Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 20 HAZİRAN 2008 CUMA AB’nin en zengin ve ‘motor’ ülkesinde yayılan yoksulluk, önce Türkiye kökenli göçmenleri vuruyor Almanya’nın yoksulları Türkler Baştarafı 1. Sayfada kamuoyunu da sarsan “Yoksulluk ve Zenginlik Raporu”nda, göçmen kökenli insanlarla ilgili rakamların yer almadığını kaydederek, şöyle konuştu: “Biz o raporlardan yola çıkarak, Türk kökenli göçmenlerin gelir durumlarını ve risk faktörlerini inceledik. Bu arada Türk göçmenlerin kendi ekonomik konumlarını nasıl değerlendirdiklerini de daha bir ayrıntılı olarak araştırdık. Çok sayıda Türk kökenli ailenin ekonomik durumu, eskisi gibi, son derece ‘müşkül’. Gerçekten zor durumdalar. Türk toplumunda gençler arası işsizliğin yanı sıra, yaşlılıkla birlikte gelen yoksullaşmanın da yayıldığını gözlüyoruz.” Ülkedeki göçmenlerin en büyük grubunu oluşturan Türkiye kökenli insanların toplumsal kaynaklardan eşit derecede yararlanamadığını belirten Prof. Şen, toplumun en alt tabakalarının göçmenlerce oluşturulması eğiliminin önüne geçilmesi gerektiğini savundu. “En alttakilerin” öncelikle yabancılar ve Türkiye kökenlilerden oluşmasının son derece tehlikeli bir eğilim olduğunu savunan Prof Dr. Şen, “Bu süreç, Alman çoğunluk toplumu için de istenmeyen sonuçlar doğuracaktır” dedi. azaldığı, ancak bunun yine Alman toplumunun gerisinde kaldığı ileri sürüldü. 2.5 milyonu aşkın Türkiye kökenli insanın yaşadığı Almanya’da yaş ortalamasının yaklaşık 45 olduğu, aynı ortalamanın Türkler arasında 32 civarında kaldığı da kaydedilen TAM araştırmasında, eğitim düzeyinin Alman toplumu ortalamasının çok altında olmasının sorunları daha da ağırlaştırdığına dikkat çekilerek örnekler verildi. TAM’ın yoksulluk araştırmasına göre, başta Türkler olmak üzere ülkedeki göçmen kökenli insanlar iyi bir eğitim ve öğrenimden geçseler bile, işgücü piyasasında hak ettikleri yere ulaşmakta birçok engelle karşılaşıyorlar. Raporda, lise mezunu ve yüksek okula gitmiş 2535 yaş grubundaki Türkler arasında işsizlik oranının Alman toplumundaki işsizlik oranının iki katı olması bu çarpıklığa bir örnek olarak verildi. Çalışan Türklerin yüzde 60’ını vasıfsız ve düşük vasıflı işçiler oluştururken, bu oranın Alman arasında yüzde 25 olduğu saptandı. Anayasa Mahkemesi’nin Kararı... Şimdi, partinin kapatılması gündemdedir. Gerekçe de, yine aynı olacaktır: Laikliği zorlamış olan Refah ve Fazilet partiler kafilesine AKP de katılacaktır. Ondan sonra ne olacaktır? Ufukta bir seçim görülüyor. Ya da AKP’ye bir ad bulup elde olanlarla işi bir süre sürdürme hesapları var. Ama asıl önemli olan, “kafayı değiştirmek”tir: Türkiye Cumhuriyeti’ne, İslamcı kafayla değil; “laik, demokratik, hukuk ve sosyal devlet” açısından bakmaktır. Mümkün olacak mı bu? ? Bilirsiniz, İsa’nın havarileri arasında başta geleni, Ermiş Paulus’tur. Hazreti İsa’nın ölümünden sonra onun öğretisini benimseyen ve Hıristiyanlığın bir Yahudi mezhebi olmaktan çıkıp bir dünya dinine dönüşmesine büyük katkıda bulunan başta bu havari gelir. Tarsuslu idi... Ne var ki, başlarda, bir Yahudi olduğu için Hıristiyanlığa karşı idi: Hıristiyanlığı Yahudilik karşısında büyük bir tehdit saydığı için, Hıristiyanlara yönelik kıyımlarda etkin bir görev almıştı. İnanışa göre Paulus, bir gün, yine Hıristiyanların peşine düşmek üzere Şam’a giderken, büyük