ve ağustos aylarında toplam 43 milyar YTL ile neredeyse altı aydakine yakın tutarda itfa gerçekleştirecek. Faizlerin yükselmesi ve itfa tutarının yüksekliği Hazine’nin piyasa oyuncuları karşısında elini zayıflattı. ASO’DAN ‘FAİZ’ MEKTUBU Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’a ortak bir mektup gönderdi. Özdebir, mektubunda, daralan iç talep nedeniyle birçok işyerinin çalışanlarına ücretsiz izin vererek zaman kazanmaya çalıştığını, Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesi halinde birçok fabrikanın kapanacağını, işsizliğin daha da artacağını öne sürdü. Hazine’nin yaptığı ihalelerde ocakta yüzde 16.23 olan yıllık bileşik faiz, haziranda yüzde 21.54’e kadar çıktı. Bu nedenle Hazine, temmuz ve ağustos ayı itfalarında umudunu nakit rezervine bağladı. Hazine borç geri ödemeleriyle uğraşırken, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu da bu yılın altıncı toplantısı düzenlendi. Piyasadaki ağırlıklı beklenti, toplantıda, faiz oranlarında 0.50 puan arttırma kararının alınacağı yönünde. Dünyada ilk 100 firma arasında yer alan Aselsan S70 Black Hawk ve AB205’i yenileyecek. Jandarma Genel Komutanlığı envanterinde bulunan S70 Black Hawk ve AB205 helikopterleri Aselsan tarafından modernize edilecek. Projenin tutarı 37 milyon dolar olarak açıklandı. (AA) Savunmaya 24.6 milyar YTL Ekonomi Servisi Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın (SSM) yatırım portföyünde toplam değeri 24.6 milyar YTL’yi (yaklaşık 20 milyar dolar) aşan 180 proje bulunuyor. SSM’nin 2007 yılı faaliyet raporunda, Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun 2007 yılı gelirinin 2 milyar 459 milyon dolar, giderinin ise 1 milyar 581 milyon dolar olduğu bildirildi. Kurulduğu tarihten itibaren Türk savunma sanayisinin gelişmesi için önemli savunma yatırım ve üretim projelerinin öncülüğüne katkı sağlayan SSM’nin, yürüttüğü ve sözleşmesi imzalanmış yaklaşık 24.6 milyar YTL’lik projelerinin araç gruplarına göre dağılımı da belirlendi. u ülkede, ekonomi, sosyoloji, tarih gibi toplum bilimleriyle uğraşmak her zaman güçlüklerle dolu ve “sorunlu” olmuştur. Sorunların başında “düşünce özgürlüğünün azgelişmişliği” gelir. Özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında, sosyal bilimler ile sosyalizm neredeyse eşanlamlı tutulmuş ve sosyal bilimlerin gelişmesi dengesiz bir biçimde ilkel kalmıştır. Sayısal verileri sağlamak kamusal bir iştir; devletin görevidir. Yasalar bu görevi, eski adıyla DİEDevlet İstatistik Enstitüsü, yeni adıyla TÜİKTürkiye İstatistik Kurumu olan kuruma vermiştir. Kurum kimi konularda “hiç” veri üretmez. Yalnızca ekonomiyle ilgili olarak, örneğin, “vergilerin” hangi gelir grupları tarafından ödendiği ya da başta Doğu ve Güneydoğu olmak üzere, toprak mülkiyetinin dağılımı konularında veri derlenmez. Ekonominin yarıya yakını kayıt dışıdır; tarım ve tarım dışı kesimlerde “işyerlerinin” doğru dürüst kayıtları yoktur. “İşsizlik” gibi kimi konularda da, üretilen verilerin ne ölçüde “güvenilir” olduğu her zaman bir soru işareti taşıyor. Bu eksiklerin giderilmesi gerekirken, Avrupa Birliği’ne uyum sağlama gerekçesiyle, ekonominin en temel verileri ya da göstergeleri “köklü bir biçimde” değiştiriliyor. ??? Bir