bir olay olur: Hazreti İsa ile karşılaşır. Doğaldır ki, hayaldir gördüğü! İsa, yanlış bir yolda yürüdüğünü hatırlatır Paulus’a. Paulus heyecanlanır ve yanlışını kabul edip tövbe eder. Ve kendini, Yahudi olmayanlar arasında Hıristiyanlığı yaymaya adar... “Şam yolunda ermek”: Kişinin, ummadığı bir anda gerçeği görüp değişmesini anlatan bir deyimdir. Doğaldır ki, Paulus’tan sonra da, İsa’yı görmeden değişen milyonlarca kişi olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Bize gelince, şaşkın İslamcıları ve bu arada AKP’lilerin gerçeği anlamaları için, diyelim Cidde yolundaHazreti Muhammet’in kendilerine görünmesini mi bekleyeceğiz? Varsayalım göründü: Peygamber, bu çağdışı ümmete, iki şeyi öğütleyecektir: Dürüst olmayı ve aklın yoluna koyulmalarını... Ama anlayacaklar mı? TÜRKLER YARARLANAMIYOR 2008 nisan ayı itibariyle Almanya’da işsizlik oranını yüzde 8.1 olduğu belirtilen raporda, bu rakamın yabancılar arasında yüzde 18.2 olduğuna dikkat çekildi. Alman vatandaşlığına geçmemiş ve halen Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyanların, ülkedeki tüm yabancıların yüzde 25.8’ini oluşturduğunu anımsatan Dr. Martina Sauer ve Dr. Dirk Halm, tüm işsiz yabancıların yüzde 31’ini Türklerin oluşturduğunu, bunun da çok açık ve olumsuz bir gösterge olduğunu kaydettiler. Bu arada TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen de, “Yabancılar bu ülkedeki ekonomik refahtan Alman toplumuna göre daha az yararlanabiliyor” değerlendirmesinde bulundu. TAM araştırmasında, her 6 çocuktan birinin yoksul statüsünde olduğu veya yoksulluk tehdidi altında yaşadığı Almanya’da, Türk ve diğer göçmen çocuklar için koşulların çok daha olumsuz olduğu belirtildi. Rapor, Türk toplumunda kadınlar başta olmak üzere yaşlanmayla birlikte hızla bir yoksullaşmanın yerleşiklik kazandığını da vurguladı. Türk emeklilerin yerli halktan yüzde 20 daha az emeklilik maaşı aldığı ortaya çıkarıldı. Yoksulluğun ve gelir düzeyi çok düşük katmanların etnik bir kimlik kazandığını, ülkedeki yoksulların Türkler başta olmak üzere özellikle göçmen kökenli insanlardan meydana geldiğini belirten rapora göre, Türk toplumunun dörtte üçü, Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik durumu “kötü” buluyor. Ancak aynı Türkler, kendi “bireysel ekonomik refahlarını” görece “daha iyi” sayıyorlar. Yine de, bireysel olarak ekonomik durumunun kötü olduğunu düşünen Türklerin oranı üçte bir civarında. TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen ile raporu kaleme alan Dr. Sauer ve Dr. Halm, Türk ve diğer göçmenlerin ancak bu yoksullaşma eğiliminin önüne geçilirse “çoğunluk toplumuna uyum sağlayabileceğini” kaydettiler. Faruk Şen işaret edilen TAM raporunda, Türk göçmenler arasında diploma alınan okulların düzeyi yükseldikçe yoksul hanelerde yaşayan sayısının da YOKSULLAŞMA DURDURULAMIYOR TAM uzmanları Dr. Martina Sauer ile Dr. Dirk Halm tarafından gerçekleştirilen araştırma, sosyal demokratların iktidara geldiği 1998 yılından bu yana Almanya’daki yabancı ailelerin, bu arada özellikle de Türk toplumunun, “artan oranda bir yoksullaşma tehdidi altında yaşadığını” ortaya koydu. Çalışan Türk ailelerdeki gelir düzeyinin Almanlara göre düşüklüğünün, yine Alman toplumundan daha fazla olan çocuk sayısı ve yüksek işsizlik oranı ile birleşince, yoksulluğu tetiklediğine dikkat