ülkenin bilinmesi gereken birincil istatistiği toplam nüfusudur. TÜİK, 2008’e girerken, (21 Ocak’ta) toplam nüfusu 70.6 milyon olarak açıkladı. Oysa aynı devlet, daha ekim sonunda, “2005’te yenilenen nüfus projeksiyonlarına göre 2007 yılında 73.9 milyon olan yıl ortası nüfusun 2008’de 74.8 milyona ulaşacağını” (DPT2008 Yılı Programı, Resmi Gazete, 28 Ekim 2007, s.192) açıklamıştı. Ülke nüfusu bir gecede 3.3 milyon eksildi. TÜİK tarafından kamuoyuna yapılan yarım sayfalık açıklamada, bundan sonra, insanların bir pazar günü evlerine kapatılıp tek tek sayılmayacağı, nüfusun, ANDKSAdres Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi yoluyla ve İçişleri Bakanlığı’nca saptanacağı ve sonucun kamuoyuna yine TÜİK tarafından iletileceği bildirildi. Ülkemizin “adres bulma” konusundaki kargaşalı durumu ve bundan sonra nüfus verilerinin ne ölçüde “bilimsel” olabileceği gibi önemli sorunlar bir yana, “şimdiki” nüfusun yapısı, yaş, cinsiyet, coğrafi dağılım ve iş durumu ile ilgili veriler güncelleştirilmiş değildir. Doğal olarak, az sonra değinilecek olan kişi başına gelir dışında, nüfusekonomi ilişkileri de tümüy B EURO 2008’de nakit harcamak pahalıya patlıyor enim gibi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye’yi) bitirdikten sonra AÜ Hukuk Fakültesi fark sınavlarını vermiş birinin değil de, derin hukuk kültürü almış yetkin kişilerin hukukun üstünlüğünü, yasamanın hukuksal denetimini tartışmaları, açıklamaları daha doğru olur. Ancak hukuk fakültelerine devam etmiş, bitirmiş olmakla beraber hukuk eğitimi ve kültürü alamamış olanların yorumlarını, aslında herhangi bir alanda bilgisi ve kültürü olmayanların Anayasa Mahkemesi yargıçlarına ve kararına saldırılarını; belli iç ve dış çevrelerin sesyayarlarının yanılgılı bilgilendirme (dezenformasyon) kanallarındaki çoğu konu mankeninin açıklamalarını dinledikten, okuduktan sonra bir T.C. vatandaşı olarak görüş ve düşüncelerimi açıklamak gereğini duydum. Yasama, Yürütme, Yargı.. evet üç ayrı erktir ama; bunların tümüyle bağımsız oldukları, denetlenmeyecekleri anlamına gelmez. Yürütme yalnız siyasal denetime, parlamento denetimine değil, yargı denetimine de tabidir. Danıştay başta olmak üzere idari mahkemeler, idari kararları, uygulamaları yürütmeyi denetler. Yasamanın; kuşkusuz, belli aralıklarla yapılan seçimlerle seç B YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Hukukun Üstünlüğü mine tabi tutmaktadır. Bu denetimi yalnız şekille sınırlandırmak, Anayasa Mahkemesi şekli denetim yapar demek, denetimi etkisiz hale getirmenin, denetimden kaçmanın bir yolu, bir yorumudur. Şekil şartlarına uyulduğunda “Yasama her istediğini yapar” gibi tehlikeli bir sonuca da götürür. Denetim yalnız şekle indirgenemez. Denetim kavramının anlamını bilmek gerekir. Anayasa Mahkemesi kuşkusuz yasamanın yerini alamaz; ancak yasamanın kararlarında keyfiliği sınırlar; öze, esasa aykırılığı önler. Denetimin; keyfiliğe, kurallara aykırılığa, hukukun üstünlüğünü kundaklamaya karşı bir sınır getirdiği kuşkusuzdur. Bu bir hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşuludur. Bizde şöyle sakat, galat, tehlikeli bir görüş var. “Meclis’teki çoğunluk ulusal iradeyi temsil eder. Her istediğini