çeken Dr. Sauer ve Dr. Halm, Türk toplumunun ciddi bir eğitim sorunu yaşadığının da gözden uzak tutulamayacağını kaydettiler. Türk toplumunun bu yoksullaşma eğilimiyle, yakın bir gelecekte, Almanya’daki toplumun en alt katmanlarını oluşturmaya aday olduğuna uer Martina Sa Dirk Halm ürbanı üniversitelerde serbest bırakmayı amaçlayan anayasa değişikliği girişimine karşı çıkan Anayasa Mahkemesi’nin kararı, başta İslamcı güruh olmak üzere, “laik ve demokratik Cumhuriyet”e temelden karşı olanların saldırısına uğradı ve sürüyor. Bu arada, konunun ciddiliğine bakıp Anayasa Mahkemesi’nin yanında saf tutan aydın kalemler de oldu. Bu kalemlerin ürünlerinin arasında, 9 Haziran günlü Cumhuriyet’te çıkan Prof. Emre Kongar’ın, “Anayasa Mahkemesi: Türkiye Cumhuriyeti’nin Felsefesi Vardır” adlı yazısının özel bir önem taşıdığını sanıyorum. Noktası ve virgülü dahil, söylediklerine baştan aşağıya katıldığımız bu yazıyı okuduğunuzu varsayarak, o konuya girmeyip ayrıntıda başka bir iki konudan bahsedeceğiz. ? Anayasa Mahkemesi, Meclis’ten gelen söz konusu anayasa değişikliklerine karşı, anayasanın 2, 4 ve 148. maddelerine göndermede bulunarak iptal etmiştir. Ama onun ilk karşılaştığı bir konu değildi bu: Daha önceki yıllarda, türbana, laik gerekçelerle, üniversitelerde yasak getiren yüksek mahkemelerin kararları biliniyor. Onların yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üst üste kararları hatırlardadır. Böyle bir ortamda, bir parça akıl, bu yasak bölgeye gelip girmeyi tehlikeli gösterirdi. Ama öyle olmadı: 22 Temmuz seçimlerinde alınan yüzde 47 oya güvenip yola çıkıldı. Bu çıkış, kafalardaki kuşkuları da harekete geçirdi: Yalnız üniversiteler değil, resmi daireler de laikliğe aykırı kılık kıyafetin istilasına uğrayacaktı. Belirtileri de görülüyordu. Başsavcı’nın kapatma davası da böyle bir ortamda gündeme geldi. Başbakan, hem de taze bir ikinci iktidar döneminde, önceliği “türban”a vererek büyük bir yanlış yaptı. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar yerindedir: Yüksek Mahkeme, yerleşik bir “içhihat”a uymuştur ve “yetki aşma” da yoktur. T BAŞKANLIK DİVANI TOPLANDI İllüstrasyon: Ömer YAPRAKKIRAN TBMM Onur Ödülü Prof. Halil İnalcık’a ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Onur Ödülü’nün, bu yıl tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık’a verilmesi kararlaştırıldı. Meclis Başkanlık Divanı, 71 kişi ve kuruma da “Üstün Hizmet Ödülü”nün verilmesini karara bağladı. TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın başkanlığında toplanan Meclis Başkanlık Divanı, “onur” ve “hizmet ödülü” sahiplerini belirledi. Toplantıda, Prof. Dr. İnalcık onur ödülüne değer görüldü. Türk tarihçiliğine katkıda bulunan Prof. Dr. İnalcık, 1986’da Amerikan Akademisi’ne, 1993’te British Akademi’ye üye seçildi. Prof. Dr. Halil İnalcık, çeşitli üniversitelerde sürdürdüğü meslek yaşantısına, 1993 yılından itibaren Bilkent Üniversitesi’nde devam ediyor. TBMM Başkanlık Divanı’nda alınan karara göre, 71 kurum ve kişiye de Üstün Hizmet Ödülü verilecek. TBMM Başkanlık Divanı toplantısında TBMM Onur Ödülü’nün Prof. Dr. Halil İnalcık’a verilmesi konusunda görüş birliği sergilenirken, 71 kurum ve kişiye “üstün hizmet ödülü” verilmesi konusunda ise itirazlar oldu. Edinilen bilgiye göre CHP’li üyelerden Ahmet Küçük, “Bu isimlerin arasında Fethullahçıların olduğu söyleniyor. Fethullahçılara ödül veriliyor, deniyor. Kimseyi suçlamak istemiyorum ama böyle bir söylenti var” derken, AKP’li üyeler “Bize de, solculara ödül veriyorsunuz diyorlar” diyerek itiraz etti. 20 ülkede yapılan araştırma Avrupa’nın güvenilmezi Erdoğan Dış Haberler Servisi Dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan 20 ülkede yapılan kamuoyu araştırmasına göre, hiçbir devlet lideri halklara güven vermiyor. Küresel konularda en az güvenilen liderler ise sırasıyla Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve ABD Başkanı George W. Bush. ABD’deki Maryland Üniversitesi’nin yönlendirmesinde, Türkiye’nin aralarında bulunduğu 20 ülkeden araştırma kuruluşlarıyla ortaklaşa yürütülen “World Public Opinion” projesi çerçevesinde, devlet liderlerine duyulan güven ölçüldü. Buna göre, ABD dışında Bush’a güven duyanların oranı yüzde 23 çıkarken bu oran Ahmedinejad için yüzde 22, Müşerref için yüzde 18’de kaldı. Dünya çapında en yüksek oranda güven duyulan isim, yüzde 35’le BM Genel Sekreteri Ban Kimoon oldu. Dünya çapında yaklaşık 20 bin kişiyle yapılan yoklamanın Türkiye ayağını, Arı Hareketi yürüttü. Yoklamaya Türkiye’den katılan 719 kişinin verdiği yanıtlara göre, en güvenilmez aday yüzde 83 ile Bush çıktı. Türklerin yüz de 61’inin, “ülkenin birkaç büyük çıkar grubu tarafından yönetildiğine inandığını” belirtmesi dikkat çekti. FİLİSTİN’DE NASRALLAH İLK SIRADA Filistinlilerin bölge ülkeleri liderlerine güven duyma oranları bakımından, Lübnan’daki direniş örgütü Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, yüzde 78’le, yüzde 71’lik güven oyu alan Filistin yönetiminin başındaki Mahmud Abbas’ı geride bırakırken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a güven duyan Filistinlilerin oranı yüzde 26’da kaldı. Erdoğan’ın en çok güven topladığı iki bölge ülkesi yüzde 49 ile Mısır ve yüzde 41 ile İran oldu. Avrupa’da ise Erdoğan’ın, açık arayla en güvenilmez lider olduğu görüldü. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in en güvenilen lider olarak öne çıktığı 3 Avrupa ülkesinden İngiltere’de yüzde 25’lik, Fransa’da yüzde 12’lik güvenoyuyla sonuncu olan Erdoğan, İspanya’da sıralamada yer almadı. Rusya’da ise yüzde 14’le sondan üçüncü oldu. IRAK BAŞBAKAN YARDIMCISI ıllar önce bir televizyon kanalında, para karşılığı ilişki kurmak istedikleri kadınların AIDS’li olduğunu söyleyenlere “Bize bir şey olmaz abi” yanıtını veren kabadayı görünümlü gençleri izleyince şaşırmıştık. Yaklaşımlarının nasıl bir mantığa dayalı olduğunu irdelemekte de zorlanmıştık. Şaşkınlığımızı gidermede başvurduğumuz düşünce de “sayıları herhalde çok değildir” olmuştu. Ama ortaya çıktı ki yanılmışız. Aynı mantık sadece özel yaşamda değil kamu alanındaki yaşamda da geçerliymiş. “Ben istediğimi yaparım, bana bir şey olmaz” mantığı ne yazık ki yaygınlaşıyor. Yolsuzluk ve usulsüzlükleri “olağan” karşılama eğiliminin kol gezmeye başlaması, “Bana bir şey olmaz abi” yaklaşımını da yaygınlaştıran önemli bir neden galiba. ??? Ülkenin belirlenmiş ve değil değiş Y GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ ‘Bize Bir Şey Olmaz Abi’ Başka örnekler de laiklik ilkesinin örselenmesine “dur” diyen Anayasa Mahkemesi’ne kızgınlığı yansıtıyor. Anayasa Mahkemesi’ni kapatmanın olanaksızlığı yüzünden, mahkemeyi bazı alanlarda işlevsizleştirmeyi öngören öneriler ortalıkta dolaşıp duruyor. Bunlar arasında, mahkemenin denetledikleri tarafından denetlenmesini ve kararlarının yok sayılmasını gündeme getirenler de var. “İstediğini yapma hakkı” gibi olmayan bir hakkı kamu alanında kullanmaya niyetlenenlerin, başvurdukları “Bana bir şey olmaz abi” mantığının yanlışlığı ortaya çıktığında kızıp köpürmelerinin son dönemin moda tirilemeyeceği, değiştirilmesinin önerilmesinin bile söz konusu olmayacağı ilkelerini değiştirme girişimini mantıklı bir düşünceyle anlatabilmek gerçekten zor. Sanırım, kuralları bir yana bırakıp bin dereden su getirme yolunun seçilmiş olması da bu zorluktan kaynaklanıyor. Osmanlı’nın maarif nazırının, eğitimde yaşanan sorunları çözme yolunu okulların kapatılmasında bulmasına benzer yaklaşımlar birbirini izliyor. Bunlardan biri de telefonların izlenmesini ve dinlenmesini önleyebilmek yerine “konuşulmamasının” önerilmesi oldu. sı olması da anlaşılamayan gelişmelerinden(!) biri galiba... ??? 22 Temmuz seçimleri sonrasında medyada da değişiklikler oldu. Siyasal iktidara destek veren yayın kuruluşlarının sayısı türlü çeşitli nedenlerle hem arttı hem arttırıldı. Bir dönemde medyaya güvenin azalmasına neden olmakla suçladıkları gazetecilerden yakınanlar rolleri değiştirme ihtiyacı duydular. Gazetecilik büsbütün “kuralları olmayan bir meslek” görüntüsüne büründü. Şu anda en geçerli meslek kuralı, “istenilenin istenildiği gibi yazılıp söylenmesi” olarak uygulanıyor. Böyle bir meslek kuralı olmadığı için de sıkıntılar yaşanıyor. Umarız geçici bir şok yaşıyoruzdur. ‘Türk şirketleri petrol ihalelerine girecek’ Haber Merkezi Irak Başbakan Yardımcısı Berham Salih, Irak’ta yeni petrol ihalelerine Türk firmalarının katılmasına izin vereceklerini açıkladı. Salih, bölgesel Kürt yönetiminin de, Bağdat’ın da Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem verdiğini söyledi. NTV’ye demeç veren Salih, Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin giderek geliştiğini belirterek “Yeni bir evreye girdik. Ekonomik açıdan birlikte yapabileceğimiz çok iş var. Birlikte çözmemiz gereken bazı güvenlik meseleleri de var. Birlikte sorunlara çözüm bulmalıyız. Enerji Bakanı Hilmi Güler ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşerek bazı büyük Türk firmalarını Irak petrol sektörüne yatırım yapacak şirketlerin listesine almayı planladığımızı ilettim. Hem Cumhurbaşkanı Celal Talabani hem Başbakan Nuri el Maliki, Türk firmalarının bu listede olmasını istiyor” dedi. Salih, Irak doğalgazını Türkiye’ye Akkas ve KerkükYumurtalık boru hattından taşımayı planladıklarını belirtti. Washington’la yürüttükleri uzun vadeli güvenlik müzakerelerini de değerlendiren Salih, “Irak bir geçiş döneminde ve terorizmle mücadelede Amerika’nın desteğine ihtiyacımız var. 18 ülkenin daha böyle anlaşmaları var. Türkiye’de de Amerikan üsleri var. Biz de bölgedeki güvenlik düzenlemelerine dahil olmak istiyoruz” diye konuştu. Öte yandan, Salih, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da kabul edildi. Salih’in Gül’e, Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin bir mesajını ilettiği belirtildi. Talabani’nin mesajında, üzerinde mutabakat sağlanan enerji, güvenlik ve ekonomi alanlarındaki işbirliği teyit edilirken, Gül’e Bağdat daveti yinelendi. oerinc?cumhuriyet.com.tr