de yapar.” Zaman menlerin siyasal denetimlerine tabi olmakla beraber; yargı denetimine de tabi olması gerekir. Denetlenmeyen güç, hele hele iyi niyetten yoksun kişilerin eline geçtiğinde, toplum için tehlike oluşturur; geçmişte de örnekleri görüldüğü gibi tek adam yönetimine yol açar. Eğer sağlıklı bir seçim sisteminiz ve partiler yasanız yoksa, yasama organını şekillendiren bir parti başkanı yürütmenin başı olarak da yasama ve yürütme erkini, iki erki kişisel olarak fiilen eline geçirir. Bu yapıyı bir de yargı denetimi dışına çıkarırsanız, rejimi, siyasal haklar açısından da tehlikeye atarsınız. Yasamanın denetimi, özellikle kişiliğin gelişmemiş, özgür düşüncenin yaygın olmadığı toplumlarda büyük önem taşır. Anayasa Mahkemesi’nin işlevini, görevini bu açıdan da değerlendirmek gerekir. Anayasa Mahkemesi, yasamayı bir yerde yargı deneti zaman bu köşede yollama yapılan, James Buchanan’ın dediği gibi; demokrasilerde hükümetlerin her eylemini mubah sayan ahmakça görüş zihinlerden derhal silinmelidir. Görüşünü yineleyeyim. Demokrasiyi, ulusal iradeyi, belli bir anda çoğunluğu temsil eden siyasal gücün hatta kişinin her istediğini yapmasına indirgemek, ucuz bir halk avcılığıdır. Bu ucuz halk avcılığı tehlikeli sonuçlara, kişi, zümre tahakkümüne, en azından oligarşiye yol açar. Denetimden kaçmanın, kişi ya da parti diktatörlüğüne çanak açmanın yolları şimdiden aranmaya başlanmıştır. Senato önerisi bunlardan biridir. Senato üyeleri de esas itibarıyla milletvekilleri gibi seçildiğinde aynı sonucu doğurur, denetim görevini yerine getiremez. Yasama sınırsız bir yetki ile donatılmış bir erk değildir. Yasamanın da kötü kullanımlarına karşı denetime tabi tutulması zorunludur. Bu denetim yalnız şekille de sınırlı olamaz; öze, esasa da dönüktür. Aksi halde hukuk devletini kurmaya, hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmeye olanak yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, siyasal değil, kuruluş amacına uygun bir karardır. Ekonomi Servisi MasterCard Worldwide’ın banka kartı markası Maestro tarafından yaptırılan araştırmada, EURO 2008 için Avusturya ve İsviçre’ye seyahat etmesi beklenen 5 milyon futbol taraftarından her birinin, nakit kullanarak yapacakları harcamaların, kur farkı, ödenen komisyonlar ve para üstü alamama gibi nedenlerle ortalama 6 Avro kayba yol açacağı tahmin edildi. Araştırmada, toplamda 30 milyon Avro’luk kayba neden olabilecek nakit harcamalara, taraftarların gol kutlamaları esnasında ceplerinden düşen bozuk paralar ise dahil edilmedi. Almanya Türk turistin peşinde Ekonomi Servisi Almanya daha fazla Türk turisti çekmek için harekete geçti. Alman Turizm Merkezi (DZT) düzenlediği basın toplantısında Türklerin yüzde 68’inin Almanya’yı görmek istediğini açıkladı. Türkiye 3.8 milyon tatil amaçlı seyahatleriyle Almanların en çok sevdiği dördüncü seyahat ülkesi konumundayken Türkler ise geçen yıl 1.3 milyonluk seyahatle en fazla Almanya’yı ziyaret etti. DZT Yönetim Kurulu Başkanı Petra Hedorfer, hedef odaklı halkla ilişkiler ve satış aktiviteleriyle Türklerin Almanya’da özellikle otellerde yaptıkları konaklamaların sayılarını arttırmak istediklerini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle